Ahmet Şerif İzgören Sözleri
Sanatsal anlamda katkıları olan ve çalışmalar yapan isimlerden biridir. İlk kültür merkezini açan kişi olarak da yerini almıştır. Kendisi Tsk da çalışmış ve buradaki görevine bırakarak farklı bir alana geçmiştir. Şuan kendisi önemli isim ve firmalara danışmanlık yapmaktadır. Ahmet Şerif İzgören motivasyon konuşmaları oldukça güzeldir ve kendinizi tanımız için açılması gereken bir kapıdır. Ahmet Şerif İzgören kitapları on iki tanedir. Yayınlanan kitaplar kişisel gelişimle ilgili olup yol gösteren sözler niteliğine sahiptir. Ahmet Şerif İzgören sözleri ile sevdiklerinizin gayret ve çabalarla neleri değiştirebileceğini fark etmesini sağlayabilirsiniz. Ahmet Şerif İzgören rehberlik sözleri rehberlik konuşmaları olduğu için özlü sözler ve güzel sözler kullanmada önemli bir yere sahiptir. Ahmet Şerif İzgören konuşmaları ile kendinize bir fırsat tanıyın. Seçmek istediğiniz kişi olmanızda kilit bir isim olabilir. Aynı zamanda Ahmet Şerif İzgören hikayeleri de oldukça güzel örnekler ile doludur. Galeride bulunan Ahmet Şerif İzgören resimli sözleri ve Ahmet Şerif İzgören facebook kapak fotoğraflarını sosyal medya hesaplarınızda kullanarak sevdiklerinize cesaret veren sözler iletebilirsiniz.
Süpermen Türk olsaydı pelerinin kesin anası bağlardı. Bir de uçarken arkasından bağırır. “Varınca çaldır oğlum.”
Ne gülüyorsun deli gibi” deriz ya aslında psikolojik problemi olanların %90’ı somurtur. Aklınızda hiçbir şey yoksa gülümseyin, herkes “Ne düşünüyorsunuz” diye merak eder. Gülümsemek zeka belirtisidir.
Asker bavulu gibi adamlar vardır, alır bir yere koyarsın, sonra git üç hafta sonra oradan al.
Derler ki konuşmaktan zevk alacağın biriyle evlen, çünkü yaşlılıkta konuşmak ve dinlemek en çok arayacağınız özellik olacaktır.
İyi ki hayal ettiklerinize bedava ulaşamıyorsunuz.
Üniversitelerde, okullarda önce dersleri alırsınız, sonra sınav olursunuz. Gerçek hayatta tam tersidir; önce sınav olursunuz sonra ders alırsınız.
Sevgi kültürü şahane bir şeydir.
Hem zekilerin hem de aptalların başarısızlıkları vardır, zekilerin farkı, ders almalarıdır.
Her çekirdek bir ağaçtır.
Dinlemek zekâ belirtisidir, konuşmak değil. İnsanlar ağızlarıyla söylediklerini kulaklarıyla duysalardı çok daha az konuşurlardı.
Kendini acayip ciddiye alıp, işini ciddiye almayan insanlar topluluğu olduk. Keşke ciddiye aldığımız şey kendimiz değil, işimiz olsa.
Fizik kanunlarına göre, iki şey aynı anda bir arada olmaz. Eğer beyninize olumlu düşünceyi yerleştirirseniz, olumsuz düşünce oraya yerleşemez.
İskoçlar der ki: “Çocuklar dudaklarınızı değil, ayaklarınızı izler.”
Politikacılar her sabah iki defa tıraş olmak zorunda, çünkü iki yüzlüdürler.
Öncelikle kişisel gelişmeyi bırakın, toplumsal gelişin.
Karşınızdaki kişi sizinle konuşurken sağına doğru bakıyorsa, beyninin sol lobunu kullanıyordur, yani tasarlama ve planlama yapıyor olabilir. Sola doğru bakıyorsa, sağ lobu kullanıyor olabilir, yani hatırlıyordur ve büyük ihtimalle hayallere dalmıştır.
Dinlemek zeka belirtisidir, konuşmak değil. İnsanlar ağızlarıyla söylediklerini kulaklarıyla duysalardı çok daha az konuşurlardı.
