Adam Fawer Sözleri

Adam Fawer Sözleri

Olasılıksız romanı ile büyük bir başarı yakalamıştır. Onsekiz dile çevirilen kitap en iyi ilk roman dalında ödül kazanmış ve büyük bir okuyucu kitlesi bulmuştur. 2008 Nisan ayında ikinci olan Empati’yi 2008 yılında çıkarmıştır. Daha sonra bu kitapları Almanca, Japonca ve Türkçe olarak yayımlamıştır. Fawer Pennsylvania Üniversitesi’nde öğrenim görmüş önce lisans daha sonra lisans üstü derecelerini tamamyalayarak Stanford Graduate School of Business’da MBA’ini yapmıştır. Kariyeri sırasında Son Music gibi önemli şirketlerle çalışmıştır. Eşi ve oğulları ile beraber New York’ta hayatına devam etmektedir.

Her şey bir şekilde yoluna girecekti.

“İyiki’ lerin keşke’ lerini geçsin bu hayatta. Çünkü zamanı geri çevirmek için saatin yelkovanı ile oynamak fayda sağlamaz.”

Ama her gün bir öncekinin aynıydı. O hâlâ yoktu ben de yalnızdım.

Satranç hayat gibidir.Her parçanın kendi işlevi vardır.Bazıları zayıftır, bazıları ise güçlü.Bazıları oyunun başında işe yarar, bazıları sonunda.Ama kazanmak için hepsini kullanmak zorundasın.Aynen hayatta olduğu gibi satrançta da skor tutulmaz.On parçanı kaybedip yine de kazanabilirsin oyunu.

Ama bir yabancıya bile olsa, içini dökebilmek rahatlatıcıydı.

acı çekmek, yalnızca arzuların bertaraf edilmesiyle sona erdirilebilir.

Yaşıyorlar. Acı çekiyorlar. Ölüyorlar.

acı çekmek, yalnızca arzuların bertaraf edilmesiyle sona erdirilebilir.

Ve intikam, haklı gerekçelere de dayansa, yine de bir günahtı.

hayat gibidir.Her parçanın kendi işlevi vardır.Bazıları zayıftır, bazıları ise güçlü.Bazıları oyunun başında işe yarar, bazıları sonunda.Ama kazanmak için hepsini kullanmak zorundasın.Aynen hayatta olduğu gibi satrançta da skor tutulmaz.On parçanı kaybedip yine de kazanabilirsin oyunu.

Aslında hayat garipti.

Ne isteyeceğinizi kontrol edemezsiniz. Her davranışınızı önceden belirleyen arzularınız ruhunuzun o kadar derinlerine işlemiştir ki, onlara dikkat bile etmezsiniz. Ve bu da sizi mükemmel bir köle yapar. Bu nedenle, hayatınızı yaşamaya devam edin. Ne isterseniz yapın. Sadece ’isteklerinizin’ tümüyle sizin kontrolünüzde olmadığı gerçeği üzerine kafanızı çok fazla yormamaya çalışın.

“İnsana bişey oluyormuş gibi gelmiyor,her şey normalmiş gibi geliyor… İşte bu yüzden bu kadar korkutucu…

Bir sağırın sinestezi olması gibidir aşk; Müziği duymazsın ama onu hissedersin.

Sayın Kongre üyesi. John Locke’nin söylediği başka bir şeyi anımsayın: ‘Eğer devlet vatandaşlarının haklarını korumazsa, geriye uygun tek bir cevap kalıyor.’
-Neymiş o?
‘Devrim.’

“Eğer bir denklemde sonsuzu kullanırsanız bu diğer her şeyi etkiler , çünkü çok büyük bir sayıdır…”

Aslında, eğer bir şeyi yapabileceğini düşünürsen, bu mümkün olmasa bile yapabildiğini görürsün.Eğer yapamayacağını düşünürsen, o zaman çoğunlukla yapamazsın, çünkü yapmayı denemezsin bile.

Önemli olan şu; her ne oluyorsa ya da ne olduğunu sanıyorsan, yine de kontrol sende. Kim olduğunu ve hâlâ kendin olduğunu hatırlamaya çalış.

“Gelecek, onu görene kadar şekilsizdir. Bir parayı havaya attığında iki olası gelecek vardır, birinde para yazı gelir, diğerinde tura, ama sen görene kadar ikisi de değildir.”

