Poyraz Karayel Dizi Sözleri
Kanal D dizisi olan ve toplum arasında popülerlik kazanan dizilerden birisidir. Dizinin içinde bolca edebiyat ve aşk görebilirsiniz. Tüm sıkıntılara rağmen birlikte ve sapasağlam kalmanın önemini vurgulayan dizi belli bir kitle tarafından ciddi şekilde benimsenmiştir. Tür olarak bakacak olursak aşkı işlediğini söylemiştik. Eee aşk varken biraz dram biraz komik sahnelerde olması lazım. İşe heyecan katan kısımsa dizinin polisiye türünde olması. Bir takım olayları işleyen dizi bu sayede daha fazla ilgi görmüştür. Oyuncuları ile mükemmel bir kadro ulaşan Poyraz Karayel dizisi oyuncularıyla da dikkatleri üzerine çekmeye başarmıştır. Dizinin başrol oyunculardan İlker Kaleli ve Burçin Terzioğlu çıtayı yükselterek size tüm duyguları aktarmayı başarır. Konuya gelirsek yanlış bir evlilik yapan polis beyimiz bu durumu bir türlü aşamaz. Sonunda da boşanmaya karar verir. Fakat eşi oğlunu babasına göstermemektedir. Eşinin babası bu ayrılık sonucu polis beyi işinden attırmayı başarır. Ana karakterlerinde yolu kesişince tüm hikaye başlar.
– Katlanabilecek misin?
– Ben katlanmam. Sabrederim.
– Ne farkı var?
– İnsan sevmediklerine katlanır. Ama sabır aşktandır.
Bir kadın bir erkeğe iki kere aşık oluyorsa; O adama karada ölüm yok!..
“Bana her şeyin öğrenilerek yaşanacağını öğrettiler. Yaşanırken öğrenileceğini öğretmediler.””Ya bi insan sürekli yumruk yer mi ya! Biri de çıkıp “ya beyler vurmayın tamam öldü işte adam” demiyor yani be!”
Bahri Baba; İnsanlara ne yapacaklarını değil, ne yapamayacaklarını söylerim. Gerisi kendilerine kalmış..
“Gökten bela yağdığını düşün, senin de kaçacak, saklanacak hiç bir yerin olmadığını düşün… İşte aşk böyle bir şey.”
Poyraz; Aman ha kadına şiddet falan olur, burayı sizin başınıza yıkarız!..
“İnsanoğlunu ayakta tutan şey korkudur. İnsan demişler.. Bir parça et ve bolca endişeden oluşur.”
Ayşegül; En azından sevgiliden bir adım öteye gidebildik! Bu da bir başarı..
Poyraz: Aşk aslında nedir biliyor musun?
Sinan: Nedir?
Poyraz: Suratına kocaman bir yumruk yersin. Kan tükürürsün. Sonra bir daha yersin. Bir daha kan tükürürsün. Canın yanar ama söyleyemezsin. Söylesen anlatamazsın. Anlatsan anlamazlar. Sadece çeken bilir. İşin en kötü yanı ne biliyor musun?
Sinan: Ne?
Poyraz: Bu bir insanın başına gelebilecek en güzel şeydir.
Ayşegül; Benim gönlüm sende! Ben niye kızıyorum sana? Endişelendiğim için. Niye endişeleniyorum? Sevdiğim için. Niye seviyorum? Onu bilmiyorum =)
“Mutlu insanlar ölmeye mahkumdur. Çünkü hikayeleri biter. Tarih sadece mutsuzları yazar.”
Aslan parçası, kaplan çeyreği Sinan Karayel!
Hayat kısa. İnsanlar ölüyor.
Bana bu kasabada Poyraz Karayel derler.. Tanıyınca çok seveceksin!
“Nefes alıyor olmam yaşadığım anlamına gelmez.”
Arkadaş gün geçmiyor ki bir Karayel daha aklını çıldırmasın!