Adamın biri, iş için hayvanat bahçesine başvurmuş, “Maymunumuz öldü, sadece maymun kadromuz boş. Kabul edersen buyur” demişler. Bizimki kabul etmiş. Bir maymun postu giydirmişler, asgari ücretle işe başlamış. İş iyi, gıdaya da para vermiyor, bütün gün simit, fıstık vs. Bir gün yanlışlıkla yan kafesle arasındaki kapı açık kalmış içeri aslan girmiş! Bizimkisi mesaiyi unutup panik içerisinde “imdat yok mu kurtaran!” diye bağırmaya başlamış. Aslan durmuş “Kardeşim tek işsiz sen misin?” demiş.
Hayatı size Amerikan filmlerinin öğrettiği gibi yaşarsanız bittiniz. Çünkü tüketmezseniz var olamazsınız ve o kültürde fiziksel özellikler her şeyin önündedir.
Ya karanlığa küfredin.
Ya da güneşe yürüyün.
Güçlükler hayatınızın önemli ve değerli bir parçasıdır. Sonuç çıkarmayı başarırsanız zorluklar bilge bir öğretmen gibidir. Sonuç çıkarmayı bilmiyorsanız her gün dayak yediğiniz ama hiçbir şey öğrenemediğiniz öğretmene benzer zorluklar. İşin kötü tarafı derse de girmek istemezsiniz. ,yani hayatı sevmezsiniz. Yaşadığınız her zorluk sizi hayata yaklaştırır.
Ruhunu, fiziğini ve varlığını seven insan mutludur. Mutluluğu kendi benliğinizde arayın.
Elindeki bir kaşık yağı dökmeden etraftaki tüm güzellikleri görebilmektir.
Sakız çiğnerken midemiz bir şeyler yediğimizi zannedip asit salgılar ya da topuklu ayakkabı giyen kadınların her iki ayağın topukları da yukarıda olduğu için beynin serebral dengesi bozulur; beyin, iki ayağın bir arada atıldığını zanneder (bu demektir ki yenge, yüksek topuklu ayakkabı giydiğinde onun dengesiz davranışları hoşgörüyle
karşılanabilir. Ayakkabı topuksuzsa zaten film tamamıyla kopmuş olabilir, oradan yavaş yavaş uzaklaşın).
Hayallerinizin büyüklüğü, geleceğe bakışınıza ve ufkunuzun genişliğine bağlıdır
Yavuz Sultan selim, oğlu Kanuni Sultan Süleyman’a iki mektup verir.”Birini ben ölünce aç, ikincisi de beni defnettikten sonra açarsın.” der.
Vefat ettiğinde Kanuni ilk mektubu açar. Mektupta, “Oğlum, senden tek bir istediğim var; beni çoraplarımla gömsünler, başka bir şey istemiyorum.” yazmaktadır.
Kanuni, defin işlemini yapacak, din görevlisinden bu vasiyeti gerçekleştirmek için izin ister. İmam tüm ısrarlara rağmen bunun imkansız olduğunu, dinimizde böyle bir şey olmadığını anlatır. Yavuz, mecburen çorapsız defnedilir.
Kanuni ikinci mektubu açtığında şu yazıyı görür:
“Bak oğlum, bir çift çorap bile götüremedim.”
Aynı pencereden dışarı bakan iki adamdan biri, sokaktaki çamuru, diğeri ise gökteki yıldızları görür.
Kasaplarsa dükkânlarında yeşili hiç kullanmazlar. Yeşil vejeteryanlığı temsil eder. Yeşil doğanın kendisidir. Yeşil güven verir. O yüzden bankaların logolarında en çok tercih ettikleri iki renkten biridir.
Fizik kanunlarına göre iki cisim aynı anda ve aynı yerde bulunamaz; yani beyninizde olumlu düşünce varsa olumsuz düşünceye yer yoktur, olumsuz düşünce varsa olumluya yer yoktur.
Beyniniz neredeyse bedeniniz de oradadır. Ruhunuzun dünyaya çiçeklerle dolu bir vadiden bakmasını tercih edin. Hırs ve kötülüklerle dolu bir uçurumun kenarından değil.
