Üstün Dökmen Sözleri

Üstün Dökmen Sözleri

Kendisi 1954 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Aslında normalde adı Hasan Vasfi olarak verilmiştir. Merhametli iki dedenin ismini alan bebek 6 ay boyunca ağır hastalıklar geçirmiş etraflarında bulunan konu komşunun “İki ölü ismi bebeğe ağır gelmiştir.” söylemleri ile bebeğin adını değiştirerek Üstün adını vermişlerdir. Fakat isminin anlamı sürekli ondan başarı beklentisi açtı. Bu yüzden de psikolojik olarak ağır zamanlar geçirdi. Kendisi iyi bir puan alarak fizik okumuştu. Fakat istediği bölüm olmadığı ve hayatının iyi gitmediğine inanarak psikoloji bölümü okudu. Hayatı ve kariyeri bu karar etrafında şekillendi.Üstün Dökmen Sözleri psikoloji ile alakalıdır. İçinde barındırdığı motivasyon sözleri ile kendinize çizeceğiniz bir yol oluşturmada önemli olabilir. Üstün Dökmen Kitapları da aynı temanın içinde şekillenmiştir. Yazar psikoloji ve kişisel gelişim alanında yazılar yazmıştır. Üstün Dökmen Resimli SözlerÜstün Dökmen Konuşmaları, Üstün Dökmen Facebook Kapak Fotoğrafı gibi seçenekleri sitemizde bulabilirsiniz. Aynı zamanda buhranda olan ve bunalımda giren insanlar için bu sözleri paylaşarak onların gayret etmesinde etkili olabilir ve motivasyonlarını sağlayabilirsiniz. Sosyal medya hesaplarınızda sitemizdeki bu sözleri paylaşarak bize destek olabilir bu güzel sözlerden başka insanlarında istifade etmesini sağlayabilirsiniz Güçlü ve iyi kalın.

Mutlulukla ilgili herkes kendine göre bir reçete üretmiş.

Güvenmediğin kimseye aleyhine kullanabilecek hiçbir koz verme.

REKLAM ALANI

Hayallerinizdeki ağacı, siz izin vermeden kesmeye kimin gücü yeter?
İnsanlara doğru değer ver, hak etmeyenleri sil.

Yaşamaya zaman ayırın,zira zaman bunun için yaratılmıştır.

Ufkunuzun neresi olacağını başkalarının kalemine bırakmayın. Siz çizin. Ancak elinizde kurşun kalem de bulunsun. Gerektiğinde silip daha ilerisini çizebilmek için. ve yelkenleriniz için rüzgar beklemeyin, bulutu ve rüzgarı da siz çizin.
Kimseye yalvarma.

Etrafınıza bakmaya zaman ayırın,günler bencilliğinize yetmeyecek kadar kısadır.

Yer çekimi sayesinde yollarda yürüyebiliriz,ayakta durabiliriz. Yer çekimi olmasaydı hepimiz hava boşluğunda dolaşıyor olurduk dünyada. Hayatta da bir insanın yaşama yerleşebilmesi,ruh sağlığını koruyabilmesi için bir şeylerin kendisini çekmesi lazımdır.Ancak o zaman ayaklarını yere sağlam basar ve yaşama yerleşebilir.
Geçmişi bir kitap gibi kullanın, eviniz gibi değil.

Asla dönüp arkana bakma.

Terbiyeli olmaya zaman ayırın,insan olabilmenin sembolü budur.

Sizin nasıl yaşamanız gerektiğini bir başkası söylerse – bu kişi ister bir uzman olsun, ister bir anne- suflörlü bir yaşam ortaya çıkar.

Sır tutmasını bil.

Yüzeyde hazine bulamazsınız.

Güven, tek kullanımlıktır.

Dostlarının yeri ayrı, sevgilinin yeri ayrı. Sevgilin için dostlarını, dostların için sevgilini satma.

Pencereniz kirliyse dışarı çıkıp manzarayı parlatmanız boşunadır.

Her durumda mutlu olmak zorunda değiliz ama her durumda güçlü olmak zorundayız.

Kimsenin lafıyla dolduruşa gelme, ama aklının bir köşesinde de tut.

Eğer siz kendinizi sevmiyorsanız başkaları neden sevsin?

