İskender Pala Sözleri

İskender Pala Sözleri

Yazdığı tarihi romanlarla önemli ve popüler bir isim haline gelmiştir. Bir de divan şiirini sevdiren adam lakabı ile tanınmıştır. Edebiyat üzerine çalışmalar yapan İskender Pala sözleri edebiyatın baharından kopup gelmiştir. Aynı zamanda İskender Pala kitapları oldukça popüler ve konu açısından da güzel bir yere sahiptir. Hikaye fıkra gibi edebiyat alanı ile ilgili bir çok konuda araştırma yapmıştır. İskender Pala romanları konu olarak tarihten bir kurgu içerir ve sizi kendini kaptıracak kadar ilginç bir olay örgüsüne sahip olur. İskender Pala aşk sözleri kalbinizin bir köşesini istila eder. Aynı zamanda İskender Palan kısa sözler ile oldukça manalı ve anlam barındıran cümleleri size sunar. İsken Pala Yazıları ile kendinize yeni bir kapı açarak farklı bir dünyaya adım atabilirsiniz. Sözlerden sonra aşağıda bulunan galeride İskender Pala resimli sözler ve İskender Pala facebook kapak fotoğrafları yer almaktadır. Bunları sosyal medya hesaplarınız üzerinden sevdikleriniz ve yakınlarınızla paylaşarak onlarında bu güzel sözlerden istifade etmesini sağlayabilirsiniz.

Ve ben Kays, çöllerin nadide lotusu Leyla’nın aşıkı, günler ve geceler boyunca dua ettim, bağrıma Leyla yazılsın diye.

yegâne doğru söz odur: Allah vardır ve Bir’dir.

Şimdi de kelebekler rüyalarında kendilerini sen olarak görebilmek için uykuya dalıyorlar mıdır acaba?

Doğruluk mu daha büyük meziyettir, yoksa yiğitlik mi?” diye sorar, cevap ne olursa olsun, “Bütün insanlar doğru olsaydı yiğitliğe lüzum kalmazdı!.” derdi.

Gökler sevgiyle dönerler, yıldızlar sevgi sayesinde yerlerinde durabilirler. Tıpkı kalbimizdeki sevgi yıldızları gibi… Bu yüzden dış yerine içi, suret yerine ruhu sevmek gerekir. Hayat ancak sevgiyle tatlıdır ve sevgilisiz dünyada hayat sürmek beyhudedir.

İnsanlar birbirlerine gülüyorlarsa aralarında nefret, birbirleriyle gülüyorsa aralarında sevgi çoğalıyormuş.

Sevgi hissedilen bir şeydi, bunu biliyordum; ama bir heyecanın da adı olabilir miydi? Bir kişinin adını duyunca hissedilen bir heyecanın adı?!… Hissedilebilirdi ama tanımlanabilir miydi?

İnsanlar yaratılışta eşittir ve kimseyi ırkından veya inancından dolayı aşağılamamanız gerekir, öyle değil mi?

Kendini yücelten alçalır, kendini alçaltan yücelir.

Göklerde, yerlerde ve ikisi arasında ne varsa sevgiyle vardır.

Aşk… Gök kubbenin altındaki en gizemli kelimelerden biri. Bilinmeyen… Belki bilindikçe daha da bilinecek renkleri, desenleri ortaya çıkan.Tanımlanamayan… Belki binlerce kez tanımı yapılmış olmasına rağmen tanımlanamayan. Aşk; belki de bin bir başlı ırmak, her birinin yolculuğu ayrı, ama hepsinin ulaşmak istediği deniz bir.

Yüce tanrım! Ya ona azacık merhamet ver,ya bana çokça dayanma gücü. Ya bendeki sevginin birazını ona ver; ya ondaki vurdumduymazlığın birazını bana. Tanrım! Ya onu bana ver, ya beni ona…

Ey yolcu…sevgiye yürü ta ki hakikate eresin!

‘Vatan sevgisi imandandır.’

Hak yolda iki yoldaş… Allah onlara üçüncü olsa endişe edilir mi?

Yunus’um! Asalet doğruluktan değil duruluktan gelir. Körlük nankörlüktür. Bu dünyada marifet nefsi silmek değil, belki nefsi bilmektir.

Bugün ben burda yarim anda neyler. Tabibim hem nigarım anda neyler.

Hak yardımcın, Muhammed Mustafa rehberin ola.

Ey sevgisi kalbimde yer edinen selvi boylu! Senin yüzünü görme bahtiyarlığından ben mahrum iken, o şerefi postacıya mı bağışlasaydım?

Nerede olursanız olun, ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile.

İnsan sevgi ile yaşar sevgisiz ölürdü.

