Edip Cansever Sözleri

Edip Cansever Sözleri

Türk Edebiyatının önemli şairlerindendir. 1928 yılında İstanbul’da doğmuştur. Kendisi İkinci Yeni Hareketi içerisinde yer alan şairlerimizden bir tanedirEdip Cansever Sözleri de kapalı anlamlara çıkar. Edip Cansever Şiirleri de aynı üslup ve içeriğe sahiptir. Cemal Süreya ve diğer ikinci yeni şairlerinden farklı bir üslubu vardır. Ele aldığı düşünceleri ile Edip Cansever Yazıları da oldukça güzeldir.  Tutkuyla şiire bağlı olan bu adamın somut olarak ele aldığı şiirler soyutluğun potasında erir adeta. Şair için nesneler bir çok anlama varır. Kurduğu bu derin bağ ile şiirleri şekillenmiş ve bir çok insanın dikkatini çekmiştir. “Yerçekimli Karanfil Şiir Kitabı” oldukça dikkat çekmiştir.  Bir çok eseri olan şairin Türk Edebiyatına güzel katkıları olmuştur. Aşağıdaki sözler dışında şair Edip Cansever Resimli Sözleri ve Edip Cansever Facebook Kapak Fotoğraflarını bulabilirsiniz. Şiir seven adamlar, kadınlar olarak şiirin içinizde açtığı diriliği sosyal medya hesaplarınızda paylaşarak bize ve sitemize destek olabilir aynı zamanda bu güzel şairin sözlerinden başkalarınında istifade etmesine neden olabilirsiniz. Sevgi ve şiirle kalın.

Ne ölüme benzer ne ölümsüzlüğe

Ah bu nisan yağmurları,
Hüznünü kaybetmiş çocuklar gibi şaşkın.

Sürdün dudaklarına gelincikleri, sürdün sürdün
İri bir ruj lekesine benzetinceye kadar
Sonra da öptün kendini, öptün öptün

Ben sanki bir gazetenin hiç okunmayan yerlerindeyim

Gökyüzü mavi ise, umutlar beyaz olsun…

Kalbim, serseriliğim benim.

Uyurken uyandırılmış gibi Beni bir sardunya büyüttü belki.

Bakmayın etrafımda çok insan dolandığına,
Sırılsıklam yalnızım aslında..

Ölüm de girse araya
Sahici aşklar kurmadık mı seninle
Tertemiz, dosdoğru aşklar
İzmirde
İzmirin eski rıhtımında
Unutmak için şimdilik
Kolayca unutulmaz ya
İçimizdeki bin dokuz yüz yetmiş bir yazını.

Güneş mi batarmış bir özel ismi bitirir gibi Yanmış bir ağacın yaprakları mıymış kımıldayan.

Ve bazıları; yokken bile vardır, fazlasıyla.

Seni unutarak baktığımda bile
Dünyanın her yerlerinden geçiyorsun
Yayılıyorsun kalabalıklara
Yalnız yayılmak mı
Aşkın en büyüğü, en dayanılmazı demeli buna.

Oysa hep yanımdasın, seninle her şey yanımda. Kırıp dökük de olsa yanımda. Mesela çok sevdiğin bir deniz bile yanımda. O deniz ki aramızda hiç kımıldamadan. Erkeğini iyi tanıyan bir kadın gibi yorgun.

Öyle bir çık ki karşıma her baktığımda ilk defa görüyormuşum gibi, az kalsın ölüyormuşum gibi hissedeyim seni.

Bir hüzün kaç kişinin hüznü olurdu
Çıkarsak toplamak yerine
Her hüzün başka türlü olurdu
Ne yaparsan yap saati kurma
Öyle dağıldık ki hepimiz
Her günün geçmesi yeni bir gerçek oluyor
Seninle her uzaklık gibi böyle.

Kim ne derse desin ben bu günü yakıyorum. Yeniden doğmak için çıkardığım yangından.

Bazen arkana bile bakmadan gitmek istersin. Öyle her şeyi bırakmana falan da gerek yok. Anıları bırakabilsen yeter.

Yalnızsam böyle yalnızım bana çok azı kaldı
Çevirip göğsüme çoktan
Yalan mı yitirdiğim işaret parmağımı.

Çıkalım! Yoruldum artık kendimden

Doğasın sen, doğasın, yarat beni yeniden. Ey yalnızlığımı kuşatan yalnızlık.

Yalnızken ve senden bunca uzakta
Öyle soğuk, öyle anlamsız ki her şey

Şiirler okuyorum Rimbaud’dan
«Bir akşam kucağıma oturttum güzelliği
Acı buldum onu, sövüp saydım.»
Anımsayamıyorum gerisini

Çıkmazlarda üst üste Birikmiş ufuklar kadar derindim.

Unutulmuş gibiyim ben.
Ve insan bir bakıma unutulmuş gibidir.
Bilmem ki nasıl anlatmalı?
Yalnız bile değilim.

