Can Yücel Sözleri

Can Yücel Sözleri

Babası eski Milli Eğitim Bakanıdır. İstanbul da dünyaya gelen şair yurt dışında eğitim bursu kazanmıştır. Fakat babası “torpil yaptı bakan” gibi sözlerden kaçınmak adına bu duruma karşı çıkmıştır. Can Yücel  Şiirleri aşk ve özlem barındırır. Can Yücel Kitapları bir çok insan tarafından beğenilerek okunmaktadır. Kariyerinde sürekli değişiklik yapmış ve en sonunda serbest çevirmen olmuştur. Günebakan çiçeklerini çok seven şair, öldükten sonra bu çiçeklerle uğurlanmıştır. Can Yücel Yazıları okuyarak bakış açınıza güzel yön verebilir ve dünyaya farklı detaylardan bakabilirsiniz. Aynı zamanda sitemizde bulunan Can Yücel resimli yazılar ve Can Yücel facebook kapak fotoğraflarına bakarak bu söz ve resimleri sevdiklerinizle paylaşarak onların kalbinde güzel duygular uyandırabilirsiniz.

Tabaklarda kalan son kırıntılar gibiydi sana olan sevgim. Sen beni hep bıraktın; bense hep arkandan ağladım.

Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında
Sevdalanmış onun deli dalgalarına.
Hırçın hırçın kayalara vuruşuna,
Yüreğindeki duruluğa…
Demiş ki suya:
Gel sevdalım ol,
Hayatıma anlam veren mucizem ol…

Öyle herkesi sevmeyeceksin, seviyorum demeyeceksin, seni seviyorum diyebilmek için gerekirse bir ömür bekleyeceksin.

Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa
Al demiş;
Yüreğim sana armağan…
Sarılmış ateşle su birbirlerine
Sıkıca, kopmamacasına…

Senden ayrılınca farkettim iki cebim olduğunu.

”Yarın sana göz açtırmayacak olanlar, bugün göz yumduklarındır.”

Gitmek gerekir bazen. Fazla yormadan, daha çok bıktırmadan. Eğer vaktiyse ardına bile dönüp bakmadan.

Dolu dolu yaşa hayatı, dilini keşkeler sarmasın.
Ve öyle birini sev ki; gündüz güneşe, gece yıldıza ihtiyaç kalmasın.

Kendi elinle kazdığın kuyuya, aşk, ufacık bir taş atmaktır. Gürültüsü büyüyünce sessizliğin, marifet, yosunlar gibi susmaktır.

Kursak diye bir yer var.
Heveslerim, hayallerim, sevdiklerim,
Hepsi orada…

Hani bazı şehirler vardır ya; saat 10′dan sonra kimsecikler olmaz… İşte sen’den sonrası, on’dan sonrası!

Kadından meleklik bekliyorsan, ona cennetini sunacaksın.

İçin yanarken üşümek, yüreğin kan ağlarken gülmek, özleyip de sevdiğini görememek. İşte aşk bu olsa gerek!

” Neden aramadın diye sitem eden kadına kızmayın. Yolunuzu gözleyen kadını fazla bekletmeyin. Seni seviyorum diyen kadına ben de deyip kestirip atmayın . Ve sizi bu kadar seven kadını sakın ilgisiz bırakmayın. Çünkü kadın bilir ki ilgisiz erkek yoktur , başka bir kadınla ilgilenen erkek vardır .”

Gitmek istiyorsa, bırakacaksın gitsin! Aklı seninle olmayanın bedeni yanında olsun ister misin?

Vakit gelince gitmenin adıdır günbatımı..
Ömürden….
Gönülden…
Günden..

Ömür dediğin üç gündür; dün geldi geçti, yarın meçhuldür. O halde ömür dediğin bir gündür; o da bugündür.

“Ama dünyada her şey olması gerektiği gibi olmuyor ki…

Aslında bütün insanları sevebilirdim, sevmeye senden başlamasaydım

“Öyle birini seveceksin ki, yüreğinden kimse ayıramayacak…
Ve öyle birini seveceksin ki, seni gözleriyle bile aldatmayacak…”

Senden ayrılınca anımsadım dünyanın bu kadar kalabalık olduğunu.

