Kahraman Tazeoğlu Sözleri

Kahraman Tazeoğlu Sözleri

Kahraman Tazeoğlu  son zamanlarda adından sıkça söz ettiren bir aşk adamıdır. Kahraman Tazeoğlu Şiirleri ve Kahraman Tazeoğlu Yazıları ile gündemde adından bir ara sıkça söz ettiren kişiler arasındadır. Kendisi yalnızlık, aşk ve bunalım üzerine, şiir, roman ve yazılar yazmıştır. Kahraman Tazeoğlu Kitapları bir çok okur tarafından takip edilmekte ve paylaşılmaktadır. Kendisi bir imza günü kendinde on üç yaş büyük olan bir yazara vurulmuştur. Yazın hayatı da bunun üzerine değişmiş ve bu kişiye bir çok şiir yazmıştır. Genelde serbest ölçü ile yazmış ve bir çok kişinin beğenisini kazanmıştır. Sürekli düşünen biriydi ve çocukluğunda da hassas bir yapıya sahipti. Kahraman Tazeoğlu Sözleri naif ve tatlı bir hava barındırır. Onun bu yanı dikkat çeker. Aşağıdaki yazılar dışında bir de Kahraman Tazeoğlu Resimli yazılar ve Kahraman Tazeoğlu Facebook Kapak Fotoğrafları sitemizde bulunmaktadır. Sosyal medya Hesaplarınızda bunları paylaşarak duygularınıza tercüman olacak bu sözleri tercih edebilirsiniz. Kahraman Tazeoğlu Aşk sözlerini de sevgiliniz ya da eşinizle paylaşarak onun kalbinde sıcak ve tatlı hisler oluşturabilirsiniz. Sevgi paylaştıkça güzeldir. Paylaşalım. 🙂

— Özledin mi beni,dedim Sustu ! Nefesini en derinden aldı ve, Özlenmez mi , dedi!

Eğer silemeyeceksen geçmişimin tozlu raflarına üfleme. Sonra sen gidiyorsun, ben boğuluyorum o tozların içinde.

Ben hiç mutluluktan delirmedim; Ama delirmekten mutluyum.

İnsanın içi ağrır mı hiç ? Ağrıyor işte.

Bazen içindeki ağlamaları gizlemek için, yüzünde sahte gülüşler taşır insan.”

Her şeyin bir sebebi vardır Derya. Bu dünyaya gelişimiz de elbet bir sebebe dayalı.

Yine en arka koltuğunda oturuyorum minibüsün yine camda oluyor gözlerim.

Sen kanatlarına güvenmelisin tutunduğun dala değil..

Sen tutmuyorsun ya elimi cebimden hiç çıkartmıyorum.

Düşünsene içinde bir sır var ve sen her gün bu sırrı büyütüp daha da aşık oluyorsun. Kendini toplamak için içindeki onu dağıtmak zorunda kalıyorsun, sonra dağıttığın onu yine sen topluyorsun.

Anladım ki ayrılığa değil, Ayrı kalmaya yeniliyor insan.

Öyle bir yerdeyim ki şimdi,
Ne seni sevebiliyorum,
Ne senden başka birini.

Kanatlarım yok ama bir uçuruma âşığım.

Ve bir gün aramak değil, vazgeçmek çıkarır karşınıza aradığınızı. Kaderin garip bir cilvesidir bu. Bazen iki insan vazgeçtiğinde bulur aradığı her şeyi.

Özledin mi beni, dedim Sustu! Nefesini en derinden aldı ve özlenmez mi? Dedi!

Meğer susmak; insanın içiyle konuşmasıymış, geç farkettim.

boş bir odada yalnızlığıma oturuyoruz . artık beni acıtmıyor. arkadaşız. Yalnızlığında yanında olduğum , yalnızlığımda yanımda değil . belki de buna çok ağlarım. ayıp mı ? Yenilgi mi ? Öyle olsaydı ‘ağlamak güzeldir ‘ der miydi şarkılar  Her göz yaşını onun için kaldırıp şerefine ağladığım gecelerinde oldu ,yağmura sağlandığım da… Yalan değil . bazı yağmurlar ağlamaktan utananlar için yağar bilirsin.

Belki ben bir şiir kaybettim ama o şairinden oldu..

Ben nice tüy gibi başlayıp taş gibi biten düşüşler gördüm. Üç kuruş etmeyecek insanlara servet ödedim. Eğer dostunsam, seninle yanmalıyım, yanmaktan korkuyorsam da dost olmayı bilmiyorum demektir.

