Nurullah Ataç Sözleri

Nurullah Ataç Sözleri

Eleştirileri ve denemeleri olan hem şair, hem de yazardır. Genel olarak eleştiri ve denemeleri ile göze çarpar. Bunların dışında verdiği eser sayısı oldukça azdır. Görüşlerinden biride dilde sadeleşmeye gidilmesidir. Bu yüzdende cümle içinde somut şeylerin vurgulanmasının daha doğru olduğunu savunmuş ve kendini de bu doğrultuda geliştirmiştir. Bu tutumundan dolayı bazı kişiler tarafından da doğal olarak eleştirildi.  Bir takım hastalıklar sonucunda iyice rahatsızlanmıştır. Daha sonrasında ise 1957 yılında gözleri hayata kapanmıştır. Nurullah Ataç Sözleri az öncede bahsettiğimiz gibi somutluk içeren sözlerdir. Nurullah Ataç yazıları da aynı düşünceden yola çıkar. Yazıları nesnel yargıları dayalıdır. Bu doğrultuda yazılarını geliştirmiştir. Nurullah Ataç Kısa Sözleri ve somut düşünceleri ile dikkatinizi çekebilir. Aynı zamanda Nurullah Ataç Eleştirileri de size cazip yazılar sunma özelliğine sahiptir. Sadece gelecek olursa aşağıda Nurullah Ataç Resimli Sözler ve Nurullah Ataç Facebook Kapak Fotoğrafları gibi seçenekleri inceleyerek sosyal medya hesaplarınızda paylaşabilir ve sevdiğiniz kişilere bu güzel özlü sözleri gönderebilirsiniz.

Günler akıp geçiyor… Belki de ancak bize öyle geliyor. Ayrı ayrı günler yoktur, bir bitmeyen bugün vardır ki hepimiz onun içine kapanır, onun içinde akar gideriz deseler, bilmem o da doğru olmaz mı?..

Yarın, yorgun kimsenin değil; rahatlarına kıyabilenlerindir.

REKLAM ALANI

Adamın biri de çıkmış: ” Bir kimsenin düşünceleriyle çıkarları arasında bir ayrılık bir uzlaşmazlık görmezsem, inanmam ben onun gerçekten düşündüğüne.” diyor.

Can bu! Kıymetli olmasa da tatlıdır.

Kişioğlu düşünen bir varlıkmış.
Hem düşünmez, hem de kendisi için böyle denilmesinden hoşlanır.

Çocukluğu olmayanın gençliği de olmaz.

İkiyüzlülüğü, riyayı, pek kötü görüyoruz, çünkü utancın kardeşi olduğunu unutuyoruz.

Bir insan kendi ölümü ile değil, kendisini sevmiş, yahut sadece tanımış en son insanın da toprağa düşmesiyle ölür.

Ey benim eski duygularım, eski düşüncelerim! Neden böyle uzaksınız benden? Ey benim eski gözyaşlarım! Sizin sıcaklığınızı neden gene duyamıyorum? Yanaklarımda bir iziniz olsun kalmamış… Koyup gitmişsiniz beni… Sizi tanımıyor değilim. Ey benim eski duygularım, düşüncelerim, gözyaşlarım! Ey benim gönlümün eski yalanları! Birer birer tanıyorum, birer birer biliyorum sizi, ancak, ne türlü söyliyeyim? İçeriden değil, dışarıdan tanıyorum sizi. Sizi biliyorum, biliyorum ya, nerede, ne türlü tanışıktı, onu bilemiyorum. Artık siz ben değilsiniz, ben de siz değilim, yabancıyız birbirimize… Yoksa ben sizi eskiden ilgiyle okuyup sonra adını bile unuttuğum bir öyküden mi biliyorum? Etimde değilsiniz benim artık:  ben şimdi sizi bensiz, kendimi de sizsiz düşünebiliyorum. Demek sizinle ben bir değilmişiz, sizsiz de bir ben olabilirmiş… Oysaki ben sizi varlığımın, benliğimin özü, ta kendisi sanmıştım. Size benmle, kendi etime de sizinle yoğurulmuş diye bakıyor, “Ayrılamazlar birbirinden!” diyordum. İşte, göz göze geliyoruz da birbirimize gülümsemeden, öfkelenmeden, omuz silkmeden geçebiliyoruz. Tanıyorum sizi, ancak ben değilmişsiniz gibi, benden büsbütün ayrı, benim dışımda bir varlıkmışsınız gibi bakıyorum size… Ey benim eski duygularım, düşüncelerim! Ey benim eski gözyaşlarım! Bir gün gelecek, ben size dışarıdan bakabileceğim.

Sevgi aslında belki hoş bir masal, içimizin çirkinliklerini unutup kendimizi avutmak için uydurduğumuz bir yalandır; kökü özcülüğümüzle, ikiyüzlülüğümüzü unutturuyor, bizi küçüklükten kurtarıyor. Bunun için duygularımızın en ulusu, birer düş de olsalar gene göğsümüzü kabartan, bize sanki bir tanrılık bağışlayan üstünlüklerin kaynağıdır.

İşte son gül soluyor
Gizli ve kinli eller
Yaprakları yoluyor
Çiçeklerle beraber.

