Halide Edip Adıvar Sözleri

Halide Edip Adıvar Sözleri

İstanbul’da 1882 yılında dünyaya geldi. Takvim 9 Ocak 1964 yılını gösterdiğinde yine aynı şehirde hayata veda etti. Üsküdar da yer alan Amerikan Kız kolejinde eğitim gören Adıvar buradan mezun oldu. Öğretmenleri arasında olan isimlerde daha sonradan evlilik yapmıştır. Halide Salih takma isimleri ile yazılar yazmış ve yazmış olduğu bu yazılar Tanin gazetesinde yayımlanmıştır. Balkan savaşı yıllarında ise hastanelerde çalışmıştır. Bu çalışmaları ve sahip olduğu müfettişliği ile İstanbul semtlerini dolaşmıştır. Bu onun için bir avantaj olmuş ve birbirinden farklı insanları tanımış ve gözlemlemiştir. 31 Mart olayında ise belli görüşe sahip bir kısmın tepkisinden çekindiği için çocuklarını alarak Mısır’a gitmiştir. Bastırılan ayaklanma ile beraber geri dönmüştür.  1909’dan sonra müfettişlik ve öğretmenlik mesleklerini icra etmiştir. 1912 Türk Ocağı’na katılmış, daha sonra ise Wilson Prensipleri Cemiyetinde yerini almıştır. Gene aynı yılda İzmir’in işgal edilmesini protesto etmiş ve Sultan Ahmet’te konuşma yapmıştır. Burada yaptığı etkili konuşma kitleleri etkilemiştir. Türk Edebiyatına bir çok eser bırakmış ve ismi anılan kişiler arasında olmuştur.

Yenik düşmüş Türk ordusunun,Makedonya’nın düşman çevresi içinden,
aç,susuz ve titreyerek İstanbul’a gelişleri hâlâ kafamda bir kâbus gibi yaşar.

Sevmek meşakkatti. İyilik,çocuk gibi azaptan,fedakârlıktan,belki de ölümden doğardı.

“İnsanoğlu demirden ve çelikten değil, etten ve duygulardan yapılmıştır. Onu gerçek bir makine gibi kullanmak insanlığını öldürmek demektir.

“Ben bu bayrağın altında doğmuş bir Türk kadınıyım.Burada yaşadım,burada öleceğim.”

“İnsanı yaşatacak olan ne tıp ne de makinedir yavrum, doyurulmuş duygularımızdır sadece.”

Dünya,bütün memleketin sefaletine,esaretine,talihsizliğine rağmen,çok güzeldi.

Bana öyle geliyor ki hep başkaları için yaşayanların bir tarafı eksik kalıyor, güneş görmeyen ağaçlara, çiçeklere benziyor.

”Sabırla sükun daima birlikte gelmez.”

Dostuna, kağıtlar arasında oturan çelimsiz gence diyor ki: “Sen git aşkımı sevgiliye söyle, sen kitaplar ve kağıtların dilinden anlıyorsun, yanık şeyler söyle, beni istesin.”

“Anlamak affetmektir.”

“Rabbim, sen, nefes almamızı bile bize kendi lutüfları diye gösteren zalimlerden bizi bir an için kurtar”

Haksızlığa sapıp çoğu insanın seninle beraber olmasını sağlamaktansa adaletle davranıp tek başına kalmak daha iyidir.

“Ah bir kere ağlasa! Yaşları hep içine akıyor.”

Esasen kendimi bildim bileli yatağa yatmadan “Yattım sağıma,döndüm soluma, sığındım Süphan’ıma,hep şu melekler şahit olsun dinime,imanıma” cümlesini tekrarlamayı öğrenmiştim.

“Hayat masalıma bakıyorum da hikayeden çok bir operaya benziyor.Sürekli ayakta ve dekor içinde ,sürekli el ve kol sallayarak konuşuyor,bağrışıyor,sürekli öteye beriye düşüp ölüyoruz. İşte perde arkası.”

