Sabahattin Ali Sözleri

Sabahattin Ali Sözleri

Son zamanlarda kitaplarını bir çok yerde görebileceğiniz yazarlar arasındadır. Edebiyatta önemli isimler arasında yer almaktadır. Eğitim hayatı boyunca sürekli farklı yerlere gitmiş ve farklı yerlerde yer almıştır. Aile ortamı oldukça huzursuzdur  aynı zamanda Atatürk’e karşı takındığı be hiciv de bulunduğu gerekçesi ile içeri atılmıştır. Farklı illerde bulunması ile insanları iyi gözlemlemiş ve bunun sonucunda romanlarında tüm bunları kullanmıştır. Daha sonrasında sistem tarafından hedef gösterilen bir isim haline gelmiştir. Sabahattin Ali Kitapları şuan en çok okunan kitaplar arasında yer almaktadır. Sabahattin Ali sözleri bir çok sosyal paylaşım sitesine oldukça popüler okunma sayısına sahiptir. Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna ve İçimizdeki Şeytan Kitapları ile dikkat çekmiştir. Sabahattin Ali yazılarını okuyarak ve paylaşarak kendi kırgınlığınızı ifade edecek güzel sözler bulabilirsiniz. Aynı zamanda aşağıda yer alan Sabahattin Ali resimli sözler ve Sabahattin Ali facebook kapak fotoğraflarına ulaşabilirsiniz. Bu sevgiliye söylenecek sözleri ve en güzel yazar sözlerini paylaşarak sitemize destek olabilir ve başka insanlara da kitap tavsiyesinde bulunmuş olabilirsiniz.

Bir ümidim yok. Bu sondu. Artık hiç bir şeyin değişmesine imkan yok, lüzum da yok.

Seni seviyorum. Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum.

REKLAM ALANI

Dünyada hayatın bir tek manası varsa o da sevmektir. Hatta mukabele edilmesini bile beklemeden sadece sevmek.

Bir kitabı okurken geçen iki saatin, ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.

Bir arkadaş istiyorum. Benimle konuşmadan beni tamamen anlayacak, benimle karşı karşıya saatlerce hiç konuşmadan oturabilecek bir arkadaş.

Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.

“Ben böyleyim işte!” dedi. “Ben garip bir kadınım. Benimle ahbaplık etmek isterseniz birçok şeylere tahammüle mecbur kalacaksınız.

”Halbuki en çok okuduğum bir kitabın, en çok okuduğum bir satırı bile bana bazen başka şeyler söyleyebilir…”

Yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa: ‘Dünyada neler gördünüz? ‘ dese herhalde verecek cevap bulamayız. Koşmaktan görmeye vaktimiz olmuyor ki…

Benim beklediğim aşk başka! O bütün mantıkların dışında, tarifi imkansız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey. Sevmek ve hoşlanmak başka; istemek bütün ruhuyla, bütün vücuduyla, her şeyiyle istemek başka… Aşk bence bu istemektir. Mukavemet edilmez bir istemek!.

Benim beklediğim aşk başka! O bütün mantıkların dışında, tarifi imkansız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey. Sevmek ve hoşlanmak başka; istemek bütün ruhuyla, bütün vücuduyla, her şeyiyle istemek başka… Aşk bence bu istemektir. Mukavemet edilmez bir istemek!.

“İnsan dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı. Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı.”

Varlığı büyük boşlukları dolduracak mahiyette değildi; fakat yokluğu müthişti…

Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan insanı vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat hep böyle değil midir ? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?

İnsan dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı. Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı.

Varlığı büyük boşlukları dolduracak mahiyette değildi; fakat yokluğu müthişti…

Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan insanı vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat hep böyle değil midir ? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?

“Yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa: ‘Dünyada neler gördünüz? ‘ dese herhalde verecek cevap bulamayız. Koşmaktan görmeye vaktimiz olmuyor ki…”

Halbuki en çok okuduğum bir kitabın, en çok okuduğum bir satırı bile bana bazen başka şeyler söyleyebilir…

“Ben böyleyim işte!” dedi. “Ben garip bir kadınım. Benimle ahbaplık etmek isterseniz birçok şeylere tahammüle mecbur kalacaksınız.”

Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.

