René Descartes Sözleri

René Descartes Sözleri

Fransız kökenli olan Matematikçi  ve bilim adamıdır. Filozoflar arasında yer alır. Batı düşüncesinde yer alan son yüzyılların önemli düşünürleri arasında bulunur. Değişmeyen düşünceden sıyrılır başka bir ifade ile Modern Felsefeyi başlatan kişidir. Yaşadığı aksiliklerden sonra Hollanda’ya yerleşmiştir. Batı düşüncesini yerle bir eden bir felsefe sistemini de burada kurmuştur. Gördüğü, öğrendiği ya da duyduğu ne varsa hepsini sıfırlamıştır. Sahip olduğu tüm deneyim ve bilgilerden şüphe etmeye başlamıştır. Emin olduğu tek konu ise var olan düşünceydi. Bu düşünceden yola çıkarak evrenle ilgili açıklamalarda bulundu. René Descartes Hayatı metot üzerindeki karmaşayı basitleştirmek ile başladı. Daha sonra bu metotları kendine göre kurallı bir hale getirdi. Tüm Latince kitapları eleyerek kitaplarını Fransızca yazdı. Pratikliğe her zaman ciddi şekilde önem verdi. René Descartes sözleri bu yüzden temelde seçtiği felsefe ile ilgilidir. Onun sözlerinde yer alan tüm sözler düşüncenin varlığı üzerine kurulmuştur. René Descartes resimli sözlere bakarak bu gönderileri paylaşabilirsiniz. Bol felsefe ile kalın.

Akıllı olmak bir şey değil, mühim olan o aklı yerinde kullanmaktır.

altın ve elmas diye aldığım belki de yalnızca biraz bakır ve camdır. Bizi ilgilendiren şeylerde yanılmaya ne kadar yatkın olduğumuzu ve dostlarımızın yargıları bizden yana olduğunda da bu yargıların ne kadar kuşku götürür olması gerektiğini biliyorum.

İnsanın en önemli yetkinliği özgür ya da kendi iradesiyle davranabilmektir; övgü ve kınamaları hak etmesine neden olan da budur.

Bugüne kadar öğrendiğim çok az şey, bilmediğim, öğrenmekten de umudumu yitirmediğim şeylerle karşılaştırıldığında, hemen hiçbir şeydir; çünkü bilimlerde doğruyu yavaş yavaş bulanların durumu, yoksul olduklarında çok emekle az kazanırken zengin olmaya başlayınca daha az emekle daha çok kazanç sağlayanların durumuyla hemen hemen aynıdır.

İyi saklanan, iyi yaşamıştır.

öğrenmeye çabalamaktan kazancım ancak giderek bilgisizliğimi ortaya çıkarıyor olmamdı gibi görünüyordu bana.

Sonsuz üzerine tartışmalarla kendimizi mahcup duruma düşürmemeliyiz, çünkü bizim gibi sonlu varlıklar için sonsuzu anlamaya çalışmak tuhaftır.

“Unutma, sana ışık tutanlara sırtını dönersen, göreceğin tek şey kendi karanlığındır.”

İnsanların gerçekten ne düşündüklerini öğrenmek için, söylediklerinden çok, yaptıklarına dikkat edin.

Zira iyi bir zihne sahip olmak yeterli değildir, esas olan onu iyi kullanmaktır.

24. Tanrı hakkındaki bilgiden yaratıklara dair bilgiye geçerken, anlayışımızın sınırlı olduğunu ve Tanrının kudretinin sonsuz olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.

Hiç kimseye faydalı olmamak, tam manasıyla kıymetsiz olmak demektir.

Uyumaya ve rüyalarımda delilerin uyanıkken hayal ettiklerinin aynılarını hayal etmeye alışkınım.

Dün dalmış olduğum düşünceler zihnimi öyle kuşkulara saldı ki, artık onları bir daha unutmam mümkün değil. Ne şekilde çözülebileceklerini de bilmiyorum, sanki aniden derin bir girdaba dalmış gibi öyle altüst oldum ki, ne ayağımı dibe basabiliyorum ne de yüzüp üste çıkabiliyorum. Ama durmak yok, dün girdiğim yolu tekrar yürümeye başlayacağım ve bu kez en ufak kuşku her şeyi baştan sona yanlış biliyormuşçasına eleye eleye yol alacağım, ta ki kesin bir şey bulana kadar ya da hiç böyle bir şey yoksa, en azından hiçbir şeyin kesin olamadığının kesin olduğunu öğrenene kadar.