”Biz zavallı insanlar, kalplerimizin elinde birer oyuncaktan başka bir şey değiliz.”

“Bir zaman konuşmadılar. Altı seneyi geçen dostukları, onları bir araya gelince mutlak lakırdı söylemek mecburiyetini hissettirmeyecek kadar birbirine alıştırmıştı. ”

handan her şey olabilir. akıllı bir kızdır, fakat güzel değildir.

-Milletimizi kurtarabilecek olan şey kolaylıkla elde edilecek bir başarı değildir; ancak manevi kudretimiz,hürriyet aşkımız,hak ve adalet inancımız bizi kurtarabilir.

— Kadınefendi ne demek oluyo ki?
— Padişahın karısı.
— Ha!.. Dişi padişah desene

Dünya ne garip ne garip bir şeydi. Bazen adam, yirmi üç yaşında birdenbire ne kadar ihtiyar, ne kadar bütün dünyayı kavrayan bir deneyime sahip oluyordu.

Ölmekten korkmamak askerlerin nefsine mi münhasırdır?

Erkekler için kadınların hepsi iyi veya kötü tehlikeli veya tehlikesiz bir sari hastalıktır.Bu hastalığın tek aşısı evliliktir.

”Gece en karanlık ve ebedi göründüğü zaman gün ışığı en yakındır. Her gecenin bir sabahı vardır.”

Eğer Tevfik, meramını anlatabilseydi sanatın yazıda değil, her an değişen hayatta olduğunu söyleyecekti.

Toprağınız toprağım,eviniz evim;burası için,bu diyarın çocukları için bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmıyacağım; vallahi ve billahi!

Ne sıkıntılı, ne beyhude ve ne azaplı gün.

Mustafa Kemal Paşa’ya doğru, kalbimde mutlak bir hürmetle gittim.O mütevazi odada, bütün gençliğin bir millet yaşasın diye ölmeyi göze alan kararını temsil ediyordu. Ne saray ne şöhret ne herhangi bir kudret onun o odadaki büyüklüğüne yaklaşamaz.

Akdeniz dalgaları vapuru yalnız sağa sola yalpa vurduran cinsten değildi. Beklemediğiniz bir anda vapur havaya kalkar, inerdi. Akdeniz nereden saldıracağı, nerenize çelme atacağı bilinmeyen bir yaramaz çocuğun azgınlığına benzer.

“Gecenin en karanlık ve ebedi göründüğü zaman gün ışıği en yakındır. Her gecenin bir sabahı vardır

Dünya sahnesine insanların girişini,şiddetli bir nefret duymadan seyretmek elde değildir. Çünkü insanların birbirlerine yaptıkları kötülük doğanın yaptığından çok daha üstündür.”

Her iyi kadın erkek için mukaddes bir kalkandır.”

Başım,başım karışıyor.Bu gün artık yazamayacagım;

Her kuvvet,ölüm karsısında cılızdır.Bir daha size söyliyeyim: Ölüler ne konuşur,ne sever,ne sevilir.

Türk genci daha mütecaviz, daha dalgalı, daha istediği çok olan bir mahluktur.

Milletinin ve memleketinin geleceği tehlikede olmamak şartıyle ben daima savaşa karşıyım.

Deha cinse göre değil, dahinin ruhunun hususiyetine göre eser yaratıyor.

Biz zavallı insanlar, kalplerimizin elinde birer oyuncaktan başka bir şey değiliz.

Sevmeyi, sevilen şeye tek başına sahip çıkmak gibi telakki etmek ne vahşi bir şeydi. Aşık bir esirci mi ? Dünyadaki servet, güzellik, sevgiler ve sevgililer herkese yeter, herkesin hakkı…

”Haksızlığa sapıp çoğu insanın seninle beraber olmasını sağlamaktansa adaletle davranıp tek başına kalmak daha iyidir.”

Zaman,bize öğretmenle öğrenci arasındaki dengenin ölçülü olmasının ne kadar çok gerekli olduğunu ispat etmişti.

