Hallacı Mansur Sözleri

Hallacı Mansur Sözleri

Gerçek adı Hüseyin soyadı ise Mansurdur. Fakat bir gün bir dükkana girmiş burada gerçekleşen olay sonrasında Hallac lakabını almıştır ve bu şekilde ismi kalmıştır. Hallacı Mansur’un hayatı karmaşa içerisinde geçmiştir. Kendisi hak ve ilim arayışında olmuş bu yolda yaşadığı sıkıntılara da katlanmıştır. Görmediğimiz bir hayat hakkında verilen bilgilerin doğruluğu bazen tartışılabiliyor. Bu yüzden geçmişten geleceğe aktarılanlar sonucunda bilgiler önem taşıyor. Hallacı Mansur Enel Hak dediği için idam edilmiştir. Tasavvuf derin ve ince bir çizgidir. En azından belli bir seviyeye ulaşamayan bizler için Hallacı Mansur’u anlamak mümkün değil belki. O dönemin insanları da onu anlayamamış demek ki.

Dünya yüzüne bir tek kötü lakırdı, kötü hareket, kötü düşünce o gün için -o günün başı için- insan elinden, insan dilinden, insan kafasından çıkmamış gibi bir akşam oldu.

Hallac-ı Mansur’a göre Aşk, biçimsizliktir. Biçimin olmadığı, suretlerin yok oluşundaki sevgiliye kavuşmadır. Suret ve biçim, sevgiliden ayrılma, ayrı düşme, unutma manasındadır. Ne vakit ki, onun ölümü üzerine külleri savruldu, işte aşk buydu onun için. Çünkü ruhu sevgiliye ulaşmış, külleri de dünyanın toprağına dönüşmüştü. Her şeyin bir gün aslına döneceği gibi.

Hallac, “Enel Hak” diye haykırıyor darağacında.
“Sen çekilirsen aradan, kalır seni yaradan.” demek istemişti ama nereden bilsinler bunu, çekilmeyi bilmeyenler aradan…
Olsun bilmesinler, onlar bilmese de biliyor yaradan…

Cehennem acı çektiğimiz yer değildir; acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir.

“Cehennemi mahşer de aramayın, nasılsa kimsenin sizi anlamadığı yerde bulacaksınız..

Allah’ım! İnsanlar seni verdiğin nimetler yüzünden severler; bense seni verdiğin belalar yüzünden severim.

Niye dertleneyim eğer “Ben Hakkım” demekten dar ağacına asılacaksam?

Kainat içinde bir zerre noktacık.
Noktanın içinde, nokta onun içinde.
Hem kainatın içinde, hem kainat onun içinde.
O’ndan ama O değil.

Nokta, tüm çizgilerin esasıdır.

Kul, ubûdiyetin bütün şartlarını kendinde toplarsa, Allah’tan başkasına kul olmanın yorgunluğundan kurtularak hürriyete kavuşur..*

Kanıyla abdest almayan aşk bizden değildir.

Cehennem acı çektiğiniz yer değil, acı çektiğinizi kimsenin duymadığı yerdir.

“Ah! Bakılması gereken yere bakmıyor insan. Bir Zen şairinin kelimeleriyle, ‘Kendisini değil, başkalarını kesebilen bir kılıç gibi, ya da bir göz gibi, kendisini değil başkalarını görüyor.’ Bu yüzden duvarlarınıza astığım tablolar, Konfüçyüs’ün, Şems’in, Dante’nin, Fuzuli’nin, Descartes’in, Nasreddin Hoca’nın, Nietzsche’nin, Bişr el-Hafi’nin, Leonardo da Vinci’nin, Hallac-ı Mansur’un, Kafka’nın, Süfyan es- Sevri’nin, Pablo Neruda’nın değil sizin portrelerinizdir.”

Ötekini anlamak için, ötekini kendine katmak değil, ona gitmek gerekir.

İlâhî Hakikat’i din ışığı ile arayan kimse, güneşi yıldızların ışığı ile arayan insana benzer.

Ey aşk, kendi kendini yakarken fark ettin mi cehennemin sana özendiğini?

Tanrım,
“Şimdi Sen’in bu kulların toplandılar,
dinlerine bağlılıklarından dolayı beni öldürmek ve böylece
Sana daha yakın olmak istiyorlar. Onları affet!…”

Seçenekleri yaratan seçenin kendisi değilse eğer bu köleliktir, kişilik ve benlik kaybıdır.

..Bir damla olun; küçük bir damla! Okyanusun tüm sırrını içinde taşıyan damla! Tüm kainatın sırrını taşıyan bir nokta… Bu yüzdendir ki nokta tüm çizgilerin esasıdır!

Senin ruhun benim ruhuma şarabın saf su ile karışması gibi karışmıştır. Sana herhangi bir şey dokunduğunda bana da dokunur. Ey Allah’ım, her durumda Sen bensin!

Bizi yaşatan şey korku ve endişeyse o zaman yaşamanın hiçbir anlamı kalmaz evlat!

Dillerin konuşması, kalplerin helakindendir.

İnsanlar neden bu cennet dünyayı önce cehenneme çevirir ve sonra cennete gitmek için uğraşır?

Dünyâyı unutan, nefs zahidi; ahireti unutan, kalb zahidi; kendini unutan da rûh zahidi olur.

Asla kazanamayacağın bir savaşa girmek sadece ölüm getirir; sadece ölüm…

Sufi, ta en başından Tanrıya ulaşmayı hedefleyendir. Aradığını bulana kadar dinlenmek nedir bilmez.

şehrin hallaç’ıyım, kimse dilimi bilmiyor. kimse derdimi, aşkımı, dinimi, hayatımı, cinnetimi, feryadımı ve susuşumu anlamıyor.

Her makamın iki ilmi vardır: Kavranabilen ve kavranamayan, yani bilinen ve bilinemeyen.

Kimse kimseyi sevmiyordu, birleşip birleşip ayrılıyorduk ölene değin geçecek zamanı doldurası , her nenler , her nenler belliydi öncesinden , usanmıştık.
Çile, Yüce Hedeflere varmanın ve Yüksek neticeler elde etmenin TEK yoludur.

Nezdimde şefkatin rengi turuncudur. İçinden sarıyı çekip alınız, karşınıza aşkın ve şehadetin rengi çıkacaktır!
Kırmızı, Hallac’ın rengidir çünkü. Ve dahi, Şems’in…
Ey talib, her makamın bir rengi vardır.
Rengini iyi seç!
Makamınca seç!

Uyku nereden gelir bilinmez. Şu uyku insanın sevgilisi gibi bir şey, gelmeyince sinirlendiriyor.
Cehennemi mahşerde aramayın, nasılsa kimsenin sizi anlamadığı yerde bulacaksınız.

“İlk izlenim daima hayal kırıklığı yaratır”

Bizi düşmanın attığı taş değil, Dostun attığı gül yaralar.

Anlattıklarını dinledim ve her kelimesini hafızama işledim. Sanki insan rüzgara kapılan bir yaprak veya dağılana kadar gökyüzünde dolaşıp duran bir bulutmuş gibi başına gelenlerden dolayı kaderini sorumlu tutuyorsun. Fakat ben aynı kanaatte değilim. Allah sana güçlü bir vücut ve zeki bir kafa vermedi mi? Lokman’a rastladığın zaman bu meziyetlerini nerede bırakmıştın? Aklın başında değil miydi? Yoksa bir ruh hastalığına mı tutulmuştun? Veya derin bir uykuda mıydın? Böyle bir durum seni kurtarabilirdi. Aksi halde ise…

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