Sadi Şirazi Sözleri

Sadi Şirazi Sözleri

Büyük İslam alimi ve velileri arasında yer almaktadır. Asıl adı ise Müslihüddin Şeyh Sadi’dir. 1210 yılında Şiraz da hayata gözlerini açmıştır. Yine aynı şehirde 1291 yılında hayata veda etmiştir. Abdülkadir Geylani’nin halifesinin talebesi olmuştur. Bu zatın derslerinde yetişmiştir. Ömrünü ilim yoluna adayarak talebe yetiştirme konusunda kararlı olmuş ve insanlara doğru yolu göstermek için çaba sarf etmiştir. Aynı zamanda Moğol ve Haçlılara karşı verilen savaşlarda cihat etmiştir. Hatta bir defasında esir düşmüştür. Hayatında on dört defa Hac yapmıştır. Şiirlerinin hepsinde Sadi Mahlasını kullanmıştır.  Küçük yaşta yetimlik ile sınan Sadi, ilk tahsilini tamamlayıp Moğol istilası ile beraber Bağdat’a gitmiştir. İlmini tamamlaması ile beraber çeşitli İslam ülkelerinde yolculuk yapmıştır. Bu sayede de birbirinden farklı bir çok İslam alimi ile görüşme fırsatı bulmuştur. Aynı zamanda edebiyatta ismi geçen biri olmuştur.

Çorak yerde sümbül bitmez. Boşuna oraya umut tohumları ekme, ekip de tohuma yazık etme.

Kendi ekmeğini yiyip oturmak, altın kemer bağlayıp bir kişinin karşısında ayakta durmaktan iyidir.

İnsan dilini tutup konuşmadıkça, ayıbı da hüneri de gizli kalır.

Bir gece sevdiğim içeri girdi. Yerimden öyle bir fırlamışım ki elbisemin eteği mumu söndürdü. Güzelliği ile karanlığı dağıtan sevgilim sordu: ben gelince neden ışığı söndürdün? Dedim ki: güneş doğdu zannettim…

Bir evde kadın feryadı yükseliyorsa, saadetin orada yalnız adı kalmıştır.

Ben doğru yolda kaybolmuş kişi görmedim.

İçin ağlasa da kim duyar seni? Kim anlar dışarıdan olup biteni? Leyla’nın yüzünü görenler bilir: Mecnun’un kalbine batan dikeni!

Ne söyleyeyim diye düşünmek, niçin dedim diye pişmanlık çekmekten daha iyidir.

“Değer verin ya da vermeyin, ama asla verir gibi yapmayın.”

İyi olman ve halkın sana kötü demesi, kötü olman ve seni iyi görmelerinden yeğdir.

Kesme nevanı; içine salsalar da keder. Kırılsa gönül medd ü cezr ile hepsi geçer, hepsi geçer.

Cenab-ı Hak görür örter, komşu görmez haykırır..

Acımasız hükümdarlardan biri, bir gün iyi ibadet eden birisine sordu:
– İbadetlerden hangisi daha üstündür?

Bir padişah yedi iklime sahipken diğerini de ele geçirmek ister.

– Senin için öğleye kadar uyumak daha iyidir, hiç olmazsa uyuduğun zaman halka eziyet edemezsin.

Bir hastaya “Gönlün ne istiyor?” dediler. Cevap verdi: “Gönlümün bir şey istememesini.”

Olgun bir adamı dost edinmek isterseniz, eleştirin; basit bir adamı dost edinmek isterseniz methedin.

Sevgilinin çadırının kapısında ölmeye şaşılmaz; canını kurtaran diriye şaşılır.

Kötü kişilere iyilik edenler iyilere fenalık etmiş olurlar.

Yarasanın gözü gündüzü görmüyorsa, güneşin ne günahı var. Doğrusunu ister misin? Güneşin kararmasından, bin yarasa gözünün kör kalması daha iyidir.

Halkın bahçesinden padişah bir elma yerse, adamları ağacı kökünden sökerler.

Sıcaktan kavrulan kum çölünde,
Susuzluktan kıvranan insanın ağzına
İster inci, isterse sedef aksın, ne çıkar!

Kötülüğünü düşünen kimseye iyilik yap. Çünkü köpeğin ağzının lokma ile kapatılması uygun olur.

Ey akıllı kimse, birisi senden korkuyorsa sen onun gibi yüz kişi ile savaşıp başa çıkacak olsan yine ondan kork.

Eskiden dünyada, görünüşte dağınık ama iç dünyaları derli toplu insanlar vardı. Oysa şimdikilerin dış görünüşleri derli toplu ama iç dünyaları dağınık.

