Irvin-D-Yalom Sözleri

Irvin-D-Yalom Sözleri

Fakir bir ailenin çocuğudur. Amerika göç etmiş ailenin yazar olacak çocuğu 13 Haziran 1931 yılında Washington da dünyaya gelmiştir. Çocukluğunda maddi açıdan zorlu dönemler geçirmiştir. Aynı zamanda ailesinde dini eğitim dışında bir eğitim bilgisi yoktu buna rağmen kendisi okumaya ciddi bir tutkuyla bağlanmıştı. Siyahilerin ve beyazların ırkçılık sebebi ile ayrıldığı bir dönemde siyahi bir mahallede yaşayan tek beyaz aileydi. Burada yaşadığı hayattan korku duyduğundan okumaya daha çok yönelmiştir. Bisikleti ile haftada 2 gün kütüphaneye giderek tüm gününü kitap okuyarak geçiriyordu. Küçük yaşta yazmanın geriye bir şeyler bırakmanın önemini anlamıştır. Büyük felsefi içerikli kitaplardan etkilenmiştir. Bu sayede bilim ve edebiyatla iç içe olan yeni bir bakış açısına sahip olmuştur. Hikayelerini var olmak üzerine kuran yazar sevilen isimler arasında yerini almıştır.

Ey Allah’ım, ne güzel şeydi yaşamak!

“Münferit bir hayatım var. Düşüncelerimi paylaşabileceğim kimse yok.”

”Belki de sevdiğiniz insanları düşünmektesiniz; ama daha derinlere inin… Sonunda, sevdiğinizin onlar olmadığını göreceksiniz. Siz, bu sevginin içinizde yarattığı duyguları seviyorsunuz. Siz arzuyu seviyorsunuz, arzu edilen şeyi değil…”

Daha fazlasını bilmemeniz en iyisi. Bir şey bilmezseniz yalan söylemek zorunda kalmazsınız.

Belki de birbirimizi hayal kırıklığına uğratmıştık

İnsan dostunu düşmanından daha zor affediyor.

bir şeyi bilmek ile kendi deneyimimizle öğrenmek arasında büyük bir fark var

Kızının sevgisi senin için dünyadaki en önemli şey. Lütfen ama lütfen bunu ona söylemeden ölme. Bu onun yaşamını zehirleyecektir ve bunu asla atlatamayacaktır.

Yaptığım seçimler başkalarını tutsak ediyorsa ben o özgürlüğü seçemem.

“Yalnızca pansiyonlardan söz ettiniz. Ya eviniz?”
“Benim evim valizimdir.”

“Her anı ölümün tamamen farkında olarak yaşamak hiç kolay değildir. Bu, güneşe dosdoğru bakmaya benzer: Fazla dayanamazsınız.”

Gördün mü, Carol? Satranç da hayat gibi: Oyun bitince bütün taşlar -piyonlar da, şahla vezir de- aynı kutuya koyuluyor.

Bazen sevgi en iyi sessizlikle ifade edilebilir.

Tek kişide odaklanan güçlü sevgiden sakının; bu, insanların bazen sandığı gibi, aşkın saflığının kanıtı değildir. Böyle her şeyi dışarıda bırakarak bir kapsüle hapsedilmiş -kendi kendisiyle beslenen, başkalarını umursamayan ve onlara bir şey vermeyen- bir aşk, kendi üzerine çökmeye mahkumdur. Aşk, iki insan arasında parlayan bir tutku kıvılcımı değildir yalnızca; aşka düşmekle, aşkın içinde ayakta durmak arasında sonsuz fark vardır. Aşk, bir varoluş biçimidir. Vurulmak değil, vermektir. Bir tek insanla sınırlanmış bir eylem değil, genel anlamda bir ilişki kurma biçimidir.

Ona sarılmak istedim ama aramızdaki uçurum, köprü kurulamayacak kadar genişti.

Kaya gibi sağlam bir sözüm var: Neysen o ol

Kibir ruhu kaplayan deridir.

Geceleri gökyüzüne baktığımda kainatın düzeni içerisinde ne kadar minicik, önemsiz olduğumuzu fark etmek beni sarsıyor.

“Hiç kimsenin bir şeyi sırf başka birisi için yapmadığını göreceksiniz.”

İdeal evlilik ilişkisi, her iki insanın da yaşamını sürdürmesi için bu ilişkiye muhtaç olmadığı zaman kurulandır.

