Cahit Sıtkı Tarancı Sözleri

Cahit Sıtkı Tarancı Sözleri

“Yaş otuz beş, yolun yarısı eder” dediği halde ölümün sürpriz yaparak yolun yarasına bile gelmesine müsaade etmediği şairlerimizden biridir. Kendisi cumhuriyet dönemi yazarlarından olan Türk edebiyatında önemli yer edinen yazarlarımızdan biridir. Cahit Sıtkı Tarancı Kitapları okuyarak okuma kalitenizi biraz daha arttırabilir ve hayatın tadını farklı bir seviyeye çıkarabilirsiniz. Cahit Sıtkı Tarancı Şiirleri içinde melankoli ve hüzün barındırır. Zaten her şair biraz hüzün getirmez mi insana? Cahit Sıtkı Tarancı  sözleri aşk sözleri şeklinde geçebilir. Aynı zamanda ayrılık teması da işleyen sizi farklı bir yöne götürebilir. Cahit Sıtkı Tarancı Yazıları ile bakış açınızı genişletip farklı bir dünyaya kapı aralama fırsatı yakalayabilirsiniz. Cahit Sıtkı Tarancı  resimli yazılar ve Cahit Sıtkı Tarancı facebook kapak fotoğraflarına bakarak onun yazdığı güzel sözleri paylaşabilir ve sizi yansıtan cümlelerini sosyal medya hesaplarınızda paylaşarak kendinizi ifade etmek için önemli bir yer bulmuş olabilirsiniz.

Ben ölürsem ölürüm bir şey değil;
Ne olursa garip eşyama olur.
Bir hayır sahibi çıkar mı dersin,
Mektuplarımı iade edecek?
Ya kitaplarım, ya şiir defterim?
Yanarım bakkal eline düşerse,
Kim bilir bu döşekte kimler yatar,
Hangi rüyaları örter bu yorgan!
El sırtında böyle zarif duramaz,
Ismarlamadır elbisem, pardesüm;
Her ayağa göre değil kunduram;
Bu kravat ben bağladıkça güzeldir;
Bu şapkayı kimse böyle giyemez.

Olmazlara meylim var

REKLAM ALANI

Hava güzel diye açsam pencereyi,
Sen misin açan? Yağmur yağmaya başlar.
Bir kadın mı gülümser karşı balkonda?
Kendime sanıp baksam kadın kaybolur.
Ne hoş kokuyor değil mi şu çiçekler?
Uçmuştur kokusu koparmak istesem.
Yemişle mi sarkıyor karşı dallardan?
Elimi uzatsam yemişten eser yok.
Herkes rakı içer, az çok neşelenir;
Bense her içişimde efkarlanırım.
Nerden, nasıl bindim Yarab bu gemiye?
Hangi denize çıksam fırtına kopar.

Ve öylesine kalabalık ki yalnızlığımız. Ne yana dönsek kendimize çarpıyoruz…

Bir gece misafirim olsan yeter
Dolar odama lavanta kokusu
Soğur sevincimden sürahi de su
Ay pencerem de durup durup güler

Bir kere sevdaya tutulmaya gör;
Ateşlere yandığının resmidir

Bir gün sılaya geldiğimde,
Bir şeyler sezersen halimde,
Hiç şaşmayasın anacığım.
Başımı koyup dizlerine,
Uzun uzun ağlayacağım,
Bütün insanların yerine.

Sen dünya maceramda, Aşkım sabrım kararım,Gülsem de ağlasam da, Ancak seninle varım..

Boşuna çalıyorsun
Postacı,
Boşuna çalıyorsun kapımı.
Artık benim değildir,
Üstünde ismim adresim yazılı mektuplar.
Git başkalarını sevindir,
Git başkalarını mahzun et,
Bana hükmün geçmez artık.
Bir aşkım varsa bugün
Bahçemdeki çiçekleredir,
İnsanlara değil,
Boşuna çalıyorsun kapımı,
Postacı,
Boşuna çalıyorsun.

Bir kere sevdaya tutulmaya gör;
Ateşlere yandığının resmidir.
Aşık dediğin, Mecnun misali kör;
Ne bilsin alemde ne mevsimidir.

Öyle eksildik ki yaşarken, bize dokunan her şeyi eksiltiyoruz.
Yalnızlığımızla çoğalıp kalabalıklığımızla eksiliyoruz ve öylesine kalabalık ki yalnızlığımız. Ne yana dönsek kendimize çarpıyoruz.

Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Çağınız başlıyor ey hatıralar!

Bir sevda ki yanmaktan başka nedir?

“Bugün az çok ünlü bir şair sayıldığım için ünü hor gördüğüm sanılmasın, hayır; sadece, ünün bir sanatçı için amaç olmayacağını, olmamasını söylemek istiyorum. Güzel bir anıtın dikildiği güneşli meydanda elbette gölgesi olacaktır.”

Zulmü pek çok insafı az,Hayata karşı aşkımız,Ne etseler ki çatlamaz,Bir sabır taşı aşkımız…

Ölüm bahsinde ümit insanlara mahsustur.

Neden sonra farkına varıyorsun
Etrafındaki korkunç ıssızlığın.
Yâr olsun ,dost olsun, ne arıyorsun,
Adresi belli mi vefasızlığın?

Çıngıraksız, rehbersiz deve kervanı nasıl,
İpekli mallarını kimseye göstermeden,
Sonu gelmez kumlara uzanırsa muttasıl,
Ömrüm böyle esrarlı geçecek ses vermeden,
Ve böylece bu ömür, bu ömür her dakika,
Bir buz parçası gibi kendinden eriyecek.
Semada yıldızlardan, yerde kurtlardan başka,
Yaşayıp öldüğümü kimseler bilmeyecek!

Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

“Bir ben vardır bende ben’den içeri”
Baudelaire’i bile kıskandıracak bir dizedir. Halk şairlerinin en çok hoşuma giden yanlarından biri de içsel bir hayata sahip olmalarıdır, ki bence bu şair olmanın ilk koşuludur. Temiz Türkçenin de en güzel örneklerini ancak halk şairlerinde bulabilirsiniz.

Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

“Konuşma dilinden ayrı bir şiir dili benim şiir anlayışıma göre olamaz. Bakın Melih Cevdet’in, Oktay Rifat’ın ve onlar gibilerinin şiirlerine, hepsi sizin benim konuşurken kullandığımız sözcüklerle yazılmıştır. Bence, şiirde doğru yol da budur. Anamın,bacımın, kız kardeşimin kullandığı dipdiri, her hecesini etimde canımda duyduğum sözcükler dururken, küflenmiş sözcüklerle şiir yazamam doğrusu.”

Kara zeytin gözlerinde müjdeler,Tıpış tıpış geliyor,Sevdiğim,Havaynan ekmeknen suynan bir tuttuğum.

İnsanlar dalgasına tutulmuş bir gemiyim!
Sağa sola sallanıp,bakın,çırpınıyorum;
Fakat bilmem ki sarhoş onlar mıdır,ben miyim;

Güneşe bakacak yerde,
Geceye sarılıp kalmak

Dışarıdan herkes:-Böyle uslu, yavaş…
İçimden bir ses:-SAVAŞ! SAVAŞ! SAVAŞ!

“Var olan bir sen, bir ben, bir de bu bahar.”

Bir ses bana ‘Gel..’ dese, ben o sesi işitsem;
kimsecikler duymadan bir kapı açıp gitsem..

“Yarab sen de bilirsin ki
Bir sen varsın bana yakın.”

Gündüz işimde beni şaşkın eder, Gece düşümde beni çılgın eder, Ayrılığı başımdan aşkın eder, Bir sevda ki yanmaktan başka nedir?

Ben bir gölge olsam, yahut bir hayal, Onlar gibi hissiz, onlar gibi lâl.

Gün gelip gidersem şayet
Öyle severekten gideceğim

Geniş, siyah gölgesi hayatımı kaplayan,
Tepemde kanat germiş bir kartaldır yalnızlık.
Kalp çarpıntılarıyla günleri hesaplayan
Bir benim, benim olan bir masaldır yalnızlık.

“Senin ağzından çıkan bir cümlenin tadını,Ne bugün içki verdi, ne bu gece dudaklar!”

Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.

Sonra baktım; ağlayacak tek bir omuz bile kalmamış.
Ben de koydum başımı kendi dizlerime, doya doya ağladım.

Deliksiz bir uykuysa vaadin,
Günün dolmuş veya dolmamış,
Gençliğime filan bakmadan,
Derhal gelebilirsin ölüm;
Kapı açıktır, lamba sönük.