Umut etmekten bıktı, hayal kırıklıklarından sıkıldı. Bu yüzden de içine kapandı.

“Yüzyıllardır oynanmasına rağmen hiçbir seyirci sahneye fırlayıp Romeo’nun zehirli iksiri içmesine engel olmamıştır. Sonunda geminin batacağı bilindiği halde Titanic defalarca izlenmiştir. Bitecektir korkusuyla aşktan kaçarsan hayattan hiçbir tat alamazsın. Çünkü Romeo ölmeli, Titanic batmalı, ama aşk her şeye rağmen yaşanmalı.”

”Eğer beş saniye içinde biri bir cevap vermezse bu soruyu sınavda da soracağım haberiniz olsun.” Bir anda yirmi öğrenci el kaldırdı.

Aklına çocukken sirke gidip filleri ilk gördüğü gün geldi. Üç tane fil vardı ve bu altı tonluk canlıların kaçmaması için ayaklarına ince birer halat bağlamışlardı sadece. Nava’nın aklı karışmıştı. Babasına neden hayvanların ipleri koparmadıklarını sorduğunu hatırlıyordu.
“Bu koşullanmaları ile ilgili bir şey” diye açıkladı babası. “Filler daha bebekken kalın demir zincirlerle bağlanırlar. O ilk aylar boyunca da ne kadar çabalarsa çabalasınlar, bu zincirleri kıramadıklarını görürler.”
“…eğiticiler filler zincirleri kıramayacaklarını öğrenene kadar ip kullanmazlar. Bak Nava, aslında o filleri orada tutan ipler değil, akıllarındaki koşullanma. İşte bu yüzden bilgi önemlidir.”

Olasılık dışı, olasılıksız? Ama imkansız değil.

“Yüzyıllardır oynanmasına rağmen hiçbir seyirci sahneye fırlayıp Romeo’nun zehirli iksiri içmesine engel olmamıştır. Sonunda geminin batacağı bilindiği halde Titanic defalarca izlenmiştir. Bitecektir korkusuyla aşktan kaçarsan hayattan hiçbir tat alamazsın. Çünkü Romeo ölmeli, Titanic batmalı, ama aşk her şeye rağmen yaşanmalı.”

Hayat satranç gibidir. On parçanı kaybedip yine de kazanabilirsin.

“Kararlar doğru veya yanlış değildir. Kararlar karardır. Sen, sana göre en iyisini seç.”

Ama umut iyimser olmaktan ziyade tehditkardı.

Daha önce hiç silah kullanmamıştı, ama bu onu endişelendirmiyordu. Resim çekmek gibiydi bu iş. Odakla ve bas. Aralarındaki tek fark, bir Nikon kamera 9 milimetrelik bir Lorcin L gibi tepmezdi.

Partiküller ışık hızına yaklaştıkça zaman yavaşladığı için duranlara göre bilinçsiz zihnin sonsuz olduğunu düşünebiliriz. Yani, bir alamda, zaman diye bir şey yok.

”Gelecek, onu görene kadar şekilsizdir. Bir parayı havaya attığında iki olası gelecek vardır, birinde para yazı gelir, diğerinde tura, ama sen görene kadar ikisi de değildir.”

Ne yazık ki, bu ışının neden olduğu tek ölüm büyük olasılıkla kendininki oldu. Silahı 5 Ocak 1943’te ABD Savaş Bakanlığı’na teklif etti. Üç gün sonra kaldığı otel odasında ölü bulundu
“Tesla’nın notlarına ne olduğunu kimse bilmiyor…”

Mutlaklarla değil de olasılıklarla yönetilen bir evrende bütün sonuçlar vardır.

İşte hayatın en güzel tarafı da buydu; her şey olabilirdi, her ne kadar olasılıksız olursa olsun olabilirdi, olasılık dışı olan bir olay mutlaka olurdu.

Gördüğün gibi hiçbir şey tümüyle yin ya da yang değildir. Her şey içinde karşıtının en azından tohumunu barındırır: Kış yaza dönüşür; yukarıya çıkan her şey aşağıya inmek zorundadır. Benzer şekilde, yang olmazsa yin de olmaz; tıpkı sıcak olmadan soğuğun, aydınlık olmadan karanlığın olmayacağı gibi.