Çocuğunu çok korursan herhangi bir yazgıyı gerçekleştirmeye yetecek kadar güçlenemez.
Beden dilini çocuğunuza sevgi gösterirken kullanın. Çocuk Esirgeme Yuvalarına ziyaretinizde çocuklara sarılırken, insanları anlamaya çalışırken kullanın. Silah zannetmeyin.
Son yıllarda hiç yaşlı birini karşıdan karşıya geçiren bir çocuk gördünüz mü? Ya da otobüste bir büyüğe yerini veren bir genç? Göremezsiniz. Çünkü gençler birbirini “Hüp diye çekmeye” odaklanmış durumda.
Sahiplenme için özellikle dokunmayı kullanırız. Bir düğün salonuna girerken, sevgilimize, eşimize sarılır veya dokunuruz. Bu dokunuşu “Bu benim ona göre!” anlamında kullanırız. Genelde hanımlar bu mesajı etrafa vermede bizden daha kibar oldukları için, bizim yaptığımız gibi kollarıyla bir boğma harekâtına girmek yerine, üzerinizden olmayan kepekleri silkelerler ya da ceketinizden hayali saçlar toplarlar. Zaten sıkı olan kravatınızı dilinizi dışarı çıkaracak şekilde sıkarlar. Bu, diğer dişilere “Bu adam benim, bulana kadar canım çıktı, kimse yanaşmasın” mesajını verir. Siz saf saf “Dün kafa üstü düştüm, dönüp bakmadı. Şimdi kravatımı düzeltiyor, değerimi anladı. Rabbime şükürler olsun!” diye düşünürken, o etrafa gerekli mesajı vermektedir.
Gülümsemek zeka belirtisidir.
Bir hafta önce PKK Tokat’ta yedi askerimizi şehit etti. Televizyoncular şehitlerden birisinin ailesiyle görüşmüşler, Fatih diye bir çocuk, evinin duvarı sıvasız,soğuk, berbat. Askerde yiyip içmiyor, 127 lira maaşı var, onu eve yolluyor. Yanında kitaplarını götürmüş askere, bilgilerim taze kalsın, daha okuyacağım, diye. Şehit etmişler çocuğu. Belli ki evin direği o, herkes onun eline bakıyor. Aynı gün bir köşe yazısı okudum. Bir köşe yazarı hangi barda ne içmişler, İstanbul’un en ciks mekanı neresiymiş anlatıp” Koptuk ağabey , yalnız mekanı biraz daha cool yapsınlar.” diyor.
Tatil köylerinde üç yaşındaki Alman çocuklar kendi yemeklerini kendi yer, bizim beş yaşındaki çocukların anneleri peşlerinde yemek yedirmek için koştururlar.
Kusursuzluğu küçük şeyler oluşturur; ama kusursuzluk küçük bir şey değildir.
Hayallerinizin büyüklüğü ,geleceğe bakışınıza ve ufkunuzun genişliğine bağlıdır.
Mavi, yeme içgüdüsünü azaltan bir renk, o yüzden fast food zincirleri içeride mavi hiçbir şey kullanmazlar. Mümkün olsa mavi tişörtlü müşterileri dışarı atmak isteyebilirler. Tüm diyet ürünler mavi yazı ve logo kullanırlar. Süt ve süt ürünleri de sağlıklı, fakat şişmanlatıcı olmadıklarını anlatmak için maviyi ve yeşili tercih ederler.
Etrafınızda her şeyi para ve başarıya bağlayan bir sistem var. Oysa değerli olan doğru bir amaç uğruna harcanan çabalardır.
Hanımlardan birinin eşi yalan söylerken sağ ayak başparmağını kıpırdatmaya başlıyormuş. “Eşinize hiç söylediniz mi bunu?” diye sordum. “Niye söyleyeyim ki?” diye muzip bir cevap aldım. Eşine önü açık bir terlik almış, akşam giydiriyormuş terliği garibana. Evet, kadınlar bize göre yüzlerce defa daha dikkatliler ve ayrıntıları fark ediyorlar.
İki insanın iyi geçinmesi kusursuz olmalarıyla değil, birbirlerinin kusurlarını hoş görmeleriyle sağlanır.