“Gerçeği bilmiyorsanız ruhun güçlü olması yetmez.”

“Zor şeylerin daha güzel olduğuna inanmak, ölümlülerin ortak yanlışıdır.”

Her çözdüğüm -matematik- problem daha sonra başka bir problemi çözmeye yardım edecek bir kural oldu.

aşikardır ki iyi bir eğitim doğuştan gelen kusurları düzeltmede çok işe yarar. yine aşikardır ki; insan kendisini sık sık özgür iradenin ne olduğunu, bu iradeyi iyi kullanmaya azmettiğinde ne büyük yararlar elde edeceğini, öte yandan hırslarını şahlandıran her türden kaygının aslında ne kadar boş ve faydasız olduğunu gözden geçirmekle meşgul ederse, gönlünde alicenaplık duygusunu uyandırarak bu erdeme kavuşabilir.

‘İyi seçilmiş kitapları okumak, geçmiş yüzyılların seçkin zekalarıyla önceden düzenlemiş bir konuşmaya katılmak gibidir.”

Çünkü üzüntülerimizin, pişmanlıklarımızın tek nedeni kararsızlıktır.

Düşünüyorum, öyleyse varım.

dillere, hatta eski kitapları okumaya, onların tarihlerine ve masallarına yeterince zaman ayırmış olduğuma inanıyordum. Çünkü öbür yüzyılların yazarlarıyla konuşmak hemen hemen yolculuk yapmakla aynı şeydir.

Eğer gerçeği gerçekten bilmek istiyorsan, yaşamında bir kez olsun bütün şeyler hakkında şüphe et.

İyi kitaplar okumak,
geçmiş yüzyılların en iyi insanlarıyla sohbet etmek gibidir.

Kesin olan bir şey var. Bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek.

“İradenin doğal olarak pek kolayca ihtirasları yenebildiği ve onlarla birlikte meydana gelen beden hareketlerini durdurabildiği ruhlar, kuşkusuz en kuvvetli ruhlardır.”

Bir insanda bir şey görmüşsek ve bu şey bizi aynı anda başka insanlarda gördüğümüz bir şeyden daha fazla çekiyorsa, ruhumuz öyle bir hâl alır ki, Doğanın kendisine bahşettiği iyiyi arama hissiyle yalnızca o insana yönelir ve o iyiyi bizim sahip olabileceğimiz en büyük nimetmiş gibi gösterir.

Şüphe etmek düşünmektir.

Ancak zayıf ve alçak ruhlardır ki kendilerine gerektiğinden fazla değer verir, ve üç damla su ile ağzına kadar dolan gemilere benzerler.

Bir çiçeğin güzelliği bile bizde ona bakma isteği uyandırır, bir meyveninki ise yeme isteği. Ama en kuvvetlisi, insanın öteki yarısı olduğuna inandığı bir insana ait gördüğü meziyetlerdir.

Düşünmekse var olmaktır.

Hangilerinin onların gerçek görüşleri olduğunu bilmek için, söylediklerinden ziyade yaptıklarına dikkat etmeliydim…

”İyi bir kafaya sahip olmak yetmez, onu iyi kullanmayı da öğrenmeli insan.”

Öyleyse var olduğum şüphesizdir.

Oysaki mutluluk tam bir ruh ve iç hoşnutluğudur.

Hiç kuşku yok ki, en cesur ruhlara sahip insanlar, iradeleriyle Duygularını doğal bir şekilde yenebilen ve o duyguların beraberinde gelen bedensel uyarımları bastırabilen insanlardır. Bazıları da vardır ki, kendi güçlerini hiç deneyimlememişlerdir, çünkü iraderinin kendi silahlarıyla dövüşmesine asla izin vermemişlerdir.

 

Bir Tanrı vardır, her şey ona bağlıdır, olgunlukları sonsuzdur, gücü çok büyüktür ve geniştir, kararları şaşmazdır.

İlk bilgim bu sağlam bilgidir.

Fakat kendimize küçük bir yarar sağlamak için başkalarına zarar vermekten de kaçınmalıyız.

Kendi duygularına mutlak olarak hakimdirler, özellikle de Arzulara, Kıskançlıklara ve Çekememezliklere. Çünkü onlara göre gerçekleşmesi kendi ellerinde olmayan hiçbir şey, hasretiyle yanıp tutuşacak kadar değerli değildir. Kimseye karşı nefretleri de yoktur, çünkü herkes onlar için değerlidir. Endişeleri de yoktur, çünkü kendi erdemlerine olan güvenleri onların garantisidir. Öfkeleri de yoktur, çünkü başkalarına bağlı olan şeylere pek değer vermediklerinden, hasımlarına onları incittiklerini düşündürtecek bir fırsat asla yaratmazlar.