”Bayram nedir ki dedim kendi kendime
Bayram bir ömürdür ben gibi bir deliye”

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Kalp zaten atıyor, marifet ritmi değiştirebilende..

Kimileri ‘Seviyorum’ der, çünkü ezberlemiştir. Kimileri diyemez, çünkü gerçekten sevmiştir.

Bazen “Su” olmak lazım, sessiz sakin.! Bazen “Sel” olmak lazım, öfkeli ve hırçın.! Bazen “Mum” alevi olmak lazım, sabırla tükenmeyi bekleyen..! Bazense “volkan” olmak lazım, önüne gelen herşeyi hızla tüketen.! Kimine Su olacaksın kimine Sel! Kimine Mum olacaksın kimine Volkan.! Ama kimseye asla “Kul” olmayacaksın, yüce yaradan dururken.

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık; çalınan birinin kalbiyse eğer.

Gerçek arkadaşlar arasına mesafeler girmez.

İnsanlarında yan etkileri olabiliyor. Kimileri başını döndürürken. Kimileri mideni bulandırıyor… 

Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz
kalınca anlar insan…

Boş boş seviyorum demekle olmaz; göstereceksin sevdiğini, hissettireceksin. Yapamıyor musun? O zaman yoldan çekileceksin.

Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir;
sevmeninkini yalnızlık…

Benim halim memleketin hali. 

Gittin mi büyük gideceksin! Ayrılık bile gurur duyacak seninle. Gittin mi ayakların onun yakınından bile geçmeyecek. Gölgen bile kalmayacak ardında. Gittin mi onurunla gideceksin. Haklıysan gidecek, gitmişsen dönmeyeceksin.

Birine verilecek sevgin yoksa, ona ümit dolu gözlerle bakma!

“Bazen rüzgarın saçımı dağıtmasına, yağmurun yüzümü ıslatmasına, birilerinin kalbimi kırmasına izin veririm. Sonra; saçımı toplarım, şemsiyemi açarım, kalbimi kapatırım. Hepsi bu…”

Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış. Kendi yolumu çizdiğimde anladım. 

Galiba yoruldum,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Kendime kalbimi kanıtlamaktan,
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan,
Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum

Ne sahip olduğundur hayat, ne de umdukların bunca zaman. Yüreğin kadardır hayat! Seviliyorsan renkli, seviyorsan siyah beyaz.

“Çok gülen insana iyi davranın. Çünkü bir yerlerde hep tek başına ağlar.”

Bilir misin ne zordur severek yaşamak. Ona benimsin deyip sarılamamak. Ne zordur hep yakın hissedip aslında ondan uzak olmak.

Üç harf yanyana kaç şekilde gelir bilir misin?
Aşk dersin…
Sen dersin…
Ben dersin…
Sen ben biter,
Biz dersin.
Gün gelir
Git dersin.
Peki ‘dur’ kelimesinden haberdar değil misin?
Dur demeyi bilmez misin?
Git demek kolay, dur diyebilecek kadar yürekli misin?

Eğer çok konuşmak faydalı olsaydı, Allah iki ağız, bir kulak verirdi. Onun için, çok dinleyip az konuşmak gerek. 

Asıl eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti.
Asıl eksiklik, çareyi başkasında aramaktı.
Hayatın matematiği farklı; iki yarımı toplayınca bir etmiyor.
İnsan tek başına mutsuzsa başka biriyle de mutlu olamıyor.

Gözler ve sözler ikisi de bir şeyleri gizler. Sözler ne kadar inkâr etse de gözler her şeyi bir bir söyler…

Çalmadım öldürmedim ama
Daha kötüsünü yaptım
Na’aptım biliyor musunuz Reis Bey
Tuttum insanları sevdim

Üç harf yan yana kaç şekilde gelir bilir misin? Aşk dersin. Sen dersin. Ben dersin. Sen, ben biter; biz dersin. Gün gelir git dersin. Peki dur kelimesinden haberdar değil misin? Dur demeyi bilmez misin? Git demek kolay, dur diyebilecek kadar yürekli misin? 