‘Soysuzlara karşı soysuzluk etmek mümkündür.
Lâkin, insan olanın elinden köpeklik gelmez.”

– Padişaha söyle ki saygı selamı kendisinden para, pul uman kimseden beklesin. Bir de şunu söyle, padişahlar halkın korunması için o makama gelirler, yoksa halk padişahlara tapınsın diye yaratılmış değildir.

Zulme uğrayanın kurumuş dudaklarına söyleyin gülsün, bir gün mutlaka zalimin dişleri sökülecektir.

Ey başkalarının acısıyla kaygılanmayan, sana insan demek yakışık almaz…

Cennet ehli kadınların yüzü de melek gibidir, boşuna boya sürme !

Yaşamın, arzuna uygun geçmezse üzülme, sabret. Sabır acıdır, ancak meyvesi tatlıdır.

Bulutlar ölümsüzlük suyu yağdırsa, söğüt dalından asla meyve yiyemezsin. Soysuz kimse ile zamanını geçirme, çünkü hasır kamışından şeker yiyemezsin.

Konuşmadan bir köşede oturan sağırlarla dilsizler, dilini tutamayan kimseden daha üstündür.

Dünyada huma kuşu kalmasa bile kimse baykuşun gölgesine gelmez.

İki şey akıl kıtlığını işaret eder: Konuşacak yerde susmak, susacak yerde konuşmak.

Yol arkadaşın yolculukta acele ederse sen dur. Gönlü sana bağlı olmayan kişiye gönül bağlama.

Kişi bu, alçak dünyaya tenezzül etti mi, bala kapılmış sineğe döner.

Allah dostları bir parça ekmek bulunca yarısını yoksula verir.
Padişahlar, yedi ülkenin sahibiyken, gözünü sekizinciye diker.

Kötü huy insan tabiatına yerleşmişse can bedenden ayrılmadan çıkmaz.

Derin deniz taş atmakla bulanmaz, kötü davrananlardan incinen arif, derin irfandan yoksundur.

Ne kadar okursan oku; bir bilgine yakışır şekilde davranmadığın sürece, cahilsin demektir…

Allah eğer hikmetiyle bir kapıyı kaparsa, rahmetiyle başkasını açar.

Her kim ki kötülük tohumunu eker de iyilik biçeceğini düşünürse yanlış düşünmüş olur. Kulağından pamuğu çıkar, halkın dileklerini dinle, halka adalet göster. Eğer göstermeyecek olursan unutma ki bir adalet günü vardır.

Fakirleri koru, onlara zulmetme. Padişah halkıyla hükümdar olur.Hükümdar ağaca, halk köke benzer, ağaçlara kökünden kuvvet gelir. Elinden geldikçe halkı incitmemeye çalış, yoksa kendi kökünü kazmış olursun.

Çocuklarımızı kuzu gibi büyütmeyelim ki ileride koyun gibi güdülmesinler.

Herhangi bir organımıza bir afet gelse diğer organlarda da huzur ve rahat kalmaz. Başkalarının acısını paylaşmayan kişilere Adem evladı demekten bile insan utanır.

”…Kalbi kırılanın sözü sert olur….”

” Hükümdardan halk memnun değilse o ülkede huzur arama. ”

Tek ırmak kenarından sıcak su iç de ekşi suratlının soğuk gül şerbetini içme Yüzü safra gibi karmakarışık olan bir adamın ekmeğini tatmak haramdır…

Asiler günahları için tövbe ederler. Arifler kulluklarından af dilerler.

Kendinle mutluysan, kimseyle derdin olmaz.

Bir Arife sordular:”Güneşte bu kadar güzellik olduğu halde ona bir kimsenin aşık olduğunu ne gördük, ne de işittik. Bu nedendir?” Arif şöyle cevap verdi:”Onu her gün görmek imkanı var da ondan. Baksanıza, kışın bulutlar arasında saklı bulunduğu zaman, ne kadar sevilir.”

Kalbi kırıkların hatırını sor, Onları sevindir. Bir gün senin de Gönlün incinir.

Dıştan bakarak ormanı boş sanma, içinde bir kaplan saklayabilir. Konuşmayanın yeteneği ve bilgisi gizli kalır.

Malının zekatını ver, çünkü budanan asma daha çok üzüm verir.

Gerçek dost, zor zamanda belli olur. İkbalin parladığı zamanlarda değil!

İdrak kulağından gaflet pamuğunu çıkarmalısın ki, ölülerin nasihatini duyabilesin.

Kusuru kendisine söylenmeyen adam, ayıbını hüner zanneder.

Her ormanı boş sanma belki de kuytuluklarında bir kaplan uyuyordur.

İyilik için söylenen yalan, kötülük için söylenen doğrudan daha iyidir.

