Kısa Şiir Sözleri

Kısa Şiir Sözleri

Şiir, ölümden bir parça, nefesten bir aktarış, yürekten akan duygudur. Her insan şiir yazamaz, her insan şiir sevemez. Şiir ritmik sözlerden ibaret değildir, insanın iç dünyasında kavrulan yangının söz sanatı ve duygu aktarımı ile dışa vurulmasıdır. Bu yüzden değerlidir ve herkesin yazabileceği bir tür değildir. Şiir yazmak için hissetmek ve anlamak gerekir. Bazen detaylarda boğulursun bazen yalnızlıkta. Delicesine acı çekmektir şiir, kalbinde yaşadığın tüm isyanı sözcüklere aktarmaktır. Aynı zamanda aktardığın başkalarının duygularına tercüman olacak kadar özel ve yerlidir. Bu yüzden şiir insan için en azından hassas insanlar için yadsınamaz bir yeri vardır. Kalbimizde yer edinen bu ahenkli sözcükleri en güzel şekilde korumalı ve geleceğe aktarmalıyız. İyi ki şairler ve şiirler var.

Dünya bir konak ölümsüz hayat içre
Geçildikçe hor öpüldükçe soyunur şehvete

Sen benim gökyüzümdün, denizim, toprağımdın,
Şimdi bir hatıra olamazsın belirsiz, uzak
Biliyorsun bazı şeyler vardır elimizde olmayan
İşte öyle imkansız birşey seni unutmak.

Mukayeseli araştırmalar, süt verme esnasında sert ve haşin davranan, sevgi göstermeyen annelerin çocuklarının sinirli, saldırgan ve uyumsuz olduğunu ispatlamıştır.

Zannetme ki herşey bitti sevdiğim;
Birgün yeşerecek şu sararmış yapraklar.
Ve bundan sonra kim severse dünyada;
Seni ve beni hatırlayacaklar
Inan ki! Kırılmış bir ayna gibi

Bir şeyin iki katı iki kat daha iyisidir..

Paramparça, kırık dökük aşkımız
çaresizliğin, ümitsizliğin türküsü
Türkülerin en içlisi, en hüzünlüsü
Büyük aşkımız

“Kim Ne derse desin ben bu günü yakıyorum.
Yeniden doğmak için çıkardığım yangından…”

Unut benden kalan ne varsa
Unutmak tesellidir yalnızlığın
Güneşi bir kadeh şarap gibi içip
Delicesine sarhoş olmak

Neden sadece bir hayal ürünüsün Olric? + Siz gerçeksiniz de ne oluyor efendimiz.

En güzel tarafı imkansızlığın
Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?

iştahla gülünmez bizde
azbiraz tebessüm edilir

Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar?
Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var;

Ağır ağır sallanan bir beşikte yatar gibi huzurun içindeyim biliyor musun, üstümde masmavi yaz göğü, etrafımda çiçeklenen çayırlar, biçilmelerine az kalan yoncalar ve uzun saplı otlarla dolu gür, bereketli çayırlar.

Kııysındaymış gibi en sakin denizlerin…
Ne olurdu saadetlerin en büyüğü

Yemişlerinden vazgeçemezsin,gelgelelim zehirlidir damla damla öldürür seni.

İşte ellerimde al, diyebilseydim
Anlardın ve hiç gitmezdin, değil mi
Bir gün olduğun gibi kal diyebilseydim.

Bir toprağa çiçek tohumu ekmeden yağmur yağması için dua etmenin anlamı var mıdır?

Ne zaman seni düşünsem yaşamak güzel
Bir bahar bahçesi olur güz bahçeleri
En karanlıklarda bile uzanır bir el
Kendiliğinden açar sabaha perdeleri

Bir deniz yandı gene,
Yansın. !
Ne çıkar sanki…

Sen bastığın yerde çiçeklerin büyüdüğü
Her zaman en güzel, her yerde eşsiz

Şairi önce asacaksın,sonra darağacının altında ağlayacaksın.

