Hüzünlü Mesajlar
Hayatımızın her alanında dram kelimesi yer alır. Mutlaka kenarda biriktirdiğimiz içimize attığımız bir takım üzüntülerimiz vardır. Kalbimizin en derinlerinde saklanan bir çok olumsuz durum canımızı acıtır ya da incitir. Ustalıkla bunları gizlemeye çalışmaksa daha çok bizi sıkıntıya sokar. Bu yüzden kalbimizde biriken bu üzüntüleri geride bırakıp bir şekilde dağıtmanın bir yolunu bulmamız gerekir. Daha çok bu duruma aracı olarak üzüntülerimizi iletme durumu da diyebiliriz. Hem dertlerimizi kendimize sakladığımız hüznü anlatmamış olur hemde içimizde kabaran fırtınaları paylaşarak biraz daha rahatlamış oluruz. İşte bu yüzdende içimizde kabaran bu dertli dalgaları ifade edebilecek cümleler arayışına gireriz. Bulduğumuzda ise paylama konusunda abartabiliriz. Bu yüzden dengeli olarak hüznünüzü iletmeyi unutmayın.
Donuk hali ve hüzün veren sevinci hissettiriyordu ki, rastgele bir varlık değildir bu.
Üzmeyin beni vallahi halim kalmadı.
Ama ne kadar gülmeye çalışsak başaramıyoruz. Ne yaparsak yapalım bu gece, hayatın terazisinde hüzün ağır basıyor.
Eski bir aşk alevinin sizi ikinci kez yakmasına izin vermeyin.
Ağlamak… yalnız gözyaşı dökebilen insan anlayabilir bazı şeylerin hikmetini.
… Biz, hüzün peygamberinin ümmetiyiz, diyor dede, ağlayabilenler ağlar ağlayamayanlar ağlar gibi yapar.
Dünya hüzün yeridir gariplerin sıkıntısı bitmez.
Gelmiyor içimizden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
İşte o kadar.”
Söylenecek söz kalmadığında dudaktan dökülen sözdür hayırlısı.
“Çaresizliğimizin doğurduğu iç çöküntüsü ve hüzün! Hangi işkence bu kadar ağır olabilir!”
Sükûtun da sesi var ama onu anlayacak yürek lazım.
Hani el değmemiş bir yanın vardır.
Aynalara göstermediğin bir yüzün.
Kendine sakladığın hüzün.”
Ve benim, birdenbire yüzünü değil, gözünü değil, senin sesini göresim geldi…
“Acı eylemsizlikten meydana gelir
Hüzün tercihtir,
Mutluluksa devrim!”
Sıkıntılar gecedir dinlen kederlenme sabah elbet olacaktır.
Kimseye söylemeye bile cesaret edemediği şeyi o artık hissediyordu! Sevgili “askerinin” yavaş yavaş nasıl tükendiğini,sessiz bir hüzün içinde yok olusa doğru nasıl gittiğini görüyordu. Bunun sonunun ne olacağını çok iyi biliyordu. Artık fazla zamanlarının kalmadığını da. Bir yandan da mirildaniyordu: -zavallı küçük arkadaşım, benim biricik arkadaşım! Benim biricik yüzbaşım!
Adına şarkılar yazmadım diye resmini yollara çizmedim diye sanma ki sevgilim seni sevmedim.
Bir şey yap barış olsun. İnsanlar kin ve nefretten uzaklaşın. Bombalar patlamasın, çocuklar ölmesin.
Bütün insanlar ay gibidir. Ve herkesin hiç kimseye göstermediği karanlık bir tarafı vardır.
Sizin için günün en iyi saati hangi saattir hiç düşündünüz mü? Şair tabiatlı olanlar akşam saatlerini severler. Güneşin batışı insana tuhaf bir hüzün verir. En çok kendi kendimize kaldığımız saatler giden günün arkasından gecenin ağır ağır geldiği, daha doğrusu gündüzlerin bizleri gecelere devrettiği o saatlerdir.
Ne zaman sağır ressam kristal bir zemin üzerine düşen yağmur damlasının sesini çizerse seni o zaman unutacağım
Şair tabiatlı olanlar akşam saatlerini severler. Güneşin batışı insana tuhaf bir hüzün verir. En çok kendi kendimizle kaldığımız saatler giden günün arkasından gecenin ağır ağır geldiği, daha doğrusu gündüzlerin bizleri gecelere devrettiği o saatlerdir.
Ay değil, mevsim değil, bir ömür geçti sensiz, keşke böyle sevmeseydim ağlıyorum çaresiz
Derim ki kar ve hüzün bir aşkın seyirdefteridir
Yolculuklar ve ayrılıklarla anlatılabilir ancak
Aslında suçum yok hâkim bey bende yakmak istemezdim bu şehri ama ne yapayım üşümesin sevdiğimin elleri…
İçini ince bir sızı gibi ağırdan bir hüzün sardı. Karamsarlık geldi, karanlık ağır bir su gibi yüreğine oturdu.
