Tom Robbins Sözleri
Tam adı: Thomas Eugene Robbins olan yazar 22 Temmuz 1936 tarihinde dünyaya gelmiştir. Amerikalıdır roman ve kısa hikaye yazarı olarak tanınmaktadır. Robbins için oyunculuk uçarılık değil bilgelik olarak vardır. Bu görüşünü ön plana çıkartan yazar, çılgınlık derecesine varan oyuncul romanları ile dikkatleri çekmektedir. Yazar romanlarında hayatın ciddi olan yanlarına dikkat eder ve bu gerçeklikleri inkar etmez. ” Mutluluk her şeye rağmen olmalıdır.” mesajını verir. Verdiği mesajları romanlarında karakterin davranışlarına yükleyerek onları felsefe ve incelikle donatarak kurguda güzel bir sonuca ulaşır. Robbins anlatımında yer alan başlıca unsurlar vardır. Bunlar ise alakası olmayan durumlar, zıtlık bulunan ifadeler, edepsiz kelimlerin oyunları… Romanlarında sadece edebi uzlaşımlara yer vermez. İnsanoğlunun varoluş nedenini ve toplumda yer alan kalıpları sorgulama konusunda oldukça iyidir.
İnsanoğlu bitkilerden ve hayvanlardan uzaklaşıyor. Yavaş yavaş onlarla bağını koparıyor. Günün birinde tekrar ilişki kurmak zorunda kalacak. Eğer evren yaşayacaksa, insanoğlu buna mecbur olacak.
“… hayat zaten zor, bir de üstelik sonunda ölüyorsun.”
Kendi kaderini kendi tayin etmenin fiyatı hiçbir zaman ucuz değildir.
Baktın olmuyor, bakmayacaksın.
şte şeytan denen varlık ,horozlara sabahın beşinde ötmeyi,uyuyan çiftçilerin yüzündeki gülümseme ifadesini silebilmek için öğretmiştir.
Gerektiği yerde çekinmeden
‘Hayır’ demesini bilen kişi,
Geçmişte dediği ‘Evet’lerin
Pişmanlığını yaşayan kişidir..
“Yaşamak için çok, ölmek için birkaç neden varken, öldürmek için hiç sebep yoktur.”
Roma’yı tarih doğurdu, bir gün yine tarih gömecek
Doğmak ve ölmek kolaydı, zor olan hayatın kendisiydi.
“Benimle yarına gelecek olsaydın, seni dünde bırakmazdım.”
İnsanın bir dâhiyi fark etmesi için kendisinin de dâhi olması gerekmez. Eğer öyle olsa, Einstein hiçbir zaman Beyaz Saray’a davet edilemezdi.
İşim düşmedikçe kendime bile uğramıyorum.
Eğer dünyanın gündüz kadar geceye de ihtiyacı varsa, ruhun da aydınlığı dengelemek için karanlığa ihtiyacı olması gerekmez miydi?
”Gelecek gerçekleşmeden çok önce kendini dönüştürmek için içimize girer.”
Doğru bildiğin şeyleri yapman yüzünden kaybettiğin biri varsa, kaybedilmeyi haketmiştir.
Başka dünyaların savaş oyunlarında piyon olmak istemiyorum.
“…Arzularımızla özdeşleşince, onları fazla ciddiye alınca,
yalnız hayal kırıklığına karşı duyarlığımızı artırmakla kalmıyoruz,
ayrıca o arzuların serbestçe ve kolayca yerine gelmesini zorlaştıracak bir atmosfer yaratıyoruz..”
”Tapılmak kadının koltuklarını kabartır sanırım ama bu kadınların sırtlarında taşıyacakları korkunç bir yüktür.”
Benimle yarına gelecek olsaydın, seni dünde bırakmazdım
Ruh kemik gibi kırılabilir ve asla kaynamaz.
Vucüt, zihnin uşağıdır.
“Verilen hiç bir nasihat;
Yenilen bir kazık kadar öğüt verici değildir.”
İnsanları sınırlayan tanrılar değildir. İnsanları sınırlayan, insanlardır.