Önüne geçemediğin tek şey kaderdir.
Seni yaşama bağlayan aslında bir mucizedir.
Bugün yaşadığın herşey dünden kalma sebeplerdir.
Ve aslında hayat dediğin,
” Yaşayabildiğin kadar güzeldir”…

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,Dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

En uzak mesafe ne Afrika’dır, ne Çin, ne Hindistan, ne seyyareler ne de geceleri… ışıldayan yıldızlar… En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan…

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. ‘O olmazsa yaşayamam’ demeyeceksin, Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü. 

Tabaklarda kalan son kırıntılar gibiydi sana olan sevgim.
Sen beni hep bıraktın; bense hep arkandan ağladım….

Bir insana zorla sevdiremezsin kendini, Bana güven diyemezsin. O bunu hissetmiyorsa, tek bir söz söyleyebilirsin: Sen bilirsin.

Ya sevmesin kimse kimseyi, ya da akmasın aşk dolu gözlerden yaş… Ya olmasın ayrılık denen illet ya da adam gibi sevmesini öğrensin bu millet..

Aşk da önemli olan aynı elleri tutmak değil, bir ömür hiç bırakmamaktır.

Ne geçmişe saplanıp kalacaksın, ne geleceğin düşlerini kuracaksın…Ömür dediğin şuandır, onu da hakettiğin gibi yaşayacaksın.

Kural bu: En çok seven, hep en önce terkedilir. Unutma; vedalar acıtsa da, bazen gitmek gerekir.

Aslında bütün insanları sevebilirdim, sevmeye ilk senden başlamasaydım…

Bir hayli kırgınım. Beni anlamadığın kelimelerin, aslında her şeyi anlatıyor oluşlarına kırgınım.

Sen cevapları ezberliyorsun ama
Hayat asla aynı soruyu tekrarlamaz…

Ülkenin, farklı şehirleriydik. Ben sürgün yeri, sen başkent. İlk isyan hep sende başlardı. Cezasını çekmek hep bana kalırdı.

”..Bir iş açacaksın sen başımıza
yangın mı olur artık, bahar mı?”

Ağlayanı güldürebilmek; ağlayanla, ağlamaktan daha değerliymiş.

Bazen seni seviyorum diyemez insan onun yerine
-Hava soğuk, sıkı giyin, der…
-Hız yapma, dikkatli git, der..
-Gidince beni ara, der…
-Yorma kendini, der..
-Geç yatma erken kalkacaksın, der…
Derr derr durur.
Mutlu olmasına yeterdi bu…

Can Yücel e sorarlar; “Neden hep babanıza olan sevginizi anlatan şiirler yazıyorsunuz da, annenize olan sevginizi anlatan şiirler yazmıyorsunuz?” Can Yücel cevap verir; “ Anneme olan sevgimi anlatacak kadar şair değilim. 

Kimi güzelim der sevdiğine, kimi özelim. Ama sevgi ne güzellik ister, ne de özellik. Sevgi, sadece yürek ister.

Artık başka biri alacak yerimi. Ve biliyorum zamanla unutacaksın beni, ama son kez düşün sevebilir mi seni, benim sevdiğim gibi?

Çünkü hayat; birinin tüm kalbiyle senin yanında olduğunu bildiğinde güzelleşiyor.

Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun? ”Seni seviyorum” sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek .

Son olsun bu seferki ölüşün
Kolay değil her biten resimle
Azar azar ölmek

Benim öfkem gecelerin beyidir, kalkar bir tek çocuk ağlasa! İşte bak bu anasız yasa, Kanuni’nin değil bizimdir.

“Günün aydın, akşamın iyi olsun” diyen biri olmalı.
Bir telefon çalmalı ara sıra da olsa kulağımda.
Yoksa, zor değil, hiç zor değil,
Demli çayı bardakta karıştırıp,
Bir başına yudumlamak doyasıya.
Ama; “Çaya kaç şeker alırsın?”
Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra…

Küçükken annem, yerde ekmek görünce: yükseğe koy kuşlar yer derdi. Sevdiklerimizi hep yüksekte tuttuk, acaba kuşlar mı yedi?

Boş boş seviyorum demekle olmaz;
Göstereceksin sevdiğini, hissettireceksin…
Yapamıyor musun?
O zaman yoldan çekileceksin

Çok sahiplenmeden seveceksin mesela. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem de hep senin kalacakmış gibi.

