Kitap Alıntıları
Kitaplar sessiz dostlar olarak hayatımızın bir kenarında dururlar. Bizi incitmeyecek kadar naif aynı zamanda bilgi birikimi sağlayacak kadar da değerlidir. Okumak her birey için önemli bir yer işgal etmelidir. Çünkü hepimizin buna ihtiyacı vardır. Zekayı kibarlaştırmanın yolu kitap okumaktan geçer. Aynı zamanda daha hassas açılardan hayatlara bakabilmek içinde başka pencerelere ihtiyacımız olur. Her yazar bir dünyadır ve bu dünya yazarın bakış açısını yansıtan bir hazine olduğundan okuyucunun bu hazineyi yürekten özümsemesi onurlu bir harekettir. Kitap delisi insanlar için bir diğer önemli konuda kitapların içindeki hazine değerindeki sözlerdir. Hepimizin kalbine dokunan bu sözler bazen hislerimizi yansıtmak için mükemmel bir yere sahiptir. Bilgi paylaştıkça çoğalır, bildikçe değerli olur. Tabi bu egoyu değil tevazuyu arttırmakla ilgili olmalıdır.
Bir gıybete kapanıyor akıllar
Bizde ruh gencini ihtiyar ederler
Martı Jonathan bezginliğin, korkunun ve öfkenin bir martının ömrünü kısalttığını, bunları zihninden uzaklaştırdığında ise hoş ve uzun bir yaşam sürebileceğini fark etmişti.
Seni seviyorum. Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum.
deli gibi yorulsan, hiç cesur veya güçlü hissetmesen bile hatırlayabilirsin. O da şu…
“Sorarlarsa, ‘Ne iş yaptın bu dünyada?’ diye, rahatça verebilirim yanıtını: Yalnız kaldım. Kalabildim! Altı milyar insanın arasında doğdum. Ve hiçbirine çarpmadan geçtim aralarından…”
Kendi ölümlülüğümüzle yüzleşmek önemlidir çünkü hayattaki tüm o işe yaramaz,kırılgan,yüzeysel değerlerimizi yok eder.Çoğu insan günlerini biraz daha para ya da ün ve dikkat kazanmak,sevildiklerinden ve haklı olduklarından biraz daha emin olmak uğruna heba ederken,ölüm bizi çok daha ıstıraplı ve önemli bir soruyla karşı karşıya bırakır : Mirasımız nedir ?
”Olmamasına razıyım. Oluyormuş gibi olmasın yeter.”
şimdi size beni yitirip kendinizi bulmanızı salık veriyorum; ve ancak hepiniz beni yadsıdığınızda size geri döneceğim
”Nen var Zeze?”
”Hiç. Şarkı söylüyordum.”
”Şarkı mı söylüyordun?”
”Evet.”
”Öyleyse ben sağır olmalıyım.”
Duyguluymuş. Bittim. Bu Morrow denen herif ancak klozet kapağı kadar duygulu olabilirdi..
” Dün zekiydim, dünyayı değiştirmek isterdim. Ama bugün akıllıyım, kendimi değiştiriyorum.”
Gamzelerinden doğurmuştu sanki bizi; o sustukça biz bulutlanıyorduk.
İnsanlar sevilmek için yaratıldılar. Eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmasıdır.
“Bu gasp edilmiş, uçakların yırtarak parçaladığı gökyüzü onların değil.”
Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.
Borç yüzünden hapsedilmek insanlık dışı bir şeydi.
Bir kitabı okurken geçen iki saatin, ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.
Zamanın makası, yerle göğü birleştiren milyonlarca ince ipi birden kesiverir ve yağmur diner.
..öylesine güzel bir gökyüzünün altında bu kadar kötü insan nasıl yaşayabiliyordu?
“Biz bugün gençliğimizin ülkelerine seyyahlar gibi gidebiliriz. Biz gerçeklerde kavrulduk; farkları tüccarlar, mecburiyetleri de kasaplar gibi biliyoruz. Biz artık o eski tasasızlar değiliz; biz şimdi müthiş vurdumduymaz olduk. Ölmeyeceğiz ama yaşayacak mıyız?
Kimsesiz çocuklar gibi bırakılmış, yaşlı insanlar gibi görmüş geçirmişiz; kabayız, üzgünüz, satıhtayız.. Galiba mahvolmuşuz.”
Mesela neden senin odanda duran, sen sandalyende ya da çalışma masanda otururken, uzanırken, ya da uyurken, seni bütünüyle gören mutlu bir dolap değilim? Neden değilim?
Içim büyük sabırla haşlandı
Içim ey içim bu yolculuk nereye
Yine bir şehrin ölümünü başlatır gibisin
”Ne kadar az bilirsen, o kadar iyi uyursun…”
“Köpekler zeki varlıklar; politik konularda her şeyi bilirler ve ben aradığım her şeyi o mektuplarda kesinlikle bulacağım.”
”…Ne kadar harika bir gün.
Çay mı demlesem , kendimi mi assam karar veremiyorum…”
Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Avrupa’daki aydınların ve özgürlükçülerin, Avrupa’yı bin yıl geri bırakan ve Hz. İsa kisvesi altında çalışan kilise ve orta çağ dinlerine karşı sürdürdükleri mücadele
İnsanın zihni neyle meşgulse rüyasında onu görür. Hele içiniz rahat olmadı mı, gerçeğe ne kadar da uyar rüyalarımız!
Pencereleri açmak boşunaydı, sevdiğinin olmadığı yerde hava yoktu.
“Etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz! Gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nerede olduğunu bilmiyoruz bile! Kitaplarımızı, hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız.”