Kesin olan bir şey var. Bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek.
Şüphe etmek düşünmektir.
Düşünmekse var olmaktır.
Öyleyse var olduğum şüphesizdir.
Düşünüyorum, o halde varım.
İlk bilgim bu sağlam bilgidir.
Şimdi bütün öteki bilgileri bu bilgiden çıkarabilirim

Tanrı’nın bilgisinin mükemmel olması ve onun aldanmaz ve aldatmaz olması inancı, vahyin temelini oluşturur.

Bize bağlı olmayan şeylere gelince; bunlar ne kadar iyi olurlarsa olsunlar, asla aşırı bir tutkuyla arzulanmamalıdır. Sırf gerçekleşme ihtimallerinin zayıf olması ve bu yüzden biz onlar için yanıp tutuştukça, onların da bize o denli işkence çektirecek olması da değildir bunun sebebi, daha çok düşüncelerimizi fazlasıyla meşgul edip gerçekleşmesi sadece bize bağlı olan şeyler üzerine yoğunlaşmaktan bizi alıkoyacak olmalarıdır.

Yaşadığımız yeni felaketlerin bizde doğurduğu huzursuzluklara karşı koymanın hemen hemen olanaksız olduğunu, hatta iyi insanların genellikle daha şiddetli acı duyduklarını ve bu acıların bedenlerini daha çok etkilediğini iyi bilirim…

Aldatmaz olduğu için de Tanrı’nın bildirdiği doğrudur.

İnsan duygularını kendi içinde yaşar ve onların doğasını araştırmak için başka bir yerde gözlem yapma ihtiyacı hissetmez. Ama eskilerin bu konuda bize öğrettikleri öylesine önemsiz ve çoğunlukla da öylesine inanılmaz şeyler vardır ki, onların gittiği yoldan ayrılmadıkça bu meselenin doğrusunu anlayacağım diye hiç ümitlenmemeliyim. Bu sebeple burada benden önce hiç kimsenin el atmamış olduğu bir konuyu inceliyormuşum gibi yazmam gerekecek.

Akıllı olmak da bir şey degil, mühim olan o aklı yerinde kullanmaktır.

Kızgınlık erdeme tutkunmuş gibi görünmeyi tercih eden insanlarda değil de, gerçekten erdeme tutkun olan insanlarda görülür. Çünkü her ne kadar Erdemi seven insanlar başkalarının kusurlarına dudak bükmeden yapamasalar da, onlar sadece çok ciddi ve çok tuhaf kusurlar karşısında tavır alırlar. Eften püften şeylere çok kızmak ancak asabî ve müşkülpesent insanların işidir; ortada ayıplanacak bir şey yokken kızmaksa, ancak hak hukuk bilmeyen insanların; bu duyguyu sadece insanların davranışları karşısında duymakla kalmayıp Tanrı’nın ya da Doğa’nın yapıtlarına kadar götürmeye çalışmaksa haddini bilmeyen saçma sapan insanların; Meselâ kendi hallerinden ya da kısmetlerinden hiç memnun olmadıkları zaman dünyanın gidişatına, Tanrısal Öngörü’ye kusur bulma cüretini gösterirler.

Düşünüyorum, o halde varım.

“Gerçeği arayanın, yaşamında bir kez, tüm nesnelerden gücü yettiği ölçüde kuşku duyması gerekir.”

Kesin olan bir şey var. Bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek. Şüphe etmek düşünmektir. Düşünmekse var olmaktır. Öyleyse var olduğum şüphesizdir. Düşünüyorum, o halde varım. İlk bilgim bu sağlam bilgidir. Şimdi bütün öteki bilgileri bu bilgiden çıkarabilirim.

“Analiz etmek, korku doğurabilecek bütün olaylara karşı kendini hazırlamaktır.”

Bizim çıkış noktamız bireyin subjektivitesidir… Çıkış noktamızdan bakıldığında ‘düşünüyorum öyleyse varım’ gerçeğinden başka bir gerçek olamaz. Herhangi bir gerçekten önce, bir mutlak gerçek olmalıdır. Bu gerçeği kavramak basittir, zira bireyin varlığında mevcuttur.

