Zülfü Livaneli Sözleri

Zülfü Livaneli Sözleri

Vatan gazetesinde yazar olarak çalışan Zülfü Livaneli 1946 yılında 20 Haziran da dünyaya gelmiştir. Türk müzisyen, yazar, senarist ve yönetmendir. Livaneli çok yönlü bir kişiliğe sahiptir. Aynı zamanda kendisi milletvekili de olmuştur. Müziğiyle Uluslararası ödüller almıştır. Eserleri yabancı ve yerli sanatçılarımız tarafından yorumlanmıştır. 30 film müziği ve 300 yakın beste ile müziğe katkısı vardır. Aynı zamanda sanat, politika, kültür anlamında katkısı çok fazla olmuştur. Türkiye’den ansızın ayrılmak zorunda kalmıştır. Sürgün yaşadığı bu yıllarda bulaşıkçılık gibi bir çok muhtelif iş yapmıştır. Uzun metrajlı dört filmin yönetiminde yer almıştır. Geçmişten Geleceğe Türküler, Sis ve Orta Zekalılar Cenneti kitaplarından sadece bir kaçıdır. Çok farklı yönleri olan yazar kendini her alanda göstermiş başarı bir kişiliktir.

Coĝrafya kaderdir. Coĝrafya kader olduĝu gibi tarih de kaderdir.

Dünya tek ülke olsaydı başkenti Konstantiniyye olurdu.

REKLAM ALANI

Haklı olanı güçlü kılamadığımız için güçlü olanı haklı kılıyoruz…

Her iktidar adam öldürür mü? Evet! İktidar zulüm demektir. Hele denetlenemeyen iktidar. Peki, iyi insanlar iktidara gelirse? Öyle şey olmaz! Neden? İyi insanlar iktidara gelemez, gelse bile iktidar onu bozar, zalim yapar.

“Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!”
“Peki, sen ne görüyorsun bakalım?”
“İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan.”

İnsanlar beni incitiyordu.

Ülkenin düzeni buydu;
Aleviler can verirdi, onları öldürenler ise Meclis’e girerdi.

“Hiçbir iktidar masum değildir. Bütün iktidarlar öyle ya da böyle, birinin katilidir…”

…midemi bulandırıyor bu koca şehir. Kaçmak istiyorum…

Kıskanmayı bile unutmak. Onu mutlu eden herkesi ve her şeyi sevmek. O noktada sahiplenmek biter, saf aşk kalır.

“Bazı insanların, sürekli olarak başka bir hayatın düşünü kurduğunu biliyordum. Nereden mi? Kendimden.”

Dünyayı güzellik kurtaracak,
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.

“Hem Müslüman, hem Yahudi, hem Katolik’tim. Yani insandım.”

“İnsan İnsanın zehrini alır” oğlum.

“Merhamet zulmün merhemi olamaz!”

Ama inan bana, insanların çoğunun ruhu, bedeninden önce çürür.

Bilgi ne garip bir şeydir. Şişede hapsedilmiş bir cin gibi yıllarca duruyor, senin gelip kapağını açacağın günü bekliyordu.

Ama inan bana, insanların çoğunun ruhu, bedeninden önce çürür.

“Acaba ölüler de düş görür mü?”

Ölümün kıyısına gelmiştim. Ölümün kıyısı, ölümün kendisinden daha feci bir şeydir, bunu yaşayarak öğrendim.

Uçakların icadı Zweig’ın neslini çok heyecanlandırmış, dünyada savaşların sonunun geldiğine inandırmıştı. Uçaklar havadan uçtuğuna göre sınır falan tanımazdı ki. Dolayısıyla sınırlar yok olacak, barış gelecekti.
Ama o nesil birkaç yıl sonra uçakların gökten bomba yağdırarak Avrupa’yı yıktığını görmenin şokunu yaşamıştı.

“Burası özel bir mezarlıktır”demiş. Buraya gömülen insanlar mezar taşlarının üstüne gerçek yaşlarını değil, hayatta mutlu oldukları günleri yazarlar. Kimi 21gün mutlu olmuş, kimi 37 gün. 52’yi geçen çıkmadı daha.”

Zaten dünyanın hangi köşesinde huzur kaldı ki…

“Aptallık bu memlekette o kadar yaygın ki, kapıyı pencereyi sıkıca kapamazsan havayla bile içeri girer.Dünyanın en bulaşıcı hastalığıdır aptallık.”