Hiçbir şey elimde değil
Sevmek istiyorum, sevemiyorum

Susarak katlanıyoruz her mutsuzluğa. Saatlendiriyoruz günü. Bölüyoruz dakikalara

Ama o geçerken ne yalan söyleyeyim
şuramda bir ağrı duydum

Hangi yaprağı koparsam son anı avucumda kalıyor
İyi.

İçime siner mahallenin kokusu. Gökyüzü karışıksa kuşların işi. Ya içim içime sığmıyorsa. Ne denir kötüdür insanların gidişi.

Gökyüzü gibi çocukluk, hiçbir yere gitmiyor.

Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk
Hiçbir yere gitmiyor.

Gitsem de her yerde biraz vardır. Hatırda zamansız bir plak. Bir otel kapısı, biraz istasyon. Vardır o seninle birlikte olmak. Buluşur çok uzaktan ellerimiz. Ve nasıl göz gözeyiz ansızın bir infilak.

Hiçbir dil de söylenmemiş
Hiçbir dilde yazılmamış
Sözler ve şarkılar içindeyim.

Acının kış ayları
Ne yapsam belirsizim

Uzanır kırlara doğru, Yalnızlığı olan. Bu saatte sessizlik acıdır, Gelecektir parka yalnızlığı duyan.

Dedim ya, ne gelirse yapıyorum elimden
— unutmak için

Bazı belirtiler bazı belirtilerle buluşunca
Sözleşiyor kafasında insanın:
Bu çocuk beni hiç sevmedi
Sevmeyecek.

Sana her zaman söylüyorum senin yüzünde gülmek var. Bakınca bir yaşama ordusu çıkıyor aydınlığa. Bir çiçek geliyorsun yer altı çevresinden. Bir kartal gidiyorsun çıplağın ayaklarla.

Ne gelir elimizden insan olmaktan başka.

Ağzımda bir sakız çiğneme kımıltısı
Şuramda duymadığım bir duyma
Bir elimi kalçama koyuyorum
Kimim ben?

Sanki hiç kimselerin kullanmadığı bir gün kalmış bana.

Ayakları dibinde gün batımının.
Ve ağzında binlerce güneşin tadı,
Dilinin ucunda yalnızca kendi adın.
Çünkü sevdikçe beni sen kendini tanıdın.

Pembe pembe bakındı boşluk
Selamladı beni
Hayır, mutsuzum.

Güç iştir çünkü bir tarihi insan gibi yaşamak. Bir hayatı insan gibi tamamlamak güç iştir.

Beni bütün bütün bırakma.

Dirseklerini masaya koyuşundan belli
Gelip geçen bir günü bitirmek istemediğin
Sevda bir umut buldu sende

Bugün de başlamayı unutuyoruz. Herkes birbirine bakıyor. Bulan bulana kendini.

Ve mutluluk bir kibrit çöpü. Artık ne kadar yanarsa…

Acılar da acılaşıyor gittikçe
Sanki
Bir azarlamayla ölümünü düşünen çocuklar gibi.

Eylülsem, istemeden kırılıyorsam bazen. Dağınık, renksiz bir mozayık gibiysem. Üstelik yalnızsam bir de -telefonda kuş sesleri – Aynalardan duvarlara bir üzünç akıntısı. Bu dünyada çekingen olmak çok iyi bir şeydir baylar.

Bırakıp gidiyor anılarımı rüzgar
Denize bırakılmış çöpler gibi
Yol kenarlarında birikmiş gereksiz eşyalar gibi
Geri veriyor ve çekip gidiyor usulca.

Herkes yaşar bir yerde,
Meyhanede, evde, sokakta,
Bizim derdimiz yalnızlık,
Bizim derdimiz başka

Niye olmalı öyleyse. Aşk mutlu bir sürgünlükse.

O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar…
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır

Merdivenleri inmek kolay desem kolay, kolay demesem gene kolay.
Bir diyalog olduğu için değil, zaten bir diyalogdur merdivenler.
İçinde insan uğultularının yer aldığı, ve kimsenin kimseye bir şey sormadığı…

O bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun. Sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden. Yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle. Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Ben biraz “ertesi gün” gibiyim.. Eksiğim, unutkanım, öyleyim.

Ben yorgunum anlamaktan, Bir duvar, bir tebeşir gibi yazmaktan yazılmaktan.

Kalbim, serseriliğim benim

Bir renk değildir mavi huydur bende. Ve benim yetinmezliğimdir. Ve herkesin yetinmezliğidir belki.

Her insan biraz ölüdür
Biz de biraz ölüyüz.

Bir bakın, uyanıp kalkınca çocuk olmalarım var benim.

Bütün iyi kitapların sonunda
Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda
Meltemi senden eser
Soluğu sende olan
Yeni bir başlangıç vardır..

Susmanın su kenarındayız bugün. Ne kadar sevgiyle konuşsak. Korkuyoruz göz göze gelince.

Kuş olsun, insan olsun
Yalnızlık, sevmeyi bilmeyenlerin icadı…

Bir hüzün kaç kişinin hüznü olurdu. Çıkarsak toplamak yerine. Her hüzün başka türlü olurdu. Ne yaparsan yap saati kurma. Öyle dağıldık ki hepimiz. Her günün geçmesi yeni bir gerçek oluyor. Seninle her uzaklık gibi böyle.