Pek çok kişi uykunun, yani bilinci yitirmenin, ölümün bir tür fragmanı olduğunu söylüyor. Yunan mitolojisinde, Tanatos ve Hypnos’un, yani ölüm ve uykunun ikiz kardeş olduklarını duymuş muydun?

O gittikten sonra ne kadar özel bir mesleğim olduğunu düşündüm. Böylesi miladi ve kıymetli anıları paylaşmak ne büyük onur!

Kişinin kendisine dışarıdan bakmasını öğrenmesi gerek.

Bazen ölüm de terk edilme gibi gelir insana.

“Acı hakikatleri söyleyen bir öğretmen. Rağbet görmeyen bir kahin. Sanırım işte ben buyum.”

Doğum günleri, hayatımızın geçip gitmekte olduğunu hatırlatan hazin işaretlerdir ve doğum günlerini kutlamaktan amaç da bu hüznü inkâr etmektir.

Doğruyu söylemek her zaman güvenliydi. Bir yere kadar tabii.

Yaşam da acımasız, ölüm de.

Ortada olan tek bir gerçek yoktur, her birimiz bir noktaya kadar kendi gerçekliğimizi inşa ederiz.

Bundan daha berbat birşey olamaz diye düşündü, sahte iltifatlar karşısında minnet duymaktan daha berbat bir şey olamaz.

“Zaman hapishanesinden kaçmanın bir yolu yok muydu? ”

Ölümün en korkunç yanı bu – onu yalnız yapmak zorundasın.

“Bunları düşünmek istemiyorum, ama kovduğumda hemen uçup gitmelerine rağmen kısa bir süre sonra tekrar gelip sinsice beynime sızıveriyorlar.”

Yalnızlığıma yenilip, düşkünlüğümü başkalarına anlatacak olduğum ender zamanlardan sonra, hep kendimden nefret etmişimdir.

Bilgi sınırlıdır, yalnızca aptallık sınırsızdır.

Bir günüm, bazen bir saatim bile onu düşünmeden geçmiyor.

Yeterince yaşamadığını hissettiğinde ölümü düşünmek her zaman çok daha ızdıraplı olur.

Büyük acılar daha önemsizlerinin hissedilmesini engeller, büyük acıların yokluğunda en küçük dertler ve sıkıntılar bile bize büyük acı verir.

Ne zaman insanların arasına çıksam daha az insan olarak geri dönüyorum.

“Belki de dostunuz bir nesil erken doğmuştur.”

“Zaman hapishanesinden kaçmanın bir yolu yok muydu? Ah, keşke tekrar en baştan başlayabilseydi! Ama nasıl? Nereden? Kiminle?”

Ortada olan tek bir gerçek yoktur, her birimiz bir noktaya kadar kendi gerçekliğimizi inşa ederiz.

Hakikati arayan kişi kendisiyle ilgili psikolojik bir analize girmek zorundadır.

“Ümit mi? Ümit en son kötülüktür!
… Pandora’nın kutusu açılıp, Zeus’un içinde sakladığı bütün kötülükler dünyaya saçıldığı zaman, orada son bir kötülük kaldığından kimsenin haberi olmamıştı: Ümit. O zamandan beri, insanlar yanlışlıkla kutuyu ve içindeki ümidi iyi şans olarak yorumladı. Fakat Zeus’un arzusunun, insanların, kendilerini işkenceye teslim etmeleri olduğunu unuttuk. Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır.”

Anne annedir. Yalnızca bir annen vardır. Siz de annenizi özlüyorsunuz. Doktorların da anneye ihtiyacı ihtiyacı vardır, annelerin anneye ihtiyacı olduğu gibi.

Breuer neredeyse haykırmıştı. “Sonsuza dek, yaşamadığım duygusuyla, hiç özgürlük tatmadığım yaşam fikri, içime dehşet salıyor.”

“Belki,” dedi Nietzsche, ” bir erkek ancak bir erkek gibi davranarak kadının içindeki kadının ortaya çıkmasına yol açar.”

Güçlü ol: yoksa, büyümek için hep başkalarını kullanmak zorunda kalırsın.”

Bazen kader bizi öyle durumlara düşürür ki, doğruyu yapmakla yanlış yapmış oluruz.

