Abdülkadir Geylani Sözleri

Abdülkadir Geylani Sözleri

İslam alim ve büyüklerinin arasında yerini almış isimlerden biridir. 1078 yılında İran da bulunan Geylan şehrinde dünyaya gelmiştir. Künyesi ise Ebu Muhammed olarak geçer. Hem seyid hemde şeriftir. Bağdatta ahirete göç etmiştir. Kendisine nasıl bir temel atıldığını sorduğunda ilim yolunda yalan söylemediğini ve düşünmediğini ve bu sayede işlerinin hep rast gittiğini söylemiştir. Abdülkadir Geylani  sözleri, hikmetli sözler içeresinde yer almaktadır. Hayatını ilim  konusunda harcamış uzun bir süre nefsini düzeltme ile ilgili çabalar sarf etmiştir. Daha sonrasında bir çok faydalı öğrenci yetiştirmiştir. Abdülkadir Geylani İslami sözler ve Abdülkadir Geylani nasihat sözleri ile kendinize ait bir parça bulabilir ve bu güzel sözleri paylaşarak başka kişilerinde istifade etmesini sağlayabilirsiniz. Abdülkadir Geylani resimli sözler ve Abdülkadir Geylani facebook kapak fotoğraflarını galeriden bulabilir ve sosyal medya hesaplarınızda paylaşabilirsiniz.

Allah’ın muhabbetinde samimi olan, ne ayıp işitir, ne de kulağına ayıp gider.

Bilgi hayat, bilgisizlik ölümdür.

Müminin adeti önce düşünüp sonra konuşmaktır. Münafık ise önce konuşur, sonra düşünür

Allah’tan korkmak ilmin ta kendisidir. Bundan dolayı Allah (c.c) “Allah’tan ancak ilm sahipleri korkar” [Fatır/28] buyuruyor.

Kendine bir ağırlık veren kimsenin hiçbir ağırlığı yoktur.

Dünyaya ihtiyacın kadar bağlan! kalpten sevme; Nasibin ne ise gelir üzülme.

Hüzünsüz bir neşe ve darlıksız bir bolluk olmaz.

Seni unutmayanı unutma !

İnsan Allah’a kalıbıyla değil, kalbiyle ibadet eder.

Allah (c.c) peygamberlerini kelamıyla, sadık kullarını da kalplerine verdiği ilhamla terbiye eder.

Kalp Kitab ve Sünnete göre amel ederse kurbiyet (yakınlık) kazanır. Bunu kazanınca da neyin kendi lehine ve aleyhine, neyin Allah için veya başkası için, neyin de hak ve batıl olduğunu bilir ve görür.

Kalplerinizi düzeltin. Çünkü kalbiniz düzgün olursa diğer halleriniz de düzelir. Efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor: “İnsan oğlunda bir et parçası vardır, düzelince bedenin diğer organları da düzelir, bozulunca da onlar da bozulur. İyi biliniz ki bu et parçası kalptir”.

Tasavvuf yolu zâhirî ve bâtınî hükümlere riayet etmeyi ve her şeyden fânî olmayı gerektirir.

Tevbe, uzuvlar salih amellerle temizlendikten sonra kalbe ait bir iştir.

Yerini bilmeyene kader yerini öğretir.

Peygamberimiz (s.a.v) daima düşünür, az sevinir, çok üzülür, az gülerdi. Gülüşü de sahabenin kalplerini okşamak için küçük bir tebessümden ibaretti. Kalbinde öyle hüzünler ve meşguliyetler vardı ki, sahabe ve dünya işleri olmasa evinden dışarı adım atmaz ve kimseyle oturmazdı.

Sahte rabler boyundan çıkarılıp atılmadıkça, sebeplerle ilişik kesilmedikçe, fayda ve zararı insanlardan bilmeyi terketmedikçe kurtuluş mümkün değildir.

İnsan Allah’a kalıbıyla değil, kalbiyle ibadet eder.

Kur’an’dan, hakkında tartışarak değil, içindekilerle amel ederek faydalanın.

Dünyayı düşünmek bir ceza ve perdedir.Ahireti düşünmekse bilgidir, kalbin hayatıdır. Tefekkür verilen bir kula mutlaka dünya ve ahiret hallerinin bilgisi de verilmiştir.

Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.

O, kişi ile kalbi arasına girer. Bahsettiğin şeyi senden zail eder. Sabit ve baki olduğunu hayal ettiğin şeyden seni değiştirir.

Kalp sâlih olunca dâimî zikir elde edilir ve kalbin her tarafına Hakk’ın zikri yazılır. Böyle bir kalbin sahibinin gözleri uyuyabilir ama kalbi Rabbini zikreder.