Kendi gemisine kaptanlık etmeyen, vardığı limana şaşmamalıdır.
Ölüm bu dünyanın verdiği bir onur, öteki dünyanın sunduğu bir mirastı.
“Akıllı ve zeki olmaya çalışırken,
Kalpsiz ve duygusuz kalmak,
İşte bütün hikayemiz bu…”
Hayat zaten zor, bir de üstelik sonunda ölüyorsun.
Korku, kızgınlıktan çok daha ince bir duygudur. Kızmak, zihnin yarattığı bir acıdır.
Başkalarına müsaitsen, beni meşgul etme!
Hayatın tekinsiz evinde gıcırdamayan tek basamak sanattır.
Kendi gemisine kaptanlık etmeyen, vardığı limana şaşmamalıdır..
Kadınların açtığı yarayı tedavi etmenin yolu yok gibidir.
Politika eninde sonunda her zaman keyif kaçırıcıdır.
-Dönmeyi planlıyorsun demek, öyle mi?
-Eğer dünya yuvarlaksa, başka çarem var mı?
İnsanları sınırlayan tanrılar değildir. İnsanları sınırlayan, insanlardır.
Geceleri karanlıkta biz kendimiz de gölge oluruz.
Her türlü depresyonun kaynağında kendine acıma vardır, insanlardaki her türlü kendine acıma da kendilerini fazlasıyla ciddiye almaktan kaynaklanır.
Aşk, uğruna uç noktalara gitmeye istekli olanlara aittir.
İnsan nasıl kaçabilir ki ölümden? Hem niye istesin ki insan bunu? Ölüm bir kurtuluştur.
Verilen hiçbir nasihat, yenilen bir kazık kadar öğüt verici değildir.
”…ruh kemik gibi kırılabilir ve asla kaynamaz.”
“Cennete kabul edilmek için öyle çok uğraşıyorlardı ki, cennetin eskiden beri onların adresi olduğunu unutmuşlardı.”
Çürük üzümler ülkesinde kuru üzüme kraliçe derler.
“Şimdi anlaşıldı!” dedi Claude. “biliyor musun , kadınların açtığı yarayı tedavi etmemin yolu yok gibidir.
Sonra insanlara güvenmemeyi öğrenirsin, ama onlar değiştin sanırlar.
”En tehlikeli insan tipi, yalnızlığı geçene kadar sizinle olan, sonrasında kendi yoluna bakan insan tipidir.”
“Kehanetin de kendine göre bir değeri vardır.”
Benimle yarına gelecek olsaydın; seni dünde bırakmazdım!
“Vazgeçilmez insan yoktur, sevdiğin için katlandığın insanlar vardır.”
Bazıları istediği kadar bağırıp çağırsın. Susan insanı asla yenemezsin.
“Sağ olmak bir erdem değil mi? Eğer değilse, erdemin pek erdemli yanı yok demektir. Ben bunu bilir, bunu söylerim.”
Ah, sevgilim, hayat güzel biliyorum, bana da hâlâ bazı sürprizler sunuyor; ama belki ölüm de güzeldir.
Kitapları hap gibi düşün. Cehaleti tedavi eden haplarım var.
Ölüm sabırsız ve düşüncesiz davranıyor.. Benim içimde bir heves var, kendim olma hevesi.. canım istediğinde ölmek.
Kelebeğin ömrüne bir gün deme, o senin gibi ayları değil anları yaşar.
“Pozitif kişinin dünyasında, çırpılıp yağda pişirilmiş yumurtanın etkileyici yanı, ne tarafa çevrilirse çevrilsin sarı rengin baki kalmasıdır. Varoluşçunun dünyasında çırpılıp tavada pişirilmiş yumurtanın ümitsiz yanı, ne tarafa çevrilirse çevrilsin çırpılmış olmasıdır.”
Yazık ki vatanım için feda edecek bir tek canım var.
Hareket halinde bir kadının hayallerini tartmak kolay değildir.
Yaşamın, teknolojinin, bilimin vesaire belirlediği düzen ve akış yerine; doğanın ve kendi belirlediğin akışı ve düzeni belirle. O zaman yaşamdan zevk alacaksın, dene de gör.
