Cengiz Aytmatov Sözleri

Cengiz Aytmatov Sözleri

1928 yılında dünyaya Kırgızistan’ da merhaba demiştir. Hayatını Talas Eyaletinde yer alan Şekeş köyünde sürdürmüştür.Bu dönemin haricinde Bişkek’te eğitim almıştır. Veterinerlik Fakültesinde eğitim gören yazar yazın hayatına atıldıktan sonra daha farklı bir konuma gelmiştir. Kırgızistan’ın önemli yazarlarındandır. Politikaya ilgi duymuş, çevirmenlik yapmış ve gazete de çalışmıştır. Yazarlık macerası ise 1952 yılında başlamıştır. Geçen yedi yıl süre sonrasında gazeteci olmuş ve muhabirlik yapmaya başlamıştır. Bundan sonrasında ise kendisinin ün kazandıran bir kitap yazmıştır. Yazdığı bu öykü kitabı Lenin Ödülü almıştır. Eserlerinde geçirmiş olduğu acı savaş dönemlerinin tecrübesini paylaştı ve kahramanlıklarla ilgili öyküler yazdı. Kırgız görenek ve geleneklerine bağlı kalan yazar hayatına bu şekilde devam etti. Sahip olduğu tüm zenginliği eserlerinde paylaşan ve dünya klasikleri arasına girmeyi başaran eserleri ile adını tarihe yazdıran isimlerden oldu.

Ekmeği aldım, bereketli olması için duamı yaptım ve ilk lokmayı ağzıma götürdüm. İşte o zaman pek bildiğim bir koku geldi burnuma. Çiftçilerin, tarım araçlarını kullananların ellerinin kokusuydu bu. Bu ekmek petrol kokuyor, demir kokuyor, saman kokuyor, olgun başak kokuyordu. Evet, eskiden olduğu gibiydi her şey. Lokmamı yutarken gözyaşlarımı tutamadım: “Ekmek ölümsüzdür, iş de ölümsüzdür!” dedim.

Gözlerimi kapayabilir, kulaklarımı tıkayabilir, ama düşünmeden edemezdim.

Sen konuşmaya tenezzül etmezsin suskun sanırlar, ve umursamaz. Bilmezler ki, bir konuşacak olsan yüzüne bakacak yüzleri kalmaz.

Devlet, yakıtı insan olan bir sobadır.

Gün gelir ve anlar ki insan; Yaşadığı her şey bir yalandır..! Geriye vazgeçemediği bir Aşk ve kabullenemediği bir yalnızlık kalır.

Okumayı çok sever, her zaman kitaplara dalıp giderdi. Onun en çok sevdiği şey, ona en değerli ödül kitaptı.

Herkese bir yer vardır bu dünyada.

İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez.

“İnsanın çok büyük bir mutluluğa ihtiyacı yoktur Tolganay. Bir çiftçi için mutluluk, kendi tarlasını sürüp ekmek ve ürün almaktır.”

Huzur olan evde mutluluk da olur.

Bilirsin, bir kız iyi bir ere düştüğü zaman daha da güzelleşir, gözleri yaldır yaldır parlar, gül gibi olur. Ama kötü birine düşerse solar gider, çöp gibi kalır.

İnsan hep aynı bir kıl kadar gelişmedi.

Devlet bir sobadır ve yakıtı da yalnız insandır. Yakacak insan olmazsa soba söner. Sönen yanmayan bir sobanın da hiçbir yararı yoktur. Ama öte yandan bu insanlar da devlet olmadan yaşayamazlar. Sobayı tutuşturan yakan onlardır. Sobayı yanar tutmakla görevli olanlar da ona yakıt temin etmelidirler. Her şey buna bağlı!

Garip değil mi? İnsan hep aşk acısı çekmekten yakınır aslında; peki hiç mi aşk acısı çektiren yok aramızda?

Mutluluk bir dağ yolu gibidir. Bakarsın tepelere tırmanır, sonra bir bakarsın, aşağıya iner. Tek başına nedir insan? Ama başkalarıyla birleşirse dağları devirebilir. Bizim şu güzel, şu yaşanası dünyamız böyle işte..

