Sezai Karakoç Sözleri
Meşhur Mona Roza şiirinin şairidir. Bu konuda dönen bir çok efsane ve farklı yan hikaye bulunmaktadır. Sonuç itibari en doğrusu ise şiirin güzelliği ve inceliğidir. Sezai Karakoç sözleri içinde aşk, vuslat gibi duyguları işler. Sezai Karakoç Şiirleri kapalı anlamlar bulundurur fakat aynı zamanda da tüm bu kapalılığa rağmen verilen mesaj açıktır. Sezai Karakoç Yazıları da belli bir ideoloji ve görüş etrafında şekillenmiştir. Onun sözleri çoğu zaman bir filiz gibi yeniden doğumla kurtulacak bir neslin yolundan geçer. Sezai Karakoç Aşk sözleri kalbinizi ısıtacak kadar sıcak ve tatlıdır. Sitemizde yer alan galeri bölümünden Sezai Karakoç resimli sözler ve Sezai Karakoç facebook kapak fotoğraflarını inceleyerek sosyal medya hesaplarınızda ya da sevdiğiniz kişilerle bu güzel sözleri paylaşarak onların kalplerini ısıtabilirsiniz.
Camiyi hayattan sürmeye başladık başlayalı, adeta ilahi bir ceza olarak biz de hayattan sürülmeye başladık.
Hiç, bilenle bilmeyen bir olur mu?
İnkâr tutsaklık, inanç özgürlüktür.
Ve son sözü hep alın yazısı söyler.
Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti, Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun.
İnsandan insana şükür ki fark var.
Üzerinde Kâbe ya da cami resimli doğum günü pastaları, sosyetik umre turları, lüks ve israf içinde dinî şova dönüşen İslami hayatlara artan ekonomik refah değil, sığlaşan din algısı üzerinden bakmak gerekiyor.
Oruç tutmak, insan yüreğini canlı, cıvıl cıvıl sesli kuşlarla doldurmak değil midir?
Sen cuma gününün hürriyet kadar kutsal olduğunu onlara anlat.
“Bir bakışın ölmem için yetecek”
Umutsuzluk yok! Gün gelir. Gül de açar. Bülbül de öter.
Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome’nin Belkıs’ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikârsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili !
En sevgili,
Ey sevgili …
Uzatma dünya sürgünümü benim.
Karın yağdığını görünce, kar tutan toprağı anlayacaksın. Toprakta bir karış karı görünce, kar içinde yanan karı anlayacaksın.
beklemek neyi beklediğini bilmeden.
gün günü ay ayı kovalarken,
beklemek bir vaktin doluşunu..
Evet, batılılar ve marksistler, aya da çıksalar, yerin dibine de inseler, ruhları itibariyle barbardırlar ve kurdun tabiatını taşımakta devam ediyorlar. Biz yırtık pırtık çul çaput içinde kalsak dahi hiç olmazsa medenî olmanın büyük anısını taşıyacak kadar medenîyiz. Biz mutlaka ışıkta iş görebiliriz.
Herkes gibi olmak, olmayacak bir şey
Herkes gibi olmak, olmamak gibi bir şey.
Çiğ düştü göklerden ve bir bahar günü doğdun sen.
Martılar da uçarken
İyi bilirler denizin dibini
Ayasofya’nın avizelerini bu ramazanda da ısıtamadık; bunu unutmamalı.
Kanadı kırık kuş merhamet ister.
Oruç, insanın katıldığı, her yıl bir ay katıldığı bir ruh şölenidir. Üstün insanların davetlisi olduğu bir tabiatüstü ziyafet, bir gök sofrasıdır. Yani, Samanyolunda Ziyafet.
Göz seni görmeli ağız seni söylemeli
Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli.
Ben geldim geleli açmadı gökler. Ya ben bulutları anlamıyorum. Ya bulutlar benden bir şey bekler. Hayat bir ölümdür aşk bir uçurum. Ben geldim geleli açmadı gökler.
“Sürekli gece,
Sürekli kış,
Sürekli ölüm yoktur.”
Gözlerin kaç kişinin gözlerinde gezinir. Sen kaç köşeli yıldızsın.
“Bir birimizi görmezden gelsek,
Yüreğimiz de selamı keser mi acaba
Anlaşılıyor ki, İslâm âleminin kaderi, Türkiye’deki kördüğümün çözülmesine bağlı.
Kendini arayan, yitirmeden bulamaz.