Eğer sana fakirlik halinde evlenme şehveti (arzusu) ilka edilir ve sen bunun temininden aciz kalır, yine de Bari Tealadan bir çıkış yolu bekleyerek sabredersen, ya sana ilka ettiği ve sende var ettiği bu kuvvetli arzuyu senden alıp izale etmek suretiyle külfetini taşıma hususunda sana yardım ederek, ya seni ve hayatını koruyarak, ya da dünyada bir ağırlık ve ahirette de bir meşakkat duymaksızın yeterli ve tatmin edici bir mevhibe olarak o arzuyu sana ulaştırmak suretiyle yardım eder. Buna sabrettiğin ve kısmetini razı olduğun için, Allah seni sabreden ve şükreden diye isimlendirir, senin ismet ve kuvvetini arttırır. Eğer bu arzu senin kısmetinse kafi bir mütemmim olarak onu sana sevk eder. Ve böylece sabrın şükre dönüşür. Allah Teala şükredenlere daha çok vereceğini vaad etmiştir. Eğer senin kısmetin değilse; nefs istese ve dirense de, o arzuyu kalbinden alarak seni ondan müstağni kılar. İşte o zaman; sabra devam et, hevaya muhalefet et, emri omuzla, kazaya razı ol, bununla lütuf ve ihsanı gözle. Çünkü “Sabredenlere mükafatları hesapsız verilir.”

Sabır, hayrın temelidir.

Rabbin’den razı olmaman, O’na itiraz etmen, zulmü O’na isnat etmen, musibeti ve darlığı daima hazır, aksine rızkı ve genişliği daima gecikmiş görmen ne kadar da ağır bir itham!

Sağlam bir kalp tevhid, tevekkül, yakîn, tevfik, ilim, iman ve kurbiyet ile dolar.

Dışın içini gösterir.

Mürid tevbesinin gölgesinde, murâd ise Rabbinin inayetinin gölgesinde kâimdir.

Uyanmayı, ölüm anına bırakmayın!

İnanan kimse Allah’tan başka kimseden korkmaz ve başkasından hiçbir şey beklemez.

Dilinle yaptığın duaya, kalbin de inansın.

Zâhir fıkhını öğren, sonra bâtın fıkhına yönel.

Uyanma vaktini ölümden sonraya bırakmayın. Çünkü o zaman uyanmak fayda etmez.

Zâhir ilimleri görünen kısmın ışığıdır. Bâtın ilimleri ise görünmeyen kısmın.

Hiçbir şeyi sevme, sadece her şeyin Yaratıcısını sev. Şayet O, sana sevmediğin bir şeyi sevdirirse koruma altında olursun. Çünkü seven sen değilsin, sevdiren O’dur.

Bâtın bilgisi, seninle Rabbin arasındaki ışıktır.

Faydayı ve zararı Allah’ın dışındakilerden bilenler Allah’ın kulu değildir.

Kaderin gelmesinden rahatsız olma, onu kimse döndüremez ve kimse engel olamaz. Takdir olunan şey mutlaka gerçekleşir.

Amel olmadıkça bu ilim hevesinin size faydası dokunmaz. Bu siyahı, beyaz üzerine işlemeniz gerekir.

Bidâyet sıkıntıdır, nihâyet ise sükûn.

Yıktıklarınızı yapın. Kirlettiğiniz şeyleri yıkayın. Bozduğunuz şeyleri düzeltin. Bulandırdığınızı durultun. Aldıklarınızı geri verin. Kaçmayı bırakıp Mevlânıza geri dönün.

Sâlihlerin kalpleri faydayı da zararı da Rablerinden bilir.

Sanki hiç ölmeyecek, kıyamet gününe haşredilmeyecek ve Hakk’ın huzurunda hesaba çekilmeyecek, sırat köprüsünden hiç geçmeyecek gibi gaflet içinde yüzüyorsunuz. Müslüman ve iman sahibi olduğunu iddia eden sizlerin durumu işte budur.

Zühd ve tevhidi sağlam olan kişi, halkın elini ve varlığını görmez. Allah’tan başka veren ve üstün kılan görmez.

“Hiçbir şeyi sevme, sadece herşeyin Yaratıcısını sev. Şayet O, sana sevmediğin bir şeyi sevdirirse koruma altında olursun. Çünkü seven sen değilsin, sevdiren O’ dur.”

Sıddîk gözünün, güneş ve ayın değil, Allah’ın nuruyla bakar.

Sağlam imana sahip olan kimse nefsine, şeytana, arzu ve hevesine itaat etmez. Şeytanı tanımaz ki ona itaat etsin, dünyaya aldırmaz ki ona boyun eğsin.

Hayânın hakikati, yalnızlıkta ve toplulukta Rab’dan utanmaktır.

Kötü arkadaşları terk et ve varsa aranızda sevgi bağını da kopar. Sâlih kimselerle sevgi bağı kur.

Kalp sırra, sır da Hakk’a itimat ederek sükûn bulur.

Sen de önce kendine, sonra başkalarına öğüt ver. Sen kendine bak, kendinde düzelteceğin bazı şeyler dururken başkasıyla niye uğraşasın.