Emrindekileri bağışlamasını bilmeyenler, bir gün bu insanların affına muhtaç olurlar.

– Karun’un kırk ambar dolusu hazinesi varken öldü gitti. İyi bir adı mı kaldı?

On derviş bir kilimde uyurken iki padişah bir dünyaya sığmaz.

Düşmanı küçümseme, büyük dağlar küçücük taşlardan oluşur.

Varlığı perişan olan kimse ne tiz’i fark eder, ne pes’i. O, bir kuşcağızın ötmesiyle de feryada gelir…

Lokman Hekim’e, ” Güzel ahlâkı kimden öğrendin?” diye sordular.
”Ahlâksızdan” dedi.

Methü senâ ipiyle kuyuya inme, Hatem gibi sağır ol da kendi ayıplarını dinle…

“Ya unuttuğun kadar özgürsündür,
Ya da unutamadığın kadar esirsindir…”

Ey insanoğlu! Adının unutulmamasını istersen, çocuğuna ilim, hüner, marifet öğret ve onu akıllı fikirli yetiştir. Böyle yaparsan, arkanda seni rahmetle anan bir kişi bırakmış olursun.

Aç mideden ne beklenir? Boş elden ne hayır umulur?

Efendi davul sesi ile uyanıyor, bekçinin gecesi nasıl geçti, nereden bilecek.

Dünya varlığına güvenme. Çünkü dünya senin gibi birçok insanı beslemiş ve sonunda öldürmüştür. Madem ki can çıkıp gidecektir. Ha taht üzerinde ölmüşsün, ha toprak üzerinde.

Ekmek yerine güneş olsa sofrasında, güneş yüzü görmezdi kimse kıyamete dek cihanda.

Kadın feryadının çıktığı evde mutluluğun yalnızca adı kalmıştır.

Padişahken zulmedersen, padişahlıktan sonra dilenci olursun.

Öyle demişler: “Canından ümidi kesen, gönlünde olanı sayar döker.”

İnsanlarla münasebetin ateşle münasebetin gibi olsun. Çok uzaklaşma donarsın; çok yaklaşma yanarsın!

Bir cahil için en iyi şey susmaktır.
Ne var ki, bunu bilseydi, zaten cahil olmazdı.

Söyle mürüvvetsiz eşek arısına, bal vermez madem, sokmasın bir de.

Büyüklük, küçükleri bilmek, tanımakla olur.

İnsan ruhunu iki şey karartır: susulacak yerde konuşmak ve konuşulacak yerde susmak.

Ey, eli altındakileri inciten zorba! Ne zamana kadar böyle pervasızca baskı altında tutacaksın? Hükümdarlık senin neyine, senin ölmen daha iyidir, çünkü sen halka eziyet ediyorsun!

El alemi ayıplarıyla anan bir kimsenin, senden de teşekkürle bahsedeceğini zannetme!

Düşmana karşı ok attığın zaman düşün ki sen de onun karşısında hedefsin.

Salih adam dilenirse ancak kendi nefsinden dilenir ve ondan hırsı terk etmesini ister. Çünkü her saat “ver” diyen bir nefis, sahibini zillet içinde köy köy dolaştırır…

Bir mürşid, müridine şöyle dedi: “Eğer insanın gönlü rızkına bağlı olduğu kadar Razik’ına (rızkı veren Allah’a) bağlı olaydı, manevi derece bakımından meleklerden üstün olurdu.”

Gönlünün dertli olmasını istemezsen, dertli gönülleri dertlerinden kurtar.

Nasıl, sevgili’nin yüreğinde sabır ve kalburda su birikmezse gönlüyücelerin de elinde para durmaz.

Soysuzlara karşı soysuzluk etmek mümkündür. Lâkin insan olanın elinden köpeklik gelmez…

Yük taşıyan öküzler, eşekler adam inciten insanlardan daha iyidir.

Gönlünün perişan olmasını istemiyorsan, perişan olanları gönlünden çıkarma.

“Nerelerdesin seni cok özledim” dedi.
“Hasret, usançtan iyidir” dedi sevgilisi.

Üç şey sürekli kalmaz; ticaretsiz mal, tekrarsız bilgi, cesaretsiz iktidar.

Yazık! Aziz ömrüm, gönlümde olan kapımdan girecek ümidiyle sona erdi.

Güzel bir kadın bir mücevher, İyi bir kadın bir hazinedir.

Birisi var sevdiğini sinesine sarmış, birisi var acaba sevdiğim gelir mi diye gözlerini yollara dikmiş. Bu ikisi arasında ne kadar büyük fark var.