Doğuştan getirilen potansiyelin öğrenme yoluyla geliştirilmesi durumunda genellikle ânı yaşamak yerine, yaşamı ertelemeyi tercih ediyoruz.

– Bir ilişkiyi kafanda bitirdikten sonra iki çift tatlı söz, iki damla gözyaşı için asla yumuşama.

Ana babanız doğumunuzdan sorumludur, hayatınızdan değil.

Terbiyeli olmaya zaman ayırın, insan olabilmenin sembolü budur.

Seni sevenlerle kullananları iyi ayırt et.

Eğer kendinize yön arıyorsanız yolunu kaybetmiş birine sormayın.

Güven tek kullanımlıktır; tek hakkınızı boşa harcamayın.

Seni dinleyip anlamaya niyetli olmayanlarla tartışma.

Dostluk, ayrı oldukları zaman insanları birlikte tutar.

Sahaflardaki kitapların çoğu eskidir. Ya okunup satılmış elden düşmedir.-yani İngilizce’den tercüme söyleyişle ikinci eldir.- ya da bir yangın veya sel felaketi geçirmiştir. Sahaf kitaplarının çoğu ölümden dönmüştür, çöplükten dönmüştür, bazıları ise daha bir aristokrattır, kataloglara girmiştir, pahalı müzayedeler görmüştür.

Emrivaki oluşturulan dostlukları kabul etme.

Fedakarlık çiçeğin köküdür.

Sevgi demirden bir zırha dönüştüğünde sevilene ağır mı geliyor ne?

Eğer verdiğin o kişide kalmıyorsa ikinci bir sır şansı verme.

Geçmişi bir kitap gibi kullanın, eviniz gibi değil.

Yola çıkınca her sabah
Bulutlara selam ver
Taşlara, kuşlara,
Atlara, otlara,
İnsanlara selam ver.
Ne görürsen selam ver.
Sonra çıkarıp cebinden aynanı
Bir selam da kendine ver.
Hatırın kalmasın el gün yanında
Bu dünyada sen de varsın!
Üleştir dostluğunu varlığa,
Bir kısmı seni de sarsın.

Kendini öven insanlardan kaç.

Birçok insan hayatının büyük bölümünü olduğundan farklı görünebilmek için heba eder.

Uçmayı unutmuş kuşlar gibiydik. Bir açıp bir kapayıp kollarımızı, teker teker bir birimize sarıldık ve ağlıyorduk.

Karşındakinin doğruyu söylediğini varsayma.

İlerlemenizin önündeki en büyük engel kendinize güvensizliğinizdir.

Eski İstanbul, Osmanlı’nın başkenti, bir köpek cennetiydi. Batılı gezginleri hayrete düşüren binlerce köpek yaşardı sokaklarında Merhametli insanlar, ki herkes öyleydi onları kollayıp beslerdi.

Kendine saygını yitirmene neden olacak hiçbir şey yapma.

Acı, mutluluğa göre daha çok şarkı bestelemiştir.

Koca kentte kaybolmuş sokak köpeklerini sevmişti. Bu köpekler yiyecek değil, sevgi, dostluk istiyordu. Büyük şehrin hengamesi içinde insanların kaybettiği değerleri, farkında olmadan bu sokak köpekleri yaşatıyordu şimdi. Dostluk, güven, sevgi…

Sorunun olduğunda insanlar zaman ayırıp seni dinliyorsa onların öğütleri gözardı etme.

Her davranışında başkalarının onayını arayan kimseler hayatin birçok güzelliğini ıskalar.

İkiyüzlülük sadece sahibi tarafından görülemez…

Göz göre göre su birikintilerine taş atma, mutlaka üzerine sıçrar.

Mutlulukla ilgili herkes kendine göre reçete üretmiş.

Gözyaşlarının değerini bil. Onları hak etmeyenler için harcama.

Gerçek değişim kimi eski şeyleri farklı görmeye başlamaktır.

Dürüst olduğunuzda, bir lüks ışıgındaymışcasına kendinizi görürsünüz, önünüzü görürsünüz; uzaktakilerin sizi nasıl gördükleriyle ilgilenmezsiniz.

Senin zekana inanan insanları hayal kırıklığına uğratma.

Kahkaha ruhun dansıdır.