Domates, Amerika kıtasının keşfiyle batıya geldi ve kırmızı rengi nedeniyle zehirli zannedilerek yüz yıl kadar yenmedi. Domates, bir Fransız kralı halkını domatesin zehirli olmadığına inandırmak için toplum önünde domates yedikten sonra tüketilmeye başlandı.
Hiç kimse sizin izniniz olmadan size kendinizi kötü hissettiremez.
Hayat size verilmiş en büyük armağandır.
Değerini fark edemeseniz bile en azından hak etmeye çalışın.
İnsan öğrenmeyi bıraktığı gün yaşlanır” diyor. Biz bu ülkede 18 yaşında yaşlanmaya başlıyoruz, 30’larda ölüyoruz.70 yaşında gömülüyoruz.
Küçük bir öksüz çocuğu evlat edinen anne, çocuğunu anaokuluna getirir. Küçük çocuk orada diğer çocukların alay etmesiyle öksüz olduğunu öğrenir. Akşam, annesi onu almaya geldiğinde gözleri dolu dolu sorar:
“Anne, öksüz ne demek?”
Annesi pırlanta gözleriyle cevaplar:
“Diğer çocuklar gibi annenin karnında değil, kalbinde büyümüşsün demektir, kızım” Çocuk sevinçle annesine sarılır.
Tarlanın yirmi yerini birer metre kazdığınızda birşey bulamazsınız, bir yerini yirmi metre kazdığınızda da suya ulaşırsınız.
İyi bir gözlemci olmaya ve insanoğlunun bilinçsizce yaptığı birçok hareketin anlamını okuyabilmeye başladığınızda yeni ve büyülü bir dili konuşmaya ve anlamaya da başlayacaksınız.
Hayat sizin ona nereden baktığınıza bağlı olarak değişir.
Eğer yeniden başlaya bilseydim hayata
İkincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz,
Sırt üstü yatardım.
Neşeli olurdum,ilkinde olmadığım kadar,
çok az şeyi ciddiyetle yapardım.
Elbette mutlu anlarım oldu ama
yeniden başlaya bilseydim eğer,
yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkındamısınız bilmem:yaşam budur zaten:
anlar, sadece anlar.
Siz de anı yaşayın (..)
Eğer yeniden başlayabilseydim.
İlkbaharda ayakkabılarımı fırlatır atardım.
Ve son bahar bitene kadar,
yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder,
güneşin tadına varır,çocuklarla oynardım.
Bir şansım daha olsaydı eğer…
Ama işte 85`indeyim
ve biliyorum…
ölüyorum…
Mevlana diyor ki “Aptalın karşısında kitap kadar sessiz ol”
Bizim semt pazarlarında domates satan vatandaşların tezgâhının üstündeki büyük şemsiyelere bakın, kırmızı olduğunu görürsünüz. Eski Bergama’daki büyük Artemis heykelinin önünde mermer bir havuz vardı ve havuzun içinde hep zeytinyağı olurdu. Tüm Mezopotamya’dan, Ege’den ve adalardan insanlar tapınağa bu muhteşem heykeli görmeye gelirlerdi; heykeli bu kadar çarpıcı yapan şey ise zeytinyağı dolu havuzdan heykele yansıyan güneş ışığıydı. Aynı hileyi şimdi pazarlarda domateslerin üzerine kırmızı şemsiyeden yansıyan ışığın canlılığını kullanan pazarcılarda görürsünüz.
Bir insana dinlediğini hissettirmek sevginin en güzel ifadesidir.
Geçtiğimiz günlerde Sheraton’da, İnsan Kaynakları Türkiye Buluşması’nda yaptığım bir konuşmada, Emniyet Genel Müdürlüğü’nden bir bey, Arnavut öğrencilerin evet ve hayır işaretlerini tam tersi şekilde kullandıklarını söyledi. Arnavut öğrencilere Türkiye’ye ilk geldiklerinde “Yemek yer misiniz?” diye soruyorlar. Çocuklar kafalarını evet anlamında iki yana sallayınca “Herhâlde yemeyecekler” diye saatlerce aç bırakıyorlar.