Öğüdü, tesir etmeyeceğini bildiğin bir kimseye verme, ey şaşkın. Elinden dizgini kaçırmış olan zavallıya, “oğlum yavaş sür” denmez…

Kötü yaşayışlı kıyıcı ölür, gider. Ancak üzerindeki lanet sonsuza kadar kalır.

İnsan dilini tutup konuşmadıkça, ayıbı da hüneri de gizli kalır.

Pa­dişahlık başa beladır. Dilencinin görünüşüne aldanma, gerçek padişah odur.

Hepimizin kendimize özgü kusurları vardır. Hepimiz aslında çatlak kovalarız. Büyük planda hiçbir şey ziyan edilmez. Kusurlarınızdan korkmayın. Onları sahiplenin. Kusurlarınızda gerçek gücünüzü bulduğunuzu bilirseniz eğer, siz de güzelliklere sebep olabilirsiniz.

“Ne kadar okursan oku,
Bilgine yaraşır şekilde davranmazsan cahilsin.”

İnsan, ya insan gibi akıllıca söylemeli yahut hayvanlar gibi susmalıdır!

Günahtan kaçmayan alim elinde meşale tutan köre benzer, Halka yolu gösterir, fakat kendisi görmez..

Ey fakir! Sen halk yolunda oyun çocuğu sayılırsın. Büyüklerin eteğini bırakma. Mayası bozuk kişilerle düşüp kalkarsan, izzet ve vakalarını kaybedersin. O halde büyüklerin eteğine yapış. Talebeler çocuktan daha acizdir. Hocalar ise muhkem duvar gibidir. Yeni yürüyen çocuk duvara tutunarak yürür. Sen de yeni yürüyen çocuk gibi alimlerin muhkem duvarına tutunarak yürü.

Nice adlı sanlı kimseleri toprağın altına gömmüşler. Bugün, onların varlığından yer üzerinde bir iz kalmamıştır.

Sabır acı görünür, fakat insanın kişiliğine yerleştikçe bal olur.

Yırtıcı köpek et bulduğu zaman bu Salih Peygamberin devesinin eti mi yoksa Deccal’in eşşeğinin eti mi diye sormaz..

Her gelene gönlünü ve kapılarını açma !

Âb-ı hayat yüzsuyu ile satılsa, kendini bilen alıp da içmez. Zira izzetle ölmek, zilletle yaşamaktan daha iyidir.

Bir de şunu söyle; padişahlar ahalinin muhafazası için o mevkie gelirler, yoksa ahali padişahlara tapınmak için yaratılmış değildir.» [Her ne kadar devlet, saltanat sayesinde mal, mülk para padişahların elinde ise de onlar fakirlerin bekçisidirler.]

Kim O’nun kapısından yüz çevirir, başka kapıya giderse yücelemez.

Dostlarına sevgi ve şefkatle davranmayan bir kişinin yanına kimse uğramaz, herkes ondan kaçar.

Büyük işler küçüklere bırakılmaz.

Halkını incitme, Allah seni onların nezaretine vermiştir, sen çobansın. Sürüye hainlik edip kurt gibi davranma.

Fakirlerin ölümü rahata erişmektir; zenginlerin ölümü hasrete düşmektir..

Yoksullukla yaşayan, elem ve ıstıraba düşmüşler arasında şatafat ne kötü bir hayat şeklidir..

Sultan Gazneli Mahmud’un yakınındaki görevlilerden bazıları, Hasan-ı Meymendî’ye şöyle sordular:”Bugün sultan, falan konuda size ne​ söyledi?” Meymendî “Ne söylediğini bilmiyor musunuz?” deyince, “Nereden bilelim, size söylediği her sözü biz söyler mi?” dediler. Meymendî dedi ki,”Benim sır sakladığımı bilmese bana da söylemezdi. O halde niçin soruyorsunuz?”

Bir buluttan, deniz üzerine bir damla damladı. Denizin genişliğini görünce de utandı. Kendi kendine: “Deniz bulunan yerde ben kim oluyorum? Eğer o varsa ben yok sayılırım!” dedi. Damla kendisini küçük gördüğü için, sedef onu bağrına bastı, nazla besledi. Kader o damlayı öyle yükseltti ki, sultanların taçlarına lâyık inci oldu. Damla kendisini alçak gördüğü için yücelik buldu, yokluk kapısını çaldığı için var oldu.

Cömertlik ağacı nerede kök salmışsa, dalı budağı göklere yükselmiştir. Eğer ondan meyve yemek istersen, iyiliği başa kalkarak, köküne testere vurma!

Hoş geçinme dileyen düşmanla
Onları iyiliğe kandırsın.
Acı söz istemeyen
Herkesin ağzını tadlandırsın.

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