İnsanoğlu bilmiyor, bilmediğini de bilmiyor.

Kendini sev.

Mucize, enerjinizi korkularınıza değil rüyalarınıza verdiğiniz zaman baslar.

Okumak için iki eli bir araya gelmeyen milletin iki yakası da bir araya gelmez.

– Dışarıdaki güneşe bakıp gülümse ve önünde koskocaman bir gelecek olduğunu unutma.

Karsınızdakini dinliyor musunuz, yoksa konuşmak için sıra mi bekliyorsunuz?

Allah’ım bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirme gücü ver. Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmemi sağla, ikisini ayırt edebilmem için de akıl ver.

– Dostluğunla yetinmeyenler için hiçbir fedakarlık yapma.

İkiyüzlülük sadece sahibi tarafından görülemez.

“Çok doğal bulduğumuz şeyleri ne sorgularız, ne de insanların tercihlerine bırakırız.”

İnsanları kaybediyorsun diye ağlayıp sızlama, ama kazandığın insanların değerini bil.

Hayatınızı bir para kazanma denemesi olarak kullanmayın.

Bir süre önce Arnavutluk’a gitmiştim, merak edip sordum ve hayretle gördüm ki Arnavut kaldırımı ifadesini bilmiyorlar, pırasayı sevmiyorlar. Buyurun bakalım, bütün bunları, özellikle Arnavutların pırasayı sevdiklerini kim çıkardı? uydurdular tabii. Arnavutların pırasayı özellikle sevmediklerini bir konferansta anlatıyordum, dedesi Arnavut olan bir izleyicim elini kaldırıp şunları söyledi: “Baklavanın Arnavutça’sı bırassadır. Arnavutlar arada ‘Ha mori bre bırassa olsa yemem’ derlermiş. Bu ifade İstanbul’da ‘Pırasa olsa yemem’ şeklinde anlaşılmış .

Kimseye taşıyabileceğinden fazla değer verip bununla övünmesine fırsat verme.

Gerçek zenginlik vaktinizi insanlara vermektir, para karşılığı satmak değil.

“Mutlu ol, mutlu et; gerisini reddet.”

– İstediğini almak için asla duygu sömürüsü yapma.

Müziği notaların arasındaki sessizlik meydana getirir.

Bir insan bazen çok küçüktür
ama bazen de çok büyüktür.
Bir çocuğun bir damla gözyaşı çok küçüktür
ama çok da büyüktür.
Neyin büyük neyin küçük olduğuna karar vermek çok güç.
Eski insanlardan biri demiş ki: İnsan evrenin merkezidir.
Uzaydan bakınca Mısır piramit’i de çok küçüktür.
Bir açıdan bakınca da çok büyüktür.
Şeyleri büyük küçük diye ayırt etmeden
yaşama bir bütün olarak bakmalı.

Sana duyulan sevgiyi ve güveni istismar etme.

Yarın sevinçle uyanın!… Sevinmek için uyanmak yeterlidir!.

Bir makine çalışmadığında, çalışsın diye sürekli zorlamak yerine, akılcı davranıp çalışmama nedenini araştırırız. Bir insan istediğimizi yapmadığında ise neden araştırmak yerine zorlamayı tercih ederiz.

Sevgi demirden bir zırha dönüştüğünde sevilene ağır mı geliyor ne?

Çocuklar sevgi gösterirseniz şımarmazlar, tutarsız davranırsanız şımarırlar.

Anasından doğduğu gibi durmuyor insanlık. günbegün uyuyor tüfeklerin ve arzuların menzilleri. Freud haklı, varsa yoksa cinsellik ve saldırganlık. İnanmayan umumi tuvaletlerin arka kapılarına baksın yada gazetelerin ön yüzlerine. Mart kedisi gibi insan oğlu. Hem doğurur, hem doğurduğunu yer. Sen benden delisi Jung Baba: ortak bir bilinci yok ki insanlığın, ortak bir bilinç dışı bulunsun.

Yaşamınızda ki küçük şeylerde büyük tatlar bulmak sizin sorumluluğunuzdur.

Tandırım tandır oldu, hamur tükendi; erim er oldu ölüm tükendi.