İnsan hiçbir umut beslemediği zaman durumu kabullenebiliyor ama kapkara bulutlar arasından iğne ucu kadar kendini gösteren bir güneş ışını belirince bütün dünyası o ışığa bağlı oluyor…

“Sıkılıyor musunuz?”

-“Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!”
-“Peki sen görüyorsun?”
-“insan, sadece insan.Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan.”

Bir şeyler yapıyorum, yürüyorum, konuşuyorum, yemek yiyorum yani her zaman yaptığım işleri sürdürüyorum ama nasıl anlatsam, bir boşluk duygusu içinde. Sanki içimde derin bir hiçlik var.

Hiçbir şey bilmiyorsunuz. Modaya uyup cahilce işler yapıyorsunuz.

“Onca sayfa okunur mu hiç ya? Özetlerine baktım. Bunları söylerken kucağındaki iPad’i işaret ediyordu. O zaman hayatı, aşkı, ölümü, felsefeyi, edebiyatı 140 karakterlik tweet’lerle ifade eden bir kuşakla konuştuğumu daha derinden kavradım. Aramızdaki uçurum kapanmayacak cinstendi.”

Maya ve wagner

Kendi sesin! İşte en önemli şey bu. Senin sesin! Dünyada hiçbir tarza, hiçbir modaya oturulamayacak kadar senin olan bir üslup. Elin gibi, gözün, bakışın, gülüşün gibi senden bir parça.

“Sokakta birisi Sokrates’e hakaret etmiş, bir de tekme atmış. Sokrates hiç aldırmadan yürüyüp gitmiş. Durumu görenler niye bir tepki göstermediğini sormuşlar. O da: Bir eşek beni ısırsa onu dava mı etmeliyim sizce?’ demiş.”

“Ayyıldızlı bayrağa sarılı tabutla memlekete gitmek, bu dağlarda ölüm beklemekten yeğdir.”

Giriş kapısında niye polis var?’ diye sordu. ‘Onlar uzun yıllardır üniversiteleri, üniversitelilerden koruyorlar.’ ”

Elbette bilinci yüksek olanın derdi daha çok.
Çünkü bir gerçeğin farkına varan insan, bir daha onun farkında olmadığı zamana dönemez. Mecbursunuz, hep daha ileriye gideceksiniz. Geldiğiniz yer sizi huzursuz edince, “Bilinç beni mutsuz etti, önceki halime döneceğim” diyemezsiniz. Huzursuzluktan dolayı geldiğiniz yerde de duramazsınız. Ama yine de bilincin getirdiği vicdan yükünün ve duyarlılığın neden olduğu rahatsızlığın çok kötü şeyler olduğunu düşünmezsiniz… Duyarlı olmak, sadece acıları ve çirkinlikleri değil, sevinçleri ve güzellikleri de algılamamızı sağlar.
En diğerkam insanlar, aynı zamanda müzikten ve romandan en çok keyif alanlar değil mi? Doğanın bozulmasına en çok dertlenenler, güneşin doğuşundaki güzelliği en iyi görebilenler…

İnsanlar bunca acı çekerken, İstanbul’da en iyi suşinin nerde yenilebileceğini konuşanlara dayanamıyordum.

Rüyasız, deliksiz, kesintisiz bir uykuydu bu; yok oluş gibi.

Ankara Üniversitesi’nde ders vermiş olan Ernst Reuter ne demişti bilmiyor musunuz? “Türkiye’de önemli insanlar değersizdir, değerliler ise önemsiz”

Medya patronlarının en büyük sermayesi ne makineleridir, ne parasıdır; halkın cehaletidir.

“Sakın ola hiçbir şey için üzülme ama bol bol kız, öfkelen, dövüş, savaş, küfret ama üzülme. İnsanı üzüntü çürütür.”

“Zaten Türk erkeklerinin bir numaralı özelliği sinirlenince hız yapmalarıdır. Bu yüzden hiçbirisiyle direksiyon başındayken tartışmayacaksın.”

Bilemiyorum, bilinçaltında olup biten şeyler bunlar. Evet, Nietzsche’ye katılmamak mümkün değil: “Müziksiz bir hayat hatadır!

Ne mutlu cehaletin koruyucu rahmi içinde bir cenin gibi büzülüp yatanlara..

Ama inan bana, insanların çoğunun ruhu, bedeninden önce çürür.

Asil insanların en neşeli zamanında bile bir hüzün vardır, daha düşük ruhlar ise en sefil zamanında bile neşelidir.