Ölenlerin kanında Musa bilincinin çiçeği açar. Zulümde boğulan halka, suda boğulmayan bir çocuk yol gösterir: Suları yarıp geçme yolunu.
Onlara anlat yağmur karşılıklı yağar. Ruhların içindeki müzikle karşılıklı.
“Beni onun gözleri çağırıyor; duramam duramam.”
Var olan ne ki; bizi yokluğuyla üzenler vardır.
”onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak.
halbuki,
biz sussak, tarih susmayacak..
tarih sussa, hakikat susmayacak.
onlar sanıyorlar ki,
bizden kurtulsalar mesele kalmayacak.
halbuki,
bizden kurtulsalar, vicdan azabından kurtulamayacaklar,
vicdan azabından kurtulsalar,
tarihin azabından kurtulamayacaklar.
tarihin azabından kurtulsalar, Allah’ın gazabından kurtulamayacaklar.”
İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler.
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek..
İnancın yarısı utançtır. Her şeyi tam olsa da, utancını yitirmiş bir medeniyet, sağlıksızdır.
İçimde ölen öldü,
Kalan kaldı,
Ben aynı…
Arkamda ve yanımda güçlü surlar vardı sûrelerden.
Kötülükleri bitiremeyiz ama iyilikleri çoğaltabiliriz.
İslâmda, âdeta, nimet, emek için değil, emek, nimet içindir.
Umutsuzluk yok!
Gün gelir. Gül de açar.
Bülbül de öter.
Cami, mihrabıyla bir tapınak, minberiyle bir toplum ve devlet, kürsüsüyle bir okuldur.
Kuran… İnsan ona yaklaştıkça hakikate yaklaşmanın büyük mutluluğunu, huzurunu ve heyecanını aşk ve coşkusunu bulur içinde. Ondan uzaklaştıkça, erdemsizliklerin, büyüklenmenin bataklığına saplanır.
Doğaya inmiş vahyin mucize pınarlarından bir penceredir her üzüm tanesi. Her üzüm tanesinde kendini görürsün.
Gülümsemek, yüzün zekâtıdır.
Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı. Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum.
Kendi elimizle,
cehenneme çevirdik kendi içimizi..
Dünya zamanı, ahiret zamanının yanında adeta Hz. Musa’nın asasının yanında büyücü değneklerinin düştüğü zavallı bir duruma düşmektedir.
Ben kötülere iyilik saçarım
Bu ceza olur
Kur’an kıyamet vakıasını ‘saat’ kelimesiyle anlatır. Sonra bu saat kelimesi, vaktin ölçüsü, birimi olmuştur. Sanki her an gelebilecek olan kıyamet vaktin ta kendisi olmuştur da, müslüman, içinde uzadığı akışı onunla tayin edilecektir.
Ah! Taş olsak, toprak olsak; denecek çağ geldi
İyi ki bilmiyor kalabalıklar, yağmura bakmayı cam arkasından. İnsandan insana şükür ki fark var.
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim.
İlle de, ‘uyan ey akıl, ey vicdan, ey insanlık!’ diye bağırmak mı gerekmektedir?
Siz bilmezsiniz, size anlatmak da istemem.
Ramazan dünya içinde ahirete bir aylığına müslümanların toptan hicreti gibidir.
Benim kalbimden başlıyor ölenlerin ölümleri Bu yıl ilkin benim kalbimden başlıyor sonbahar
Özgürlüğün bedeli, özgürlüğü yitirmeyi göze almaktır.
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
İmkan ve ihtimal bile yok sizin bilmenize Bay Yabancı. Ve yağmur yağıyor ben bir şeyler olacağını biliyorum.
“Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen…”
Bu ülkede ilham yağmur ve rüzgârlara bakar. Donmuş ruh ancak baharla kanatlarını açar.
Peygamber hayatı, baştan aşağı bir medeniyettir.
Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık; Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi… Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
Ah ! Düşsüz insan ! Benden övgü bekleme.Düşüşün tadını almayan insan ! Senin yücelerin serinliğinden, arılığından ne haberin vardır ? Ruh gecesinin yedi katlı karanlığına batmamış yürek ! Sana ışıklar ve aydınlıklar ne der ? Ey zindanda bir gece geçirmemiş dost, güneşe doğru çılgın koşuyu yapacak çocuk olabilir misin ? Ey yükseklerden büyük seslere düşen su, bu yalçın kayalara bir şelale borçlu olduğunu biliyor musun ? Sesiz ve dilsiz duran mezar taşı ! Kitabendeki çizgiler iniş ve çıkışı derinleştikçe seni tarihin içine yerleştirir, farkında mısın ?