“Satranç hayat gibidir David,” demişti babası. “Her parçanın kendi işlevi vardır. Bazıları zayıftır, bazıları ise güçlü. Bazıları oyunun başında işe yarar, bazılarysa sonunda. Ama kazanmak için hepsini kullanmak zorundasın. Aynen hayatta olduğu gibi, satrançta da skor tutulmaz. On parçanı kaybedip, yine de kazanabilirsin oyunu. Satrancın güzelliği budur işte. İşler her an tersine dönebilir. Kazanmak için yapman gereken tek şey tahtanın üzerindeki olası hamleleri ve anlamlarını iyi bilmek ve karşındakinin ne yapacağını kestirebilmek.”

Doğru seçim yaptığını, arzularına karşı çıkınca anlarsın.

”Hiçbir şey imkansız değildir,” dedi Caine, ”Ama belirli şeyler olasılık dışıdır ya da olasılıksızdır.”

Ne isteyeceğinizi kontrol edemezsiniz. Her davranışınızı önceden belirleyen arzularınız ruhunuzun o kadar derinlerine işlemiştir ki, onlara dikkat bile etmezsiniz. Ve bu da sizi mükemmel bir köle yapar.

İnançlarınızın çoğu içten içe duyulan korkuyla yaşar. Korku içinde, ama asla doğru yoldan ayrılmadan.

“Nereden geldiğinizi bilmeden, nereye gideceğinizi de bilemezsiniz. Bunu hatırlamaya çalışın, Dr.Glass.”

Şans nedir gerçekten? İçinizde bütün parayı kırmızıya yatırmanız gerektiğini söyleyen bir his var. Bu his bir öngörü müdür? Yoksa daha fazlası mı?

Yapay değil. Duygular yapay olamaz. Eğer onları hissediyorsan, gerçektirler.

Her seçimin olumsuz sonuçları olabilirdi. Asıl yapılması gereken, riski değerlendirmek ve en aza indirgemekti. Hiçbir zaman risk faktörü yok edilemezdi, tamamen yok edilemezdi. Böyle bir şey asla hesaplanamazdı. İşte hayatın en güzel tarafı da buydu; her şey olabilirdi. Her ne kadar olasılıksız olursa olsun olabilirdi. Olasılık dışı olan bir olay mutlaka olurdu.

İmkansız diye bir şey yoktur, sadece bazı olayların olma olasılığı daha düşüktür.

Daha önce hiç silah kullanmamıştı, ama bu onu endişelendirmiyordu. Resim çekmek gibiydi bu iş. Odakla ve bas. Aralarındaki tek fark, bir Nikon kamera 9 milimetrelik bir Lorcin L gibi tepmezdi.

En karanlık gecede bile yıldızlardan gelen bir ışık vardır.

Hepimiz dünyayı gerçekte olduğu gibi değil, kendi ön yargılı algılarımız vasıtasıyla gözlemleriz. Dolayısıyla gerçekten bilebileceğiniz tek şey kendinizsinizdir.

Daha önce hiç silah kullanmamıştı, ama bu onu endişelendirmiyordu. Resim çekmek gibiydi bu iş. Odakla ve bas. Aralarındaki tek fark, bir Nikon kamera 9 milimetrelik bir Lorcin L gibi tepmezdi.

Umut etmekten bıktı, hayal kırıklıklarından sıkıldı. Bu yüzden de içine kapandı.

acı çekmek, yalnızca arzuların bertaraf edilmesiyle sona erdirilebilir.

Yaşam acı çekmektir.

hayat gibidir.Her parçanın kendi işlevi vardır.Bazıları zayıftır, bazıları ise güçlü.Bazıları oyunun başında işe yarar, bazıları sonunda.Ama kazanmak için hepsini kullanmak zorundasın.Aynen hayatta olduğu gibi satrançta da skor tutulmaz.On parçanı kaybedip yine de kazanabilirsin oyunu.

“İnsanlar söylediklerinizi ya da yaptıklarınızı unutur, ama onlara neler hissettirdiğinizi asla unutmaz.”

“Tuhaf, Tüm duyuların merkezi olan beyin, acı hissetmeyen tek organdır.”

Kişi istediğini yapabilir; ama ne isteyeceğini isteyemez.

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