Faruk Nafiz Çamlıbel Sözleri

Faruk Nafiz Çamlıbel Sözleri

18 Mayıs’ta İstanbul’da hayata merhaba diyen yazarlarımızdan. Hayatına ise Akdeniz’de seyir halinde olan Samsun gemisinde veda etmiştir. Türk şiirinde önemli bir yere sahip olan şairlerin arasında yerini almıştır. Hecenin 5 şairi arasında yerini almıştır. Yenilikçi edebiyatta ismini duyuran, tekniği ile romantikte olsa sahip olduğu İstanbul kişiliği ile Anadolu gerçeğine açılarak farklı bir yol izlemiştir. Türkçenin gelişmesinde büyük katkılar sağlamış aynı zamanda Milli Edebiyat Akımı’na verdiği değer ile de bir sonraki kuşaktaki genç şairleri etkilemiştir. 3. bir şiir kümesinin oluşmasına olanak sağladı. Tıp Fakültesinde olan eğitimini yarıda bıkarak öğretmenlik yaptı. Aynı zamanda Demokrat Parti’de milletvekili seçildi. 27 Mayıs’tan sonra ise tutuklu kalmıştır. İki şairden etkilenerek şiirlerini aruz vezniyle yazdı. Daha sonrasında ise hece veznine geri döndü.Anadolu insanına dair duyguları işlemiş Milli Edebiyat akımının duyarlılığını zenginleştirmiştir. Erkek bencilliğini yükselten ve yücelten aşk şiirleri yazmıştır. Bir çok türde eseri olan edebiyatçılar arasındadır.

Anlattı erenler bir bahar değil,
Âşıkın ömründe bin bahar varmış.
Hicranla ağaran bu saçlar değil,
Sevgisiz kalan kalp ihtiyarlarmış…

Bütün kış ufuklara
Açarak penceremi
Yalvardım bahara:
“Yine geç kalma e mi?”

Kaç yıl geçecek böyle hazin, böyle habersiz,
Sen Marmara’ nın göl gibi durgun bir ucunda,
Ben böyle atılmış gibi yurdun bir ucunda,
Sen benden uzak, ben sana hasret?..

Kaç yıl geçecek, böyle hazin, böyle habersiz.
Sen Marmara’nın göl gibi durgun bir ucunda,
Sen benden uzak, ben sana hasret?

Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git.
Bir yarın göçtüğünü, çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!

Aramazdık gece mehtabı yüzün parlarken,
Bir uzak yıldıza benzerdi güneş sen varken.

Ey gençlik, bir daha dön saçımın aklarına!..

Eğer yağmur Allah’ın gözyaşları olaydı,
Bir lahzada dünyayı sele vermek kolaydı.

Mavi bir sis çiziyor bahçeler üstünde sabah,
Geziyor gölgeli sahilde hazin bir seyyah.

çlenme, tabiattaki yekpare kederden,
Yas tutma, dağılmış diye kuşlarla çiçekler:
Onlar dönecektir yine gittikleri yerden,
Onlarla giden günlerimiz dönmeyecekler!

Hicranla ağaran bu saçlar değil, sevgisiz kalan kalp ihtiyarlarmış…

Yaylımız tüketirken yolları aynı hızda
Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü,
Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü…

Sevda başımda ateş, gurbet içimde düğüm…
Yangından çıkan eşya gibi kırık, döküğüm. Fakat bunlar değildir uğruna yaş döktüğüm
Yanarım benden evvel can veren eserime.

Gönlümün yok niyeti
Açılmak için sana.
Çektiğim eziyeti
Yüzümden anlaşana!

Kan gider yüzünü görsem içimden,
Görmesem çileden çıkar bu aklım.

Sakla gözyaşlarını… Yalandan da olsa gül.

Sevda başımda ateş, gurbet içimde düğüm
Yangından çıkan eşya gibi kırık, döküğüm.

Kimi, derya gibi dört ufka uzatmış kolunu;
kimi, âvâre nehirler gibi akmış yabana…
Varsın onlar sele versinler elin bahçesini;
Köyümün çeşmesi olmak yeter artar da bana!

Kaç kere o gözlerin derinliklerinde ben
Bir girdaba atılmış gibi geçtim kendimden!

Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine. Yol, hep yol,dâima yol… Bitmiyor düzlük yine.
Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
Sonun ademdir diyor insana yolun hayali..