“Hayatın özü, büyük sırrı; olmazsa olmazı: Unutmak. Eğer unutmak diye bir şey olmasaydı, yaşam da olmazdı. İnsan, unutmadan hayatını sürdüremez. ”

Yıllar önce sosyal demorat bir politikacı, Yaşar Kemal’e milletvekilliği önermiş. “Gelin” demiş, “sizi önce milletvekili, sonra da kültür bakanı yapalım!” Yaşar Kemal “iyi ama bu halk beni seçmez, oy vermez!” Diye cevaplamış politikacıyı. Iyice şaşıran adam “Neden?” Diye sormuş. Yaşar Kemal “Ben bu halka hiçbir kötülük yapmadım ki beni seçsinler” demiş. “Onları ne sömürdüm, ne hakaret ettim, ne ekmekleriyle oynadım, ne geleceklerini kararttım. Bana niye oy versinler ki?”

Her insan kendi hayatının başrolünde oynuyor.

Kimin daha vatansever olduğunu ölçmenin bir yöntemi mi var?Neden bazıları,memleketi kendisinin daha çok sevdiğini ileri sürerek bir ayrıcalık elde etmeye çalışıyor?

Tam tersi sanılır ama zaten hayatta normal olan huzursuzluk durumudur, huzur ise çok ender yakalanan geçici anlardır olsa olsa.

Yıllar önce sosyal demorat bir politikacı, Yaşar Kemal’e milletvekilliği önermiş. “Gelin” demiş, “sizi önce milletvekili, sonra da kültür bakanı yapalım!” Yaşar Kemal “iyi ama bu halk beni seçmez, oy vermez!” Diye cevaplamış politikacıyı. Iyice şaşıran adam “Neden?” Diye sormuş. Yaşar Kemal “Ben bu halka hiçbir kötülük yapmadım ki beni seçsinler” demiş. “Onları ne sömürdüm, ne hakaret ettim, ne ekmekleriyle oynadım, ne geleceklerini kararttım. Bana niye oy versinler ki?”

“Siyasetle ilgin olmadığını biliyorum ama yaşadığın dünyaya gözlerini bu kadar kapatmaya hakkın yok.

“Türkiye’de kadınların seçme seçilme hakkını Avrupa’daki birçok ülkeden önce aldığını, üniversite hocalarının yüzde kırkının kadın olduğunu anlatacaktım.”

Sadece erkeklerin rol aldığı, kadınların eve kapatıldığı ya da örtüler altında gizlendiği bir toplumda uygarlık kurulamıyordu.

Birçokları kendi çocuğu olmadığı sürece bütün çocukları “öldürülebilir nesneler” olarak görüyor.
Devletler, hükümetler, ordular, terör örgütleri durmadan çocuk öldürüyor.
Ne çok isterdim tek bir çocuğun ahının koskoca devletleri tuzla buz etmesini, orduları bozmasını, ölüm kusan savaş uçaklarını düşürmesini. Ama elimizden bir şey gelmiyor. Kahrolarak yaşıyoruz. Benim tek pusulam vicdandır. Vicdanı olmayan her insan Nazi’dir.

“Bende, diğer insanlarda olmayan bir fazlalık var,

Aslında, siz dünyanın derin gerçekliğini algıladığınız zaman, o dünya da size uygun bir biçimde davranıyor ve hayat, sanatı taklit etmeye başlıyor.

“Aşkın, gözü kapalı uçurum kıyısında yürümek olduğunu bilen biri aşık olur mu hiç?” deyip sustum.

“Bu dünya bir penceredir.
Her gelen baktı geçti.” diye tekrarlıyorum durmadan. Felsefe bundan başka nedir ki diyorum; raf çökerten onca kitap, onca üniversite, anlı şanlı felsefe profesörleri, sözüm ona varlığı sorgulayanlar bundan başka bir şey söyleyebilirler mi?

Bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur.

Her insanın içinde iyi ve kötü, yan yana durur. Hangisini beslersen o galip gelir.

“Ölmek isteyeni kurtarmak, öldürmekle birdir.”

Yürümeye başladık.İçimden gelmesine rağmen valizini taşımaya yardım etmeyi teklif etmedim.Çünkü bunu bir gencin yaşlıya yardımı değil de,Müslüman bir kadının içine yerleşmiş kölelik duygusuyla geleneksel hizmet anlayışı olarak görmesinden çekiniyorum.

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