“Yılbaşının da sence hiçbir hususiyeti yok mudur?” diye sordum.
“Hayır” dedi, “senenin diğer günlerinden ne farkı var sanki? Tabiat onu herhangi bir şekilde ayırmış mı? Ömrümüzden bir sene geçtiğini göstermesi bile o kadar mühim değil; çünkü ömrümüzü senelere ayırmak da insanların uydurması… İnsan ömrü doğumdan ölüme uzanan tek bir yoldan ibarettir ve bunun üzerinde yapılan her türlü taksimat sunidir…”

Bir kitabı okurken geçen iki saatin, ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.

‘Bir arkadaş istiyorum. Benimle konuşmadan beni tamamen anlayacak, benimle karşı karşıya saatlerce hiç konuşmadan oturabilecek bir arkadaş.’

İnsanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar. Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır.

“Bir ümidim yok. Bu sondu. Artık hiç bir şeyin değişmesine imkan yok, lüzum da yok.”

Yalnız bir şeye kızıyorum kardeşim: Bari bu hiçliği düşünemeyecek kadar aptal olsaydım. Kendimi bir şey zannedebilseydim. İnansaydım.

Odamda beni kitaplarım bekler. Bu yegâne tesellidir.

Ve çok geçten daha kötüsü yoktur hayatta…

Sizi seviyorum…
Hem nasıl seviyorum yarabbi… Şu anda bir tarafımı kesseniz acı duymam.

Acılar kalbimi nasırlaştırdı ve kalbim, her zaman üzerine basılan bir nasır gibi sızlıyor. Yalnız ben artık bağırmıyorum, bağıramıyorum.

Demin söyledim ya, müthiş bir gevşeklik içindeyim. Üşeniyorum. Atalet kanunu icabı sürüklenip gidiyorum.

Etrafımız o kadar çirkefle dolu ki, temiz kalmak için bir tek çare kendi dünyamıza çekilmek ve muhitle, hiç olmazsa manen, alakamızı kesmektir.

“İlkbahar gibi bir mevsimi olan bu dünya, üzerinde yaşanmaya değer… Ne olursa olsun…”

Bu halimizle hepimiz acınmaya layıkız; ama kendi kendimize acımalıyız. Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki, ne kendimizi bu kadar büyük, ne de başkasını bu kadar zavallı görmeye hakkımız yoktur.

İçimde biriken hislerin birdenbire patlayarak beni zerreler halinde dağıtacağından korkuyorum.

Demek kimse beni bir türlü sevmiyordu. Hakkı vardı. Beni hayatımda hiç, hiç kimse sevmemişti.

“Bir müddet sustuk… Kafamın içinde ona söylenecek uçsuz bucaksız şeyler bulunduğunu hissediyordum, senelerce söylense bitmeyecek şeyler… Fakat hiçbiri şu anda aklıma gelmiyordu.”

İnsanlara ne kadar muhtaç olursam, onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu.

Kendimi bildim bileli, bütün günlerimi, haberim olmadan ve nefsime itiraf etmeden, bir insanı aramakla geçirmiş ve bu yüzden bütün diğer insanlardan kaçmıştım.

Yalnız onun yanındayken içimi müthiş bir korku, onu kaybetmek korkusu sarardı.

Karanlık siyasetin insanları birbirlerine nasıl kırdırtabildiğine işaret eden birçok sayfası vardır. “Bireyin gelişmesini asla istemeyen bu siyaset, sürekli gözetim ve denetim altında tuttuğu ‘sürü’den ayrılmak isteyenlere inanılmaz kertede merhametsiz davranmıştır.

Her gün odamda oturuyor, kitap okumaya çalışıyordum. Bir tek harfini bile fark etmeden sayfaları çeviriyor, bazen, dikkat etmeye azmederek baştan başlıyor, fakat birkaç satır sonra gene zihnimin başka yerlerde dolaştığını görüyordum.

” Perişan bir haldeydim. Fakat içimde kendimden bile sakladığım bir ümit vardı. ”

Kitaplar yeni tanıdıklarına karşı çok ketum olurlar. Bir kere de onlarla laubali oldunuz mu size malik oldukları her şeyi verirler ve onlar bizim isteyebileceğimiz her şeye fazlasıyla maliktirler.