Ne zamana kadar kan, ne zamana kadar meşakkat! Ne zaman bu kadar mebzul akan genç kanı ve gözyaşına mukabil bir avuç toprağımız bize kalacak?

Caminin olduğu yere tırmanırken,Hazreti Peygamberin bir sözünü kendi kendime tekrarlıyordum :”Bütün uzun boylular ahmaktır,Ömer’den başka;bütün kısa boylular fitnedir,Ali’den başka…”

”Kadınlar kendilerini sevenler için değil, onlara hükmedenler için can verirler.”

“Kainatta ne varsa hepsi vehim ve hayal; yani aynalara vuran akisler veyahut gölgeler.”

Allahım, sen küffarı hak sar eyle, diye dua ediyordu.

Çocuk hayal gücü demektir, cesaret demektir, yaratıcılık demektir.

”Kadınlar sade bal değil, zehir tesiri de yaparlar.”

“Kalbimde hep bahar akşamlarının okşayıcı, dinlendirici sessiz ışıkları, kokuları var! Ne kalbi parça parça eden ihtiras rüzgarları ne de ruhu yakan ateşler! Ben çok, çok mesudum!

Kendimi çocuk ve çocuk ruhlu insanlara daha yakın duyuyorum.

Fazlıpaşa’daki evimizin önünde Türk ve Hristiyan çocukları birbirine girdiği zaman,iki tarafın anneleri de gelmiş ve onları ayırmıştı.Ondan sonra da,bu kavgalar durmuştu.Bu, bana gelecekteki bir dünyada kadınların el ele vererek savaşa nihayet vermeleri ihtimalinin ilk adımı gibi gelmişti.

Meyhaneler sakini ol ; iç, mihrapları yak, kâbeyi ateşe ver. Fakat ey insan, kendi cinsini incitme!” (Sinekli Bakkal)

“Nasıl sen, hayatta seni anlamayanlar arasında sevginin, acımanın, dinin, iyiliğin timsali oldunsa, sen nasıl bu güzel hayat abidesinin hilekarlar elinde yıkılmasına karşı cesur oldunsa, tıpkı bende senin gibi korkmayacağım.”

Hoca Hanım, namus kadının yüzünü açıp açmamasında değildir. Din de peçe demek değildir. Öyle kapalı kadınlar vardır ki kapı arasından her türlü rezaleti yaparlar.

Zaman her şeyi halleder, İhsan.

”Başkumandanın hiç uyumadığını söylüyorlar. Dairesinde daima aynı parlak ışık, aynı gölgelerde hareket.” (Ateşten Gömlek)

Beni ona bağlayan kuvvetli nedenlerden biri de belki bana hiç soru sormamasıydı. Çünkü hayatta sorguya çekilmek kadar beni çileden çıkaran bir şey yoktur.

Ne ıssız ve insansız, yeknesak ebedi bir arz. Ne rengi, ne hayatı, ne tenevvüü var.

Hiç kuşku yok ki,karagözdeki bütün karakterler toplumumuzun karikatürize edilmiş birer sembolüydüler. Hacivat bir tür İstanbul’un ukalâ aydınını temsil ederdi. Karagöz ise,hep itilip kakılan,görünüşteki aptallığından yararlanılan,fakat ne yapıp yapıp en zor durumlardan başını kurtarabilen,halkın çok dikkate değer bir kişisiydi.

”Aşk ahlakı! Kim bilir belki istikbalde insan müesseselerinin nazımı o olur… İnşallah olsun.” (Sinekli Bakkal)

Beni,hele Müslüman olmayanların topunun birden cehenneme mahkûm olmaları çok üzerdi.Neden bütün insanlığın paylaşamayacağı rahmetten ben yararlanacaktım?

Her iyi kadın, erkek için mukaddes bir kalkandır.”

“Küçük yaştakinlerin serbest ve tabii inkişafları (gelişmeleri) ancak etraflarının lüzumundan fazla tesiri altında kalmamaları ile mümkündür.”