Sanki hep gece vardı kadınlar için. Ve gündüzler, kadınlar için gecelerin loş aralıklarıydı.
Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum Gelmiş dayanmışım demir kapısına sevdanın Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum
Ben kandan elbiseler giydim / Bundan senin haberin var mı?
Yetiş ayağının tozu olduğumuz peygamber Yetiş her zaman diri olan varlığınla
Yetiş yak lâmbamızı
Yetiş aydınlat karanlığımızı
Yetiş yeşillendir çöllerimizi
Yetiş dirilt insanımızı
Seni sevenin ismiyle yetiş bize
Yerde kavuşamayanlar gökte kavuşurlar. Ve bir uğurlu anda kavuşmak isteyenler kavuşturulurlar.
Her müslüman önce, kendi iç dünyasında müslüman olmalı, fakat ondan ayrılmaz bir şekilde toplum içinde ve toplum halinde de müslüman olmayı şart olarak idrak etmeli.
Taklit, toplum ruhunun firengisi; aşağılık duygusu, toplum zihninin cüzamı; zengin düşünce hayatını yitiriş, toplum hayatının kanseridir.
İnsan, kendini hakikata adadığı, ruhunu ona açtığı ölçüde insandır.
Karanlık bize bir derinlik kazandırırken, ışık bizi bazı görme yeteneklerimizden alıkoyar.
Ve altına güvenenin, gümüşüne güvenenin, çakıl taşı mesabesinde onu avuç avuç buğdayla değişmekten başka çaresi olamaz. Kahhar isimli ALLAH irade buyurdu mu.
Sen bana yeni yılsın her dakika. Her dakika bir yaşıma daha giriyorum.
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır.
Bir Cennet bağışlanmıştır insana. Ve Cennetinin bekçiliğini, koruyuculuğunu yapma onurundan da mahrum edilmemiştir insanoğlu. Ne büyük onurdur bu.
Günaydın bana geri gelen şiir
Bana geri gelen anıt
Bana geri gelen kalbim
Bana geri gelen kalbimin ayışığı
Gözleriyle iyileştiren yaralarımı
Kalbim güneşim efendim
Günaydın yüreğimin kuşluğu
Sürekli kuşluğu
Sürekli sınav, sürekli öz eleştiri, sürekli fedakârlık ve feragat, sürekli samimilik, insan ruhunun kemalini de, medeniyetin üstünlüğünün devamını da sağlayan temel faktörlerdir.
Tanrım duam şu ki her şey yeniden toprak olsun
Su toprak olsun
İnsan toprak gibi duysun yeri
Ay toprak olsun
Topraktan kaçanı toprak tutsun
Gün toprak olsun
Kabirler saltanatı toprak olsun
Durmadan birleşme, durmadan yaklaşma, durmadan kaynaşma. Bir birlik için coğrafî durum çok müsaittir. İslâm ülkeleri birbirine bitişik, birbirine yapışık durumdadır
Firavun, kendini Tanrı olarak ilan etmişse, Tanrı, onun karşısına Musa’ sını dikecekti. Firavun’ un büyü değnekleri varsa, Musa’ nın da asa mucizesi vardır.
Büyük İslam Birliği’nin kurulması ideali, ruhlarda diriltilmeli ve bu idealin gerçekleştirilmesi için de ne gerekiyorsa yapılmalıdır. İslâm dünyasının kurtuluşu bu atılımla mümkündür. Aksi, esaret ve köleliktir.
(Kolay) bitti, (çetin) başladı. (Ucuz) bitti, (pahalı) başladı. (Genel) bitti, (özel) başladı. (Mirî) bitti, (şahsi) başladı.
Bu gecenin ortasında, gönüllere şahsiyet damgası vurulacak.
Zahmet ve çileden başkasını vâdetmemektedir çökmek üzere olan gece. Bu gecede insana gerekli olan, görev bilinci ve ödev ahlakıdır.
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır. Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır.
Şartlar ne kadar ağır olursa olsun, ürkmeyiniz. İnsanın alınyazısı, ağırlığıyla, şartların ötesindedir.
Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun.
Bütün zulümler, haksızlıklar, eksiklikler, bu dünyayı bu dünyadan ibaret bilmekten kaynaklanıyor. Öteye ruhların kapalı oluşundan. Kalplerin mühürlü oluşundan. Vakti hep “öğle” sanışımızdan. “İkindinin” sırrından habersiz oluşumuzdan. Akşamı, güneş batmadan düşünmeyişimizden, geceyi, gece gelmeden hatırlamayışımızdan.