İnsanoğlu böyleydi işte. Olmadığı gibi olduğunu düşünüp, kendini yüceltirken, aslında ne olmadığını çok iyi bilirdi. Ve insanlar asla ne olmadıklarını söyleyemezler birbirlerine. İnsanlar arasında sessizce varılan hüzünlü bir anlaşmaydı bu. Herkes memnundu halinden. Tatlı yalanlarda kaybolmak, acı gerçeklerde kendini bulmaktan daha çok çekiciydi.

Aşk bazen acıyla tanışmanın adıdır Prenses. Ve aşk, uçmaya kanat aramak değil, uçuruma kanatsız atlamaktır bilirsin.

Dünya çok değişti. Artık dürüst olmak cesaret gerektiriyor.

Hayatın anlatamadığını ölüm anlatır mı acaba? diyorum ve gidiyorum. Acınla ölüyorum, gücenme bana… Kimseyi suçlamıyorum. Sadece hayata hiç dokunmadan, kendimi çıkarıyorum.
Hayat herkes için değilmiş. Gidiyorum !

Sen ıslatmasını bilmeyen bir yağmur oldun her akşam, ben ıslanmasını bilmeyen ahmak. Bu yüzden aşık olamadık sırılsıklam…

Kimliğimi soruyor birileri, çıkarıp resmini gösteriyorum.

El alem ne der kadar yüksek duvarlı bir hapishane var mı?

“Çünkü helal olmayan her dokunuş, tenden çok ruhu kirletirdi.”

Sana anlattıklarım neleri susuyor bir bilsen, ve anlatmadıklarım neleri söylüyor. Boğazımı yırtarcasına susuyorum ya verilmekten yıpranan cevaplardayım, ya sorulmamaktan solan sorularda.

Kavuşmak. . . belki. . . bir gün. . . ama unutma Prenses; suya aşık ateşler, aşığına kavuşunca ölür.

Yaşamak için sebebi olmalı insanın.

Anladım ki ayrılığa değil, Ayrı kalmaya yeniliyor insan.

Bir kadını mutlu etmek o kadar da zor değil, çünkü çok şey istemez bir kadın. Onu gülümsetebilmek için pahalı hediyelere ihtiyacın yok aslında. Ona kendini hediye et, ona ait olduğunu hissettir… Biraz ilgi göster, onu sevdiğini söyle, kendini değerli ve özel hissetmesini sağla yeter.
Çünkü bir kadını fethetmek, ona teslim olmaktan geçer…

Her şey geçmişte kalıyor, ama hiçbir şey geçmiyor!

Artık hatırlanmaya değecek kadar bile kalmadın. Seni unutmak hakkım! Unutkan biri değilimdir ama sen bende hatırlanacak hiçbir şey bırakmadın. Benim unutulmuşum olmak bile güzeldir, bil. Aşk mı? Aramızda kaldı; içimizde değil… Yanlış aşkta doğru aranmaz. Ama yine de oku istiyorum. Cümlelerimde gizlenmiş duygudan ne anladığını benim nasıl yazdığım değil, senin nasıl okuduğun belirler.

Hiç kimsenin iyi gelmediği yerden sarıyorsun yaralarımı, hiç kimsenin dokunamadığı yerden kanatıyorsun sonra.

Diyorlar ki; Küsme aşka daha kimler gelecek kimler geçecek. Bilmiyorlar ki en son giden her şeyimi götürdü. Bilmiyorlar ki; En son giden, daha sonra gelecekleri bile götürdü. . .

Geçmiş iyi bir şey olsaydı, geçmezdi.

Uğruna heba olunacak bunca şey varken ben sadece seni seçmiştim. İnsan solunda taşıdığını sonunda bulamazsa ne hale gelir bilir misin? Ne acıdır ölümüne severken diri diri gömmek! Belki de hata bende. Çünkü aşk yalancı bir sürme. Ağlayacağımı bile bile çektim gözüme… Aynı denizin farklı kıyılarıyız şimdi seninle..

Kavuşmak… belki… bir gün… ama unutma Prenses; suya aşık ateşler, aşığına kavuşunca ölür.

Tıpkı bir nefes gibisin. İçimde tuttuğum sürece benimsin. Bırakırsam gideceksin, bırakmazsam öldüreceksin.

Bir gün köklerinden koparıp atacağı bir çiçeği neden sular ki insan?

“Öyle ya, ayrılığın kuralıdır; sen özlersin ama başkası sarılır. Benim bakmaya kıyamadığıma şimdi kimbilir kim dokunuyor! Ben özlüyorum, o sarılıyor…”

Oysa ki, tükenmez düşlerim vardı benim neye yazıldıysam, silindim.

Aklım sende kala kala senden gidiyorum. İnsan yarısında terk ettiği filmin sonunu merak eder mi? Ediyorum. Tüm yelkenlerim yırtılmış ama ben hâlâ rüzgârdan medet umuyorum..

