Dursun Ali Erzincan Sözleri

Dursun Ali Erzincan Sözleri

Bir çoğumuzun adını duyduğu ve yazdığı İslami şiirler ile dikkat çeken isimlerden biridir. Kendisi Erzurum da dünyaya gelmiştir. Eğitim hayatını tamamlamış ve Edebiyat bölümünü kazanmasıyla beraber ailesi ile beraber İstanbul’a göçmüştür. Dursun Ali Erzincan sözleri peygamber efendimize ait güzel üsluplu şiirler ile doludur. 10 yıl boyunca radyo programcılığı yapmıştır. Kendisi evli ve 3 çocuk babasıdır. Dursun Ali Erzincan Şiirleri ve Dursun Ali Erzincan Yazılarına ait sözlere sitemizden ulaşabilirsiniz. Aynı zamanda Dursun Ali Erzincan resimli sözler ve Dursun Ali Erzincan facebook kapak fotoğraflarına galeriden ulaşabilirsiniz. Bu güzel sözleri ve resimli yazıları paylaşarak cuma mesajları ya da atılacak güzel mesajlar olarak sevdiklerinizle paylaşarak onlarında bu iyi sözlerden istifade etmesini sağlayabilirsiniz.

Ben, babamın en hüzünlü yanıyım.
Ben, babamın aslan kahramanıyım

Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah!

Sala sesi, gökleri yırtan.
Muhteşem bir koku.
Gül mü? leylak mı? içime yayılan

Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden, Kalbimizden seyrediyoruz seni.

İçimde huzur, Gökyüzündeyim.

Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun. O minicik bulut ilişiyor bakışlarına.

Baba, ben oğluma, Ertuğrul’a bu vatan için ölmeyi öğrettim.
Sende bana öğrettiğin gibi,
Vatan için yaşamayı öğret.

Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan. Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini. Çoğusu bilmiyor seni.

Ya Rasulallah,
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Kalbimizden seyrediyoruz seni.

Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında? Onlar anne deyince sen yere mi bakardın.

Ya Rasulallah
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı Ebva’ya
Kaç gece anne diye hıçkırdın
Efendim!
Senin yerine de anne dedik annemize
Senin yerine de baba dedik

Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza. Başına pislikler saçılıyor. Başlar feda o mübarek başına.

Otuz beş yaşındasın
Hadi gel bekletme yar
İniltiler çalıyor kapısını göklerin
Hadi gel bekletme yar
Sinesi çatlayacak Rasul bekleyenlerin…
Hadi gel ey Yâr!
Nurdağına davet var

Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun. Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun. ‘Seni bizim elimizden kim kurtaracak’ diyorlardı.

Sen ‘ Allah! ‘ diyordun
Allah Azze ve Celle
Semayı haşyet kaplıyordu
Sen ‘ Allah! ‘ diyordun
Arş-ı Âla titriyordu
Bedir’ de ‘ Allah! ‘ diyordun
Üç bin melek iniyordu alaca atlarda
Yüz yirmi beş bin sahabi:
‘ Anam babam sana feda olsun ‘ diyordu

Benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne de evladımız olsaydı diyecekler.

Sultanım!
Ey Medine minberinde ‘ ümmeti, ümmeti ‘ diye hüznü giyen sevgili
Ey Mekke mihrabında alemler hesabına ‘ Allah! ‘ diyen sevgili
Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey’ at ettik
Rabbinden bize ne getirdi isen amenna
Duyduk, itaat ettik

Alemlere kutlu doğum haberini yayın müjde vermedik bir varlık bırakmayın. Ve ey medayin şefi titreyerek uyan. İstahrabatta yanan eteşlere sön emri verilsin.

Ben, böyle olmamalıydım
İsmini duyunca, boynum düşmeliydi omzuma.

Arşa reyhan kokusu salan o minik nefesini kokluyor. Cennet kokuları sarıyor gökleri ve yeri. Nurdan ayaklarını okşuyor annesinin eli.

Adını sayıklamalıydım, adımı unuttuğumda
Ama bunu kimse duymamalıydı,
Seni, mahşere kadar saklamalıydım.
Ben böyle olmamalıydım

Diğerinden ebu talip Seni büyütmek Fatıma’ya nasipmiş Şefkat kanatlarını yerlere serip saçlarını toplamak Bir anne gibi saçlarını taramak ona nasipmiş, Adın geçer Hatice’nin kalbinde en sevgili yar.

Nisan akşamlarını ıslatırken yağmur
Bahar, şarkılarını söylerken karanlığa
Çalan her kapıya `sensin` diye koşmalıydım.

Adın geçer Hira’yı vahyin kokusu sarar nur yağar nur dağına Mübarek ayağına sabahın serinliği vurur.

Gece yıldızlarını serpince göğe
Seni görmek için uyumalıydım.

Nazarınla büyür yesribin çocukları Nazarınla taşları elmasa çevirirsin Gökyüzünden ayet yağar cibril yağmurlarıyla kalbine inenleri İnsanlığa veririsin Ve sonkez Açılır semanın kapıları Sonkez vahyi getirir cibrili emin.