Önemli olan akıllı olmak değil, aklı yerinde ve zamanında kullanmaktır.

Felsefe bir bilimdir ve geometrik yöntemi metafiziğe uygulamak gerekir, felsefeyi kesin bir bilim yapmak için.

Duyularımız bazen bizi aldattığına göre, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını farzetmeliyim.
Burada sobanın karşısında oturduğumu nasıl bilebilirim.
Bundan emin olamam. Rüya ya da hayal görüyor olabilirim.
Ya da muzip bir şeytan benimle oyun oynuyor olabilir.
Kuşku duymayacağım tek şey, bir şey düşünüyor olmam. Rüya gördüğümü, benimle alay edildiğini ya da bir bedenim olmadığını düşünsem bile bu böyle.
İşte buldum!
Düşünüyorum, öyleyse varım!

Tanrı’nın varlığı, bir hakikati ifade eden geometrik teorilerden daha hakikidir.

“Güçlü bir ruha sahip olanlar, gördükleri lütuflar veya uğradıkları kahırdan dolayı tabiat ve mizaçlarını değiştirmezler; zayıf ve alçak bir ruha sahip olanlar ise talihin elinde oyuncak olurlar.”

Felsefe sözünden “bilgeliği inceleme” anlaşılır. Bilgelikten de yalnız işlerimizde ölçülülük değil, aynı zamanda hayatımızı sürdürebilme, sağlığımızı koruma ve bütün zanaatların icadı için de insanın bilebildiği bütün şeylerin tam bir bilgisi anlaşılır. Bu bilginin böyle olması için de onun ilk nedenlerden çıkarılmış olması gereklidir. Böylece bu bilgiyi edinme yolunu öğrenmek için (-ki asıl felsefe budur) bu ilk nedenleri, yani ilk ilkeleri aramakla işe başlamak gerekir. Bu ilkelerde de iki koşul bulunmaktadır. Birincisi; bu ilkeler o kadar açık ve apaçık olmalıdır ki insan aklı onları dikkatle incelemeye koyulduğunda doğruluklarından şüphe etmesin. İkincisi; geriye kalan başka bütün nesneler var olmadığı hâlde dahi ilkeler bilinebilmeli, fakat buna karşılık, ilkeler var olmayınca başka şeyler bilinmemelidir. Bundan sonra da ilkelere bağlı olan şeylerin bilgisini öyle ilkelerden çıkarmalıdır ki yapılan dedüksiyonların bütün devamınca apaçık olmayan hiçbir şeye rast gelinmesin.

“Bazıları hayranlık derecesini yavaş yavaş o kadar arttırırlar ki, hiç önemi olmayan şeyler üzerinde dururlar da, araştırılması daha faydalı şeylerle hiç ilgilenmezler.”

Hakikatte ancak ve yalnız Tanrı’dır ki tam olarak bilgedir, yani her şeyin hakikati hakkında tam bilgisi vardır; fakat denilebilir ki insanlar daha önemli hakikatler hakkında az ya da çok bilgi sahibi oldukları ölçüde, az ya da çok bilgelik sahibidirler. Bu noktada bütün bilginlerin hemfikir olamayacağı hiçbir şey bulunmadığını sanıyorum.

“İnsanların gerçekten ne düşündüklerini öğrenmek için, söylediklerinden çok, yaptıklarına dikkat edin.”

Benim bilgime güvenin bu bilgiler gerçekliği kanıttır kanıtlamak düşünmeyi gerektirir.

“İlk olarak, açık bir şekilde bilmediğim bir şeyi asla doğru olarak kabul etmem. İkinci olarak, doğru çözüme ulaşmak için incelediğim konuyu mümkün olduğu ölçüde küçük parçalara ayırır, ondan sonra analiz ederim. Üçüncü olarak, küçükten başlayarak büyüğe doğru adım adım ilerleyerek düşüncelerimi netleştirmeye çalışırım. Nihayet, son olarak, her durumun sonucunu ortaya koyar ve genel olarak gözden geçiririm.”

Şüpheyi, asla işlerimizi sevk ve idarede kullanmamalıyız.

Nihayet bunu özel olarak arzuda görüyorum. Arzu, kalbi bütün ihtiraslardan daha güçlü sarsar ve beyine daha fazla hayvan ruhlarının girmesini sağlar. Dolayısıyla beyinden kaslara geçerek, duyuları daha keskin ve bedenin bütün bölümlerini daha hareketli kılarlar.

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