“Asıl mesele de bu işte. Zaman ne kadar geçerse geçsin, bazı konularda hiçbir şeyi değiştirmez. Elinden malını mülkünü, varını yoğunu alsalar, bundan ölmezsin. Bunları yine edinebilirsin. Ama senin onurunu kırar, ruhunu öldürürlerse, işte buna çare yoktur…”

Huzursuz bir insansın sen. Her şeyle mücadele etmek istiyorsun, ben senin bu haline çok üzülüyorum. Vaktiyle ben de öyleydim. Hayatı olduğu gibi kabul et, ne alabilirsen al ve mutlu olmaya bak.

Bir dal kırılmış ne çıkar, yeter ki çınarın gövdesi sağlam kalsın.

Böyle korkunç olaylar bazen insanların başına da gelebilir. Üstesinden gelemediği çelişkilerle baş başa kalan insan, moral bakımından derinden derine sarsılır ama bunu kimseye söyleyemez, çünkü ona kimse yardım edemez. Bu korkunç bir yer kayması gibidir, tehlikeyi görürsünüz; ama bir şey yapamazsınız.

Öz vatanını, öz milletini kim sevmez!

Bazı insanlar vardır, daha ilk karşılaşmada, ona, ısınır, güven ve sempati duyarsınız.

Sevgili toprağım benim, o günü hatırlıyor musun? Zamanın başlangıcından beri, yüzyılların izi duruyordu içimde.

İnsanın mutlu olması ve bu mutluluğu başkalarına da vermesi bazen ne kolay oluyor.

İnsan için en zor olan şey, her gün insan kalmaktır.

Yeri gelmişken, benim anladığım gerçek mutluluğun da bir rastlantı sonucu olmadığını, yaz yağmuru gibi birden bire başımıza düşmediğini söylemeliyim. Gerçek mutluluk, yavaş yavaş, azar azar gelir ve bu bizim hayata bakış açımızla, çevremizdekilere karşı davranışımızla doğrudan doğruya ilgili ve orantılıdır. Mutluluk ufak tefek şeylerin birbirini tamamlamasından doğuyor.

İman ve şüphenin ikisine de teşekkür etmeli. Çünkü bunlar hayatın akışını sağlayan asıl kuvvetlerin mayasıdır.

“Vay canına! Yıllar nasıl da gelip geçmiş! Şu geçen zamana bak!” diye geçirdi aklından.

Bu dünyadan insanlar göçüp gider ama yaptıkları iyi şeyler kalır.

Aptallar daima memnundur hayattan.

Affedince yorulur insan, yalnız kaldığında birde. Ama insanı en çok yoran şey hayal kurmaktır, olmayacağını bildiği halde.

Bu insanlar niye böyledir ? Niçin bazıları çok iyi, bazıları çok kötü oluyor ? Niçin herkesin korktuğu, çekindiği insanlar var, bir de kimsenin korkutamadıkları !

“Allahım, sen koru bizi, sen koru!”

İnsanların sofrada tek kelime konuşmadan oturmaları, ama kafalarında şüpheli, kötü düşünceler olması kadar sıkıcı, fena bir şey yoktu.

İşte oğlum atalarımız; zenginliğin sonunda kendini beğenme, kendini beğenmenin sonunda da çılgınlık gelir derlerdi.

Sen ona iyilik edersin, o sana kötülük. Utanmak, arlanmak da bilmiyorlar. Sanki kural bu imiş. Hep kendilerini haklı görürler. Herkes onlara kul-köle olsun. Kul-köle olmazsan zorla yaptırırlar bunu.

Savaş!Savaş!Lanetler olsun sana!

İnsanın yaşamak için bir amacı, bu amaca ulaşmak için tutacağı bir yol olurdu.

Kadın kapris yapıp alınganlaşıyorsa sorun yok. Bir çözüm aradığını gösterir bunlar. Bil ki asıl sorun, sustukları zaman başlar.

Anne kızar, anne azarlar ama anne gülümser çocuğuna…

Gitmekle kendinden kaçıp kurtulacağını mı sanıyorsun? Nereye gidersen git, üzüntülerin de seninle beraber gelecektir..

Zaten toprak üzerindeki her sey eninde sonunda toprağa karışır, toprak olurdu…

Aslında her insan bir romandır ve biraz kahramandır. Gün gelir anlar ki, harcadığı tek şey hayalleri değil, zamandır.

İnsanlar niçin böyle yaşıyorlardı? Niçin bazıları iyi bazıları kötüydü? Niye bazıları mutlu, bazıları mutsuz?

Ama boş yere dememişler: ”Kendi ayıbını örtmek isteyen başkalarının yüzüne kara çalar.” diye.

