Hüseyin Nihal Atsız Sözleri
Yakın tarihin önemli düşünürlerinden biridir. Yaptığı çalışmalar ile tarihin eski dönemlerine ışık tutacak bir tarihçi olmuş hemde güçlü bir yazar haline gelmiştir. Türkolog kendisi ve bu konularda kaynak sayılabilecek değerli bir çok çalışması olmuştur. Nihal Atsız yazıları atlıyı atından indirebilecek güçlüdür. Nihal Atsız keskin sözler yazan birisidir. Bu yüzden sürekli başı belaya girmiş çoğu zaman dönemin şartları itibari ile yazdıklarından dolayı yargılanmıştır. Yazılarının aksine gerçek hayatta esprili ve cana yakın bir insandır. Nihal Atsız Kitapları belli bir kitleye ulaşmış ve oldukça sevilen kitaplardır. Yazar hayatını çalkantılı süreçlerle geçirmiş ve bu süreçlerin sonunda ne olursa olsun sabit yazın hayatına devam etmiştir. Sürekli var olduğu yerlerden başka yerlere geçmek durumunda kalmıştır. En önemlisi ise tarih kitaplarında yanlış bilgileri bulduğunda bakanlıkta çalışma fırsatı bulmuştur. Daha sonra ise farklı lise ve okullarda öğretmenlik yapmıştır. Nihal Atsız Kısa Sözler ile onun cümlelerin nesnel yargılarını fark edebilirsiniz. Aynı zamanda sitemizde Nihal Atsız resimli fotoğraflar ve Nihal atsız facebook kapak fotoğrafları bulabilirsiniz. Sizde Nihal Atsız özlü sözleri paylaşarak sitemize destek olabilir ve bize yardımcı olabilirsiniz.Bu arada eklemeyi unutmuşum aynı zamanda Nihal Atsız Şiirleri oldukça güzeldir. Bir de türkçülük sözleri ve ülkücü sözleri gibi bir içerik de karşınıza çıkacaktır.
Komünistlikten hüküm giymiş olanlar, Türk Milliyetçiliği’nin kökünü kazımak için kampanya açmış olan partiler, İslam beynelmilelciliği davası güdenler de hep milliyetçi olduklarını söylerler. Türkçülük bu türlü eksik ve yanlış milliyetçiliklerin hepsini reddeder.
Bize bir gençlik lazımdır. Temelinde cehalet, duvarlarında riya, tavanlarında dalkavukluk bulunmasın.
Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!
Bana göre Ticanilik, Nurculuk, yobazlık, komünizm ve partizanlık gibi hastalıkların sebepleri, milli ülküden yoksunluktur.
İnsanlar okunmamış birer kitaptır. En basitleri hakkındaki hükmü bile tamamının okunmasına bırakmalı. Biraz derince olanların ise, iyice okunduktan sonra üzerinde az veya çok düşünmek lâzım.
Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
Bir sır ki bu,ölsen bile açamazsın.. Anlatması imkansız olan öyle bir an ki, Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki… Bak emrediyor: Daldığın alemden uyan ki, Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın…
Barış, savaşın başka metotlarla devamı ve silahlı savaşa hazırlığın ayrı bir şeklidir.
Askerlik rütbe ve elbise değil, ruhtur!
Gönlümüzde yepyeni bir duygu yaşıyordu.
Rüzgarların değildi bu musiki, bu hüzün;
Hatırladın değil mi? Kuşlar ağlaşıyordu…
Havada bir serinlik… Tatlı bir hayal gibi…
Toprak nasıl meçhuldü tıpkı istikbal gibi?
O gün tabiat başka bir türlü yaşıyordu.
Kalbin acı, gözlerin yaşla dolmuştu senin;
Yapraklar gibi yere dökülüyordu enin;
O nağme mesafeyi, zamanı aşıyordu.
O bir beste değildi: Kuşlar ağlaşıyordu.
En hazin şey muhakkak öksüz kalan ocaktır.
Bu ocak hüzünlerle dolup boşalacaktır.
Ben, yabancı kaynaklı hiçbir fikri benimsemeğe tenezzül etmeyecek kadar millî şuur ve gurura malik bir Türk‘üm. Siyasi, içtimai mezhebim Türkçülük‘dür.
Profesör olmak akıl fukarası, hatta hain olmaya mâni değildir.