Her şeyi bildiğimi zannettiğim zamanlar da artık geride kaldı.

Sevgilinin gözünden akan bir damla, bir erkek için ya hazinedir, ya da hazineyle tartılır.

Yattım Allahım kaldır beni, nur içine daldır beni; can bedenden çıkmayınca, imanla uyandır beni.

Ayak kırıldı mı? Allah kanat ihsan eder.

Akıllı adam dilindekini kalbine götüren; ahmak adam da kalbindekini diline getirendir.

Aşk… Belki de bin bir başlı bir ırmak, her birinin yolculuğu ayrı, ama hepsinin ulaşmak istediği deniz bir.

Amaç aşk uğruna ölmek değil, uğruna ölünecek aşkı bulmaktır.

Çünkü canına sevgili isteyenle sevgili için can isteyen arasında hayat yolculuğunun ta kendisi gizlidir.

İnsanın kederli günde kendisiyle birlikte üzülecek bir dostu olmalı.

Her ne ki arıyorsun; aradığın ancak sensin…İyinin de, kötünün de fidanı senin içinde büyür.

Yeryüzünde merhametin kaldıramayacağı bir suç, affedilmeyecek bir günah, ihsan ile kapatılamayacak bir ihtiyaç yoktur.

Asalet; duruluk ve doğruluktur.

Sevgisiz yaşayanların ölülerden farkı kalmıyordu çünkü

Doğruluk mu daha büyük meziyettir, yoksa yiğitlik mi?  diye sorar, cevap ne olursa olsun, ”Bütün insanlar doğru olsaydı yiğitliğe lüzum kalmazdı!” der.

Güleriz ağlanacak halimize!

Sen beni sevdiğin, ben de seni sevdiğim için aramızda bir dünya yaratıldı. Ben de sen de bu dünyadaki her şeyi sevdik; her şey de bizi sevdi. Tıpkı âlemdeki her şeyin Allah’ı sevmesi gibi.

Hayat, hiç şüphe yok ki bir komedyadır; fakat içinde çoğumuz ağlarız.

O’na aşk nedir diye sorsalar, tek bir cevap veremeyecek kadar aşk içindeydi.

Öleceğini bilip de Allah’ı bilmemek neden o halde oğul!. Bilmelisin ki dudak, kalpte olandan gayrıyı söylemez!..

Bir tutsaklıktır başlar, biz doğunca; dünya denir adına. Bir telaş, bir koşturmaca, dursuz duraksız.

Belki de O sevginin adıydı. Bilemedim. Başımı yasladım, dinledim, dinledim…

Bu bir aşktı. Bir güzellikti bu. Güzellik ile aşkın paralellik prizmasıydı. Bu güzellik, cihanı gösteren bir ayna; bu aşk, o aynanın cilasıydı. Güzellik olmasa aşk ortaya çıkmaz; aşk olmasa güzellik yüz göstermez.

Aşk, tekildir ama sevgi çoğuldur. Aşk, tek bir kişiye, sevgi binlerce kişi veya şeye yönelik olur.

Bildim ki , insan sevinince üzüldüğünden daha şiddetli ağlarmış .

“Bağladığınız zincirin anahtarını ele geçiremiyorsanız zinciri suçlamaktan vazgeçin!”

Evgin gönül denizimde tutuşan bir alev ve denizimde şimdi yangınlar çıkıyor.

Geceler boyu yalnız ve sessiz beklerken pek çok şeyi yeniden düşünür insan.

Ey gönül! Hele şu dünyada adam gibi bir adam yokmuş. Var ise de gönülden anlayan bir sırdaş bulunmuyormuş.Eğer bilge isen, şu dünya için asla gam çekme ve tut ki dünya diye bir şey de zaten yokmuş

Hesap verme korkusu olmasa, insan insanlıktan çıkar.

Yüce tanrım! Ya ona azıcık merhamet ver, ya bana çokça dayanma gücü. Ya bendeki sevginin birazını ona ver; ya ondaki vurdumduymazlığın birazını bana. Tanrım! ya onu bana ver, ya beni ona.

Bilirsin ki, hak etmeyen kişiye makam vermek, hazine değerinde inciyi bataklığa atmak sayılır.

Aşk, gülü dikeniyle avuçlamak; ama kanayan ellerin hesabını gülden sormamaktır.

Çünkü sevgilinin gelişini beklemenin lezzeti bütün ömrümü doldurmuştu. Gelişini beklemek güzeldi de ya giderse korkusu içimi kemirip duruyordu.

Sen beni sevdiğin, ben de seni sevdiğim için aramızda bir dünya yaratıldı. Ben de sen de bu dünyadaki her şeyi sevdik; her şey de bizi sevdi. Tıpkı âlemdeki her şeyin Allah’ı sevmesi gibi.