Her çeşit hayır Allah katında, her çeşit şer de başkalarının yanındadır.

Allah’ın has kulları, insanlar yanında sağır, dilsiz ve kördürler. Kalpleri Allah’a yakın olduğu için başkasını duyamazlar, göremezler.

İnsanlar arasında zenginle fakir ayırımı yapan kurtuluşa eremez.

Hak tasarrufundan sana laf açmak düşmez. Sana gereken; O’nu sevmek ve O’ndan gayrı kimseden korkmamak. Ve bütün işleri O’nun uğruna görmek… Bunlar kalple olur. Dil gürültüsüne getirip sözü boğmakla olmaz. Sonra mihenk taşına vurulunca utanırsın. Herkesin içinde iddia etmek yakışmaz. Kuru davaya kimse inanmaz. Halk arasında söylediğin sözleri, yalnız kaldığın zaman da söylüyor musun? Aynı duyguları tek başına kaldığın zaman da duyman kabil oluyor mu? İşte, en önemli iş, bu oluyorsa mesele yok! Kapı önünde tevhid, içeri girince de şirk! Yakışır mı? Bu, nifak alametidir. İçi bozuk olmanın ta kendisidir.

Bütün insanlar seni kendi menfaati için ister, Allah ise seni senin menfaatin için ister.

Nefis, tümüyle muhalefet safında durur. Durmadan niza çıkarır, daima karışıklık ister. Onun ıslahını dileyen, cihad ehli olsun. Ta şerrinden emin oluncaya kadar. O nefis, şer içinde şerdir. Onunla cihad edersen emin olabilirsin. Neticede göreceksin ki, hayır içinde hayır oluyor. Cihad devem ettiği müddetçe, onu her iyiliğe uyar bulursun. İbadetleri hoşlukla yapmaya koyulur. Ve bu uyarlık mükafatı olarak şu ilahi hitap ona gelir: ” Ey mutmainne – sakin, Hakk’a uyar- nefis, Rabb’ine dön! O,senden razı; sen de O’ndan hoşnut olarak!” (el- Fecr, 89/27-29)

Geçim yollarının yaratıcısını unutup geçim yollarına takılıp kalan, bakiyi unutup fani ile sevinen kimse ne kadar da cahildir!

Acırım sana. Sözün ittika -kötülükten sakınma- dan açılıyor, kalbin ise fitne çıkarmaya meyyal. Şükrü dilinden bıraktığın yok; ama kalbin daima itiraz halinde. Allah Teala bir kudsi hadiste şöyle buyurur:
” Ey insanoğlu, iyiliğim sana daima inmekte; ama senin de kötülüklerin bana gelmekte.. Bu nasıl oluyor?”

Dünya bir topluluğa, ahiret bir topluluğa, Hak (c.c.) da bir topluluğa aittir.

Kalp, menfi duygulardan kurtulduğu ve günah hastalıklarından sıhhate kavuştuğu zaman, mahlukata karşı merhamet ve şevkatle dolar.

Tasavvuf yolu sâlihleri görüp onların sohbetlerini ezberlemekle katedilmez.

Nefis hep karşı gelir, kavgacının tekidir. Onu düzeltmek isteyen şerrinden emin oluncaya dek onunla savaşmalıdır.

Resulullah hariç her mahluk perdedir; Resulullah ise kapıdır.

Kimin ki imanı büyür çoğalır ve artar; onun belası da büyür. Resulün uğradığı bela nebinin belasından büyüktür. Çünkü onun imanı daha büyüktür.

Hak’tan korkanın korkusu arttıkça kalbi ona korkuyu unutmayı öğretir. Onu Hakk’a yakınlaştırır. Ona müjdeler verir.

Kalbinde bir insana karşı öfke veya sevgi duyarsan, o şahsın amellerini Kur’an ve Sünnet ile değerlendir.Eğer Kur’an ve Sünnet’e göre de buğz edilecek şeylerse, durumun Allah ve Rasulü’nün rızasına uygun demektir. O şahsın amelleri Kur’an ve Sünnet’e uygun da , sen buna rağmen o şahsa buğzediyorsan , heva ve ihtiras sahibisin demektir.Bu durumda buğzetmen , ona zulüm ve Allah’a da isyandır.Hemen tövde et.O ve onun gibi Allah dostlarına sevgi beslemeyi Allah’tan niyaz et.Ancakbu şekilde Allah’ın rızasına uygun hareket etmiş olursun.

Sûfîlerden biri demiş ki: “Fâsığın yüzüne ancak ârif kullar güler.”

Sallâllahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:
” Allah’ı en çok tanıyanınız ve ondan en çok korkanınız benim!”
Padişaha yakın olanların dikkati ve sakınması daha fazladır. Çünkü onların hareketleri ve tasarrufları padişahın gözünden kaçmaz.

Bir şeyi hatırlamak Allah’ı unutturuyorsa, o şey o kişi için uğursuzdur.

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