İsmet Özel Sözleri

İsmet Özel Sözleri

Bir polis memuru çocuğudur. Kayseri de dünyaya gelmiştir ve altıncı çocuktur. İsmet Özel yazıları da Necip Fazıl yazılarına benzer. Oda hayatında bir takım çalkantılar yaşamış zamanla düşünce ve değerleri değişmiştir. İsmet Özel Şiirleri önceleri belli bir çizgide iken daha sonra muhafazakar biçime kaymıştır. Söz konusu bu durum yazıları içinde geçerlidir. Belli bir dava ve yol, dünya ve ideolojik görüşlerine dair yazıları kitaplarında dile getirmiştir. İsmet Özel Kitapları ilginizi çekebilecek kadar güzel olabilir. En sonunda ise müslüman ve Türk milletçiliği ile son çizgisine ulaşmıştır. Hayatında yaşadığı bu ilerlemeler sonucunda bir kesim tarafından doğal olarak eleştirilmiştir. Genel olarak bir şairdir. Oldukça güzel de şiirleri vardır. Türk Edebiyatında yeri olan isimlerden biridir kendi. İsmet Özel kısa sözler ya da İsmet Özel aşk sözleri gibi içeriklere aşağıdan bakabilir ve beğendiklerinizi sosyal medya hesaplarında paylaşarak bize destek olabilirsiniz. Aynı zamanda İsmet Özel özlü sözleri de paylaşarak sevdiklerinize yollayabilirsiniz. Unutmadan sözlerden sonra aşağıda yer alan galeride İsmet Özel resimli sözler ve İsmet Özel facebook kapak fotoğrafları yer almaktadır.

Susmanın suça iştirak olduğunu bilecek kadar aklım başımda.

Yalnızım ve en kuvvetli tarafım da bu. / Nasıl yorumlarsan yorumla. / Hoşçakal.

REKLAM ALANI

Kafa karışıklığı iyidir, insan bir kafası olduğunu anlar.

Ankara’yı bombalayabilmek için Recep Tayyip Erdoğan’dan bir Saddam üretmek gerekiyordu.

Biz bağıracağız birileri hiç duymayacak, Hep aynı hikaye…

İnsan bazı günleri kitapların arasında saklayıp kurutmak istiyor.

Herkes kabul olan duasının bedelini ömrüyle öder.

Ölüyoruz, demek ki yaşanılacak.

“Ne derler acaba” diye kahrolası bir put vardır.

Yılanın başı mutlaka, her şart ve ahvalde ezilmeli. Yılan yaşama hakkını bizi sokmamış olmasından almamalıd

Ben öyle bilirim ki yaşamak / berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktırır.

Biz bağıracağız, birileri hiç, duymayacak, hep aynı hikaye, duyanlara selam olsun.

Amerikalılar girdikleri savaşlarda ölmez. Onlar bir şekilde ya zayiata uğrar veya telef olur.

İkimiz de susuyoruz / hayırlara vesile

Hepimiz ölecek yaştayız.

Partizan’ın, Amentü’nün, Savaş Bitti’nin önüne ve ilerisine geçebildim diyen varsa alnını karışlarım.

Mevsimi aşka çağıran kuşların nerede senin / güze el değdirmeyen ellerin nerede?

Yolumuz birbirimizi anlamaktan geçmiyorsa, hiçbir yere varamayacağız demektir.

Kendini bilen insan yardımın insanlardan gelmeyeceğini de bilir.

Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.
Aşklarım, inançlarım işgal altındadır
tabutumun üstünde zar atıyorlar
cebimdeki adreslerden umut kalmamıştır
toprağa sokulduğum zaman çapa vuran adamlar
denize yaklaşınca kumlar ve çakıl taşları
geçmiş günlerimi aşağılamaktadır

Bize ait olan ne kadar uzakta!

Şiir yüzümüze çarpan bir övgü veya sövgüdür.

Herkes kabul olan duasının bedelini ömrüyle öder.