Putlar, tanrısızlık ortamında üreyen ruh mantarlarıdır.
Gören gözler için oruç, ne muhteşem bir melekler ordugahıdır. Ruhlarımızın kendi içinde günahların blok taşlarıyla kapanarak bir kabir halini aldığı günde, Ramazan, yeşil bayraklarıyla ufukta beliren bir melekler ordusuyla birlikte çıkagelir. Gelir ve kurtarır ruhu…
Onlara anlat ki insan kelimelerden ve şiirden yaratılmadı.
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Tek çare ve çözüm, İslam dünyasının, uyanıp Batı’nın NATO’su gibi bir askeri güç, AB gibi bir siyasi birlik oluşturmasıdır.
Bir değer ortaya koymak, kendini yaşamaktır. Eleştiriden öteye gidememek, başkalarını yaşamaktır. Sürekli olarak sadece başkalarının yaptığını eleştirmek, eleştirilenin halesi haline gelmek demektir. Kendi yaşamını bir kum saati gibi boşaltıp başkasının yaşamını onun yerine doldurmuş olur, kendini bırakıp hep başkasına dikkat eden. Başkasının zamanını kendi zamanının yerine yerleştirmek, kendini ölü haline getirmek sonucunu doğurur bu dikkatin yerinden oynaması.
Tarlayı dıştan kuşatanlardan başka bir de içten çürütenler türedi. Halbuki Peygamber ne paraya, ne de halkın neftsen gelen desteğine dayanmış ve güvenmişti. Hazreti Hatice’nin bütün Arabistan’ı kateden kervanları donatacak çaptaki servetini, peygamberliğinin ilk iki üç yılı içinde İslâm uğruna harcamıştı. Yoksa İslâmı bir servet biriktirme aracı yapmamıştı. Hiç bir dünya gücüne değil, yalnız Allah’ın gücüne inanmış ve güvenmişti. Allah da Onun bu ihlâsına karşılık hem dünyayı, hem ahreti, Ona,kimseye bağışlamadığı ölçüde bağışlamıştı. Bu bağışlar, O’na da, ümmetine de yetmiştir.
Yani sadece psikolojik müslümanlık, sadece sosyolojik müslümanlık veya sadece tarih içi müslümanlık yetmez. Her müslüman önce, kendi iç dünyasında müslüman olmalı, fakat ondan ayrılmaz bir şekilde toplum içinde ve toplum halinde de müslüman olmayı idrak etmeli. Ve nihayet bu psikolojik ve toplumsal muhtevaya mutlaka tarih şuurunu da eklemeli.
Geceye yenilmeyen her insana, ödül olarak bir sabah, bir gündüz ve bir güneş vardır.
Bir kente girdim mi
Bahar yağmuru gibi girerim
Rüzgarların arkadaşı atlar gibi
Büyütürüm güllerini
Donmuş ruh ancak baharla kanatlarını açar.
Bir balık görünce nasıl çırpınırsa bir martı
Gün batınca nasıl çırpınırsa
Boğulmuş bir kuş gibi
Bir deniz
Çocuğu ölünce öyle çırpınır bir anne
Annesi ölünce bir çocuk öyle çırpınır
Bütün şiirlerde söylediğim sensin. Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin.
Son insan yürüyor
Tut elimden kaçalım
Kaçalım kaçalım
Bizi kimseler görmesin
Arayanlar bulmasın
Tren duvarları sarsmasın
Yürek bu kadar hızlı çarpmasın
Kan böylesine hızlı akmasın
Aşkın kulakları sağır
Sesi boğuk olmasın
Adalet mülkün temelidir. Peki adaletin temeli nedir?
Artık ben gideceğim, ata eğer vuruyorlar.
Hatıralarımı birer birer yakacağım.
Entarimi parça parça edip
Zehirli kirpilere bırakacağım.
Beyaz bir kayanın üstüne çıkıp
Göğsüme siyah bir gül takacağım.
Batan güne doğru kurşunlar sıkıp
Kendimi boşluğa bırakacağım.
Yüksel bır kere daha ey ahir zaman ezanı.
“Osmanlıların zamana dayanacak şekilde yaptıkları türbeler ve mezarlar da olmasa, bu zatlardan nam ve nişan kalmayacaktı. Yazı değiştiği için, bu zatların mezarlarından kalanları da, sıradan kişilerin mezarlarından ayırma, ancak devletin özel ihtimamıyla mümkün olabilecektir…”