Hayatım boyunca hep çok şeye sahip olmayı değil, az şeye ihtiyaç duymayı istemişimdir.

Geçip gitmede ömür…Umutlar hep yarın, yarın, yarın! Tükenen zamanı dolduruyor hep kuru kavgalar, boş didişmeler, faydasız gürültüler…Aklını başına al kardeş! Günü, bugün say; ölüm ki kaşla göz arasında; ölüm ki dudakla söz arasındadır.

Bu ülkede dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün sağladığı çıkardan daha bereketli oluyordu.

Kimisi bilmem der, bilir; kimisi bilir bilmezlenir. Kimisi bilmediğini bilmez, bilirim der; kimisi bildiğini bilmiyor zanneder. Bilmemeyi bilmekle, bildiğini bilmemek aynı değildir. Kurtulanlar, bilmediğini bilenlerle bildiğini bilmeyenlerdir. Onlar birbirini bilir, birbirinden bilir, birbiriyle bilir. Ben dahi bildim, çünkü aşk işinde âşıkın mâşuka vuslatı cümle âşıklara âşikâr olur.

Hakikâti sevmek, babacım, sevgilerin en güzelidir.

Varlığınız çoğaldığı oranda onu hayır yolunda azaltınız ki yolculuklarınız kolay olsun!.

Seveni sevmek kolaydır; marifet o sevmediği zaman da onu sevebilmektir.

Çokluğun derdi elbet çok olur; yokluk kapısında nefis de yok olur.

Zenginliğim ilim yolundan olsun diyerek ilmin peşine düşenlerdenim.

Hatıraları unutmak olanaksızsa; hatıralarda unutulmak kader olur.

Unuttuk, acep neydi sevgi? Bir yetimin başını okşarken dimağımıza yerleşen tat mıydı o? Bir bebeğin süt kokulu tenindeki su çiçeği miydi? Sabah evden çıkarken özlemeye başladığımız bir ses miydi? Hatırlayanınız var mı, sevgi neydi?

Sebep neydi, bütün varlığımın kendisiyle ayakta durduğunu bildiğim, hayatımın en değerli parçasıyla bir göz yumup açıncaya kadar neden ayrılıvermiştik?

Gerçek dost çınar ağacı gibidir, meyvesi olmasa da gölgesi yeter.

Ve unutma, her şafak, elinde fenerle gelen bir hırsız gibidir, ömürleri çalıp götürür. Uyanık dur!.

Çok şükür ki mazlum oldum, zalim olmadım.

Burası kalbinin en değerli yeridir. Burada siyah bir nokta vardır. Canın canı, sevenin cananı buradadır. O nokta, kurumuş bir damla kandan ibarettir. Adına sevda denir, siyaha çalan rengi yüzünden ona sevda derler. Bütün tecelli denizleri, bütün aşk ve ihtiras fırtınaları işte o bir damla kanın içinde dalgalanıp çırpınır. Aşırı sevgi bu damlayı tahrip edip dağıtırsa parçaları bütün vücuda dağılır.

“Sen, sen ol, söyleyeceğin sözün duyulmamasını istiyorsan, söyleme! Yapacağın işin görülmemesini istiyorsan, sakın yapma!”

Güzeller Mihriban olmaz demek yanlıştır ey Baki Olur Vallahi Billahi heman yalvarı görsünler.

Leyla’ ya sormuşlar, “sen mi daha büyük aşıksın, yoksa Mecnun mu?” diye. “Elbette ben daha büyük aşığım!” diye cevap vermiş, “Çünkü ben aşkımı kimseye söylemedim; o ise bir dağ delisi gibi davrandı, sevgimizi dillere düşürdü.”

Bir şeyin haddi aşınca zıddına dönüştüğünü biliyordum. Mesela gözyaşı ve ağlama haddi aşarsa insan artık gülmeye başlar veya çok gülen insanın tavrı tersine dönüp gözünden yine yaş gelirdi.

Allah’ın güzelliğini rüyasında görüp ona aşık olan dervişe inanıyoruz da neden sevgilisinin hayaliyle özleme tutulan aşıka inanmıyoruz. Eğer ona inanmayacaksak aşk, surete tapmaktan gayrı ne olur ki?

”Cennet nedir Kamber Can?”
”Sevginin hüküm sürdüğü kalptir efendim.”
”Peki, cehennem nedir?”
”Sevgisiz bir kalp cehennemin ta kendisidir.”

Zaman bir çizgi… Sonu yok… Başı da olmadığı gibi. Herkese bölüştürüldü bir parçası ezel gününde; acıdan ve sevinçten nakış çizelim, desen işleyelim diye üstüne. Rengi hiç olmadı, tezgâhta hiç dokunmadı.