Uzak nedir?
Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için
gidecek yer ne kadar uzak olabilir?

Sanat, bilhassa şiir hoşumuza giden bir şey değildir, boşumuza gelen bir şeydir.

Ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.

Neyin aslını öğrendiysem, orada acı buldu beni.

Öyle ya, evlerimizin içi boş olmasaydı nerede otururduk? S[ev]ginin evi olduğunu akıldan çıkarmamak lazım.

Var mıymış gönlümü bin parçaya böldüğünün bir sebebi?

İçimden şu zalim şüpheyi kaldır
Ya sen gel ya beni oraya aldır
Ağzının bir kıvrımından cesaret bularak
Ter yürekte susayışlar yaratan yağmurlara açıldım
Kalmışsa tomurcuklar önünde sendeleyen çocuklar
Kalmışsa birkaç ısrar ölümle yarışacak onların yardımıyla dünyamıza acıdım

Beşerî olan bir hayret, bir niçin sorusu; insanî olan bir onay, bir çünküdür.

Desem öldürürler, demesem öldüm.

Yaşamak işini görece daha iyi, komşusuna hava atacak şekilde yaparsa insanlar, bundan çok memnun oluyorlar. Türkiye bu hale geldi. İnsanlar komşusuna fark atarak yaşamayı şerefli yaşamak sanıyorlar. Halbuki bu normal Türk hayatında yaşamanın en şerefsiz halidir.

Ucunda ölüm olmayan şeyi ciddiye almak zorunda değiliz.

Akdeniz’in Ufka Doğru Mora Çalan Mavisi’nden
kara yaz! karanlık yaz! kararan vücutlardan
rıhtıma varmayan ceset elbette hatırlanmaz.

Sor gücün sormaya yetiyorsa var mıymış
gönlümü bin parçaya böldüğünün bir sebebi

Değerli olan eylemdir, ama eylemin hangi değerde olduğunu ve giderek değerli olup olmadığını öğreten şiirdir.

“dünyaya gelmek bir saldırıya uğramaktır. doğan bebek havanın ciğerlerine olan saldırısının verdiği acıyla haykırır. soğuk saldırır bize, sıcak saldırır. açlığın, hastalığın, korkunun saldırılarını savuşturma yoluyla yaşarız, hayatta kalırız. yaşıyor olmak, savaşıyor olmaktan başka bir şey değildir. bir gün son nefesimizi verdiğimizde bize yapılan ilk saldırıyı tamamen püskürtmüş oluruz. savaş bitmiştir.

Kabaran bir çarpıntı oluyor şehir
Uyusam bir dağın benimle uyuduğu oluyor…

Şiirin yeri ve işlerliği insanların yaptıklarının muhteva kazanışındandır.

‘Ne derler acaba’ diye kahrolası bir put vardır.

Acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman
acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.
Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın başından başlayabilirim.

Şiir için özgürlük istemek beyhudedir; istenilecek olan özgürlük için şiirdir.

Bu vapuru kaçırırsam beni belki de cinnet basar
belki kanser olurum bu yıl sınıfta kalırsam
nöbette uyursam eğer kitaplarımı yakarlar
etimde şirpençe çıkar bu kızı alamazsam
bu işi bitiremezsem şehirden beni kovarlar
izin kağıdım yanar konuşacak olursam.

Ey kalbim!
Ey suları usul usul yükselen gizli deniz.
İçimiz damar damar parçalansa da
Dışımız lal gibi sessiz…

Şiirin özgürlüğe ihtiyacı yoktur ve fakat özgürlüğün şiire ihtiyacı vardır.

Neyi bastırdıysan göğsüne, göğsünü soludukça büyüyen odur..

Şiire muhtaç olmak, olabilmek bir başarıdır.

Duaların yerini hayaller aldığından beri zarardayız.

Şiir başkaldıranların, baskıya, zorbalığa karşı koyanların sesidir. Haksızlığa uğrayanların haykırışıdır şiir.