Yapmacık olup sevilmektense, kendim olup nefret edilmeyi tercih ederim.
İyi insanların tek ikiyüzlülüğü, canları yanıyorken gülüyor olmalarıdır.
Belki deli olabilirim, dedi kendi kendine. Ama bu dünyanın bokunu öteki dünyanın kevserlerine bin kere tercih ederim.
“Defter aynı olduğu sürece, yeni bir sayfa açmanın ne önemi var? Bazen defteri değiştirmek zorundasın.”
Suya düştüğünüz için değil, sudan çıkamadığınız için boğulursunuz.
Doğmak ve ölmek kolaydı. Zor olan hayatın kendisiydi.
”Akıllı insanlar kendilerine yapılan birçok şeyi affedebilir; ama affetikleri şeyleri hiçbir zaman unutmaz.”
Gelecek gerçekleşmeden çok önce kendini dönüştürmek için içimize girer.
Sonra insanlara güvenmemeyi öğrenirsin, ama onlar değiştin sanırlar.
Defter aynı olduğu sürece, yeni bir sayfa açmanın ne önemi var?
Olmak veya olmamak değil mesele.Esas mesele,olmayı nasıl uzatabileceğimizde.
Doğduğumuz zaman yuvarlak, keskin, saf bir yüzümüz vardır. Ama yavaş yavaş bizi ana babalar yer, okullar yutar, sosyal kuruluşlar emer, kötü alışkanlıklar kemirir, yaş ise tüketir. Sindirildiğimiz zaman tıpkı ineklerdeki gibi altı mideden geçtiğimiz zaman, pis bir kahverengi tonunda çıkarız.
Ölüm bu dünyanın verdiği bir onur, öteki dünyanın sunduğu bir mirastı.
“Günümüz aydınlarının en büyük başarısızlığı, mizahı ciddiye almaktaki yetersizliği olmuştur.”
“Sanırım ben bir şey arıyorum. Aradığım şey ne servet, ne yeni topraklar, ne yeni kadınlar, ne de yeni onur kaynakları. Hatta uzun bir ömür bile değil. Benim aradığım şey asla var olmadı. Ne karada, ne de denizde.” diye itirafta bulundu.
Kendi gemisine kaptanlık etmeyen, vardığı limana şaşmamalıdır.
İnsan, varoluşu bir ödüller ve cezalar sistemi gibi görecek kadar yüzeysel olsa bile, zaferlerimizin karşılığını da yenilgimizin karşılığı gibi pahalıya ödediğimizi er geç anlar.
Mükemmel aşkı yaratmak yerine mükemmel aşık aramakla vakit kaybediyoruz.
“Maddesel şeylerin insanı hayata bağlama gücü nice idealistin sandığından çok daha fazladır.”
Kendi kaderini kendi tayin etmenin fiyatı hiçbir zaman ucuz değildir.
Eskiden insanları mikroplar öldürürdü. Şimdi ise kötü alışkanlıklar öldürüyor.
Yapmacık olup sevilmektense, kendim olup nefret edilmeyi tercih ederim.
Apaçık bir aydınlanma yaşamıştım: bilinçaltımda, sözkonusu fiyaka olduğunda insanoğlunun kitaptan daha fiyakalı bir şey icat etmediğini idrak etmiştim.
Vazgeçilmez insan yoktur, sevdiğin için katlandığın insanlar vardır.
Aşkın en yüce işlevi, sevilen insanı özgün ve yeri doldurulamaz biri yapmasıdır. Ama aşıklar yine de kavga eder.
Kalıp buz bile imal etmesini bilmeyen bir ülke nasıl kendisini büyük bir uygarlık olarak yutturmaya çalışabilir?
Eskiden insanları mikroplar öldürürdü. Şimdi ise kötü alışkanlıklar öldürüyor.
Hayat değişime tabiydi… Çoğunlukla beklenmedik bir şekilde, bazen göz göre göre.
Kaybolmak bir şey değil de, bulunduğunda kimse fark etmezse o kötü.