“Seni seviyorum” demek değil ki marifet, önemli olan o kelimenin tüm sorumluluklarını alabilmek…

Hayattan aldığım en büyük ders: Sevgisiyle karşında sapasağlam duramayan birine, asla yaslanmayacaksın.

Bazen herşeyi unutup, sadece sarılmak istersin;
Ama bir şey seni hep durdurur.
Adı ne mi?
Gurur.

Biri sana git dediğinde, kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek git dediklerinde gittiğimde anladım.

Sevmek seviyorum demek değil, yüreğinde hissetmektir… Ve aşk yanında olanı sevmek değil, bazen gelmeyecek birini beklemektir.

Belki de insan sevmeyi bilmediğinden değil, sevgisine layık biri olmadığından yalnızdır.

Fakirin gayri meşru çocuğu olursa piç, zenginin olursa yasak aşkın meyvesi olur. Fakir, kız peşinde koşarsa sapık, zengin koşarsa playboy olur. Fakir toplanırsa çete, zengin toplanırsa toplantı olur. Fakir çalarsa hırsızlık, zengin çalarsa yolsuzluk olur. Kavramların bile cepteki paraya göre değiştiği bir dünya’da adalet arıyoruz.

Anladım ki aşk; her iki tarafı da mağdur eden, yürekte izinsiz gösteri yapan mutluluk karşıtı bir eylem.

Sessizlikten yaratmışsa evreni yaradan
Seslerden sessizlikler yaratmaktır yaratıcılık.

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. ‘O olmazsa yaşayamam’ demeyeceksin, Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü.

Nahide Hanım söyledi yine
Neden babama yazmışım da
anama şiir döktürmemişim
Kaç kere yazdım
cebimden uçup gittiler
Ben onyedi yaşında beni yıkayan
Anneme şiir yazacak kadar şair değilim

Bir insanı herhangi biri kırabilir; ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş. Çok acıttığında anladım.

Senin için yasak dediler
-Yasaklar çiğnenmek içindir dedim..
Senin için imkansız dediler
-Önemli olan..
İmkansızı başarmak dedim…

Sevgili dediğin koluna değil, yüreğine yakışmalı. Ve öyle gelip geçici bir heves değil, Sonsuza dek nefesin olmalı!

Seni yıldızlara benzetiyorum
Onlar kadar etkileyici, çekici ve güzelsin
Ama aranızda tek fark var
Onlar milyonlarca sen birtanesin.

Aşkta kimsenin kimseden farkı yok. Sadece biri daha iyi yalan söyler, biri daha iyi oynar oyununu. Hepsi bu!

Hayat o kadar acımasız ki
Bazen doğru olanı yapmak için
En çok istediklerimizden vazgeçmemiz gerekir
Hayallerimizden bile.

Gururunu hiçe sayıp dön demezsen, her gün arkasından bakmakla yetinirsin.

Aşk, sabahlara kadar uyumamak değildi aslında.
Her sabah uyandığında,
yaşamaktan önce onun gelmesiydi aklına

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler, arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

“Ben hep böyle yaşadım
Herkesi uyandırmak için
Vakti saati değildi belki
Belki de
Beceremedim.”

Anne karnına sığarken dünyaya neden sığamadığını ve sonunda bir metrekarelik yere sığmak zorunda kalacağını farketmeli insan.

Bir el tutmak istersin ya bazen ya da birine sarılmak. Maalesef izin vermez buna hayat. Kendine sarılmalısın sen de hayata inat!

Şişede durduğu gibi durmaz ki kâfir, tutar insana insanları sevdirir, kimi de tutamağı tutar, tutar insanı insanlardan bezdirir.

“Sen, seni seveni görmeyecek kadar körsen, o da sana sevgisini söylemeyecek kadar gururludur.”

Biraz değiştim, Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar. Değiştim, unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum, Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni Ben benimle savaşıyorum, Seninle değil! Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın ne kazanabileni ne de kaybedeniyim, sorun değil!

Ben;
Benden olgun insan isterim karşımda!
Benden dürüst,
En ufak dalgada,
Arkasını dönmeyecek kadar olgun.
Arkamı döndüğümde,
Sırtımdan vurmayacak kadar güvenilir.
Bir o kadar cesaretli olmalı.
Yağmurdan ıslanıp,fırtınadan kaçmamalı.
Ayağı taşa takılınca kayadan korkmamalı.
İşine gelince sevip,
Zoru görünce bırakmamalı!

