Michel de Montaigne Sözleri
Deneme akımının kurucu olan kişi Michel de Montaigne dir. Kendisi 1533 yılında dünyaya gelmiştir. Babası asker ve hukukçudur. Aynı zamanda zengin bir babaya sahip denemeci şanslı olarak dünyaya gelmiştir. annesi ise Portekiz kökenlidir. Fransa da en iyi kolejlerden birine giderek iyi bir eğitim almıştır. Michel de Montaigne sözleri, şeffaf ve güzeldir. Yunanca öğrenmiş ve eğitimini önemsemiştir. Michel de Montaigne kitapları okuyarak onun belli konular üzerinden olan düşüncelerini okuyabilir ve bakış açınızda bir genişleme yaşayabilirsiniz. Michel de Montaigne Denemeleri edebiyatta yer alan ve Dünya edebiyatında bahsedilen isimler arasındadır. Sitemizde yer alan galeri bölümünden Michel de Montaigne resimli sözler ve Michel de Montaigne facebook kapak fotoğraflarına ulaşabilirsiniz. Bu sözleri sevdiğiniz kişilerle ya da facebook durum mesajları olarak paylaşabilirsiniz.
Alışkanlıklar köleliğin farklı bir biçimidir.
Böylece, bir ırmak büyük olmasın isterse, daha büyüğünü görmeyene büyük gelir. Bir ağaç, bir insan da öyle. Her şeyde en büyük gördüğümüzü devleştiririz.
Bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu kaybeder; çünkü, her yerde olmak hiçbir yerde olmamaktır.
İnsanın gözü karanlıkta da iyi görmez, çok parlak ışıkta da.
İnsanların en çok inandıkları şeyler, en az anladıklarıdır.
Adaletin yasalarında bile mutlaka adaletsiz bir taraf vardır.
Allah beni kendimden korusun.
Hayatın değeri, uzun yaşanmasında değil, iyi yaşanmasındadır. Öyle uzun yaşamışlar vardır ki, pek az yaşamışlardır. Doyasıya yaşamak, yılların çokluğuna değil, sizin coşkunuza bağlıdır.
“Bütün günler ölüme gider; son gün varır. ”
Ayartılmamış bayan, bekâretiyle övünemez.
Başkalarına olduğu kadar kendimize de yabancıyız.
Paranın saklanılması kazanılmasından daha zahmetli bir iştir.
Yaşlanmanın yüzümüzden çok aklımızda buruşukluklar meydana getireceğinden korkarım.
Saadet bile haddini aşarsa azap olur.
Her zaman aklımızın ardı sıra gidelim, halkın takdiri de, canı isterse ardımızdan gelsin.
Her yerde olan hiçbir yerde değildir. (Martialis )
Hayat bir roman değil, bir hikaye gibidir. Bu yüzden ne kadar uzun sürdüğü değil, ne kadar güzel olduğu önemlidir.
Herkes önüne bakar, ben içime bakarım; benim işim yalnız kendimledir. Hep kendimi gözden geçiririm, kendimi yoklarım, kendimi tadarım…
Yalnızlık bedenin değil, ruhun kimsesiz kalmasıyla başlar.
Aslında insanlar seni hayal kırıklığına uğratmıyor. Sadece sen, yanlış insanlar üzerinde hayal kuruyorsun.
İnsanlara en adil şekilde dağıtılan nimet akıldır. Çünkü aklından şikayet edene rastlanmamıştır.
Onunla her şeyi paylaşmak zevkinden yoksun kalınca,
Hiçbir zevki tatmamaya karar verdim.
Korku bazen kafasızlıktan gelir, yüreksizlikten de geldiği gibi.
Zekanın en çok görülen işaret ve belirtisi neşedir.
Başkalarının bilgisiyle bilgin olsak bile ancak kendi aklımızla akıllı olabiliriz.
Fatihlerin en zalimi olan Selim üstüne yazılanları okurken çok şaşırdım. Mısır’ı aldığında Şam şehrini bolluk ve güzellikle saran eşsiz bahçelere askerlerinden hiçbirinin eli değmemiş, hem de kapıları kapalı değil açık olduğu halde.