“Türk tipi aile modelinde önem sırasına göre başrol babanındır. Sonra kaç yaşında olursa olsun erkek çocuk gelir. Sonra televizyon, beyaz eşyalar, mobilyalar, gardırop, portmanto, en son da anneler gelir.”
“Aklın esir, ruhun köle, hayallerin mahkum. Sen mi özgürsün! Lan kendinize gelin be kendinize! Adamı deli etmeyin! Kime ne anlatıyorum ben! Kandırıyoruz! Özgürlestikce köleleşiyoruz! Cep telefonlarınız, akbilleriniz, internetiniz var. Algınız yerle yeksan! Adına teknoloji denen uyuşturucunun müptelası olmuşsunuz! Filmleriniz pespaye! Romanlarınız barkodlardan ibaret! Şiirleriniz plastik!”
– Hiç mi unutmaz bir insan, hiç mi?
* Unutulacak biri değildi belki de…
“Balık olsam vapur çarpar”
– Hayat vicdansızlara güzel…
* Biz de vicdansız olalım!
“Hevesimi kırdılar. Küçükken de kırılmıştı bir kere. Sonra kırık çıkıkçıya götürdüler, bir türlü düzelmedi. Hevesim yanlış kaynadı Albayım. Hep yanlış şeylere heves ettim.”
“Bir kalbiniz vardı, onu hatırlayın!”
– Sizi terbiyeye davet ediyorum Bahri Bey
* Tamam olur uğrarım bir ara
“Ya nasıl anlatsam. Küçük bir oda düşün. İçinde yüzlerce kitap… Hani o kitapların bir kokusu vardır. Sarar odayı. Çekersin içine… Sanki binlerce hayatı içine çekmişsin. Türk romanlarını düşün mesela… Attila İlhan’ı düşün, Ahmet Hamdi’yi gel ordan Oğuz Atay’a, Orhan Pamuk’ta bi dur, bi mola ver. Öyle işte… Uzaktan bakınca normal biri sanırsın. Ama yakından bakınca çıldırırsın. Ben bi kere öpmüş bulundum bunu üç hafta GATA’da yattım ya… Dudaklarım yanmış. İşte öyle bir kız. Daha anlatayım mı? Dur anlatayım. Bir gözleri var tıpkı Ece Ayhan. Burnu desen İlhan Berk. Saçlar desen yemin ederim Cemal Süreya.”
Poyraz Karayel bir karar verirken kimseye sormaz çünkü o “Poyraz Karayel”!
Poyraz: Bazen bir rüya görürsün… Böyle bir kuyunun dibindesin… Bağırıyorsun, çıkmıyor sesin… Ya da ne bileyim… Birine koşuyorsun ama koştukça uzaklaşıyorsun… Belki bir uçurumdan aşağı düşüyorsun… Düştükçe korkun artıyor… Kalbin yerinden çıkacak gibi atıyor… Yaklaşıyorsun, çarpacaksın… Neye çarpacağını da bilmiyorsun… Tam düştüm derken fırlıyorsun yataktan…
İsa: Oh be rüyaymış.
Poyraz: Hayatın ta kendisiymiş…
Gitmek ayrılık demek değildir, gitmek gitmektir..Ayrılık; ölümle eş anlamlı..
Anlamlar Albayım. Bazı kelimelere sığmıyor. Ayrılık mesela… Sevenlerin sınavı diyebilir miyiz?
Bilemezsin Albayım bilemezsin… Bizim kaderimiz bu, anlamını bilmediğimiz kelimeleri yaşamak.
“İnsan sevmediklerine katlanır. Ama sabır aşktandır.”