Öyle bir seveceksin ki, yüreğinden kimse ayıramayacak. Ve öyle birini seveceksin ki, seni gözleriyle bile aldatmayacak.

Yormak istemiyorum artık kimseyi yorgunum zira! Kelimeleri yan yana getiresim yok kendimi anlatmak için. Yeni bir alfabe arıyorum konuşabilmek için. Hiç söylenmemiş sözler duymaya ve yeniden cümleler kurmaya ihtiyacım var. Yetmiyor bildiklerim…

Bilinmedik bir hüzün var içimde, bir gariplik. Anladım ki, ya ben fazlayım bu şehirde ya da biri eksik.

Birini seveceksen, onu her şeyinle sevme. Çünkü bittiğinde; onu unutamamana değil, unutamayacak kadar çok sevdiğine yanarsın.

Yalnızım. Çünkü herhangi biriyle değil, Beklediğime değecek kişiyle devam etmeliyim bu yola.

Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş. Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım.

Bilir misin ne zordur severek yaşamak. Ona benimsin deyip sarılamamak. Ne zordur hep yakın hissedip aslında ondan uzak olmak.

Ben gidiyorum dediğimde, ‘gitme’ diyen birini değil, ben de geliyorum, yalnız gidemezsin! Diyen birini istiyorum…

Galiba yoruldum. Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar. ‘Kendimi her kaybettiğimde, Seni de kaybediyor olmaktan yoruldum.

Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasındaki çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.

Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun? Nerden bileceksin! Sen hiç benimle olmadınki, ya aklın başka yerdeydi ya yüreğin.

Karşı masadan çağırdılar, “buyrun” dediler
“Keyfim yok” dedim bağışlayın, “başımı dinleyeceğim biraz”
Sen misin diyen, bir curcunadır koptu
Ne kalabalık, ne kalabalıkmış yarab başım!
Bunca ayıp, bunca kayıp, bunca ölüm!

Öyle parçalandım ki ömrümde. Sevgi ile öfke arasında. Sevgimi öfke vurdu, öfkemi sevgi kaçırdı, İçim parçalandı arada.

Sırtımda çıplak
Islak nefesin
Bir gidip bir geliyor
Biz senlen yatmıyoruz ki
Yaşamıyoruz da
Hep yarışıyoruz
Sen mi ben mi
Önce kim
Ölümü öldürecek diye

Değişmek zor; ama bazen aynı adam olmak daha zor. Hayat öyle yüklenir ki; ne kalmak istersin, ne gitmek. O durumdayım işte.

Anımda anamdan ne kaldı bana?
Bir ıhlamurlar kokusu

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların, insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

Rakıyı içen kadın gülüyorsa, o gülüşün ardında en az dokuz roman, on dört tane de film repliği yatar.
Rakıyı içen kadının gülüşünde, bu dünyanın en zararsız mutluluğu vardır çünkü, büyük gülerler, büyük susarlar…
Rakı içen kadın, rakıyı çok sık içmez.
Ama rakıyı içtiği an, bil ki içme zamanı gelmiştir ve konuştuklarında net konuşurlar..
O kadınlar keyfine doyum olmayan bir akşamüstü sonrasında, bir kıyıda köşede, gece sefası gibi açarlar.
O kadınlar, afet-i devrandır…..
Ve, rakı içen kadının elleri güzeldir…
O kadınlar, senden başkasını severlerken bile seni incitmezler.
Şarkı söyleyesi varsa susmalısındır. İzlemelisindir. Dinlemelisindir. Rakı içen ve şarkı söyleyen o kadını.
Rakı içen kadın, herkesle rakı içmez ve seninle rakı içiyorsa, senin için kalbinde en az yüz elli metrekare daha yer vardır.
Ve sen, bunu bildiğin için, o kadına, kalbinin tüm kapılarını beklentisizce açmış, cebindeki tüm anahtarlarıysa hiç bulmamak üzere yutmuşsundur.
Rakı içen kadın, cihanda sulhtur: ağdalı değil, nağmeli sever.
Rakı içen kadın güzeldir, masasındakiler de..