Bir erkek sana seni sevdiğini söylediğinde ona inanmayı çok istersin.
“Çocuklar boyama kitabı değildir, onları en sevdiğin renge boyayamazsın.”
NASA’ya göre, bir insanın hayatta kalmak için günde 588 litre oksijene ihtiyacı var.
“Kaderinse dünya küçüktür, ama kaderin değilse, çıkmaz sokakta bile karşılaşamazsın…”
Sıkıştırılmış sıvı O2 gaz halinde O2’den rahat bir ortamda 1000 kat daha yoğundur.
“Ben iç dünyama dönüyorum. Orada hayal kırıklığına yer yok.”
Ve gördük ki mekan değildir zamandır önemli olan ve lakin o da değildir eylemdir önemli olan ve o dahi değildir kalb olmadıkça.
Kitap okumuyorsa evlenme.
“İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar.”
“İnsan, düşleri öldüğü gün ölür.”
Makine, ruhun emrinde mi, saadet!… Ruh mu makinenin emrinde, felâket!…
”…Peki ya sizin hiç fotoğrafını açıp yüzünün en ince ayrıntısı kadar, incelediğiniz biri oldu mu…?”
İki yıl önce polis işkencesinden geçmiş bir öğrenci ile söyleşi yapmıştım. Çocuğu bir mahzene kapatmış ve sakat kalana kadar günlerce işkence yapmışlardı. Ne var ki onun aklı o mahzende asılı bir kafeste tutulan kanaryaya takılmıştı. Nefret ettim o kanaryadan diye anlatmıştı bana, o güzel ötüşüyle bile bana dış dünyayı, baharı, sarmaş dolaş gezinen sevgilileri hatırlatıyor, özgürlüğü aklıma getirmesi canımı daha çok yakıyordu. Nefret ediyordum o güzellik simgesi kanaryadan çünkü o mahzende güzelliğe yer yoktu.
“İnsana en çok acı veren şey,
Söyledikleriyle söylemek istedikleri arasındaki
Uçurumdur.”
Melek yüzlü şeytan gönüllü kadın görmeye alıştım artık ben, güzel kadın gördüm mü aklıma kötülük gelmesi bundandır.
“Herkes beraberinde taşıdığı bir parmaklığın ardında yaşıyor.”
Bazı acıları ölüm bile unutturmuyor, bazı davranışlar ölümden sonra bile bağışlanmıyor.
”Bir kadının kaderi; sevdiği adamın ihanetiyle, sevmediği adamın sadakati arasında çizilir…”
Bir çeşit sevdam var
Bir çeşit yalnızım kapıda
“Daha çok anlat” dedim.
“Hoşuna gidiyor mu?”
“Çok. Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.”
“Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?”
“Gider gibi yaparız.”
Herkes kendisi hakkında kendisi karar verir ve kendini en iyi aldatabilen, herkesten daha neşeli yaşar.
”Halbuki en çok okuduğum bir kitabın, en çok okuduğum bir satırı bile bana bazen başka şeyler söyleyebilir…”
Nasıl inanırsanız, öyle yaşarsınız, yaşadığınız gibi ölür ve kıyamet günü o minval üzere kalkarsınız.
Önce biraz ağladılar, ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır!
İdealinin kara sevdalısı ve divanesi olmayanlardansa hiçbir şey beklenemez. İdeallerin ideali olan İslâmda beş vakit namazını, çalıştığı dairenin devam defterini imzalarcasına eda eden hissiz bir müslüman idealist olmaya uzaktır. Fakat namaz kılarken şeriate saygı ve sevgisinden kaburga kemikleri çatırdayan Bayezid (Bestamî) en büyük idealist…
“Küçük Prens yine konuşmaya başladı:
‘İnsanlar nerede? Çölde biraz yalnızlık duyuyor kişi…’
‘İnsanların arasında da yalnızlık duyulur’ dedi yılan.”
Ertesi sabah , en azından ben ertesi sabah olduğunu sanıyordum, hepimiz uyandığımızdan beri kendimi bütün gece ayakkabısının tabanı delininceye kadar dans etmiş,ve ertesi günü tamamen uyuyarak geçirmiş masaldaki o prenses gibi hissediyorum.ama;ben prenses değilim ;metro tünelinde gecelemiştim. Beynime saplanan ağrı bütün gece dans etmekten çok farklı bir şeydi.ve savaş botkarım hala iyi durumdaydı. Bunlar dışındaki hersey masaldaki prensese benziyordu
Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?
Kendine ait bir yalan, başkalarına ait gerçekleri tekrarlamaktan belki de daha iyidir. Birincisinde sen bir insansın, ikincisinde ise bir papağan!
Tanrım bana kitap dolu bir evle çiçek dolu bir bahçe ver.
Sözleri acı, suratı asık bir bilgedir dünya…
bir tabut düşün içinde ben.
içimde sen…”
İnsan umudunu kaybedince sorunu bambaşka yerlerde arıyordu. “İkimiz” diye bir şey yoktu ve ben buna inanmak istemiyordum…
”…Beni anlamıyorlardı zararı yok.
Zaten beni daha kimler anlamadı…”
zenginler de işçilerden çalınan malları üzerinden servet yığıyor.
“Milena yardım et bana!
Söyleyebildiklerimden daha fazlasını anla!..”
“Size herkes bakabilirdi.Asıl nadir olan,sizinle aynı dünyayı gören birini bulmaktı”
Felsefe kitapları okumayı denedi. Bir süre sonra, iki kere ikinin dört olduğundan kuşkulanmaya başladığı için bıraktı.