Gene de sinirlenirim övünmesine: “Erişebileceğinden daha yukarıda değil miymiş bunun gözü? Kendi gücünü ölçmüş de ne yapabilecekse ancak ona mı özenmiş? Kendini aşmaya çalışmamış mı?” diye düşünürüm. Bir küçüklük sezerim onda: Kendini olduğundan da daha üstün olmaya değerli bulmamak küçüklüğü.

Sevgi de kendimizi avutmak içindir

Ağaçlardan süzülen
Bir asabî uğultu,
Bahs ederek hüzünden,
Yaralıyor sükûtu.

Yokluğa şekil verilemez; yokluk, en tantanalı şeklin altından da kendini gösterir, sırtarıverir.

Gerçekçi sanat adamı gerçekte ne görüyorsa onun tıpkısını yapmağa kalkan adam değildir, gerçeği bize duyuran adamdır.

Tehlike her yerde olur; her şeyde tehlike olur diye iş görmeyecek miyiz?

Gösteriyor her bakış
Bir ürperme, bir korku;
Her yüreğe uğramış
Sanki hicranın oku.

Ölümsüz olmak isteyen insan ölümsüz işler yapar. Kimi bu dünyada sevgi ve saygıyla anılır, kimi ise nefretle anılır. Her insan bir iz bırakır ama bazı izler çabuk silinir. Seveni çok olan insan hiçbir zaman unutulmaz.

Bir insan kendi ölümü ile değil, kendisini sevmiş, yahut sadece tanımış en son insanın da toprağa düşmesiyle ölür.

Dünyada düşünce çok, değiştir değiştir kullan; dost bulmak zor.

Sonbaharın zehrinden
Gönlüm hisse alıyor;
Titre, ruhum! derinden:
İşte son gül soluyor.

Ona boş, buna boş derseniz yaşamanın tadı mı kalır?

Gençlerle konuşmayı eskiden severdim. Günden güne tat almaz oluyorum onların sözlerinden. Bakıyorum da çoğu bir örnek, bir ayrılık, bir çeşitlilik yok dediklerinde. Birini dinle, birini dinlemiş gibi oluyorsun. Kendi kendilerine düşünmüyorlar da çevreden topladıkları yalan yanlış yargılarla, iri lakırdılarla yetiniyorlar. Yüksek sesle konuştular mı, büyük bir iş görmüş gibi seviniyor, övünüyorlar. Gerçekten tatsız mı onların konuşmaları, gerçekten yavan mı? Yoksa ben pek yaşlandım, pek kocadım da onun için mi anlayamıyorum artık onları? Dilerim doğrusu bu olsun. Kendimizden umudumuzu kesmek ağırdır ya, yarından umudumuzu kesmek daha da ağırdır.

Dünü bırakıp bugünle uğraşalım.

Bağrıma bir gece çöktü ağlama,
Bir garip hayalet girdi rüyama,
Dedi: “Sen âşıksın artık akşama:
Çünkü ben gönlüne keder getirdim.

Belki bir hayal ile hatıranın sınırlarını çizmek kabil değildir; birbirlerine o kadar girerler. Hulyalarımız henüz gerçekleşmemiş birer hatıra, hatıralarımız da geçmişte, yani artık hayal olmuş bir âlemde bir an gerçekliğe erdiklerini sandığımız birer hulyadır.

Duyurmadan geçer sevginin günü,
Neşe bu cihadın dönmez sürgünü,
Al armağanımı ve yar göğsünü:
Yarası kapanmaz hançer getirdim.

Fakat insanın asıl kendine karşı müdafaası zor, belki imkansızdır.

Beni gördün, artık çıkmam aklından,
Titreyerek kaçar sana yaklaşan,
Al kanlar fışkırır elini sıksan:
Her yanı dikenli güller getirdim.

Bir başımıza kalmaktan, belki biricik gerçek alemimiz olan kendi içimize büzülmekten, hep onun yoksulluklarını çekip ifritleri ile boğuşmaktan ürkmeseydik dost, arkadaş edinmeye özenir miydik?

En güzel yaz, kış gecelerinin karanlığında bütün çiçeklerini, kuşlarını bizim yarattığımız yaz değil midir?

Bahara erişip düşme emele,
Derdini yavaşça geceye söyle,
Başını eğip de şarkımı dinle:
Hicran illerinden haber getirdim.

Bilgelik, içimizde bir duygu olarak kaldıkça, bize ancak özlemini çektirdikçe tatlı, hoş bir şey.

Aşk gibidir şiir de: Söyleriz, söyleriz, çok şeyler söyledik gibi gelir bize, bir de bakarız ki bir şey söyleyememişiz, hep çevre de dolaşmış da öze değememişiz.

İnsanlar bir devletin yurttaşı olduğu kadar bir zamanın da yurttaşıdır.

Önümüzde gölgeli yollar
Açıldıkça sessiz ve ıssız;
Gezdik, gezdik geç vakte kadar…
Ne söyledik biz orada yalnız?

Sevgi yalnız insana vergi olmasa da insanın genel en ulu duygusudur.

Gönlümde sevgiler vardı,
Çünkü akşam pek füsunkardı.

Haydi yiğit, haydi artık havalan!

Kişiyi kişi eden yaşaması değil, tutkularıdır.

Ne söyledin? Ne söyledimdi?
Hoş bir masal; belki bir yalan..
Hep unuttuk onları şimdi.
Dönüyorken biz o yollardan

Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden…

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