Şiir dil aracılığıyla dilin anlatım olanaklarının aşılmasıdır.

Dünyaya bakmayı aşıp, dünyayı görme noktasına ulaştığımızda neye talip olmamız gerektiğini de anlarız.
Bakmakla yetinmenin gerçek ilerlemeye yani içteki aydınlanmaya engel teşkil ettiğini bir kavrayabilsek!

Şiirde kelimeden vazgeçilmez ama şiir kelime sanatı değildir.

Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
yaprakla yağmurun aşkı meselâ
kim olsa serpilen coşturuyor bizi
imreniyoruz başkalarının mahvına.
Yağmur mahvoluyor çarparak
kendini parçalıyor mâşukunun açılan kıvrımında
yaprak dirimle irkiliyor nazlı ve mağrur
silkiniyor vuran her damlayla.

İnsan kendi doğrularını dış dünyanın somutluğu içinde bulursa şiire yüz vermez.

bir şehrin uzak semtleri gibi gözlerin…

Her kim şiir önemlidir, büyüktür derse, aslında ben önemliyim, ben büyüğüm diyordur.

“kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm…”

Birey olarak da, tür olarak da insan kendi önemini ileri sürmek gereğini duyduğu zaman şiire sarılmıştır.

Azıcık gece alayım yanıma yalnız,
Serçelerin uykusuna yetecek kadar gece…

Şiir insanın büyüdüğü ortamda büyüklüğü anlaşılan ve büyüklüğü kabul edilen bir şeydir.

Ağlamadan,
dillerim dolaşmadan,
yumruğum çözülmeden gecenin karşısında
şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı
üzerime yüreğimden başka muska takmadan konuşnak istiyorum.

Her sağlıklı ve dolaysız bildirişim şiirin doğmasını gerektiren pürüzleri ortadan kaldırır.

Var mısın yok yere ağlamaya…

Kelimeler insanın iç dünyasındaki bütün tınıların başlatıcısıdır.

İçimden şu zalim şüpheyi kaldır

Sınırları aşmak da aşmamak da insanın elindedir.

Hayal, ipleri elden kaçırmaktır. Oysa öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, o ipin ucu sizin elinizden bir kaçtı mı, hemen bir başkasının eline geçiveriyor. Ondan sonra siz hayal ediyorsunuz, ama bir başkası yaşıyor.

Şiiri tanımak ve sevmek başlıbaşına bir iştir.

Her şey bir yanıyla güzeldir, samimiyet büsbütün.

Şiirden yoksun bir edebiyat ortamının kofluğunu hiçbir dâhiyane açıklama gideremez.

vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.

Görünürdeki dost ihtimali azaldığında veya tamamen kaybolduğunda, görülemeyen, henüz görünmemiş dosta ihtiyacın şiddeti yükseliyor.

Akılsız adam taş gibi: Suya düşerse batar.
Saf yürekli adam şeker gibi: Suya düşerse erir.
Bilge kişi yağ gibi: Suya düşerse yüzer.

Şiirin hayatımızda bir yeri varsa o yer affedilme ümidimizin beslendiği yerdir.

Akılsız adam taş gibi: Suya düşerse batar.
Saf yürekli adam şeker gibi: Suya düşerse erir.
Bilge kişi yağ gibi: Suya düşerse yüzer.

Cenneti özlüyoruz. Mü’min için dünya hayatı hasret hayatıdır.

Tahammül etmek zorunda kaldığımız olayların akışı içindeyiz.

Tarifini dünya hayatından çıkarmadığımız, istesek de çıkaramadığımız o yalnızlık cennette yok.

Dünyaya gelmek bir saldırıya uğramaktır. Doğan bebek havanın ciğerlerine olan saldırısının verdiği acıyla haykırır. Soğuk saldırır bize, sıcak saldırır. Açlığın, hastalığın, korkunun saldırılarını savuşturma yoluyla yaşarız, hayatta kalırız. Yaşıyor olmak, savaşıyor olmaktan başka bir şey değildir. Bir gün son nefesimizi verdiğimizde bize yapılan ilk saldırıyı tamamen püskürtmüş oluruz. Savaş bitmiştir.