Kapımı çalıp durma ölüm,Açmam,!Ben ölecek adam değilim.

Bütün insanlar kardeş biliyorum,
Cümlenin sağlığına duacıyım.

Artık hiçbir şey eskisi gibi değil.
Ben de öyle.
Çok dikkat etmiyorum uzun süredir kendime.
Kılığıma kıyafetime…
Çorapsız da basıyorum artık yere.
Eskisi gibi de korkutmuyor beni ne grip ne nezle.
Nane limonun iyi gelmediği daha büyük sıkıntılarım var herkes gibi benim de.
Takılmıyorum artık şu her kış ve bahar şişen bademciklerime.
Çok sıcak ya da soğuk şeyler yiyip içmem, hepsi hepsi bir kaç gün gene.
Olur biter
Geçer gider.
Ama canımı yaka yaka yutkunduğum şeyler var.
Olup bitmeyen,
Geçip gitmeyen.
Zaman zaman yine uykusuzluk çekiyorum ama…
Çok da takılmıyorum artık bu uyku konusuna,
Uyuyunca geçmeyen şeylerin olduğunu anladığımdan bu yana…

Âlemde gündüz gönlüme işkencedir;
Bence bayram ufukta gün bitincedir.

Nedir ki eninde sonunda ölüm,Ayrı düşmek değil mi aşinalardan?

Bugün cuma;
Büyükannemi hatırlıyorum,
Dolayısıyla çocukluğumu,
Uzun olaydı o günler!
Yere düşen ekmek parçasını
Öpüp başıma götürdüğüm günler!
O zaman inandığım gibi,
Sahiden bir öbür dünya varsa eğer,
Orada da cumaysa bugün,
Başında bulutlardan beyaz örtüsü,
Büyükannem namaz kılmaktadır,
Namahrem eli değmez seccadesinde;
Mekkei Mükerremeden getirilmiş.
Dilerim duasında unutmasın beni;
Günahkar olduğumu hatırlayarak.

Yaşım ilerledikçe daha çok anlıyorum
Ne büyük nimet olduğunu ah ey güzel gün
Boş yere üzülmekte mana yok anlıyorum
Kadrini bilmek lazım artık her açan gülün

Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
– Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!

Gölgeler çekiliyor pencereme,,Çağınız başlıyor ey hatıralar.

“Efkâr ettiğimiz şey, memleketin hâlidir;
Sanmam hemşehrim, sanmam bundan acısı olsun.”

“Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak
Taht misali o musalla taşında.”

Yaşım ilerledikçe daha çok anlıyorum
Ne büyük nimet olduğunu ah ey güzel gün
Boş yere üzülmekte mana yok, anlıyorum
Kadrini bilmek lazım artık her açan gülün
Şükretmek türküsüne daldaki her bülbülün
Yanmak da olsa artık aşk ile yaşıyorum

N’olur gözlerine geceler dolmadan,,Bana altın gibi bakışlarını ver.

Sen kendi gecende gidersin, ben kendi gecemde;
Vazgeç kardeşim, ayrıdır bindiğimiz gemiler!

Çölde bir yolcu gibi yalnızlığım içinde
Kavrulup gidiyorum.

Gün yeni doğanındır
Kül sönmüş ocakların
Kılıç kahramanındır
Köpek de sokakların

Ya Rab! semada yıldız yerde kabir,,Herşey bahtınca huzur içindedir.

Ey her gün bir mezar taşını omuzlayan;
Kalmadı gökte bile senin için ağlayan
Kalkmamak ümidiyle haydi toprağa kapan.

”Bir rüya görür gibi gözümde sevinçler var.
Beyaz bir sükût işte: Kar yağıyor, kar, kar, kar;
Sanırım ki uçuyor gözümde hâtıralar.
Beyaz bir sükût işte: Kar yağıyor, kar, kar, kar…”

Yattın mı yalnızlık;
Yolculuk sanırsın
Issız deniz dibi.
Kalksan kalabalık;
Ormanda ağaçsın,
Bir gölge sahibi.
Duy rüzgarı dal dal,
Her yaprağında gün;
Çiçek aç, yemiş ver.
Gerçek yahut masal,
Güzel geçsin ömrün;
Hatırası yeter.

Hayata beraber başladığımız, ostlarla da yollar ayrıldı bir bir; gittikçe artıyor yalnızlığımız.

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