Çalışanların kalplerini hedefe çevirirseniz ayakları unutursunuz. Yoksa hep mesaiye geldiler mi, gelmediler mi diye takip edip durursunuz.
Aynalamaları politika sahnesinde çok yakalarsınız. Güneş Taner’i seyrederken Turgut Özal’ın tarzını, Hüsamettin Cindoruk’ta uzun yıllar beraber olmanın getirdiği Demirel bakışları ve konuşma tarzını görürsünüz. Oylarının artacağını bilseler birçoğu Bedia Muvahhit taklidi bile yaparlar aslında.
Yetenekler dokundukları yere değer katarlar.
Bırakın, ışığınız dışarı olduğu gibi yansısın, değişmeden. Çevrenizi ancak öyle aydınlatabilirsiniz.
Işığı görebilmeniz için mutlaka karanlıkta kalmanız gerekmez.
Hitler’in çalışma odası uzun dikdörtgen biçimindedir. İçeri giren kişi, ona otoriteyi, kanı, içgüdüleri çağrıştıran ve heyecanını artıran kırmızı bir halıyla karşılaşır, yürür, fakat ortaya geldiğinde bocalamaya başlar. Masa normalde olması gereken yerde, yani karşıda değildir ve oturacağı sandalyeye ulaşması için halının dışına çıkması gerekmektedir. Kararsız kalıp bir süre sonra kafasında soru işaretleri ile halıdan ayrılır ve alçak sandalyeye oturur. Karşısında, hemen kısa bir mesafede beyaz düz bir duvar vardır. Arkası ise büyük bir boşluktur ve arkasındaki pencereden gelen ışık arkasının sağlam olmadığını ona tüm görüşme boyunca hatırlatır (Hitler bu dönemde İstanbul’da Pera Palas’ta bombalı suikast düzenleyebilecek güçtedir). Hitler’in önü ise açık ve geniştir, arkasını ise duvara dayamıştır. Böyle bir durumda görüşmenin ipleri Hitler’in eline geçmiştir.
Teknenin nereye gideceğini, rüzgarın nereden estiği değil, sizin yelkenlerinizi ne yöne açtığınız belirler.
Pembe giyenlere, hizmetlerinden dolayı ödeme yaparken kendimizi daha rahat hissettiğimizi tespit ettiler. İngiltere’de Boots ve Marks & Spencer (orada gıda da satıyor) mağazalarında bütün tezgâhtarların pembe gömlek giydiğini gördüm. Bu devamlı politikalarıdır, diye düşünüyorum. Bu kitabı okuduktan sonra bizde de çek senet mafyası, tahsilata pembe gömlek giyerek gider herhâlde.
“Ağabey çok paranı aldık; ama herhâlde kendini çok rahat hissediyorsundur!” ya da şirketlerde şöyle konuşmalar geçecektir:
– Banu Hanım ne o? Pembe gömlek giymişsiniz, zam mı isteyeceksiniz?
– Şey, evet efendim. Siz de mi okudunuz?
– Bana pembe membe işllemez, çık dışarı!
Dünyadaki gelirin %94’ünü nüfusun %1’i paylaşıyor! Bir de utanmadan ”paylaşıyor” kelimesini kullanmışlar. Bu nasıl paylaşma!
Yalan söylerken erkekler gözlerini aşağıya doğru kaçırırken, kadınlar daha çok yukarı bakmayı tercih ediyorlar ve erkekler yalan söylerken gözlerini ovuşturuyorlar, kadınların eli ise burunlarına gidiyor. Bu örneği verdiğim seminerlerde toplu olarak hep aynı tepkiyi aldım: “Makyajları bozulmasın diye!” Kesinlikle doğru.
Rüyalarınızın gerçek olduğu yer sizin cennetinizdir.
Bir grup deneğe çeşitli renklerdeki kurabiye kutularını gösterip “Sizce en iyi kurabiyeler hangisinde?” Sorusu sorulduğunda çoğunluğun pembe kutuda en lezzetli kurabiyelerin olduğunu düşündükleri görülmüş. O yüzden çikolata ve kurabiye kutuları pembe ile eflatun arası bir renkte seçilir.