İnsanoğlunun kıskançlık, başkalarını çekememe hastalığından kurtulması, daha çok zaman alacaktır. Bu zamanın ne kadar uzun olacağını bilemem ama yeryüzünde kötülüklerin, ağır haksızlıkların sürekli gizli kalamayacağını, adaletin, gerçeğin yok edilemeyeceğini bilmek beni rahatlatıyor ve sevinmem için yetiyor…

Sen konuşmaya tenezzül etmezsin suskun sanırlar ve umursamaz Bilmezler ki, bi konuşacak olsan yüzüne bakacak yüzleri kalmaz!

” Her insan bir romandır. Biraz kahramandır. Gün gelir anlar ki en çok harcadığı şey hayalleri değil zamandır.”

Öyle bir çağa geldik ki herkesin birçok şeyi küçük yaştan öğrenmesi gerekiyor.

“İnanmayan insan başı ağrımayınca Allah’ı düşünmez.”

Sen kendini biliyorsan, bil ki kendini bilmezlerin söyledikleri anlamsızdır. Unutma gereksiz.. Devamını gör eleştiri sadece gizli hayranlıktır.

Zaman kimseyi kayırmaz, her canlı yaşlanır, her şey eskir.

Ah gençlik ne güzel şey!

“Koytaşın üzerinde dağları seyrederek oturan Tanabay, önce keçe çadırdan eşelenip yeni odun atılan ateşin çıtırtılarını duydu. Sonra karısının kopuzundaki insanın yüreğini yolup alırcasına hüzünlü ezgiler geldi kulağına. Yalnızlıklar içinde kalan bir adamın hıçkırıklarını, ah dedikçe nefesiyle yel savuran çok büyük acılı bir insanın ahlarını, ıssız ve engin bozkırda başını vuracak, onulmaz derdini gömecek bir yer arayarak koşan bir adamın acı çığlıklarını andıran bir ezgiydi bu. Hiç kimsenin avutamayacağı, hiçbirşeyin merhem olamayacağı acılarla ağıdını söyleyen, ağlayan bir adamın bozlamasını anlatıyordu kopuzun telleri.”

İnsanların kendileri yaşıyor, ama başka canlıların, özellikle de onlara bağımlı olmadan yaşamak isteyen ve buna hakları olanların yaşamalarını istemiyorlardı.

Oğlunun uzun zamandan beri hayatta olmadığını, sa­vaşta öldüğünü söyleyemedi. Biraz daha; birkaç dakika daha yaşatmak istiyordu onu gönlünde. Sonra her şeyi anlatırdı, acelesi yoktu bu işin..

Mutsuz kadınlar mezarlarınızdan kalkın! İnsanlıktan çıkmış olmaktan, bir gölge gibi yaşamaktan kurtulun! İnsanca yaşamaktan alıkonulan kadınlar kenetlenin! Eski zamanların karanlıkları önümüzde titresin. Bunları ben bu durumu son olarak yaşayan kadın olarak söylüyorum sizlere.

Hayat bu işte! Eğer dünyaya gelmezsen hiçbir şey görmezsin; ama gelirsen dertten kurtulamazsın.

Affedince yorulur insan, yalnız kaldığında bir de; ama insanı en çok yoran şey hayal kurmaktır, olmayacağını bildiği halde.

Senin baban da cephede.
– Benimki de!
– Benim babam da!
– Benim babam da!
– Benim ki de!

Ne güzel türküler yakarmış eskiler! Her türkü tek başına bir tarih sanki.

Halk bir denizdir, derin yeri de vardır, sığ yeri de…

Zaman ne kadar geçerse geçsin, bazı konularda hiçbir şeyi değiştirmez Elinden malını mülkünü, varını yoğunu alsalar, bundan ölmezsin. Bunları yine edinebilirsin. Ama senin onurunu kırar, ruhunu öldürürse, işte buna çare yoktur.

Nereye gidersen git, üzüntülerin de seninle beraber gelecektir.

ne de olsa, yeryüzünde bir gün geliyor, hak yerini buluyor, kimsenin yaptığı kötülük cezasız kalmıyor.

Düşman her kılıkta görünmesini bilir zaten.

İnsan bugün kendini olduğu gibi kabul eder, ama onun tabiatında yarın başka biri olmak vardır. Çok iyi yaşıyorsan bile, yarın çok daha iyi yaşamayı istersin.

“Kötü işin sonu kötü olur.”

Ayrılık acısı korkunç bir şeydir.