Asıl neden, sizin bireycilik uygulayıcısı olmanızdır. İşte bu yeni birey fikri, nice insanın yolunu şaşırmasına, kendini Pan’dan güçlü sanmasına sebep olacaktır. O zaman kendilerini topraktan da üstün sanacaklar ve toprağın ırzına geçmeye, onu mahvetmeye başlayacaklar.
” ….. beni rahatsız eden… özgün yaşantının yokluğu.Her şey o kadar sahte ki.Her şey yapay,sentetik, sulanmış ve standardize olmuş.”
Akıllı ve zeki olmaya çalışırken, kalpsiz ve duygusuz kalmak, İşte bütün hikayemiz bu.
“Dönmeyi planlıyorsun demek, öyle mi?”
“Eğer dünya yuvarlaksa, başka çarem mi var?”
Kıyameti merak ediyorsanız, terk edilen bir kadının sessizliğini dinleyin.
“İnsan mutsuzken dikkati hep kendine döner. Kendini çok ciddiye alır. Mutlular, yani kendilerini gerçekten severlerse, pek düşünmezler kendilerini. Mutsuzu neşelendirmeye çalıştığında, istemez, karşı çıkar. Çünkü dikkatini kendinden ayırıp evrene yöneltmek zorunda kalacaktır.”
Yaşamak için çok, ölmek için birkaç neden varken, öldürmek için hiç sebep yoktur.
Bilimin en güvenilir aracıdır sezgi.
Aşık ol, hem cenneti hem cehennemi ziyaret et, aynı fiyata ikisi bir arada.
“Aşk, fizik kanunlarına meydan okur, hayatım. Ya da daha doğrusu, alışkanlıkları bozar.”
Acıya dayanacak kadar güçlü olmayabilirim ama bu benim bunu hak ettiğim anlamına gelmez.
Köylülerin çoğu ölmekten hiç korkmaz. Ölüm onlar için ter dökmenin sona ermesi demektir.
Anlamayanlar için dilimi, değersizler için kalbimi yormadığım günden beri mutluyum.
İlerleyen bir hayat. Değeri bilinecek bir şey.
Yenilgiyi kucakla! Onun peşine düş. Onu sevmeyi öğren. Başka türlü özgür olamayız hiçbirimiz.
a)insanlar asla mükemmel değil ama aşk mükemmel olabilir, (b) bayağılar ile aşağılık olanları dönüştürebilmenin yegane yolu bu ve (c) bunu yapmak onu yaratır. Sevmek aşkı yaratır. Sevmek kendi kendini yaratır. Mükemmel aşkı yaratmak yerine mükemmel aşığı arayarak boşa zaman harcıyoruz. Aşkı kalıcı kılmanın yolu mükemmel aşkı yaratmak olamaz mı?
Kazanmak için etrafındakileri harcayanın elde edeceği şey galibiyet değil yalnızlıktır.
Aşkı gece yarısı uyandırın.Ona dünyada yangın çıktığını söyleyin. Hızla yatak odasının penceresine koşun ve rahat bir edayla yatağa geri dönün. Aşkı her şeyin yoluna gireceği konusunda temin edin. Uykuya dalın. Sabah uyandığınızda aşkı yanınızda bulacaksınız…
İyi ki egoları kadar yer kaplamıyor insanlar yeryüzünde, yoksa bu dünyaya sığmamız imkansız olurdu.
Zamanında çok fazla “hissetmiş” insanlar artık duygusuz olurlar. Bir korunma mekanizmasıdır bu, incinmekten.
Sarılırken bile kalplerini susturmak, gözlerindeki anlamı silmek zorundadır kadınlar.
Kelebeğin ömrüne bir gün deme, o senin gibi ayları değil anları yaşar.
En tehlikeli insan tipi, yalnızlığı geçene kadar sizinle olan, sonrasında kendi yoluna bakan, insan tipidir.
Gül, adı her ne olursa olsun hoş kokar…
Üç kelimenin toplam ağırlığı bir ton geliyordu ve buna noktalama işaretleri dahil değildi.
Sesiyle ölümün çıngırağını bastırabilen bir şey olmak istiyorum…