Senin bir deniz kadar
Güzel gözlerin varsa, benim gözyaşlarım var.

Ben ki her gölgenin aksettiği bir gamlı suyum;
Her gün alnında zehirden acı rüzgârlar esen,
Gurbet akşamlarının bağrı yanık yolcusuyum..

ne zaman diye sorma,na zaman gülün kıyamı ağacın fetretine ağacın fetreti yaprağın isyanına dönerse işte o zaman

“Gönlümü çeksede yarin hayali
Aşmaya kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgarın önüne katılmışım ben…”

Buna kıskançlık deme,bence yalnız değil sen,
Seni gören göz bile ne kadar mukaddestir!

-Kaldı göynüm ebedî bir hüzün de…
Yaşamaktan kastı ne bu körün yeryüzünde?

Seven insanlar daima gözleriyle yemin ederler.

Bir sarmaşığın dalları halinde giriftiz;
Efsanelerin bin bir isim verdiği çiftiz.

Mevsimidir, geleceksen gelmeli
Gözlüyorum sende bir ilkbahar ben.
Talihimi döndürecek o eli
Gözlüyorum ölünceye kadar ben.

Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git…

Sarmış beni gurbet,
Sarmış beni Mecnun diye zincir gibi dağlar,
Bir türbe ki ruhum, gelen ağlar, giden ağlar!..

Elbet gelecek,gelmedi,bir beklediğim var.

Çalmamış bir gece mademki felekten gönlüm,
Gelecek, bâri elinden dilerim gelsin ölüm.

Dehalar ölse de mısralar ihtiyarlamaz

Gidiyordum, gurbeti gönlümde duya duya..

Sensin diye inledim kim gelse bana doğru,
Kim gitse sensin diye yüreğim hızla attı..

Her gün seni seyretmedeyim cân ü gönülden,
Tellerle düşüncemde, duvaklarla düşümde.

Dilerim Tanrı’dan ki,sana açık kucaklar
Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun,
Kan tükürsün adını candan anan dudaklar,
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun!

Yoldan sürüyle geçti bu semtim çobanları;
Sordum, yazık ki hiçbiri ismin ne bilmiyor,
Bahçende munis olsa da hülya zamanları
Sensiz geçen hayata yaşanmış denilmiyor…

Fırtınayı andıran orkestra sesleri
Bir ürperiş getirir senin sinirlerine,
Istırap çekenlerin acıklı nefesleri
Bizde geçer en yanık bir musiki yerine!

Kavuşurken böyleyiz: Heyecan yok, telaş yok,
Ayrılırken de öyle… Gözlerimizde yaş yok!
Bana dünyada senden yakın bir arkadaş yok.
Öldüğüm gün göğsüne gonca güller takarsın.

Hatta bana insanlara nispetle yakındır
Bahçemde ölen kuş,
Bahçemde kefensiz gömülen kuş..

Ben ne yaza hasretim, ne bahara düşkünüm.
Bunları sevdiren şey hep seni andırması.

Sakın bir söz söyleme… Yüzüme bakma sakın!
Sesini duyan olur, sana göz koyan olur.

Ezeli varlığa candan vurulan aşıklar,
Ses alır ta ötesinden ebedi dünyanın.
Yerin altında devam etmesidir bence ölüm,
Yerin üstünde görüp geçtiğimiz rüyanın.

Silmek istersem içimden ne zaman bir sızıyı
Açıyor koynunu kardeş gibi karşımda kıyı.

Gördük ki, saadet bize bizden de yakınmış;
Hissettiğimiz her sızı bir başkasınınmış!

Sen benden uzak, ben sana hasret..?
Sarmış beni gurbet,
Sarmış beni Mecnun diye zincir gibi dağla r;
Bir türbe ki ruhum, gelen ağlar, giden ağlar…!

Bildiğim varsa, cihan halkı, o günden bugüne
Yanarız memleketin tığ gibi Genç Osman’ına!

Nasıl olsa arkamdan bir gün ağlayacaksın,
Bugün ölsem ne çıkar? Ne çıkar ölsem yarın?

Gidenler bir ah bile duymadı arkasından,
Gelenlerin hiçbiri beklemeye değmedi.

Bildim gülüp eğlenmeyi ömrümce kederle.