Yalnızlık illetini doğuran dünyevî hedeflerdir.

Gülüşüne yağmur damlası çarpsa,
Şiir olur.
Bunu bir ben bilirim,
Bir de gökyüzü

Bizi cennetine çağıran Allah bize dünya cennetlerinin butlanını bildirerek yalnızlığımızın izalesine imkân veriyor.

Benimse dar
çünkü dargın havsalamın
gücü yok bazı şeyleri taşımaya.

Cennet özlemi “utopia” değil. Bir avuntu, bir teselli de değil.

Zenginleşmek yozlaşmakla eş anlamlıysa, fakir kalmak bir iftihar vesilesidir.

Türk topraklarında Türk olmakla, Türk olmuş olmakla “Allahsız, Kitapsız” Turancılık idealini terk ediyoruz.

sana durlanmış kelimeler getireceğim
pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler
kelimeler, bazısı tüyden bazısı demir
seni çünkü dik tutacak bilirim
kabzenin, çekicin ve divitin
tutulduğu yerden parlayan şiir.

Modernlik, Medeniyet, Kapitalizm insanlar arasındaki itibarını cennet özlemine menfi bir anlam yükleyerek kazandı.

Hurdahaş bir sancıyla geçiyorum badem çiçekleri altından
Gözlerim nemli değil
Gözlerim namlu..

Aklımızı Allah’ın bizim için neyi seçtiğine yormadığımız zaman felâketi hak ettiğimiz âyan olacaktır.

İnsanlar
hangi dünyaya kulak kesilmişse, öbürüne sağır.

Kur’an ve sünnet yaratılmamız sebebiyle işimize neyin yaradığını tefrik imkânı sağlar bize.

Allah insanı iddiasından vurur.

Cenneti özlüyoruz. Ben özlüyorum, kalbimdekine hiç kimse yarsımasa da.

Ey hayat rengini sazendelik sanan
Yırtlaz kalabalık!
Dinleyin bendeki kırgın ikindiyi,
Hepiniz kulak verin.

Yüküme bürünerek, sırtımın -diye düşündüm- nasibiymiş bir küfe yumurta.

Benim kurtuluşum ancak benim gibi, benim kadar kurtuluşu özleyenin bana el vermesiyle mümkün.

Geçen her gecenin leyle-i kadr, karşılaştığım her kişinin hızır olmadığını anladığımda kırılıyorum; düş kırıklığına dönüşüyorum.

İnsanlar bir gün sonra unutulacak şeylerin hafifliğiyle meşguller.

Çocuklarının kursağına ne girdiğine aldırmayan kimselerden istikrah ettim.

Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
Taşınacak suyu göster,kırılacak odunu
Kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
Bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
Tütmesi gereken ocak nerde?

Herkes alışkın döl yatağı borsalarla ağulanmış bir dünyaya.

Hangi limana varacağını bilmeyen gemiciye derin bir denizcilik bilgisinin faydası ne?

Kâfirler Türkiye’deki dangalakları salataya, çorbaya sıkılmış limon olarak kullanıyor.

Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında
öyle yoruldum ki, yoruldum dünyayı tanımaktan..
saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda
acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman
acıyla uğraşacak yerlerimi yokettim.
Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın
başından başlayabilirim..

Çok şükür ki benim bütün işim Allah’ladır. Ve yine binlerce şükür ki benim bütün işim Allah’a kalmıştır.

Biz yaşadığımız hayat içinde an be an uyanık kalmak zorundayız. Telefonla konuşmanın veya çok katlı modern mezarlarda yaşamanın bizler için tabii alışılmış ve alışılması gereken hususlar olduğunu zihnimize yerleştirmeyecek kadar müteyakkız ve ümitli.

Bari bundan böyle hiçbir helal mahalle çıkmadığını acı çekerek gördüğümüz sokağa bir daha sapmayalım.