Kars’ta halkın en büyük geçim kaynağı kaz etidir.Kışın başında hazırlarlar kaz etlerini,tüm kış yerler.Köylerde halk haberleşir,herkes etkerini aynı gün hazırlar,kazanlarda pişirirken kimsenin canı çekmesin,herkesin evinde aynı anda et olsun diye.Küçük bir şey ama bu ülkeyi bana sevdirir.
Kadın ve erkek arasında da bazı farklar var. Örneğin, ceket giyerken erkeklerin ilk önce sağ kolunu, kadınların da daha çok sol kolunu kullandıkları tespit edilmiş (bu beynin loblarının kullanımı ile ilgili
Hepimizin inancı saygıyı hürmeti hak ediyor. Çünkü ancak o zaman kendi inancın da hürmet görür
Sonuç çıkarmayı başarırsanız zorluklar bilge bir öğretmen gibidir. Sonuç, çıkarmayı bilmiyorsanız her gün dayak yediğiniz, ama hiçbir şey öğrenemediğiniz öğretmeninize benzer zorluklar.
Kurum kültürünüzü oluştururken iki tercihten birini yaparsınız: Ya sevgi, sorumluluk, iletişim üzerine ya da korku, disiplin, gizlilik üzerine kültür oluşturursunuz.
Henry Ford ‘ İnsan öğrenmeyi bıraktığı gün yaşlanır. ‘ diyor. Biz bu ülkede 18 yaşında yaşlanmaya başlıyoruz, 30’larda ölüyoruz , 70 yaşında gömülüyoruz
Kurum kültürünüzü yaratan; davranışlarınızdır, ekibe anlattığınız teoriler değil
Ameliyat çok iyi geçti, hasta öldü!” durumları çok bu ülkede. Ya da aynı futbolcu iki gol attı; maç 1-1.”
Bu ülkeye, işini iyi yapmayan insanlardan büyük zarar geldi. En büyük zararı onlar verdiler.
Orhan Veli müthiş mi müthiş bir şairdir.
Nasıl öldü bilir misiniz?
Ankara Belediyesinin açıp, üzerine kapak koymadığı çukurlardan birine düştü geceleyin.
35 yaşında!
70’ine gelebilseydi peçetelerin üstü, aşıkların kalpleri hatta tuvalet kapıları bile onun şahane şiirleriyle dolardı.Orhan Veli öldü.
Hayal gücümüz öldü.
Güvenilirliği okuyarak kazanamazsınız, bunu size hayatınızdaki iyi
örnekler ve aileniz kazandırır.
Vietnam-Vietkong görüşmelerinde, masa düzeni çok büyük bir problem olur. Bu müzakereler öncesinde oturma düzeni için bir buçuk ay çalışılır. Vietnamlılar, Vietkonglular onlardan daha aşağıya oturmazlarsa toplantıya katılmayacaklarını söylerler, böylece diğer masanın ayakları kesilir. Paris’te yapılan görüşmelerde de
Vietkonglular, 15 cm aşağıdaki bir masaya oturtulur.
Ne gülüyorsun deli gibi” deriz ya aslında psikolojik problemi olanların %90’ı somurtur. Aklınızda hiçbir şey yoksa gülümseyin, herkes “Ne düşünüyorsunuz” diye merak eder. Gülümsemek zeka belirtisidir.
Sarı geçiciliğin ve dikkat çekiciliğin ifadesidir. O yüzden tüm dünyada taksiler sarıdır. Dikkat çeksin ve geçici olduğunu bilsinler diye. Araba kiralama firmaları logolarında hep sarıyı kullanırlar. “Ürün geçici, lütfen geri getirin!” demek istiyorlar.
Derler ki; konuşmaktan zevk alacağın biriyle evlen çünkü yaşlılıkta konuşmak ve dinlemek en çok arayacağınız özellik olacaktır.”
Einstein’in zekâ düzeyini konuşmaya gerek yok. Einstein evinin telefon numarasını bilmezmiş. “Nasıl olur da bilmezsiniz?” diyenlere, “Bir not defterinin tutacağı bilgi için beynimi meşgul etmem” cevabını verirmiş, rahmetli!