Hayat bir oyuna gelmeme oyunudur…

Kim kandırmıyor kendini yada herkesi? Yada kandırmak mıdır dünyada bir rol almak? Sahnede inanarak oynanmış bir rol gerçek yaşamda numara yapmaktan daha gerçek değil mi? Ve zaten dünya bir sahne değil mi? Oyuncular, yardımcı oyuncular, figüranlar, sahneden çekilenler, kuliste sırasını bekleyenler, sıram geldi diye sahneye vakitsiz  çıkanlar ve hiç sahneye çıkamadan suflörlük edenler. Dünya bir sahne değil mi?

Müzakereden sıfırla çıkan taraf, bunun rövanşını bir gün mutlaka almak ister.

Sizi sarsan bir sorunla, bir travmayla ilgili olarak, aradan bir süre geçtiğinde espriler, nükteler yapmaya başladığınızda, sorununuzla baş etmeyi başardığınız, onu hazmettiğiniz anlaşılır.

Matemetikte her sayının bir değeri olur genelde; x=3, a=4 mesela. Ama toplumda: Bir, sahip olduğumuz değer vardır; iki,karşımızdakinin zannettiği; üç, bizim zannettiğimiz değer vardır. O yüzden insan çok değerli bir değişken ve çok değişken bir denklemdir.

Yaşamın her zerresi kutsaldır. bunu fark ettiğinizde şekeriniz çayınıza, çayınız ise ömrünüze denk gelir.

Bu dünyada her insan yalnızca kendi beyni sayesinde uyanır uykudan.

Dedikodu, bazı görünmeyen suflörlerin, ellerinde metin olmaksızın uydurdukları veya ellerindeki metne kendi keyiflerine göre ekledikleri sözleri, sağda solda ilgili ilgisiz kişilere sufle etmeleri sonucunda ortaya çıkar.

Ahlaklı olanın gücü olmuyor çoğu kez, güçlü olansa ahlaklı olmaya ihtiyaç duymuyor.

Kendi özlerine uygun yaşamak yerine, başkalarının özüne uygun yaşayanlar, adeta varlıklarını kiraya vermişlerdir!

‘Kendi özlerine uygun yaşamak yerine, başkalarının özüne uygun yaşayanlar, adeta varlıklarını kiraya vermiş olurlar.

Kendisi ile sahip oldukları arasındaki farkı unutan, sahip olduklarını kaybettiğinde, kendini boşlukta hisseder.

Ne bir kelimede anlaştılar,
ne aynı avuçtan su paylaştılar.
Yalnızca göz yaşında,
bir de kahkahada buluştular.

Sevdiğin şeylerin sorumluluğunu almazsan,
onları kaybedersin.

Övgüde, iltifatta mehter adımı gidiyoruz da, olumsuzu söylemekte dörtnalayız.

Birine aşırı fedakarlık yaparsanız bir süre sonra ona kızmaya başlarsınız

Nereye gittiğini gerçekten bilen insana dünya kenara çekilip yol verir.

Yere düşen ekmeğe basanı hiç görmedim ama yere düşmüş insana vuranı çok gördüm.

Bu dünyada musibetler gelip bizi bulmaz; durumu müsait olanlar musibetlere uğrar .

Hayatınızın başlangıcından değil ama finalinden sorumlu olacaksınız.

Zihniniz birtakım yenilgileri unutsa da, yüzünüz geçmişin resmedildiği bir yerdir; geçip giden anılar geçip gitmeyen çizgiler bırakır orada.

İnsanları kaybediyorum diye ağlayıp sızlama, kazandığın insanların değerini bil.

Özünde, empati ve saygı olan her şey insanlığın yüzünü ağartır.

Her durumda mutlu olmak zorunda değiliz ama her durumda güçlü olmak zorundayız.

Diyelim ki çocuğunuz üç yaşında, misafirlikte eve dönmeye razı ettiniz, ancak içeriden elinde ev sahibi çocuğun bebeğiyle geldi. Alıp götürmeye niyetli. Bu olaya birinci bakış tarzınız “Beni mahcup ediyor” şeklinde olabilir. Aynı olaya ikinci bakış tarzınız şu olabilir: “Misafirlik keyifli geçti, ayrılmak kaygı verdi, buradan bir ödülle/ganimetle gitmek ona iyi geliyor”. Benzeri davranışı biz yetişkinler de sergiliyoruz. Bir uzak şehre, ülkeye gittiğimizde, gezimiz keyifli geçmişse, ayrılma saati gelince kendimizi kötü hissederiz, belki de kaygımızı azaltmak için hiçbir zaman kullanmayacağımız bibloları, anahtarlıkları, kartpostalları, yağmalar gibi satın alırız. Bir açıdan bakınca bebeği götürmeye çalışan çocukların davranışları bizim bu davranışımıza benzemektedir.