Dünyada garip bir yolcu gibi ol” Hadis-i Şerifinin bize açtığı yol bir anlamda yaşamanın dikkatli, özenli ve kavrayışlarla dolu bir macera olarak anlaşılabileceğini gösterir.

Yeni Türkiye’nin İstiklâl Harbi’ne rağmen İslâm’ı müzelik şekle çevirme manevrasının bir mahsulü olduğu bilinmelidir.

Ölümler
ölümlere ulanmakta ustadır
hayatsa bir başka hayata karşı.

Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum.

Görülen görünen gösterilen dünyaya
Alışmamak inadında kararlı takımı tuttum
Nefsim asi aklım yorgun şefkatlidir yüreğim

Fareleri küheylan, balkabağını fayton yapacaklar; ama saat gece yarısını vurur vurmaz bütün büyü bozulacak.

Eğer İslam yaşadığımız ülkede üzerinde kafa yorulmaya gerek duyulmayan bir düşünme yolu ise bunun bütün sorumluluğu ben Müslümanım diyerek bir kişilik vasfını dışa vuran kişilerdedir. ”Biz inanıyoruz, karşımızdakiler inanmıyor” tarzında ifade edilen düşünce siperi ancak yeterince bilgili olmayışın, beceriksizliğin, kolaycılığın mazereti olabilir.

Şiirin Türk tarihine vâkıf olursak insanlığın meşru hayatını müdafaadan doğacak felâhı temine matuf yolu bulmuş olacağız.

Okumayı ciddiye alan kişiler neden “ne okumamı tavsiye edersiniz” sorusunu sormazlar?
Çünkü kitaplar insanı kitaplara götürür. Kitapların kendileri zenginliklerini ve yetersizliklerini ele verirler. Okumanın rehberi okumaktır.

Hiç kimse, adına tarih denilen şey her ne ise ona ana hatlar izafe ederek onu tafsilâtından arındırma gücüne erişemez.

ilk önce damarlarımızda duyuyoruz çağıltısını
uzak iklimlerin
kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden
bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz:
Bize ait olan ne kadar uzakta!

Ne kadar insanın özünün tarihinden ibaret olduğunu söylesek de, şiire müracaat etmeksizin o özü temellük etmek o kadar imkânsızdır.

Ben çocukluk çağlarımdan beri
görülen, görünen, gösterilen dünyaya
alışmamak inadında kararlı takımı tuttum,
nefsim âsi, aklım yorgun, şefkatlidir yüreğim.

Ne kadar insanın özünün tarihinden ibaret olduğunu söylesek de, şiire müracaat etmeksizin o özü temellük etmek o kadar imkânsızdır.

Bir insan diğer bir insana “seni Allah için seviyorum” derse, sevgimle yaratılışıma katılıyorum; seni ve sende olanı tüketip yutmaya gelmedim, sana bağlanışımın canlılara can veren bağlanışa ilâve olmasını gözetiyorum demiş olur. Kısacası, Allah için sevmek bağları pekiştirmek, çözülüşe, çürüyüşe, yıkılışa karşı durmak demektir. Karşılaşmak da bu işe yarar ancak. Sevgiyi korumak sevileni korumakla olur; sevileni bitiren sevgiyi de bitirmiş demektir. Allah için seven bir bağlanışla bütün bağlanışlara riayet eder.

Diyorum, hepimizin bir gizli adı olsa gerek; Belki çocuk ve ihtiyar, belki kadın ve erkek.

İnsan önce tabiatı mağlup etmek üzere giriştiği savaşın aleyhine döndüğünü anlayınca aynı yöntemlerle yıkılanları tamire girişmiştir. Ama bu bir öpücüğün geri alınması için teşebbüse geçmek gibi bir şeydir.

Zevklerin bayağılığı düşüncenin asaletini zedeler.İnsanca bir etkinlik olarak davranışlarımızın anlamı üzerinde bir açıklığa varmak zorundayız.

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