Sana her zaman söylüyorum: Senin yüzünde gülmek var.

Kimsenin öldüğü yok, yaşadığı da Herkes biraz var o kadar.

Biz aykırıya, ayrıntıya, ayrıksıya, azınlığa tutkunuz.

Sedef kakmalı bir tramvay geçiyor yakınımızdan. İnce bir org sesini sürükleyerek. Benekli bir örtü çekiyor üstüne dünya. Hepimiz kayboluyoruz.

Tam öyle gibi, varıyor gibi bir mutluluğa

Hava soğudu Kasım’ın son günleri. Kar yağacak bembeyaz olacak unutulmuşluğum.

Bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi
Ödünç alıyorum seni bazen

Bırakmak bırakılmak demeyelim. Durmadan yer değiştiriyor anlamlar da. Ben ki bir boşluk kadar büyümüşüm bu yüzden. Sanki kış aylarında bir uçurumda.

Bu yüreğe bu kadar acı fazla dersin bazen kendine. Ama hata bizde. Küçücük bir yürekle kocaman sevmek ne haddimize!

Ah şu yağmurlar durmasa ya, Ne güzel ıslanıyor ilkyaz, Ne güzel ne güzel ne güzel, Denize zorla sokulmuş, Ağlamaklı bir çocuk gibi.

Bu aralar ellerim hep üşür benim. Doktor kansızlık der, ben sensizlik derim.

Ama biz dağınık kaldık. Sevgimizle, sevgisizliğimizle. Mutluluğumuzla, mutsuzluğumuzla. Özlemlerimizle, yitikliğimizle. Her neyse, her neyse.

Hiç gitmeyecekmiş gibi sevenler,
Hiç sevmemiş gibi gittiler…

Sınırsız bir uykusuzluktur böyle. Her yolculuğum benim. Koşuşan geyiklerle dopdolu. Ve uçan balıklarla.

İnsan sevdi miydi buna bir çare düşünmeli.

Bir sokakta bir aşağı bir yukarı. Saatlerce dolaşanların hemen hemen bildiği. Amansız bir güceniğim.

Var mıydık?
Belki, biraz…

Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi. Biz eskiden seninle, İstasyonları dolaşırdık bir bir.

Ama var mıydı sanki görülmek isteyen
Var mıydı bir şeyler bekleyen yüreğimin eskittiklerinden.

Şiirler yazdım, kitaplar okudum. Elimde bir bardak aldım, onu yeniden oydum. Derinlerde kaldım böyle bir zaman, Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan. Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları. Söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum.

Konuşuyoruz desem konuşmuyoruz da
Ayrı ayrı şeyler düşünüyoruz üstelik
Birbirimize bakarak
Ne seviyoruz ne de sevmiyoruz birbirimizi
Ne varız ne de yoğuz gerçekte
İki lamba gibiyiz, iki ayrı yerinden
Aydınlatan odayı

Kim ne derse desin ben bu günü yakıyorum, Yeniden doğmak için çıkardığım yangından.

“Yorulduğun zaman söyle
Susalım, hiç konuşmayalım istersen
Sussak da,hiç konuşmasak da,sözlerin senin
Açık denizler gibidir zaten elimde…

Sana her zaman söylüyorum senin yüzünde gülmek var. Bakınca bir yaşama ordusu çıkıyor aydınlığa. Bir çiçek geliyorsun yer altı çevresinden.

“Diyorum, bir şeye karşı koymaktır günümüzde aşk.”

Belki de alıp başımı gideceğim. Biliyorsunuz ya bir ağrısı vardır gitmenin. Nereye, ama nereye olursa gitmenin. Hüzünle karışık bir ağrısı.

Gülmek, bir halk gülebiliyorsa gülmektir.

Yaşamım bir şarkıcının iç çekme anıdır, Beş mevsim yaşarım yılda.

Seviyoruz bir sevilme içgüdüsüyle…

Ki senin bir yerin olmadı hiç, olmayarak soldu. Diri bir sabahın eylülüsün birden. Sonra bir solgunluğun yeniden solgunluğu. Tırnakların dibine batar durup dururken, Acılardan bir acının geri tepmesidir. Sızar yüreğinden sevinç olarak, Yani eylülden, Acımaktan bir zamansın ki bazan susarsın. Çocuklar büyükler gibi konuşur sefaletten.

Ben pencereden bakarken
kimseler ölmemişti
ölüm diye bir şey yoktu ki hilmi bey
var mıydı?
yüzümden bir şeyler aktı aktı
içim de menekşelendi hilmi bey
gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk
hiçbir yere gitmiyor.

Bir yerimiz varsa bu dünyada, her şey insanca olmalı. Sevmek de, yaşamak da, ölmek de.

Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki. Hani Etiler’den Hisar’a insek bile. Bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın. Çok yaşında her zamanki çocuksun gene. Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