Saçlarındaydı bütün tılsımı bin bir gecenin,
Seher alnında, şafaklar gülüşündeydi senin.

Onu dinliyorken dönerdi başım,
Ufuksuz gözleri gökten genişti.

Seven insanlar daima gözleriyle yemin ederler…

Kulağının dibinde haykırıyor fırtına:
‘Isınmak istiyorsan toprağı çek sırtına!,,
Uzakta canverirken el yırtına yırtına
Onu ölüm bir derin uyku haline aldı.

Neşeli ol, neşeli,
Varsın desinler deli!
Eğlenmeli, gülmeli
Her gün, her zaman, kızım.

En büyük nimete hamd, en küçük ihsana şükür.

Sakın bir söz söyleme… Yüzüme bakma sakın!
Sesini duyan olur, sana göz koyan olur,
Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın,
Annen bile okşarsa benim bağrım kan olur…

Seni görmezse gözüm görmez olur neşeyi de;
Bana göstermesin Allah senin eksikliğini.

İnsan, ölüm dururken, yaşar mı böyle yarım?..

Gövdeler, varsa, gönüllerden alır cevherini;
Yürek olmazsa bilekler çekemez hançerini.
Kahramansız yaşamak kahrına mahkûmdurlar
Kaybeden zümreler Allah’ını, peygamberini.

Dilerim Tanrı’dan ki, sana açık kucaklar
Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun,
Kan tükürsün adını candan anan dudaklar,
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun.

Bizi gerçekten usandırdı yalan dünyâda,
Yarı Allâhsız olanlar, yarı Allahlıklar.

Derim, beklenenden ümit kesince,
Tutuş, göynüm, tutuş! Yan, yüreğim, yan!

Beni anlamıyorlar bugün sevdiklerim de.

Sakın bir söz söyleme… Yüzüme bakma sakın!
Sesini duyan olur, sana göz koyan olur,
Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın,
Annen bile okşarsa benim bağrım kan olur…

Hasret saatlerini saydı saçımda aklar.

Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun!
Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü,
Karlar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü…
Dilerim Tanrı’dan ki, sana açık kucaklar
Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun,
Kan tükürsün adını candan anan dudaklar,
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun…

Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine. Yol, hep yol,dâima yol…

Kendini aşka veren ruh acıdan ne anlar

“Bir çağda ki sonsuzluğu ölçerdim adımla;
Hissim dereler, fikrim ufuklar gibi hürdü…
Daldıkça geniş göklere kartal kanadımla,
Her saniye, altımdaki dünya küçülürdü.”

Her yılım bitmemiş bir şiire benzer
Her günüm yarıda kalmış bir cümle..

Bize bahar su gibi damlar senin sesinde,
Uzanmış gönülleriz bir söğüt gölgesinde..

Yerlerde gezen hâtıralar var korulukta:
Yapraklar, atılmış nice mektuplara eştir.

Garibim, namıma Kerem diyorlar
Aslı’mı el almış, harem diyorlar
Hastayım, derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ım ben

Seni istakbal için önce gelmek cihana,
Ve başkasınan almak sonra geliş müjdeni.
Bir nefes dinlemeden yıllarca koşmak sana
Aramak her tarafta, bulamamak asla seni.

Sen bir güneşle çerçevelenmiş kadar sıcak,
Günlü yüzlü, sırma saçlı ve zümrüt bakışlısın!

Her gün alnında zehirden acı rüzgârlar esen,
Gurbet akşamlarının bağrı yanık yokuşuyum

Ellerin derdini dert etmedesin kendine sen;
Güç düşer böyle geçen kırk yıla bir neşe yılı…

İşte ben bekliyorum, göğsüm açık, bağrım açık;
Hançer ol göğsüme saplan, ecel ol karşıma çık!..

Hasretinle geçiyorken bu gençlik çağım,
Ey sevdiğim, ben ümitsiz değilim yine.
Ak düşünce saçlarının kumral rengine
Kollarında son âşkın ben olacağım.

Ben sıcak bir denize inen buzdan bir dağım.

Bugün sen bir bakışsın, ben ondan sızan yaşım,
Sana bütün ömrümce uyan bir arkadaşım.

O bir mum ışığından solan ince bir kumaş,
Bir damla eksik sudan sararan bir çiçektir.

Bir cehennem yanıyor seni ansam derimde,
Şimşekler gibi dal dal olan sinirlerimde…

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