Bu gün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
itler bile gülecek kimsesizliğimize
Bir gün ülkede milliyetçi geçinen politikacılar, yöneticiler, sanatçılar, aydınlar hiç bir çıkar kaygısına düşmeden, yiğitçe, korkusuzca Türkçü söylemlerde, Türkçü tavırlarla milletin karşısına çıkarlarsa o gün Türkçülük büyük bir utkuya yaklaşır.
Hayat ölümün başlangıcıdır.
Gidiyorum: gönlümde acısı yanıkların…
Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda.
Dün benimle birlikte gülen tanıdıkların
Yalnız bir hatırası kaldı artık yanımda.
Bir millet bağımsızlığını, hürriyetini ve sınırlarını kaybedebilir, hatta yıllar boyunca başka bir milletin esareti altında yaşamak zorunda kalabilir ama bütün bu unsurlar o milletin yok olmasına etken olamaz. Ancak kendi dilini kaybetmiş bir millet yok olmaya mahkumdur.
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın.
İçim yine sevinçlerle dolup yanıyor, Ruhum sanki deniz olmuş dalgalanıyor, Uzak uzak ülkelerden döndüm seferden, Yaralarım ağır, fakat mestim zaferden. Zafer ümit kaynağının bir çeşmesidir. Zafer birçok gönüllerin birleşmesidir. Gönülleri birleşenler ölsede bir gün Gök kubbede kalacaktır seslerinden ün. Gönülleri birleşenler! Selam sizlere! Uzaklarda dertleşenler! Selam sizlere!
Bir millet, büyümek ve iş yapabilmek için kendisinin büyük bir millet olduğu inancını duymalıdır.
En kuvvetli insanların da zayıf anları olur.
Son ışık söneli nice zamandır;
Rüyalar! Yeniden önüme düşün!
Yardan ayrı geçen uzun yıllarda,
Hülyası bulunmaz bir anlık düşün.
Bir millete, geçmişini unutturmak, onu yok etmenin ilk şartıdır.
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.
Yayını kalbime Ayzıt asalı,
Başka bir eldenim katı yasalı.
Burda koskoca bir gönül masalı
Kaybolur içinde bir damla yaşın.
Bir millet için, büyümekten korkmak kadar ölümcül düşünce olamaz.
Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Herşey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse…
O gece ne kadar güzeldi mehtap,
Sandım ki ruhumda yükseldi mehtap,
Gönlümü yıkayan bir seldi mehtap,
Rüyada çalınmış buseler gibi.
Bir milletin yürütücü kuvvetine “ülkü” denir.
Ne de olsa Türküz. Yalana dolana pek aklımız ermiyor.
O gece gönlüm de aya vuruldu;
İçimde küllenen ateş dirildi.
Bir topluluktan müşterek ülküyü kaldırın, insanların hayvanlaştığını görürsünüz.
Fena değil, dedi. Fakat hiçbir tercüme,aslındaki güzelliği muhafaza edemez.
Dünyada ne varsa yere serildi,
“O” kaldı… Kalbimi seyreder gibi.
Biz bin yıl sonrasına hitap ediyoruz.
Bir insan hakkındaki hüküm ancak onun tabutu geçtikten sonra verilebilir.
O gece sevgim coşkun ırmaktı,
Kalbimden taşarak o kalbe aktı;
Bize bir gençlik lazımdır. Temelinde cehalet, duvarlarında riya, tavanlarında dalkavukluk bulunmasın.
Onlar ne feci mahlûklardır ki hürriyet ve adalet çığırtkanlığı ile sürüleri peşlerine taktıkları halde iş başına geldikten sonra istibdadın koyusunu ve zulmün en hasını yaptılar.
Gözlerime en keskin bakışla baktı:
”Ben de seni Atsız, ben de ….” der gibi…
Bize lazım olan gençlik bir fırka veya zümre gençliği değildir. Biz fırka ve şahsiyetlerin ebediliğine kani değiliz. Her şeyden üstün, her şeyden önce bir Türkiye vardır. Biz Türk Gençliği istiyoruz!
– Gitti.
– Giderken ne dedi?
– Beni unutma, dedi.
Her gece orda bir yaslanan mı var?
Sessizce kirpiği ıslanan mı var?
Uzaktan bana bir seslenen mi var?