Ölürsem neye gam yerim ki en çok? Bir daha küfredemeyeceğime.

Her yürek sevebilseydi eğer, ayrılık hiç olmazdı.
Her seven yürekli olsaydı zaten ‘aşk’ bu kadar basit olmazdı!

Aşk; kelime değil bir cümledir. Kurmak içinse, özneyle yüklem değil, iki yürek gerekir.

“Bazıları ‘Seviyorum’ der, çünkü ezberlemiştir. Kimileri diyemez, çünkü gerçekten sevmiştir.”

Sessizlikten yaratmışsa evreni yaradan; Seslerden sessizlikler yaratmaktır yaratıcılık…

Kelime değil bir cümledir.
Kurmak içinse,
Özneyle yüklem değil,
İki yürek gerekir.

Kural bu: En çok seven, hep en önce terkedilir. Unutma; vedalar acıtsa da, bazen gitmek gerekir.

Uğruna fedakârlık yapmadığın sevgiyi, yüreğinde taşıyıp da kendine yük etme.

Çok çalıştım gitmeye de kalmaya da. İkisi de aynı acı, ikisi de rezil. Daha önce de gitmiştim ama böyle kalarak değil!

Gönlün rahat mı?
Elinden geleni yaptın mı?
Cidden olmuyorsa zorlamayacaksın.

Memnun olan yok hayatından! Kiminle konuşsam aynı şey. Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.

Görmüyor musun
Su içiyorum
Şiir yazıyorum
Ne dokunuyorsun

Bazen zordur dönmek ya da her şeyi unutup gitmek. Anladım ki insanı en acıtan şey; sevilmediğini bildiği halde delicesine sevmek.

Hava soğuk.
Tak kulaklıkları.
Dışarı çık.
Üşü.
Yürü.
Daha çok üşü.
Daha çok yürü.
Üşüdükçe yürü.
Yürüdükçe, düşün.
Olmak istediğin kişiyi düşün.
Olduğun kişiyi düşün.
Sahip olduklarını düşün.
Senin olmayanları düşün.
Sevdiklerini, sevmediklerini düşün.
Kazandıklarını, kaybettiklerini düşün.
Söylediğin, söylenen yalanları düşün.
Seni terk edenleri, terk ettiklerini düşün.
Artık hayalini kurmadığın o hayatı düşün.
Ne kadar kolay vazgeçtiğini düşün.
Bir daha kimseyi sevemeyeceğini düşün.
Saatlerce düşün ama hiçbir şey düşünmediğini fark et.
Eve dön.
Aynaya bak.
Sol gözün kızarmış.
Demek ki ağlamak istemişsin farkında olmadan.
Ne zaman ağlamak istesen, sol gözün kızarır çünkü.
Aç sıcak suyu, gir altına.
Soğuktan donan vücudun sıcak suyun altında uyuşsun.
Kemiklerin sızlasın.
Acıya aldırma.
Düşün.
Yeniden düşün.
Ardından el salladığın otobüsleri düşün.
İnsanları düşün.
İhanetleri düşün.
Bir zamanlar hayallerin olduğunu düşün.
Bir zamanlar mutlu olduğunu düşün.
Mutluluğun nasıl bir his olduğunu unuttuğunu düşün.
O adamı düşün.
O adama asla sarılamayacağını düşün.
Şimdi çık sıcak suyun altından.
Çık ve yaşa.
Ve yaşadığın bu şeye ‘hayat’ de.
Hep aynı şarkı çalsın kulaklarında.
Hep aynı yerden yansın canın.
Ama sen yine de hep, ‘hayat’ de.
Çünkü hayat, güzel rüyalarından haricinde kalan acımtrak zaman dilimi.
Çünkü hayat, hayat işte.
Çünkü hayat, hep böyle.

Küçükken annem, yerde ekmek görünce: yükseğe koy kuşlar yer derdi. Sevdiklerimizi hep yüksekte tuttuk, acaba kuşlar mı yedi?