Her gün birbirini görmenin tadı başka, ayrılıp kavuşmanın tadı başka.
Bir şeyi ezberlemek, bilmek demek değildir.
Kendimiz sandığımızdan çok daha zenginiz; ama bizi ondan bundan dilenerek yaşamaya alıştırmışlar; kendimizden çok başkalarından faydalanmaya zorlamışlar bizi.
Bir hareketin getirdiği yarara bakarak karar vermek bu hareketin dürüst ve güzel bir hareket olduğunu ispat etmez.
Dünyaya geldiğimiz gün bir yandan yaşamaya, bir yandan ölmeye başlarız.
Zamanında nice dönek, ikiyüzlü, karışık insanlar gördüm ki, dünya işlerinde benden daha tedbirli oldukları halde, benim kurtulduğum felaketlerden kendilerini kurtaramadılar.
Öfke saklamaya gelmez, büsbütün içimize işler.
İnsan yalnız sözle insandır ve yalnız sözle bağlanırız birbirimize.
İnsan sevincini büyüterek anlatmalı, üzüntüsünü kısaltarak.
Ah bir dost! Eskiler dostluğun sudan ve ateşten daha zorunlu ve daha tatlı olduğunu söylerler, ne doğru.
Acı çekmekten korkan biri zaten korktuğundan acı çekiyordur.
”Kitabımı benim yazdığım kadar, kitabım da beni yazdı.”
Kralda dilencide aynı iştahla acıkırlar.
Senin herkesten beklediğin muamele, herkesin de beklediği muameledir.
Dünyadaki en bilge insan, kendisine ne bildiği sorulduğunda, tek bildiği şeyin hiçbir şey bilmediği olduğunu söyleyendir.
Eğitim görmüş halkı bir yöne sevketmek kolay, sürüklemek güçtür, idare etmek kolay, köleleştirmek imkansızdır.
Kimse cimri olduğunu, kıskanç olduğunu kabul etmez. Körler hiç olmazsa bir yol gösterici isterler; biz kendi kendimizi sokarız yanlış yollara. Benim yükseklerde gözüm yoktur, ama Roma’da başka türlü yaşanmaz, deriz; ben gösteriş sevmem, ama şehir öyle istiyor, deriz; öfkeliysem, güvenli bir hayat kuramadıysam suç bende değil, gençlikte, deriz. Dışımızda aramayalım kötülüğü, içimizdedir o; ciğerimize işlemiştir. Hasta olduğumuzu bilmemekte iyileşmemizi zorlaştırıyor. Kendimizi erkenden bilmeye başlamazsak, nasıl baş ederiz bunca dertler, bunca kötülüklerle?
Ve susmada bile
Sözler, yalvarmalar vardır.
İnsan Aklı
Bana mesken olan toprak,
Sende savaş belirtileri var.
Savaşa hazırlanıyor bu sürüler, bu atlar.
Ama biz bunların sabana koşulduğunu da gördük
Aynı boyundurukta yürüdüklerini de ;
Barış umudumuz yok olmuş değil yine.
Bilgeye öğrencileri:
-İki sorumuz var,demişler.
-Sorun demiş bilge.
-İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir? Bilge ”Hepsi”, demiş ve sıralamış:
-Çocukluktan sıkılırlar büyümek için acele ederler ama büyüdükçe de çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler, sonra sağlıklarını geri kazanmak için kazandıkları paraları verirler. Yarınlarından endişe ederken bugünü hep unuturlar, dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecek gibi davranırlar ama hiç yaşamamış gibi ölürler.
Öğrenciler ikinci soruyu sormuş:
-Peki siz ne öneriyorsunuz?
Bilge düşünmeden cevap vermiş:
-Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın. Yapmanız gereken tek şey, kendinizi sevilmeye bırakmaktır.
İkincisi: Hayatta en çok şeye sahip olmak, asıl zenginlik değildir, asıl zenginlik, az şeye ihtiyaç duymaktır.