Sen yaprak, sen köpük, sen kuş tüyü
Sen sevgi nehirlerimin aktığı büyük deniz

Eğer düşüncede öldürdüklerimiz hakikaten yok olsalardı, yeryüzünde kimse kalmazdı.

azımak ulu ağaç gövdelerine adımızı
Yazmak her şeyi bir bir kumların üstüne

.ah şu yalnızlık
kemik gibi
ne yanına dönsen batar

O her işkenceye mahkum olmuşluğumuz
O çok sevmek, daha çok sevmek günden güne.

Devletle uyumlu olmayan her fikir ve her söylem, toplumun çoğunluğu tarafından ihanet olarak kabul ediliyorsa, kabul edenler yöneticilerin çıkarlarına hizmet edecek her şeyin peşinden gitmeye hazırlar demektir.

Şarkısız ve sensiz kaldığım nice akşamlar
Gözlerin geçer aklımdan özlemler içinde

İki aşık için önemli olan her zaman dünyaya değil, birbirlerine nasıl baktıklarıdır. Mutluluğun ne kadar korunacağı, ne kadar sağlam olduğu veya çıkan ilk sorunda birbirlerini terk edip etmeyecekleri; bu sorular insana daha çok eziyet eder.

Gözlerin bir çigan müziği güzelliğinde
Kirpiklerinde keman, bebeklerinde gitar…

“Saat 5 bakınca camdan onu görüyorum

Bir daha dünyaya gelsem
Yine seni severdim

“Sana ihtiyacım yok ki benim! İnsan yalnız da mutsuz olabilir çünkü.”

Beni üzesin diye
Beni deli divane edesin diye
Seni görmediğim günler
Karanlıktaıym, katran gecelerdeyim
Cehennem misali bir yerdeyim
Bir demir nasıl paslanır, bir elma nasıl çürürse
İşte öyleyim…

Sevmekten yorulmaktayım

Gözleri namuslu namuslu parlar insanların

“Aşk öyle bir histir ki, nereden geldiğini bilemediğimiz gibi, günün birinde nereye kaçıp gittiğini de bilemeyiz.”

Gökyüzü inadına mavi

“Zaman insanın uydurduğu bir kavram.”
“Sahi mi? Nerden duydun bunu?”
“Uydurdum.”

Yaşamak inadına güzel

Gelmedi,ama gelecek.
Nedense alıştık zamansızlığa…

Bu şehirde sen varsan…

Düpedüz saril bana dedikten sonra , sarılmanın ne anlamı kalır!
Olmayacak duaya amin deme duygusunu yaşıyorum sürekli.

Beni çağırdığını bir defa duyabilsem
Avuçlarımda ateş, yorgun gözlerimde nem

Sevgi ve şefkat görmeyen çocuklardan çoğu kısa zamanda canlılıklarını kaybetmekte ve hatta ölmekte iken, sevgi ve şefkat içinde büyüyen çocuklar sağlık ve gıda bakımından kısmen mahrum olsalar bile, yine de kuvvetli ve sağlıklı olarak yetişmektedirler.

Aşarak denizleri bir gün kapına gelsem
Başımı duvarlara vurup ölsem diyorum

-biz geleceği
Çoktan yaşadık öyle mi kadınım

Dün kopan bir yapraktı,düşen bir kuru daldı
Bugünden güzel değil bulacağın yarında
Aç ellerini bir bak yanan avuçlarında
Dün gitmiş yarın yok bize bir bugün kaldı
Demek o beni sevmiyor
demek o beni anlamıyor
bana içkimi verin
bana kadehimi verin
bir daha ölmek istiyorum

İğrendim.!
Ama susmayı seçtim sadece

Bir yerlere varmadan, nasıl böyle
Hiç durmadan akıp gidiyor günler
Yaşam diye verdiğin bu mu söyle
O mu sırtıma sapladığın hançer

Siz de aşkı çok şeytanı bir şey olarak hayal etmediniz mi? Meleklerle mücadele, cehennemi mutluluklar, rengarenk ışıklar, dünyanın batışı.