Nerede gördüklerim, nerede o beklediğim kız,
Rengi başka, tadı başka…

Fukara bir midyeden başlayan deniz, nasıl da büyüdü mavi oldu. Oturmuş yere hanım hanımcık, ölümün ayaklarını yıkıyor

biliyorum suçluyum
ve razıyım cezama
Çalmadım,
Öldürmedim,
Ama daha kötüsünü yaptım ;
Ne yaptım biliyor musunuz ??
Tuttum insanları sevdimm…

Küfür burjuvazinin ağzında lağım çukurudur, işçi sınıfının ağzında açan çiçektir…

“Bir tek insanın bize ”iyi ki varsın” demesi, var olduğumuz için mutlu olmamızı sağlar.”

Sen, seni seveni görmeyecek kadar körsen, o da sana sevgisini söylemeyecek kadar gururludur işte.

Bir tek insanın bile bize iyi ki varsın demesi, var olduğumuz için mutlu olmamızı sağlar.

Haykıracaksın ama isyan etmeyeceksin. Ağlayacaksın ama belli etmeyeceksin. Onsuz kalacaksın belki; ama asla vazgeçmeyeceksin.

Ve şimdi aşk;yazın ortasında bir kar tanesiyle tanışmak gibi.

Ağlayanı güldürebilmek; ağlayanla, ağlamaktan daha değerliymiş.

”Suskunluğumu hafife alma,
Konuşursam kaldıramazsın…”

Vedalar acıtsa da, bazen gitmek gerekir.

Azalarak yaşayanlardan değil
Çoğalarak ölenlerdendi

Çaresiz dertlere düştüm, yok mu bunun çaresi? Var: Yaşamayı ölecek kadar sevmek!

Anladım ki aşk,her iki tarafı da mağdur eden,yürekte izinsiz gösteri yapan mutluluk karşıtı bir eylem.

Bir hayli kırgınım. Kime olduğunu, neden olduğunu bilmeden. Belki hayata, belki kendime, belki de dilimden düşmeyen keşke’lere .

Sevgili, arayıp da bulduğun birisi değil, hiç aklında yokken aşık olduğun kişidir.

Ben gidiyorum dediğimde, ‘gitme’ diyen birini değil, ben de geliyorum, yalnız gidemezsin! Diyen birini istiyorum.

Sen oradan bir canım dersin,
Benim kalbim kaburgamın altına sığmaz burada..

Sevgi emekmiş. Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş.

Kuzu gibi olun diyorlar
Büyüyüp ortaya çıkınca
Koyun gibi gütmek için sizi

Bazen kırdım, çoğu kez kırıldım; ama ben hiç kimseyi kaybetmedim, sadece zamanı gelince vazgeçmesini bildim.

Farkında Olmalı İnsan…
Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı.
Farkı Fark Etmeli, Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen…
Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını Fark Etmeli.

Sevgili, arayıp da bulduğun birisi değil. Hiç aklında yokken aşık olduğun kişidir.

“Hayattan aldığım en büyük ders: Sevgisiyle karşında sapasağlam duramayan birine, asla yaslanmayacaksın!”

Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış. Kendi yolumu çizdiğimde anladım.

Belki de insan sevmeyi bilmediğinden değil, sevgisine layık biri olmadığından yalnızdır.

Ne kadar güzel geçti bütün yaz, geceler küçük bahçede, sen zambaklar kadar beyaz, bense yasak bir düşüncede.

Anladım; Yar’la bir olmayınca Yer’le bir oluyormuş insan…

Dünya öküzün boynuzlarında dururmuş, her kıpırdayışında deprem olurmuş. Oysa dünya,halkların omzu üstünde durur, kıpırdasın da gör.

Sevince çocuk oluyor insan.

Yalnızlığım benim çoğul türkülerim, ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi.

Siz hiç bir damla yağmurla bir tuttunuz mu dünyayı
Birden çıplak başınıza damlayan
Sonra bir sağanak
Ayaklarınızı ıslatan

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de, Kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Sen hep böyle güneşli yalanlar söyle
Ben toplarım parçalarını

Bir şanstan söz ettirmeyecek kadar, mükemmel olmalı aşk.

Aşk ufacık bir taş atmaktır
Gürültüsü büyüyünce sessizliğin

Bu damsız damda, bu havasız havada saf şair olamıyor adam, sökmüyor sırf şiirsel yorum.

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