”Toprağınız toprağım, eviniz evim; burası için, bu diyarın çocukları için bir ana, bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım; vallahi ve billahi!” (Vurun Kahpeye)

-O halde?
-Kurşunun dimağındaki tesiri.

Tanrım! Sen,nefes almamızı bile bize kendi lûtufları diye gösteren zalimlerden bizi bir an için kurtar.

Allah kalbimi olduğu gibi görüyor.Ben, demir gibi şeref ve haysiyete bağlı asker utanmadan itiraf ederim ki,o bir gün bana“muharebeden kaç!”diyeydi,beş dakika
sonra beynimi kendi elimle parçalamak şartıyla o söyledi diye hattıharbı terk ederdim.

”Nefer iki sınıf, bir kısmı çocuk gibi nazlanıyor, herkesin kendisiyle meşgul olmasını istiyor. Şehit olmuş bir arkadaşın veyahut zabitin matemini yüksek sesle ağlayarak tutuyor. Öteki kısmı ziya gibi, göğsü açık, çok zaman kan içinde başının ay yıldızlı başlığı altında yanık ve kavi yüzü bir tablo gibi duruyor. Bu yüzde hiçbir şey değişmiyor, sabit ve sinirsiz gözleriyle öylece bakıyor.” (Ateşten Gömlek)

Affı zalimler değil,mazlumlar verir.Çanakkale’de dövüşürken ne asi ne esirdik.Namuslu bir millet gibi dövüştük,öldük,öldürdük.Ne zamandan beri ve hangi milletle harp edilir de mağlup olduğu zaman ona katil denilir?

Ateşten gömlek taşıyanlar sıcağın ısıttığı kadar yaktığını da bilirler.

Aşk ve kin, bunlar karanlık, aydınlık gibi birbirini itmam eden hakikatler… Bir taraftan öbür tarafa sallanan bir rakkasın ucu. Rakkasın üstünden geçtiği başka şeyler hep ikinci derecede. Yalnız aşk ve kin edebi…

”Eğer Tevfik, meramını anlatabilseydi sanatın yazıda değil, her an değişen hayatta olduğunu söyleyecekti. Ve eğer para denilen şeyin kıymetini bilseydi bu fırsatta âdetâ zengin olabilirdi. Fakat kazancı bir elinden giriyor, bir elinden çıkıyordu.” (Sinekli Bakkal)

Kendi aşkımı, kendi yaramı sade kendi gözlerim gördü.

yalnız İzmir ‘i almak yetmez. Memleketi temizlemek lazım. Anadolu ordusu İzmir ‘den sonra öyle bir harp açacak ki… Köhne şeyleri, halkı sefil ve esir eden şeyleri hep temizleyecek ve yıkacak…

İçimde ilâhî bir ahenk akını var gibiydi.Bir çocuğun güzelliği sezişinin, büyüklerinkinden çok daha derin olduğunu tahmin ediyorum.

”Milletler dostumuz, hükumetler düşmanımız olmuştu.” (Türkün Ateşle İmtihanı)

Bir Arap,sizden hoşlanırsa,şiir yazar ve çiçek getirir;aynı zamanda bir insan için en değerli bir şey olan ruhunun içini size açar,bir fincan kahve çevresinde size bütün içini döker.

Bir kere annem beni dünyaya getirdi, bir kere de sen, bambaşka bir dünyaya beni getiriyorsun Rabia.

Vurgunluğun bin bir şekli vardır, Küçük hanım. Evlenmek sadece vurgunlukla olamaz, bütün bir hayat içindir. Bütün bir ömrü beraber, el ele geçirmek sadece vurgunluktan daha çok derin şeylere bağlıdır.

”Muammilme Hanım, namus kadının yüzünü açıp açmamasında değildir. Din de peçe demek değildir.” (Vurun Kahpeye)

Hayat insana oklarını atar, siz de göğsünüzü açar, onların ciğerlerinize saplandığını görürsünüz.