Sevdimse; verdiğin yürekle sevdim
Sen açtın bu ufku karşımda sonsuz
Yürüdüm bir yolun sonuna geldim
ıykık, üzgün ve paramparça onsuz

Hayat dediğin bir kuyu değil mi?
Kiminin kovasına düş kırıklıkları dolar, kiminin kovasına gökten zemzem yağar.

Zamanlar kalleş şimdi, herşey artık bir oyun
Manzaralar hüzünlü insanlar ağlamaklı
Bir akşam getir bana, gizlice ve en saklı
Saatleri birer birer dudaklarında sun

Güzel kılınan sen
Beni de kutsal sıvamaktasın

Duymak nedir bilir misin?
Duymak, ama anlatamamak
Tam dilinin ucuna gelmişken söyleyememek
‘Seviyorum’ diyememek

-Belki de alışıyoruz,soylu bir düşüncedir alışmak.

Yani ölümü yaşamak nedir bilir misin?
Yokluğun sırtıma saplandı bir bıçak gibi
Akıtır taşa, toprağa kanımı
Dünya seninle aydınlık ve güzeldi

Ah, Nastenka! Sonuçta başka insanlara, sırf bizimle yaşadıkları için bile olsa müteşekkiriz. Ben size, benimle buluştuğunuz için ömrüm boyunca sizi hatırlayacağım için müteşekkirim!

Şimdi bin güneş doğsa götürmez karanlığımı
seni arıyorum kalabalık caddelerde,
tanımadığım insanlar geçiyor, sen yoksun..
perişan hayallerimin başladığı yerde,

Bu dünyada bizi özgürlüğe yaklaştıran tek bir şey varsa o da zihinsel çalışmalardır.

sana sesleniyorum, duyuyor musun?
beyaz güller açtı bahçelerde , sevdiğin..
ya o karanfil , baygın kokulu çiçek.
gel yalnızlık bahçeme beyazlar giyin,
anladımki bu ömür sensiz geçmeyecek.

Ve bizim en güzel öldüğümüzdür bu: yaşamak

yalnız sen varsın beyaz gülüm,
evde bahçede ve sokakta,
bir eylül akşamı gördüğüm ,
o beyaz hayalsin uzakta..
yeter.. gel artık yeter..

Çoban sürü için ölmez gelecek sürüler için
Yaşamağa bakar

karanfiller açtı gel
kış bahçesinde , güller
beyaz güller açtı gel
Ayrılık diye bir şey yok.

“Sabahları kimseyi uyandırmadan sessizce yola koyulurdum; gezici din adamları gibi. Yalnızlığın dinini yayıyordum.”

Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.

Öpüşümüz gizli olmalı
Öpebilirsek uzanıp kaderlerimizden öpmeli

Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?
özleme bir diyeceğim yok.

“Dünya, deliklerinden geçip daha dengeli bir yerde olmayı hak ettiğimizi göstermemiz gereken koca bir elek“

Dün gece uzun uzun
Seni andım ağladım.
Sonu yok yolumuzun
Ona yandım ağladım.

“Biri uzun yıllar yalnız yaşadığında bir zaman sonra kendi tuhaflıklarıyla barışık hale gelir.”

ıyldırımlar düştü güvendiğimiz dağlara
Hep boş çıktı sarıldığımız eller

Evet, yalnızca sen, beni asla tanımamış olan ve hep sevdiğim sen.

Hep taş çıktı inandığımız kalpler
Kaç kez sırtından vuruldu hayallerimiz

Sadaka vermenin ömrü uzattığını, dua almanın başımıza gelecek belalardan bizi koruduğuna inanmamız için,illa batılı bilim adamlarının araştırma sonuçları mı yayımlaması gerekiyor?