“İnsanın gönlü sevgilide olunca sevinir, güler.”

Gerçekten, hayat ne garip değil mi efendimiz, kimine nimet, kimine zahmet, kimi yürekte, kimi kürekte.

Çünkü sevgiliye sadakatin özü ve özeti; aşkını sır gibi saklamak, iyilik gördüğünde de, kötülük gördüğünde de bu tavrı değiştirmemektir.

Gökler sevgiyle dönerler, yıldızlar sevgi sayesinde yerlerinde durabilirler. Tıpkı kalbimizdeki sevgi yıldızları gibi… Bu yüzden dış yerine içi, suret yerine ruhu sevmek gerekir. Hayat ancak sevgiyle tatlıdır ve sevgilisiz dünyada hayat sürmek beyhudedir.

Çünkü aşk beklenilmez, birdenbire gelir. Aşka tutulan kişinin tavrı o anda başkalaşır, kalbinin ritmi artar, bedeninde fizyolojik değişimler baş gösterir, ne yaptığını bilmez olur.

Onlar,ölüme bile gülümserler,hani herkesin ürktüğü ölüme…

İnsanın en mutlu olduğu anlar; aklın gönül içinde eridiği, yani aşka kendini teslim ettiği anlardır. Aklın gönle teslimiyetini aşk olarak tanımladığımıza göre insanın soyut varlığını aşktan ibaret görebiliriz.

İnsanlar her yerde beni önce önyargı ile karşıladılar.

Sevdiğimiz insandan bizi sevmesini beklemek yahut yalnız bizi sevenleri sevmek; nihayet kuru bir alışveriş, hatta belki kaba bir değiş tokuştur.

“Sevgiliye vuslat yaşarken vedalaşmak da nedir ya Rabbi!… Gülmek gereken zamanda ağlaşmak da nedir ya Rabbi?”

Gerçekten de aşk; karşılıklı oturmak, yüz yüze veya aynı noktaya bakmak, şiir okumak, sevgiliden utanacak kadar terbiyeli davranmak, güzel şeylerden bahsedip gülmek ve asla iffet sınırının ötesine uzanmamaktır. Çünkü aşk; bakmakla güzelleşir, konuşmakla zenginleşir ama dokunmakla bozulur.

İnsanın en mutlu olduğu anlar; aklın gönül içinde eridiği, yani aşka kendini teslim ettiği anlardır. Aklın gönüle teslimiyetini aşk olarak tanımladığımıza göre insanın soyut varlığını aşktan ibaret görebiliriz.

Kimisi bilmem der, bilir; kimisi bilir bilmezlenir. Kimisi bilmediğini bilmez, bilirim der; kimisi bildiğini bilmiyor zanneder.

Seveni sevmek kolaydır; marifet o sevmediği zaman da onu sevebilmektir.

Çünkü aşk beklenilmez, birdenbire gelir. Aşka tutulan kişinin tavrı o anda başkalaşır, kalbinin ritmi artar, bedeninde fizyolojik değişimler baş gösterir, ne yaptığını bilmez olur.

Cennetten uzaklaştırdığı gerekçesiyle aşıkları sevgilinin didarına (yüzüne) bakmaktan alıkoyan kişi bilmiyor ki; aşıkların cenneti sevgilinin yüzüdür.

“Hüner sahibinin hazinesinin anahtarı ağzındaki dilidir, Sidi.

Taşın içinde saklı olan ateştir aşk, bir kıvılcım çakınca kuşatır bütün evreni.

Eski tiryakiler, ramazanda afyonu macun haline getirir ve mercimek büyüklüğünde toplar yapıp her sahurda iki üç tane yutarlarmış. Ancak her bir macunu sırasıyla bir, iki, üç kat kâğıtlara sarmayı da ihmal etmezlermiş. Böylece kâğıt, mide öz suyunda eriyince macun midede dağılır ve birkaç saatliğine keyif devam edermiş. Tabiî iki kat kâğıda sarılan macun, birkaç saat sonra, üç kat kâğıda sarılı macun da onu takiben kana karışınca tiryaki iftara kadar rahat etmiş oluverir. Ancak bu planın yolunda gitmediği, afyonun kâğıdının zor parelendiği yahut kana karışması geciktiği durumlarda tiryaki krizlere girer ve dış dünyadan âdeta kopar. Afyonu patlayıp kana karışasıya kadar farklı tepkiler verir.
Konuşulan veya yapılan şeye uygun karşılık verilmeyen, anlama ve algılamada geciken durumlarda “Daha afyonu patlamadı galiba!” gibi cümleler söylenmesi bundandır.

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