Okumak için iki eli bir araya gelmeyen milletin iki yakası da bir araya gelmez.

Ekmeğe gösterdiğimiz saygıyı birbirimize göstersek, ne güzel olurdu.
Ben ülkemde yerdeki ekmeğe tekme atıldığını hiç görmedim. Ama yerdeki insana tekme atıldığını çok gördüm. Yerdeki ekmeklere gösterdiğimiz saygıyı birbirimize de göstereceğimiz günlerin gelmesini diliyorum.

Gerçekten güçlü hissettiğimizde kendimizi giysimizin markasını göstermeye ihtiyaç duymayız.

Taşların yarısı siyah yarısı beyaz olan satranç tahtası gibi, kendimi iyilerle kötüler arasında parsellenmiş hissediyorum.

İnsanların statüleri farklı olabilir ancak onurları eşittir.

Tedbir, tesadüfü tesirsiz hale getirir.

Sadece çoğunluğun değil azınlığın da önemsendiği bir ülke için oy verin.

Doğduğun zaman 1’sin, sapsade bir 1. Zamanla 1’in sağına sıfırlar eklersin; diplomaların olur, unvanların, rollerin, rozetlerin olur, evler, arabalar alırsın. Bunların her biri bir sıfırdır ama 1’in sağına eklendikçe senin değerin artar. Şu hale gelirsin: 100000000000…00000. Bütün bu sıfırların ne zamana kadar değeri vardır? Sen hayatta olduğun sürece. Sen öldün, 1 gitti. 00000000…00000 oldu. Sıfırların hiçbir anlamı kalmadı. 1 bizim psikolojik rollerimizi, 0’lar ise sosyal rollerimizi sembol ediyor. 1 küçük bir şeydir. Ama sıfırlarımızın başında bu olmazsa siz evreni fark edemeyecektiniz. 1 (bir)’in değeri bilinmelidir.

Aşırı fedakarlık gösterirseniz bir süre sonra fedakarlık gösterdiğiniz kişiye kızmaya başlarsınız.

Baba, nicelik değil, nitelik önemlidir. Bir canlının ne kadar yaşadığı değil, ne yaptığı önemlidir. Size karşı çıkanlara aldırmayınız, nereye gittiğini bilen insana dünya kenara çekilip yol verir.

Bir deniz kabuğu veya bir çakıl taşı bazıları için çok küçük bir şey olabilir; ama o kabuk,o taş sizin koleksiyonunuzun bir parçasıysa büyük bir şeydir. Belki de asıl büyük olan şey görülenler değil, küçük şeyleri görebilme, fark edebilme becerisidir.

Bir yerde okudum, çocuklar aynı masal kitabını elli kez okuturlarmış ana babalarına. Bu davranışlarının sebebi dünyanın tutarlı, güvenilir bir yer olduğunu görme isteği imiş. Bilgilerin akşamdan sabaha değişmediğini görmek için, belki de anne babalarının yalan söylemediğini görmek için, ezberledikleri halde aynı kitabı tekrar tekrar okuturlarmış. O halde biz çocuğa yalan söylediğimiz zaman ‘Bu dünya güvenilir bir yer değil’ mesajını vermiş oluyoruz. Güvenmeyeceksin, babana güvenmeyeceksin, annene, komşulara, ‘Bu mala zam yok’ diyen, ‘Devalüasyon yok’ diyen yetkililere güvenmeyeceksin, Türk Lirası’na güvenmeyeceksin, döviz alacaksın, hatta bankaya da güvenmeyeceksin, dövizini evinde saklayacaksın. Bu kadar güvenilmez ortam, üçkâğıtçı yaratır, gemisini yürüten kaptan üretir.

Köylüler yağmur duasına çıkarlar. Sadece bir tanesi yanına şemsiye almıştır. İşte iman budur…

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