Kaç kez ıykılıp kaldık köşe başlarında
Kaç kez delik deşik oldu yüreğimiz

SORUN BÜYÜMEK DEĞİL Kİ, BÜYÜRKEN UNUTTUKLARIMIZ.

Bu böyle sürüp gitmeyecek biliyorum
Bir sabah bir dilencinin avuçlarına bırakacağım kendimi
Kim ne derse desin!

“Nasıl hiçbir şey düşünülmez. İşin sırrı şu: Etrafınızdaki dünyayla ilgilenmeyin, geleceğe dair herhangi bir umut beslemeyin ve kendinizi sıcak tutun.”

Tahammülüm kalmadı artık
Bıktım seni sensiz yaşamaktan
Nasılsa döneceğin yok senin
çıldıracağım bu gidişle
Allah kahretsin! ..

“Bulundukları yerden memnun değiller mi?:
“İnsanlar, bulundukları yerden hiçbir zaman memnun olmazlar.”

Hangi masaya otursam
Senin sevdiğin içkiyi koyuyorlar önüme
Vazomda hep senin sevdiğin çiçekler
Ve dudaklarımda hep senin sevdiğin şarkılar

Kalbim içimde konuşup dururken susmayı beceremem ben.

Senin doğumgünlerini kutluyorum senden habersiz
Ve her sabah dualar ediyorum mutluluğun için
Ne yapsam, ne etsem, nereye gitsem
Ecel gibi peşimdesin..

İnsan için ölüm anı önemlidir . Doğum şeklini seçemezsin, ama ölüm şeklini seçebilirsin .

İşte böyle bir sevda benimkisi
Bu zamanda, bu devirde
Haklısın adam olacağım yok benim
En güzeli artık son vermek bu hayata

İnkâr edenler, kendilerine vermiş olduğumuz mühletin, sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz, onlara ancak günahları artsın diye, mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.

En korkunç uçurumlardan bırakmak kendimi
Ya da en yüksek tepelerden
En uçsuz bucaksız denizlere bırakmak bedenimi
Ama içimde sen varsın

Saygıdeğer baylar sizi temin ederim ki çok fazla bilmek gerçek bir hastalıktır..

Ya sana bir şey olursa?
Şimdi bir kır kahvesinde olsaydık seninle
Yine aynı masada yine aynı köşede
Yeniden düşler kursaydık seninle

“Eğer bu devrim zaferi kazanırsa mollalar demokratlaşmak zorunda kalacak; eğer başarısız olursa, demokratlar mollalaşacak.”

Dağlar gibi sıra sıra
Ve yeniden yaratsaydık kendi dünyamızı
Ve de birlikte söyleseydik ikimizde kendi şarkılarımızı
Meydan okuyup ayrılıklara

Güven insanın atadan kalma ezeli düşmanı..

Hem de teslim olmadan
ıyllara, yollara, yalanlara..
Şimdi bir düşün
Kim itti bizi bu kör olası ayrılığa?
Kim itti bizi bu pişmanlıklar denizine?
Kim yaktı bizi kim?

Allah; İbrahim’e, Kabe’yi beş dağın taşıyla inşa etmesini söyledi. Bunlar Tur, Zir, Lübnan, Hira ve Heyudi dağlarıydı.

Hem de sırtımızdan vura vura
Görüyorsun değil mi görüyorsun

Bu nedir böyle gün mü günsüzlük mü
Hangisine kapıldık nerelere atıldık

Bir ikimiz sığamadık bu koca dünyaya..
Yorgun bir hasretle dönersen bir gün

“Olayların nasıl geliştiği düşünülünce, ölsem iyi olurmuş aslında.”

Beni burda değil kalbinde ara! ..
Ne kadar ıykılmış olsan da o gün
Beni bende değil kendinde ara! ..

-Durdurun gece hücumlarını
Artık aşk insan kalbine sığmıyor

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