Hayatın anlamı mutlu olmak idi, başarı işe mutluluğun başlangıcıydı.

Eğer insanlar yeryüzünde yaşamayı öğrenemezlerse yok olup giderler. Karşılıklı güvensizlik, gerginlik, cepheleşme ortamı insanların huzur içinde, mutlu yaşamalarını tehdit eden en büyük tehlikelerden biridir.

İstisnasız herkes adalete güvenmeli, ondan yararlanmalıdır. Hiç kimseye ayrıcalık, üstünlük tanınmamalıdır.

“Belki beni özlemedin?”
“Ne demek özlemedin! Hayatım boyun­ca hep seni özledim, seni düşündüm ben. Bu kadar çok beklettiğim için özür dilerim…”

Şüphesiz, kalbinin bir köşesinde, kendine özgü, açığa vuramadığı bir derdi vardı. Bir özlemi, onu çok duygulandıran, iç acısı veren bir şey vardı…

Bir insanın kaderi, dağdaki patika gibidir; bazen çıkar, bazen iner, bazen de dibi görünmeyen bir uçurumun başına gelir durur. İnsan tek başına böyle yolda yürüyemez. Ama birleşenler, birbirlerine omuz verenler her engeli aşar.

İnsanın kaderinde ne varsa o olur.

Sonumuzun ne olacağını yalnız Allah bilir…

“Ben hayatta oldukça kimseye vermem onu, kimse de kılına dokunamaz. Ben öldükten sonra ise Allah’a emanet.”

Yeryüzündeki bütün yaratıklar arasında şeytanla hemen uyuşan, anlaşan tek yaratık insan idi. Bu uyuşma sonunda, yüzyıllar, bin yıllar boyunca kötülük ekti, kötülük biçti ve kötüye zafer kazandırdı. Evet, kötülük yapma ve yayma konusunda insanla yarışabilecek yaratık yoktu.

Bakın bana! Görün iste, nasıl bir insanım ben…
Okuma yazma öğreneceğim, okula gideceğim, baskılarını da okula götüreceğim!

Tuhaf yaratıklardı şu insanlar! Yerlerinde durmuyor, gürültü patırtı ile âlemi ayağı kaldırıyorlardı.

İnsan yalnız olunca neler neler düşünür… Gerçekleşmemiş hayallerini, uçup giden yıllarını, ilk aşk maceralarına…

Ölümün her şeyin sonu olduğunu anlıyor ama yine de, en kutsal, en gizli düşüncelerinin Deniz Kızı ile ilgili hayallerinin o öldükten sonra da yaşayacağına, gerçekleşeceğine inanıyor, bunu umuyordu. Hayallerini, düşlerini bir başkasına aktaramazdı. Çünkü düşler aktarılamaz. İşte bu yüzden, insanlar bir iz bırakmadan yok olmamalıydılar.

İşin en korkunç yanı çocukların niçin aç kaldıklarını, niçin yiyecek bulamadıklarını anlayamaması. Yetişkinler hiç olmasa açlığın sebebini biliyor ve bir gün bunun son bulacağını düşünerek avunuyorlar, ama çocuklar bilmiyor ve anlamıyor.

Durun! Kan dökmeyin!

”Kadın kapris yapıp alınganlaşıyorsa sorun yok. Bir çözüm aradığını gösterir bunlar. Bil ki asıl sorun, sustukları zaman başlar.”

Bana sorarsanız gerçek mutluluk yaz yağmuru gibi birden boşanmaz insanın başına. Davranışımıza, çevremizdeki insanlarla ilişkimize her gün azar azar çeki düzen vererek eksiklerimizi tamamlarız. Yavaş yavaş biriken bir şeydir mutluluk.

Yalnız şunu bilmelisin ki, mutluluk ancak namus ve haysiyetini koruduğun sürece vardır.

Yeryüzündeki bütün yaratıklar arasında şeytanla hemen uyuşan, anlaşan tek yaratık insan idi. Bu uyuşma sonunda, yüzyıllar, bin yıllar boyunca kötülük ekti, kötülük biçti ve kötüye zafer kazandırdı. Evet, kötülük yapma ve yayma konusunda insanla yarışabilecek yaratık yoktu.

“Bir öğretmen olmak istiyordum. Candan istediğim şey öğretmen olmaktı. Ama, beyaz tebeşir ve cetvel yerine, elime asker tüfeği almak zorunda kaldım. Bunun sorumlusu da ben değilim.”

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