Ülkemiz; üç tarafı denizlerle çevrili, içi yalnızlıklarla dolu bir kara parçasıdır. Ekonomimiz; Antalya’da portakal, Afyon’da sucuk, İzmit’te pişmaniye üretip bunları bir türlü kimseye satamayız. Ayrıca Fransa’dan aydınlarımız için bunalım, sporseverler için güney Afrika’dan stopper, Rusya’dan 1,80 üzeri gelinler ithal edilip, bütün bunlar ülkemin senaristleri tarafından televizyon dizilerine dönüştürülür Araplara satılır. Ayrıca ülkemizde yazlar sıcak ve ter kokulu, kışlar ise soğuk ve yalnız geçer. Ayrıca ülkemizde en gelişmiş spor dalı karşılıksız sevmektir. Karşılıklı sevmeyi bir türlü beceremediğimizden dolayı, az gelişmiş ülkeler seviyesinde kalırız. Halbuki batılı gelişmiş ülkelerde insanlar birbirlerini karşılıklı severler.
“Dünyada her sene satılan kitap sayısı yüzde on iki azalıyor. Üç nesil sonra Dostoyevski’yi, Tanpınar’ı hiç duymamış hayatı Twitter’dan dizi takip etmek olan gençler sokakları dolduracak. Canlı bombalar bile daha az tehlikeli.”
Tutunurken benim ellerimi bırakmak zorunda mıydı?
Bi insan için en güzel vitamin kitaplardır. Onun böyle yapraklarını koklayacaksın o vitamini ciğerlerine çekeceksin. Ama biz n’apıyoruz. Yapmıyoruz. Ülkemiz sürekli kitaplar gazeteler basıyor. Biz o gazeteleri kahvaltı sofralarında üzerinde domates ve beyaz peynir yemek suretiyle heba ediyoruz. Ülkemiz dergiler basıyor bizim için. Biz onlardan leblebi külahı yapıyoruz… Ekonomimiz gelişiyor, ihracat gelişiyor, inşaat sektörü gelişiyor, biz gelişmiyoruz…
Bu dünya her şeyden anlayan insanlar yüzünden bu halde.
“Aşktan bahsediyoruz burda. Akılla aşkın ne alakası var lan! Yan yana bile gelmiyor ikisi.”
“İhanet ne kadar yakından gelirse merhamet o kadar uzaklaşıyor insandan…”
Bu insanlarla oturulmaz, bu insanlardan anca gidilir!
Yaz bakalım İsa.Dostluk bugünlerde eşine az rastlanır bir kavram olmakla beraber hâlâ yaşayan bir kurumdur. Theodore Roosevelt’in dediğine göre “Arkadaş, seçilebilen kardeştir.”
Hadi yaşamayı beceremedik… Ölmeyi nasıl beceremez insan?
Ayşegül: Aç mısın, bir şeyler hazırlayayım.
Poyraz: Bazen bir soru ne kadar çok şeyi cevapliyor…
Ayşegül: Nasıl?
Poyraz: Aç mısın diye sordun ya… Bu sorunun değerini anlatamam sana…
Ayşegül: Ne var ki? Gayet normal bir soru?
Poyraz: Normal değil işte… Seni seviyorum demenin bir başka yolu…
“Yoruldum Albayım. Yaşamaktan yoruldum. Korkuyorum ölmeye gücüm kalmayacak…”
Anlamıyorsun… Toprağa giren sendin ama ölen benmişim Poyraz.
Poyraz: Bi babanın evladına yapacağı en büyük kötülük ne biliyor musun?
Sinan: Ne?
Poyraz: Tutamayacagi sözler vermek…
“Doğru şartlar oluştuğunda her insan canidir”
Bir insan bu kadar güzel kokmamalı. Haksızlık yemin ediyorum. Çiçek olsam utancımdan solarım ya..
“Hepimiz bazen hayal kırıklığı yaşarız… Hayat bu. Zaten onun amacı hayallerimizi kırmak. Bizimki hayata direnmek.”
Mezar taşlarına yanlış adama bulaştılar yazarız. Sorun yok.
“İnsan sevdiğinden kaçıyorsa yakalanmak istediği içindir.”