Oysa yaşadığım huzurun ömrü hep kısa oluyor.”

Asıl çılgınlık, sürekli parayı ön plana çıkarmaktır.

Gençliğin bakış açısından bakıldığında hayat sonsuz derecede uzun bir yolculuktur: yaşlılıktan bakınca çok kısa bir geçmişe benzer.

“Bazen sahip olmadığım hayatın yasını tuttuğumu düşünüyorum.”

“Lütfen, lütfen, biri beni burdan kurtarsın!”

Bütün büyük filozoflar neden kasvetli olurlar diye sorun kendinize. Sorun bakalım, kimler daha emniyette, kimler daha rahat, kimler sonsuza dek mutludur? Ben size yanıtı söyleyeyim: Yalnızca sığ zihinli olanlar.

O fıkrayı bilirsin değil mi? Ameliyat başarılı geçti, yalnız… hasta öldü

Ne kadar üzücü, boşa harcanmış bir yaşam…

Kutsal olan gerçekler değil, kişinin kendi gerçeği için çıktığı arayıştır! Kendi kendini sorgulamadan daha kutsal bir şey olabilir mi?

Benim düşlediğim aşk iki insanın birbirini sahiplenme çabasından çok daha öte bir şey.

Ölülerin son ödülü, bir daha ölmemektir.

Hiçbir şey her şey demektir! Güçlenmek istiyorsan, önce köklerini hiçliğin derinlerine gömmeli ve en yalnız yalnızlığınla yüz yüze gelmeyi öğrenmelisin.

Yalnızlığımla barışmak zorundayım.

Üzerinde düşünülmemiş bir hayat yaşanmaya değmez.

Tek ödevin kendin olmaktır. Güçlü ol: Yoksa, büyümek için hep başkalarını kullanmak zorunda kalırsın.

şimdiki anı yaşamıyorum.ya geçmişte yada asla olmayacak bir gelecekte yaşıyorum..

Üzerinde düşünülmemiş hayat yaşanmaya değmez -Sokrates

“Zirveye tırmandım ve tepeden aşağı baktığımda gördüğüm şey yanlızca çürümeden ibaret; yaşlanmaya doğru inen bi yokuş ”

Eğer biri beni sevmiyorsa bu onun sorunudur.

Gerçek şu ki, biliyoruz ama bilmiyoruz.

Ne kadar üzücü, boşa harcanmış bir yaşam…

Zaman geri dönmüyor, hayatım tükenip gidiyor.

Tek ödevin kendin olmaktır.

Çoğu insanı ölüm konusunda dehşete düşüren şey geleceğin kaybı değil, geçmişin kaybıdır. Aslında unutma davranışı hayatın içinde her zaman var olan bir ölüm biçimidir.

“Özgürlüğüm ha? Aklın nerede senin Josef? Bir düşün bakalım! Kadının özgürlüğü nerede? Benim okumama bile izin vermediler. Babamın evinden çıkıp senin evine girdim. Halılarımı ve eşyalarımı seçme özgürlüğüm için bile annemle büyükanneme karşı mücadele vermek zorunda kaldım.”

“Yaşamak ile sorgulamak arasında bir seçim yapmam gerekirse her defasında yaşamayı seçerim. Açıklama illetinden itinayla sakınırım. Bunu sana da tavsiye ederim. Bir şeyleri açıklama dürtüsü modern Düşüncenin Salgın hastalığıdır…”

Eğer biri hatalı olduğumu ispat eder, bir sözümün veya davranışımın yanlış olduğunu bana gösterirse memnuniyetle değişirim. Ben hakikatin peşindeyim. Hakikat kimseye zarar vermemiştir. Asıl zararlı olan, insanın kendi yanılsamalarını ve cehaletini ısrarla sürdürmesidir.
Marcus Aurelius, Düşünceler

“Sırf bakmadığı için yaşamında neler kaçırdığını düşündü.
Yoksa bakmış da görememiş miydi? Dün, Murano adasında tek ba­şına dolaşmış ve bir saat sonra düşündüğünde hiçbir şey görmedi­ğini, beynine hiçbir şey kaydetmediğini anlamıştı.”

…kişinin, kendisine dışardan bakmasını öğrenmesi gerek..

“Bir kadına âşık olduğunda, senin yalnızca iyi yönlerini görmesini istersin. Doğal olarak kendinle ilgili bazı şeyleri saklarsın, yani seni kötü gösterebilecek şeyleri.”