İncinecek hal kalmadı bende , sana bir tavsiye . . ! Vedalar soğuk olur , sıkı giyin.

Hiç buluşmɑdığımız bir yerde hiç bilmediğin bir sɑɑtte seni bekliyorum. Gelmen pekte ɑnlɑm ifɑde etmiyor. Ben seni beklemeyi hɑlɑ çok seviyorum…

Kendine karşı yapamadığın büyüklüğü başkasına gösteremezsin. Kırılmadan eğilmeyi bilmeli insan. Kendini yeniden acı çekmeye davet etse de affedebilmeli insan. Ve unutmalı.

Seni sevince, bulutlar mı iniyor başıma ben mi çıkıyorum onların yanına anlamıyorum.

İnsanın içi ağrır mı hiç? Ağrıyor işte…

Yine en arka koltuğunda oturuyorum minibüsün yine camda oluyor gözlerim. Sen tutmuyorsun ya elimi cebimden hiç çıkartmıyorum.

Bir Çığlıktı Yalnızlığım, Hepiniz mi Sağırdınız. . .

Kitaplar olmasaydı eksik yaşıyor olurdum.

Bir şairin dediği gibi: başka anlamlar arama gerek yok! katlandığım kadar seviyorum seni gerçek bu evet bu.

“Oysa namaz, Allah’a selamla başlar selamla biter. İyiliğin ve kötülüğün, sevabın ve günahın, neşenin ve kasvetin tam ortasında, ikisine de selam verip ikisine de eşit mesafede durarak tamam olur. Ve âmin dersin. O makama giden yol duadır. Hiç kimse daima kıyamda ya da secdede kalamaz. Tekrar kanayan bir yara, ziyandasın diyordur. Yarayı açan aşk, tekrar kanatan zulüm, yarayı bilmek ilim, kapamak marifettir. Bir aşk marifet makamında tamam olur. Âlim kendini, arif seni bilir.”

Aklım kara kış ellerim seni üşüyor Bugün günlerden soğuk. . .

Kimse kimsenin yerini dolduramıyor, zaten doldurması da gerekmiyor.

Oysa senden tek bir damla istemiştim, Sana kocaman bir deniz sunabilmek için.

Ki inanmak küskün bir çocuğun en büyük kan kaybıdır.

Doğru bir kapıyı açmak için kaç yanlış anahtar heba eder insan?

Öğrenilmesi en zor duygu, kaybetmek ve vazgeçmektir.

Oysa senden tek bir damla istemiştim, Sana kocaman bir deniz sunabilmek için.

Güzel sevenler

Her şey geçmişte kalıyor, ama hiçbir şey geçmiyor!

kolay vurulur.

Kalbimi kırdığında tebessüm ettim ve bir şey demedim. . . Çünkü senindi kalbim, sen kendi parçalarını yok ettin.

Düşmekte değildi dert yeniden kalkabilmekti.

Sevdiğim bütün yüzleri üst üste koyduğumda bile, onun yüzü kadar güzel bir şey çıkmıyordu ortaya.

Kinim kendime, Susuşum sana, Küsüşüm tüm dünyaya.

Süsledikçe çirkinleşen tek şey yalandır.

Ilık tebessümler vaktine beş kala solan, kahkahalar gibiyim. yarısında yutulmuş, sevinç çığlıkları dolu boğazım.

Kimseyi bir başkası gibi sevmemeli insan. Çünkü kimse bir başkası değil.

İnsanın hayatta güvenebileceği birileri mutlaka olmalı.

Kalbimi kırdığında tebessüm ettim ve bir şey demedim… Çünkü senindi kalbim, sen kendi parçalarını yok ettin.

Bir şairin dediği gibi: başka anlamlar arama gerek yok! katlandığım kadar seviyorum seni gerçek bu evet bu.

Kalır gibi gidişlerini izledim önce, sonra gider gibi kalışlarını…
Ve anladım ki ne sen gidebiliyorsun ne ben kalabiliyorum. Öyle bir hayat yaşıyoruz ki şimdi; ağlamak gülmenin mahkumu, gülmek ağlamanın gardiyanı gibi sanki…

Nasıl unutulduğu değil, neyle hatırlanacağı önemlidir insanın

Bir insan, iki kuyuya aynı anda gözlerinden düşebilir. İtme ! Ama Gitme. Daha saat ‘hoşçakal’ı göstermedi. Bitme !

Bazı düşman pirincin içindeki beyaz taş gibidir. Varlıklarından haberdar olduğumuzda dişimiz çoktan kırılmıştır.

Her yara tende bir iz için, hatırlanması yasak bir giz için kabuk bağlar. . .

Her sabah uyanmak zorunda olmasam, çoktan unuturdum seni’

Bilseydin ayrılığa yazgılanmış bir sevgiye açar mıydın yüreğini?