Dünyada kendisi için hiçbir şeyi olmayan bir insanın bile başkalarına yardım edecek bir şeyi vardır… Hiç olmazsa bir tek sözü.

İçimizde şeytan var… Can kırıkları var. Nefret var, yalanlar var… Bir yanımız bizi çoktan terk etmiş, kaçıyor… Melankoli ve hüsran var… Keşke bazı geceler hiç sabah olmasa.

Sen sevgiline ne verebilirsin sanki? Kalbini mi? Pekâlâ, ikincisine? Gene mi o? Üçüncü ve dördüncüye de mi ? Atma be
adaşım, kaç tane kalbin var senin?.. Hem biliyor musun, bu aptalca bir laftır: Kalbin olduğu yerde duruyor ve sen onu filana Veya
falana veriyorsun.. Göğsünü yararak o eti oradan çıkarır ve sevgilinin önüne atarsan o zaman kalbini vermiş olursun.
Siz sevemezsiniz adaşım

İçimde biriken hislerin birdenbire patlayarak beni zerreler halinde dağıtacağından korkuyorum.

Dünyada sizden, yani bütün erkeklerden niçin bu kadar çok nefret ediyorum, biliyor musunuz? Sırf böyle en tabii haklarıymış gibi insandan birçok şeyler istedikleri için. Beni yanlış anlamayın, bu taleplerin muhakkak söz haline gelmesi şart değil. Erkeklerin öyle bir bakışları, öyle bir gülüşleri, ellerini kaldırışları, hulasa kadınlara öyle bir muamele edişleri var ki… Kendilerine ne kadar fazla ve ne kadar aptalca güvendiklerini fark etmemek için kör olmak lazım. Herhangi bir şekilde talepleri reddedildiği zaman düştükleri şaşkınlığı görmek, küstahça gururlarını anlamak için kafidir. Kendilerini daima bir avcı, bizi zavallı birer av olarak düşünmekten asla vazgeçmiyorlar. Bizim vazifemiz sadece tabi olmak, itaat etmek, istenilen şeyleri vermek. Biz isteyemeyiz, kendiliğimizden bir şey vermeyiz. Ben bu ahmakça ve küstahça erkek gururundan tiksiniyorum. Anlıyor musunuz?

Fakat her şey geçer, her şey unutulur. Kendini bir felâketin içinde kaybetmenin mânâsı yoktur. İnsan birazcık da kalender olmalıdır!

Hayatta hiçbir şey ona kıymetli görünmemiş, peşinden koşmak, erişmek, sahip olmak arzusunu vermemişti. Etrafına daima bir yabancı gözüyle bakmış, hiçbir yere bağlanmak arzusu duymamış, bu yalnızlığının gururu içinde memnun olmaya çalışmıştı. Şimdi İlk defa bir şey istiyor, hem de korkunç bir şiddetle istiyordu. Fakat niçin bu istek bir imkansızlıkla beraber gelmişti? Niçin hayatının en büyük arzusunu, şimdiye kadar belki yine içinde, fakat en gizli yerlerde saklı duran bu arzuyu, hapsedildiği yeri parçalayarak ortaya çıkar çıkmaz öldürmeye mecbur kalıyordu?… Niçin? Kimin için?..

Bir müddet sustuk… Kafamın içinde ona söylenecek uçsuz bucaksız şeyler bulunduğunu hissediyordum, senelerce söylense bitmeyecek şeyler… Fakat hiçbiri şu anda aklıma gelmiyordu.

Tam yaşamaya başladığım bu andan itibaren beni öldü saysınlar.

Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim. Bu hal gerçi bir çok fırsatları kaçırmama sebep olurdu, fakat fazlasını isteyerek talihimi ürkütmekten her zaman çekinirdim.

Mevcut olmayan bir şeye malik olalım derken mevcut olanları kaybettik.

Ondan ayrılmanın bana güç geleceğini biliyordum. Fakat bunun bu kadar korkunç, bu kadar acı olacağını tasavvur edememiştim.

Aşk ne kadar hodbindir!

Hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatırlamıyordum. Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu?

Sözlerimi unutma, üzerinde düşün!… Hayatta kendine layık olan mevkii almak için her türlü çareye başvurmak meşrudur.