“En iyi kanunlar az ve öz, en genel olanlardır. Bana sorarsanız kanunlar bizimkiler kadar çok olacağına hiç olmazsa daha hayırlıdır.”
Bir insanın değerini anlamak istedim mi, kendinden ne kadar memnun olduğunu, söylediklerini, yaptıklarını, kendini ne dereceye kadar beğendiğini sorarım. Şu türlü mazeretleri pek dinlemek istemem: Bu işi laf olsun diye, şakacıktan yaptım.
”Dünyanın birden düzeleceği yoktur: ama insan kendini sıkan şey karşısında o kadar sabırsızdır ki, her ne pahasına olursa olsun ondan kurtulmak ister.
binlerce örnek de gösteriyor ki dünya böyle çabuk şifa aramaktan hep zarar görür.”
“Kavuşabildiğimiz zevk ve nimetlerin hepsi mutlaka dertlerle, üzüntülerle karışıktır.”
Krallar hiçbir şeyimi almazlarsa bana çok şey vermiş olurlar hiçbir
kötülük etmezlerse yeterince iyilik etmiş sayılırlar bana. Bütün
istediğim budur onlardan. Ama nasıl şükrediyorum tanrıya, varımı
yoğumu bana aracısız vermiş, beni yalnız kendisine borçlu kılmış
olduğu için! Nasıl yalvarıyorum ona gece gündüz beni hiçbir zaman,
kimseye karşı ağır bir minnet altına sokmasın diye! Ne mutlu bir
özgürlükle bunca zaman yaşadım: Onunla bitsin ömrüm!
Bütün çabam kimseye muhtaç olmadan yaşamak.
Aristoteles’e göre, hiçbir iyilik sahtelikle bir arada gitmez; doğru hiçbir zaman yanlışa yer vermez. Kendini olduğundan fazla göstermek de, çok defa gururdan değil budalılıktandır.
Ama nasıl şükrediyorum tanrıya, varımı yoğumu bana aracısız vermiş, beni yalnız kendisine borçlu kıldığı için! Nasıl yalvarıyorum ona gece gündüz beni hiçbir zaman, kimseye karşı ağır bir minnet altına sokmasın diye!
Daima zincirlerimizi kendimizle taşırız; gözümüz de hala arkada kaldığında ve kafamıza takılan bir çok şey de olduğuna göre, tam bir özgürlüğe ulaştığımız asla söylenemez.
Bir tek var oluş şekline bağlı kalmak ve zorunluluk yüzünden boyun eğmek, var olmaktır ama yaşamak değildir. En güzel ruhlar en fazla çeşitlilik ve esneklik gösterebilen ruhlardır.
İnsanın aklını beğenmemesi için aklından ötesini görebilmesi gerekir.
Bizi düzeltmek isteyenlere kollarımızı açmak yerine;yumruklarımızı sıkıyoruz . Ama ben dostlarımın bana sert davranmasını istiyorum. Sen budalasın ,saçmalıyorsun ,desinler bana . Ben dostlar arasında açık ,yiğitçe konuşulmasını isterim; dostların düşünceleri neyse sözleri de o olmalı…
Ezber bilmek, bilmek değildir; belleğimize emanet edilen her şeyi saklamaktır. İnsan, kendiliğinden bildiği her şeyi ustasına bakmadan, kitaptaki yerini aramadan, istediği gibi kullanır. Tümüyle kitaptan bir bilgi ne sıkıcı bilgidir! Böyle bir bilgi bir süs olarak kullanılsın:
Olmayacakla alışılmadık arasında, doğanın akış düzenine aykırı olana insanların ortak inançlarına aykırı olan arasındaki ayrılığı iyi kavrarsak, bir şeye inanmakta da, inanmamakta da, haddimize bilecek olursak, Chilon’un kurallarına uymuş oluruz: hiçbir şeyde aşırı gitmek yok.
“Eğer mutlu olmak istiyorsanız bu kolay.
Başkaları kadar mutlu olmak istiyorsanız bu imkansız.
Çünkü biz, başkalarını, olduklarından daha mutlu sanarız.”
“Bir şeyi yitirmenin verdiği üzüntüyle onu yitirme korkusunun verdiği üzüntü aynıdır.”