Sensizliği dinlemek sessizliği dinlemekten zor ama en zoru sensizliğin sessizliğini dinlemek…
Hayatı boyunca şimdi ilk kez, öldükten sonra bakabiliyordu annesine. Dışarıdan biri Tita’nın bakışlarında acı görebilirdi. Ama Tita acı ya da hüzünhissetmiyordu…Bir gül, yan yana yaşadığı bir başka gülden ayrılmanın acısını ne kadar hissederse o da öyle hissediyordu. Bir gülün, yan yana durduğu için sadece taç yapraklarının dışını görerek tanıdığı, içinde neler olduğunu bilmediği, hiçbir şekilde iletişim kuramadığı öteki gülden ayrıldığı için üzüldüğünü düşünmek çok saçmaydı.
Nerede sözler, nerede yüreğim. Ben de sevdim, sevmedim bilenim. Ver elini sonsuza, al beni dünyadan. Kalmadı sevenim!
Kalbim içinde dinmeyen bir sızı var.
Özledin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, şiirler yazdın. Peki, o ne yaptı? Deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta.
Ben hep savaşın son saniyesinde, son kurşunla vurulup ölmüş son savaşçı olmanın ne kadar hüzün verici bir şey olduğunu düşünmüşümdür.
Bazen bu yüreğe bu kadar acı fazla deriz kendi kendimize. Ama hata bizde; küçücük yürekle kocaman sevmişiz, ne haddimize.
“Hüzün sana yaklaşmasın! İnan ki; şeytan ne kadar yakışırsa cennete ve rahmete, hüzün de o kadar yakışır sana… Benimle ya da bensiz; fark etmez… Duvarları sevgiden, suyu tebessümden, temeli sevinçten bir evin olsun. Her istediğin olsun… Ve hilal ne kadar yakışıyorsa geceye, gülmek de sana yakışıyor öylece… Haydi gül!.. İki cihanda da, adın sevda, namın sevgi, şanın mutluluk olsun… Rabbim seni korusun…”
Sen bir şey söylemeden gidersin değil mi? Hem de öyle bir gidersin ki; bırak yaşamayı insanın nefes alması bile yarım kalır.
Asil insanların en neşeli zamanlarında bile bir hüzün vardır, daha düşük ruhlar ise en sefil zamanlarda bile neşelidir.
Denizde kalem kumdan kâğıtlar yaptım: her yere seni seviyorum yazdım: ama sen aptaldın inandın: ben seni sevmedim, sana taptım
“Bir yanım
Yalnızlık ve hüzün tiryakisi.
Bir yanım
Gemi azıya almaya hazır
Bir hayat çılgını.”
-Son günün Şiiri-
Dikenli tellerden bir kelepçe hazırlayın takın bileklerime kanasın, asın beni o yârin gözlerine cesedim gözyaşlarıyla yıkansın.
Hüzün ördü ömrümü.
Uykusuz gecelerimde gözyaşlarımla yazdım adını kalbime güneşsiz günlerimde kanımla suladım resimlerimizi yeniden gelirsin diye!
“Siz de yaşadıklarınızı not alın. Öyle günler geçiyor ki mutlaka ihtiyacınız olacak o masumiyete. Unutmayın; Palyaçolar hüzün saklar, kahkaha size kalsın diye.”
Hasretim senelere dönse de ne aşkına bedduam ne de sana kinim var, bin bir dert çektirsen de seni mahşere kadar sevmeye yeminim var.
Asil insanların en neşeli zamanlarında bile bir hüzün vardır, daha düşük ruhlar ise en sefil zamanında bile neşelidir.
Ne hüzün bitirdi beni nede üzüntün bitirdi içimdeki sevgiyi, aldatılmak varmış kaderimde olmayan aşkmış sahtekârlıklarla süslemişsin sen hayatını.
profili oğlan çocuğu ağzı hüzün
sevmek kalın bir tünel bir kere girildi
artık anlamı yok gecenin gündüzün
uzak uzak imdat sinyalleri verirdi
sabahtan akşama bütün gün
Hüzünler buldum kendimi, sensizliğin içinde tarumar oldum gezerim sokaklarda serseri, beni bıraktın ya hüzünlerimin sözleri sana be güzelim.
Asil insanların en neşeli zamanlarında bile bir hüzün vardır, daha düşük ruhlar ise en sefil zamanında bile neşelidir.