Sanatkârların sanatkârı Halik’in işlerindeki hikmetine hangi fânî akıl erdirmiş?

Bunu Ayşe’ye anlatmak istiyordum.Onun sandalyesinin etrafında yemin edenlerin ister şehit ister gazi öyle şiirli ve yaldızlı kahramanlık destanları oldu ki..Halbuki benim yeminim gibi İzmir yolunda akıttığım kan da gizli kaldı.

”Onda ne kadar serseriliğe, başıboş gezmeye alışkınlık varsa o kadar da birine bağlanmak, birinin malı, kulu olmak ihtiyacı vardı.” (Sinekli Bakkal)

Bu,beyaz gergin tenli,pembe yanaklı,fare kapanı gibi sımsıkı kapanan ince dudaklı,küçük karagözlü bir kızcağızdı.

Burada hep Kant’ın bir sözünü hatırlarım: “Dünya sahnesine insanların girişini, şiddetle bir nefret duymadan seyretmek mümkün değildir. Çünkü insanların birbirlerine yaptıkları kötülük tabiatın yaptığından çok daha fazladır.”

— Hoca Hanım,namus kadının yüzünü açıp açmamasında değildir.Din de peçe demek değildir.Öyle kapalı kadınlar vardır ki kapı arasından her türlü rezaleti yaparlar.Onun için yeni öğretmene yüzü açık diye kasabanın hücuma hiç hakkı yoktur.

”İnsan en çok sevdiklerine ancak en iyi yapabileceği verebiliyor.” (Ateşten Gömlek)

Ben orada iken tahta tabutlar içinde İstanbul’un ilk istiklal şehitlerini defnetmeye götürüyorlardı.Yere yatıp kan izlerini öpmek istedim. Öyle azim ve güzel bir şeydi ki…

“İçinde korku var, ölüm korkusu…Yaşamak o kadar tatlı ki…Hatta gözyaşları, ıstıraplarla dolu olduğu zaman bile güzel. ”

Sevdiğimiz her şey esasen bizimdir. Kalbimizin içindedir. Ona o kadar sahibiz ki, dünyanın orduları kalbimizden onu koparıp atamaz…

”İnanıyorum ki, insanları sırf kuru bir adaletle muhakeme etsek, hepimizi belki kapamak lazım gelecek kadar, içimizde tehlikeli temayüller vardır.” (Yolpalas Cinayeti)

Cemal’in yanında kolu bir bağ içinde simsiyah örtülü bir kadın. İçimden, ” İzmir geliyor,” dedim.

Kimi küçücük bir çocuğun gönül amacı, en büyük hükümdarların bile demir kilitli kapılarını açıp içine giriyor.

“Gece en karanlık ve ebedi gözüktüğü zaman gün ışığı en yakındır”

”… Nazım’ın yüzünde bir şey yavaş yavaş ölüyor, mavi gözleri soluyor, hayatı gidiyordu…” (Handan)

Sevmek demek, sevdiği için ceza görmeyi göze almak demektir.

Bir kere annem beni dünyaya getirdi, bir kere de sen bambaşka dünyaya getiriyorsun Rabia.

Ölüm nedir? Küçük kız bunları bilmez ve anlayamaz.Annem nerede,diye belki sormuştur,ama ona bir işaretle ufukları göstermişlerdir.

”- Bu toprak benim toprağım, bu kasaba benim kasabam, bunu sev, bunu muhafaza et, dedi. Bir an kesilen nefesini fısıldar gibi ilave etti:
– İstediğin zaman seninim, istediğin yolda yürürüm.” (Vurun Kahpeye)

Gerçek despotlar,siyasal olsun olmasın her vakit,her çeşit ünden ürkerler.

Fırsatlı, fırsatsız zehirlerini akıtan matbuat bu noktada müttehit.

Şuna eminim ki,gençlik için ölüm,yaşlıların,tasavvur edemeyeceği kadar korkunçtur. Ama aynı zamanda gençliği sindirmek ve susturmak aynı derecede zordur.

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