Her sene Çanakkale Şehitleri’nin anısına Avustralya ve Yeni Zelanda’dan onbinlerce insan tören için Çanakkale’ye gelir. O törenlere bir avuç Türk katılır. Onların yarısı da turist tavlamaya gelir. Biz bu güzel yurdu sevmiyoruz.
Aslında, nereye gideceğini bilmenden daha önemlisi, kim olduğunu bilmen. Kim olduğunu bilirsen, gideceğin yer değiştiğinde ortalıkta dımdızlak kalmazsın ve nereye gideceğini çok daha iyi belirlersin.
Disney’in hayat amacı Amerikan değerlerini dünyaya yaymak”’tır.O yüzden ,en özgür yönetmen bile Disney yapımcılığında film çektiğinde ,bir saniye mutlaka ABD bayrağını yerleştirir.
Hiçbirimizin unutmadığı o görüntülerin olduğu CNN jeneriğini tekrar izlediğinizde, seçilen görüntülerin hepsinin ayrı ayrı güç gruplarını etkilemek için seçildiğini görürsünüz. Petrole bulanmış karabatak çevrecileri Saddam’a karşı kışkırtırken, yanan petrol kuyuları iş çevrelerinin desteğini ABD’ye kazandırdı; yaralı bir asker duygusalları etkilerken, savaş uçakları ve uçak gemisi görüntüleri güce tapanları ve Amerikalı vatandaşların milliyetçilik duygularını etkilemek için seçilmişti. Jeneriği tekrar izlediğimde bu görüntülerin jenerikte ve sonrasında saniyenin 30’da bir aralıkla kullanıldığından emindim. Nasıl olsa kimse o karabatağın yıllar önce bir Fransız petrol tankerinin İskoçya açıklarında batmasıyla petrole bulanıp öldüğünü araştırmayacaktı
öğrenseler bile altmış beş bebeğin öldüğünü duyuramadıkları gibi kimseyi haberdar edemezlerdi. En azından siz öğrendiniz, bu büyük mutluluk; bir bilgi huzmesi, bir kapının altından içeri sızdı.
Evladınıza ne araba bırakırsınız ,ne ev,ne de başka bir miras.Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız.
1997 yılı Eylülü’nde bir yöneticiyle görüşmem vardı; ne içmek istediğimi sorduğunda çay istedim. Fakat her zaman masanın önünde duran sehpa o an orada olmadığı için eğer bardağı yanlışlıkla o yöneticinin masasının üzerine koysaydım, ki yıllar önce deneyimsiz bir görüşmeci iken bunu kesin yapardım, bu olumlu görüşme, müthiş bir olumsuzlukla bitebilirdi (görüşme boyunca benim bardağı kafamda taşımam garip kaçtı, ama olsun)
Fizik kanunlarına göre, iki şey aynı anda bir arada olmaz. Eğer beyninize olumlu düşünceyi yerleştirirseniz, olumsuz düşünce oraya yerleşemez.
Bir gelin kaynanasıyla hiç geçinemiyor. Araları o kadar kötü ki gelin aktara gidip durumu anlatıyor: ‘Onu mutlaka zehirlemeliyim ama bana öyle bir zehir ver ki, kimse fark etmesin’ Yaşlı aktar geline bir toz vermiş. ‘Bunu her gün yemeğine çok az karıştır, fakat aranı çok düzgün tut, gülümse, iyi davran ki kimse senden şüphelenmesin’ demiş. Kızgın gelin kaynanasının her yemeğine muntazam o beyaz tozdan karıştırıp, bir ay ömrü kalan kaynanasına çok iyi davranmaya başlamış. Aradan bir ay geçince tekrar aktara gelmiş gelin: ‘Bu zehrin panzehirini istiyorum. Zehirlediğimi anlamasın diye kayınvalideme farklı davranmaya, gülümsemeye ve saygı göstermeye başladım. Bu sefer onun da bana tavrı değişti, çok iyi bir insan oldu. Şimdi benim en iyi dostum. Onun ölmesine müsaade edemem.’ Yaşlı aktar cevap vermiş: ‘Panzehire ihtiyaç yok. Sana verdiğim zehir sadece tuzdu. O bir parça tuz, bugüne kadar kaç insanın arasını düzeltti.