Ben eylemi severim, bahaneleri değil.

Nietzsche’nin bir asır önce söylediği bir söz var: “yorulduğumuzda ve cesaretimizi kaybettiğimizde yıllar önce yendiğimiz düşüncelerin hücumuna uğrarız.”

…sebebiyle doğrudan yüz yüze geldiğimizde acı ne kadar dayanılmaz olur…

Cesaretim de yok: Yaşamımı değiştirmeye ya da bu şekilde sürdürmeye yetecek cesarete sahip değilim. Yaşama nedenimi artık bilemiyorum, bir amacım kalmadı.

Kendinizle gurur duymak istiyorsanız, gurur duyabileceğiniz şeyler yapın.

Ben Tanrı’yı öldürdüm. Doğaüstü güçlere inanmam ve nihilizm içinde boğuluyorum. Neden yaşamam gerektiğini bilmiyorum. Nasıl yaşayacağımı bilmiyorum!

Bir kitap bizi alıp diğer kitapların üzerine çıkarmıyorsa o kitabın neresi iyidir?

Hayat, doğru cevapları olmayan bir sınav.

Ben var olmadan önce sonsuz zaman geçmişti ve ben yok olduktan sonra da sonsuz zaman geçecek.

Kah dilden dökülür, kah kalem yazar/ En hazin sözler “Keşke” diye başlar.

Neredeyse hiç kimse aşk acısından kaçamıyor.

Hayatta kalmayla o kadar ilgiliydim ki ölümü düşünemiyordum bile.

”Ben sırada bekleyen değil, sıraya sebep olan kişiyimdir.”

Bence ben yirmi yaşımdan beri kırkımı yaşıyorum.

Balık olsun insan olsun, güzel bir dişinin gücü! Ürkütücü!

Karşılaştığım üzüntülerin, kötülüğün ta kendisi bile olsa, beni daha da güçlendirdiğini sık-sık söylemişimdir sana.

“…Hiç kimsenin bir şeyi sırf başka birisi için yapmadığını göreceksiniz. İnsanın bütün eylemleri kendisine yöneliktir, bütün hizmetleri kendine hizmettir, bütün sevgisi kendisini sevmesindendir.”

“Yalnızca pansiyonlardan söz ettiniz. Ya eviniz?”
“Benim evim valizimdir.”

Arkadaşlığın mutlu bir hayat için en önemli unsur olduğunu ve yakın bir arkadaş olmadan yemek yemenin bir aslan ya da kurdun hayatını yaşamaktır.

Her insan kendisini diğer insanlardan daha çok sevdiği halde neden kendi fikrine diğer insanlarınkinden daha az önem verir ?

Tek kişide odaklanan güçlü sevgiden sakının; bu, insanların bazen sandığı gibi, aşkın saflığının kanıtı değildir. Böyle her şeyi dışarıda bırakarak bir kapsüle hapsedilmiş -kendi kendisiyle beslenen, başkalarını umursamayan ve onlara bir şey vermeyen- bir aşk, kendi üzerine çökmeye mahkumdur. Aşk, iki insan arasında parlayan bir tutku kıvılcımı değildir yalnızca; aşka düşmekle, aşkın içinde ayakta durmak arasında sonsuz fark vardır. Aşk, bir varoluş biçimidir. Vurulmak değil, vermektir. Bir tek insanla sınırlanmış bir eylem değil, genel anlamda bir ilişki kurma biçimidir.

Hayat tarafından yaşamak yerine hayatını yaşamak zorundaydı. Bir başka değişle kaderini sevmeliydi.

Neden yalnızca küçük mutlulukların peşinden koşuyor? Ve buna da erdem diyor. Bunun asıl adı korkaklıktır!

korkular da yıldızlar gibi hep oradadırlar, ama gün ışığı onları gizler.

Kelimeler yalnızca not düşmeye yarar. Melodiyi oluşturan,fikirlerdir. Yaşamın çatısını da fikirler oluşturur.

‘Belki’ dedi Nietzsche, ‘bir erkek ancak bir erkek gibi davranarak kadının içindeki kadının ortaya çıkmasına yol açar.’

Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: Önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?

Ama omuzlarının üzerinde iyi bir kafası var, gerçekten çok iyi bir kafa.

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