Hiç kimse görmesin tanımasın beni. Bu gece çekemem boş muhabbetleri. Dokunmayın bırakın kendi halime. Rüzgâr nerden eserse hesap kitap yok bu gece.
Hüzün işitilir miydi?
İşitmeyi bilenler işitirdi elbet.
Düşün ki ben yağmur damlasıyım yere düştüm mü dağılırım düşünki ben bir kar tanesiyim güneşi gördüm mü eririm düşünki sen benimsin gittin mi ölürüm.
‘’Gel dertleşelim, diyordu; söylediğimi unut; kararım kati olduğu için çok bedbaht değilim. Turgut’un dahi bundan sonra çocukları doğacakmış; fakat benimkiler doğmuştur. Benim çocuklarım, yüzlerce, binlerce, milyonlarca…
Handan eliyle Anadolu tarafını işaret ediyor bana memleketi dolduran çocuklarını gösteriyordu. Küçük bir hüzün fakat büyük bir zaferle.’’
Seni özlemek acı çekmekse o acıyı severek çekiyorum, seni sevmek günahsa hiç çekinmeden günaha giriyorum, sana tutkun olmak ölmekse al sana canımı veriyorum.
Duygularım ne yalnızlığın verdiği hüzün duygusuna, ne evlenmek isteğine, ne platonik bir sevgiye, ne de cinsel bir tutkuya benziyordu: Bunların hepsini daha önceden duydum. Hiçbiri değildi bunların… Onu görmek, onu işitmek, onun yakın olduğunu bilmek benim için bir gereksinmeydi, ancak o yanımdayken belki mutlu değil ama, huzur içinde olabiliyordum.
Gel seninle Dünya’yı paylaşalım; deniz senin olsun; kumsal benim. Ay senin olsun; yıldızlar benim. Ya da gel şöyle yapalım; her şey senin olsun… Sen de benim.
Şükürler olsun aşkı yaratana.
Aşkı yaratıp aşkın mayasına hüznü karıştırana.
Hüzün ırmağında insanı yıkayıp terbiye edene.
Yıllar geçer o benim hep yanımda olur derdim hiç gitmez ellerimi bırakmaz derdim beni unutsa da adımı ve gözlerimi asla derdim meğer varlığımı bile hiçe saymış.
“…Beklendiğinin aksine,nostaljik bir ruh haline sahip insan için geçmişe duyulan özlem,hüzün,mutsuzluk,umutsuzluk duyguları ile birlikte hissedilmez. Aksine…kişi,kısmen yükselmiş bir duygu durumunu da taşımaktadır.Geçmişte duyulan özlem,kişinin geçmişi andığı zamandan haz alması ve bu anlarda umutla dolması gibi olumlu duygularla beraber gözlemlenir….”
Aşkın mantığı olmaz. Sakın ha! Dostum içme aşk zehrini su diye aşk pınarından, ya Ferhat gibi atlarsın kayalardan ya da Mecnun olur dolaşırsın çöllerde kahrından.
Hüzün, çaresizliğin yatağında kıvranan bir kavgadır belki…
Bu gece hüzün bastı odama üzüntülerim dert ortağım oldu masamda, bir silah bir sözlerin yanımda, ya çekip vuracağım kendimi, ya da üzüntü dolu sözlerimle ölürüm sensiz gecemde.
Bir kimse, eğer başkalarının insafına bırakılmışsa, yalnızca bedeniyle değil, yüreğiyle de üşüyen bir hüzün abidesinden başka ne olabilirdi ki?
Yokluğun var sen yoktun ölüm geldi ölmedim aşkından hatıra diye gözyaşımı silmedim ben bir sana bir bu şehre gül dedim belki de can ben bu şehri güller için çok sevdim.
Bütün bunlar beni çok ilgilendiriyor, heyecanlandırıyor ve aynı zamanda sessiz, bitmek bilmeyen bir hüzün içimi sarıyordu.Etrafımdaki insanlarda da sevinç ve hüzün iç içeydi ve anlaşılmaz, fark edilmez bir hızla birinin yerini öbürünün aldığını görüyordum.
Bir gün beni nasıl paslı bir makasla nasıl da derinden budayıp gittiğini far kettim. Yeni bir filiz veremeyecek kadar derindi kesip attıkların. Sensizlikle oluşmuş hastalığıma senin bile çare olamayacağını benim için artık çok gecikildiğini anladım…
Yalnız çocuktum ben!
İçimde yılgın rüzgârların ayak sesleri, sende daha yeni yeni kavak yelleri… Doğrusu yanlışı ağrısı sancısı ne varsa yaşanacak. Gözyaşı ayrılık pişmanlık dargınlık hepsi benim olacak.
Bir an ateş gibi sıcak bir metalik neşe, bir sonraki an intihar eğilimli, buz gibi ve yumuşak hüzün.