İstediğin kadar güzel resim yap… Anlayan, kıymetini bilen olmadıktan sonra

Sen şimdi bu sözlerinle benim kararımı takviye ettin… Sana teşekkür borçluyum evlat… Bana dünyanın hakikaten suratına tükürülmeye bile değmez olduğunu ve bu dünyada suratına tükürülmeyecek bir tek, ama bir tek insan bile bulunmadığını sağlam bir şekilde ispat ettin.

Bana istenecek birşey söyle, uğruna can verilecek birşey söyle, hemen dört elle sarılayım…

“Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku… Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz. İnsan muhitin bayağı, manasız, soğuk tesirlerinden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir. Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş oldu fakat bu yetmiyor. Şiirlerimde de gördün ki, kitaplara rağmen çok ıstırap çektim çünkü candan bir insanım yoktu. Sen benim yarım kalan tarafımı ikmâl edeceksin.”

Yerinde bir cevap, keskin bir nükte bütün hakikatlere bedeldi.

Sen sevgiline ne verebilirsin sanki?
Kalbini mi?
Pekala, ikincisine? Gene mi o?
Üçüncü ve dördüncüye de mi o? Atma be adaşım, kaç tane kalbin var senin?
Hem biliyor musun, bu aptalca bir laftır: Kalbin olduğu yerde duruyor ve sen onu filana veya falana veriyorsun..
Göğsünü yararak o eti oradan çıkarır ve sevgilinin önüne atarsan o zaman kalbini vermiş olursun…

Benim hayatta sizin kadar tecrübem yok. Pek az insanla tanıştım ve daima kendime yaşadım.

Sanat bir ifadedir; her devir, her medeniyet başka türlü duyar ve pek tabii olarak başka türlü ifade eder. Bence en iptidai zenci müziği bile sanat eseridir.

Bu ölü toprakların üstünde hiçbir şey ölmek ve öldürmek kadar kolay değildir.

İçimizde şeytan yok….İçimizde aciz var..Tembellik var..İradesizlik,bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey:hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var.

Sonra bu garip ağaçlar bana daima hasretini çektiğim uzak memleketleri hatırlatır…

Bu ölü toprakların üstünde hiçbir şey ölmek ve öldürmek kadar kolay değildir.

Erkek: “Mademki beraberiz” dedi, “ve birbirimizi seviyoruz, yaşayışımızın herhangi bir yerde olması bizim saadetimizi bozmamalı!”

Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz.

Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz.

Bu dünyada çobansız da, köpeksiz de yaşanabilirmiş. Ama bunu anlamak için her defasında bu kadar kanlı kurbanlar verecek olursak pek çabuk neslimiz kurur. Bari siz gözünüzü açın da, ilerde başınıza yeniden itler, hele kendilerini kurt sanan palavracı itler musallat olursa, sürüyü canavarlara paralatmadan onları defetmeye bakın!

Kendimi bildim bileli, bütün günlerimi, haberim olmadan ve nefsime itiraf etmeden, bir insanı aramakla geçirmiş ve bu yüzden bütün diğer insanlardan kaçmıştım.

“Ben şuna inanıyorum ki, üç buçuk günlük ömrümüzü kendimize zehir etmemek için ne mazideki hayatımıza ve kaçırdığımız fırsatlara ne de istikbalin olmayacak hülyalarına kulak asmayarak bugünümüze hapsolup yaşamalıyız. Her hadisenin insanı eğlendirecek bir tarafı vardır…”

Bu akşam anladım ki, bir insan bir diğer insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. Gene bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim.

Mevcut olmayan bir şeye malik olalım derken mevcut olanları kaybettik.

Bol bol hayaller kurup bunların her zaman boşa çıktığını görmeye alışmış bütün insanlar gibi, ressam Tevfik de kaderine çabuk boyun eğenlerdendi.

Bu akşam anladım ki, bir insan bir diğer insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. Gene bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim.

Nasıl muhtaç olduğumuz havayı istemem demeye, mekan içinde bir yer işgal etmekten vazgeçmeye kuvvetimiz yoksa, bize verilen bir aşkı almamaya da iktidarımız yoktur. Sizi seviyorum… Hem nasıl seviyorum yarabbi.. Şu anda bir tarafımı kesseniz acı duymam. Sizin için herhangi bir şeyi yapmak istediğim zaman beni durduracak kuvvet tasavvur etmiyorum.

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