‘Sana kıyamam’ dediğim her insan,
Ona kıyamayacağım rahatlığıyla öyle şeyler yaşattı ki,
Sonunda incitmeye bile kıyamadığım kalplerini,
Paramparça edip ellerine bıraktım..
Ve hiç pişman olmadım…

Kendini bulmak için çıkılan yolda herkesini kaybediyormuş insan.

Sevdamın sesi sessizliği soluyor şimdilerde, Sözlerime kilit, ağzıma mühür vurdum da Yine de susturamadım sen diye atan kalbimi.

Ölümüne sevdik evet. Ama hangimizin hangimize mezar olacağını bilemedik. Kim kimin mezarında yatacaktı? Ayrı mezarlarda yatan iki ayrı ölüyüz şimdi.

Ben hiç mutluluktan delirmedim; Ama delirmekten mutluyum.

Ölüm uzun bir vedadır sevgili. Ve rüyalar, uyumak için değil, uyanmak için vardır.

Sen benim görmek için, Bakmaya bile gerek duymadığım ezberimsin.

Diyojen’e sorarlar, ”üstat bir adamın zekasını nasıl anlarsın?” diye. Diyojen de ”konuşmasına bakarım” der.Tekrar sorarlar ”peki ya hiç konuşmazsa?” üstat cevap verir ”henüz o kadar akıllısına rastlamadım.”

Acıları bile görmezden gelebilecek kadar iyimser biriyken, iyilikleri bile fark edemeyecek kadar kötümser birine nasıl dönüştürme ben

Büyük seven kalbin acısı küçük olmaz.

Sana tavsiyem, sonu gelmişse bir ilişkinin noktalamaktan çekinme . en azından daha büyük umutların olur o zaman. Çünkü her cümle noktada sonra büyük harfle başlar .

Gözlerini gözlerime çakıp içime daldı. Baktığıydım ama gördüğü değildim.

İnsan birinin yarına olan inancını öldürerek de katil olabilir.

Gitsem kalmalar saldırıyor, kalsam gitmeler çağırıyor.!

Ağaç, gücü ve kudreti köklerinden alır.

Kimi insan, geçmişle geçememişi birbirine karıştırır. Halbuki, geçen iz bırakır, geçemeyen yara.

Bazı aşklar aşka ihanettir. Gizli aldatmalar, sevdiğin insanın üzerine basmadan çiğnemektir. Kaç kez çiğnendiğini hiç bilmiyordu Bukre. Sevgilisinin onu aldattığını öğrendiğinde dünyası kararmıştı. İstanbul’un dar sokaklarında dolaşıp durdu. Sonunda yorgun ve bitkin halde Selim’in yanına koştu. Selim, Bukre’nin okuldan arkadaşıydı, hatta mevcut en iyi arkadaşıydı. Öyle ki Selim, Bukre’yi Yavru Kuş olarak, Bukre de Selim’i Kuzu diye çağırırdı ve ne zaman bir dertleri olsa birbirlerine koşarlardı. Her zaman olduğu gibi Bukre, Selim’e terk edilmenin ve aldatılmanın acılarını anlatırdı. Selim de Bukre’ye platonik aşkını anlatırdı fakat platonik aşkının kim olduğunu hiç söylemezdi.

Şimdi ne bugünsün, ne de yarın. . . olsa olsa sadece bir yarım, ya da eksilen yanım.

Acım mı ? Geçmedi… alıştım sadece
İnsanlar geçmişlerine en büyük ihaneti unutarak yapar. Benim geçmeyen geçmişim hep şimdim de duruyor anılar unutmayı zorlaştırmak için verilmiş cezalardır sevgilim. Ben bu cezaya gülümsüyorum senin bıraktığın hiçbir şey ardımda kalmadı benim. İnsana en uzak düşen şey, bilerek geride bıraktıklarıdır çünkü…
Kalbimdeki yerine hiç ihanet etmedim. Gidişin hiç bitmedi bende kaybedecek de olsam bir yolum vardı sende ve hayat o kadar kuralsızdır ki bazen, oyunu kuralına göre oynamak bile kazandırmaz insana. Seni kaybedeceğimi bile bile oynadım bu oyunu utanmaktan utanmadan…
Acım mı ? Geçmedi alıştım sadece…

Şimdi benim son diye bitirdiğime, kimbilir kimler ilk diye başlayacak.

Güzeli sevmen değil, güzel sevmendi önemli olan ama sen bunu beceremedin.

Hiç kimsenin iyi gelmediği yerden sarıyorsun yaralarımı, hiç kimsenin dokunamadığı yerden kanatıyorsun sonra.

Sana kollarımla değil, kalbimle sarılmışım ben. Kalbimin en sevdiğim yanı, seni seven tarafı.

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