Şarkılar kime söylenirse söylensin
Sana diye dinlemeliydim.

Yurdum senin dağlarında, dağlarında hatıram var. Senden bana, benden sana aramızda bir sitem var.

Türküler dolmalıydı odama,
Ben bir selvi boylu yârdan ayrıldım deyince bir ses

Ben sana dağlarımın kokusuyla gelmiştim. Ben seni dağlarımın kokusuyla sevmiştim. Bırakıp gitmemeyi, terketmemeyi, beklemeyi. Öğrendiğim dağlarımın kokusuyla.

Senin için söylenmiş söz olmalıydı.
Bir mey yokluğuna ağlamalıydı delice
Bir keman, incecik çığlık olmalıydı
Ama bunu kimse bilmemeliydi.

Bunları sana anlatamazdım şehir gülü. Çünkü sen büyük şehrin insanıydın. Büyük sözler duymalıydın.

Seni mahşere kadar saklamalıydım.
Böyle olmamalıydım,
Kelimeler Taif’i taşıyınca kulaklarıma
Daha yüzüme çarpmadan Taif rüzgarı,
Taşların izi çıkmalıydı yüzümde.

Kaç gecedir dağları görüyorum rüyamda. Kaç gecedir babamı görüyorum.

Uhud anılırken, dişlerine sızı düşmeliydi.
Haremde bir ikindi vakti
Kem gözler çevrilince sana
Ve vefasız eller uzanınca yakana
İçim daralmalı, nefesim kesilmeliydi.

Kapatın gözlerinizi. Ve karanlığı seyredin.

Sen ötelere hazırlanırken,
Öteler senin için süslenirken,
Son kez baktığın pencerede hayal edip seni,
Perdenin son kez kapanması gibi..

Sözün acıydı, yolun dolambaçlı. Yedi uzun yıl geçerek. Yedi yıl dolaştın durdun.

Kapanmalıydı gözlerim.
Sonra içime doğru gerilip,
Seni bize lutfedenin ismini haykırıp,
‘Allah(C.C.) ‘ deyip,
Düşmeliydim yere.

İçimden bir his şöyle diyor: Ayrıl arkadaşlarından istasyonda. Sabahleyin git kente. İliklenmiş ceketinle.

Ama bunu kimse bilmemeliydi.
Seni mahşere kadar saklamıydım.
Ve mahşer günü…
Uzaktan seni seyretsem.

Sana armağanları olan şapkayla gizle yüzünü. Göster! Aaah! Gösterme, gösterme yüzünü. Yine de gizle, ört hislerini.

Sana yakın olmak için can atsam.
Beni engelleseler,
‘Sen kim yakınlık kim? ‘ deseler.
Ben ağlamaktan konuşamasam.

Kimseye imzanı ya da resmini vermemişsen. Kimsenin yanında bullunmamış ve kimseyle konuşmamışsan.

Söz senindir hal senindir.
Muhabbetin adı sensin.
Varlıkların tadı sensin
Yürü ve selamını ilet
Gözü yaşlı ümmetinin
Sensiz bunca yetimin
İlet selamını
Ahir zamanın ahını
Yüceler yücesine ilet
Sultanım
Sen dönerken miraçtan
İlahi hediyelerle
Bizim için miraç olan
Beş vakit namazla,
Bakara suresinin son iki ayetiyle
Ve şirke düşmeyenin affedilebileceği müjdesiyle
Dönerken sen miraçtan
Biz ahir zamandan
Ebu Bekir edasıyla bakıyoruz sana
“O söylediyse doğrudur”
Rasulullah söylediyse doğrudur.
Ve bir ayetin sıcaklğı sarıyor
Kainatin kalbini:
Her türlü noksanlıktan münezzeh olan allah
Kulunu geceleyin mescid-i haram’dan alıp,
Kendisine bir takım ayetler gösterelim diye
Etrafını mübarek kıldığımız
Mescid-i aksa’ya götürdü.
Çünkü, işiten ve bilen odur.
Şimdi açın gözlerinizi
Ve mîrâc’a hazırlanın

Dikkat! Ölümü düşündüğünde
Mezar taşın olmasın yattığın yeri belirten. Üzerinde bir yazıyla seni ele veren.

Gözlerini çevirsen bana.
‘Benim cennetim bana bakan gözlerindir.’
Ve tebessüm etsen.
Ama bunu kimse görmese,
Seni ebede kadar saklasam.

Sorulardır sana bütün verebildiğim. Ve gelen yanıtları kabullenmeliyim.

Rastlarsan ana babana
İstanbul’da ya da başka bir yerde
Yürü git yabancı gibi
Yok ol köşede
Tanıma!
Sana armağanları olan şapkayla gizle yüzünü
Göster! Aaah! Gösterme, gösterme yüzünü
Yine de gizle, ört hislerini

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