Dünyaya geldiğiniz gün bir yandan yaşamaya, bir yandan ölmeye başlarsınız.
“Bizi yöneten,dünyayı ellerinde tutan kimselerin bizim kadar akıllı olması,bizim yapabileceğimiz kadarını yapması yetmez.Bizden çok üstün değillerse bizden çok aşağı sayılırlar.Çok şey vaat ettikleri için çok şey yapmak zorundadırlar.”
Epiharmus “İnsan düşünce ile görür ve duyar;her şeyden yararlanan,her şeyi düzene sokan,başa geçip yöneten düşüncedir;geri kalan her şey kör,sağır ve cansızdır!”der.
“Ben olsam onlar gibi doğayı sanatlaştıracak yerde sanatı doğallaştırırdım.”
Kendini olduğunda az göstermek tevazu değil, budalalıktır;kendine de değerinden az paha biçmek korkaklıktır, pısırıklıktır.
Başkalarına o kadar çok dayanıyoruz ki, kendi öz güçlerimizi yok olmaya bırakıyoruz. Ölüm korkusuna karşı silahlanma arzum mu var benim? Seneca’in kesesinden yapıyorum bunu. Kendim ya da bir başkası için teselliye gereksinimim mi var? Cicero’dan sağlıyorum bunu. Benim üzerimde olsaydı, kendimden alırdım. Bu taklit ve dilencilik meyvesini sevmiyorum.
Eğer zihni öğrenimle daha iyi duruma gelmiyorsa, düşünce yeteneği bu alanda keskinleşmiyorsa, öğrencimin zamanını top oynamakla geçirmiş olmasından daha çok hoşlanırdım; hiç değilse bedeni çeviklik kazanırdı. Bakın bir öğrenci on beş ya da on altı yılı okulda geçirdikten sonra nasıl geriye dönüyor; hiçbir şey yapma yeteneğe sahip değil, bulabildiği tek üstünlük olan Latincesi ile Yunancası onu evden ayrıldığı zamana göre daha boş kafalı ve daha kasıntı yapmıştır. Oraya zihni dopdolu dönmesi gerekirken kafasını balon gibi taşımış, geliştirip dolduracağı yerde yalnızca şişirmiştir
Ve bunlar kötü bir öğrenim üzerinden bile varlıklarını sürdürürler. Oysa eğitimimizin sadece bizi bozmaması yetmez; bizi kusurlarımızdan arındırması da gerekir.
Eğer bilgi aklı değiştirmez, kusurlu durumunu düzeltmezse onu bir kenara bırakmak çok daha iyidir. İki yüzü keskin bir kılıçtır bu; onu tutan el zayıfsa ve kullanmasını bilmiyorsa sahibine zarar verip yaralar; ”ut fuerit melius non didicisse.” [”Öyle ki, öğrenmemiş olmak çok daha iyi olacaktı.”
”Arzu etmeye izin verilen şey budur;
kazanılması pek zor para neye yarar; vatana ve aileye hangi ölçüde kendini adamalı; Tanrı’nın yapmış olmanı istediği şey nedir; onun sana toplumda biçtiği işlev nedir; neyiz biz ve içinde olmayı kabul ettiğimiz kader nedir.”
“Gerçek dostluğun ne olduğunu bilirim;bildiğim için de dostumu kendime çekmekten çok,kendimi ona veririm.Ona iyilik etmeyi,onun bana iyilik etmesinden daha çok istemekle kalmam;kendine her edeceği iyiliğin bana da iyilik olmasını isterim.Bana en büyük iyiliği,kendisi iyi olduğu zaman yapmış olur.”
“Dile değer kazandıran, düşünce ve sanat adamlarının söz ve yazılarıdır. Bu değer kazandırmayı da dile yenilik getirmekten çok, onu genişletmek, olanaklarını çoğaltmak, gücünü artırmak yoluyla yaparlar. Yeni sözcükler bulmazlar. Sadece sözcükleri zenginleştirirler, anlamlarını ve kullanımlarını güçlendirir, derinleştirirler.”