Ne diyor? Sesini alamıyorum.
Bize yalnız dans etmesini, iyi giyinmesini, kur yapmasını ve aşık olmasını bilen gencin lüzumu yoktur. Bize bugün mesleğinde usanmadan çalışacak, yarın hudutta göz kırpmadan ölebilecek genç lazımdır.
Mecnun’a cihan dopdolu Leyla görünürmüş.
Acaba yaşlı mı kara gözlerin?
İçimde bir derin yara gözlerin…
Daldı mı uzak bir yere gözlerin?
Görmüyor,bilmiyor,bilemiyorum.
Bizim için önemli olan, dost kılıklı yabancıların milli ülküyü güya milli çıkar adına baltalamasının önüne geçmektir.
Asıl ölüm unutulmaktır.
Günleri sayarım,geceler iner,
Beklerim geceyi,yıldızlar söner,
Gizli bir yaram var,durmayıp kanar;
Neresi? Bulup da silemiyorum.
Biz Türküz. Tarihimize ve en yakın mazimize dayanarak Türküz der ve bundan haklı bir iftihar duyarız.
Selam sana ey yılları heba olan genç!
Ulaşsa da sana yolların ucu,
Varmaya yetmiyor Atsız’ın gücü.
İçimde duruken bu kadar acı,
Hala yaşıyorum,ölemiyorum.
Büyük adam hususi hayatında da yüksek ve temiz olan adamdır. Bir takım meziyetleri bulunan bir rezil hiç bir zaman büyük değildir.
Böyle bir dünyada yaşamaya değer miydi?
Özledim… Yanıklık canıma değdi…
Özledim, yıllarca daha özlerim.
Hasret türkü olsa, ben onu çalsam,
Kırılıp giderdi nice sazlarım…
Büyümek istemeyen bir millet küçülmeye mahkumdur.
Yarınlar kalleş dolu, mert olan her düne yan !
Yatın ümitlerim, uykuya yatın!
Bitin hasretlerim, tükenip bitin!
Ayrılık ateşi çetinmiş, çetin;
Onunla dikleşir bütün düzlerim.
-Bu tasavvufun bir faydası var mı?
– Elbette var! İnsanı huzura kavuşturması bakımından tasavvuf gibi ilaç bulunmaz.”
Yanımda sanrım, bakarım düştür;
Güldüm zannederken gözlerim yaştır.
Umduğum ne varsa hepside boştur;
Yinede bekliyor onu gözlerim.
Davanın adamı olmak gerekir.
Şair neden gam çeker?
Şiir yaratmak için ..
Sazlar var: Durmadan gurbeti çalar;
Hayal var: Gözümü, gönlümü çeler.
İçimde bir bülbül şakıyıp çiler:
Özledim, yıllarca daha özlerim…
Dil, bir milletin en değerli malıdır.
Bizi arza bağlayan: Yaratmak ihtiyacı…
Dil; bir milletin sembolüdür. O milleti bir arada tutan ve yok olmasını engelleyen biricik faktördür.
Fuhşun felsefesini yapmak,namusun müdafaasını yapmaktan daha kolaydır…
Dinin bir ruh ihtiyacı olduğunu bilim kabul etmiştir.
Delinse yer; çökse gök; yansa, kül olsa dört yan
Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan.
Yıldırımdan, tipiden, kasırgadan yılmayan;
Ölümle eğlenen tunç yürekli Türkleriz!.
Dün sultanlara taptığı zannolunan bu millet, milli mevcudiyetini tehlikede görünce bir kumandanın emri altına girmiş, hayatını ortaya atarak istiklalini ve istikbalini kazanmıştır
“Çünkü yanlış ve yalan davalar daima parlak gözükür. Fuhşun felsefesini yapmanın, namusun müdafaasını yapmaktan daha kolay olduğu gibi…”
Dün tembelliğinden bahsolunan bu millet, kendine göre en ağır vergileri ödeyen millettir.
Acizleri, layık olmadıkları mevkilere geçiren bir devlet batar.
Dünyadaki bütün milletler, yabancı devlet hakimiyetinde kalan soydaşlarını kendileriyle birleştirmek için silahlı ve silahsız savaşlar yaparlar. Bunun adı emperyalizm değildir, irredantelizmdir ki makbul bir davranıştır.
Yoksulluk iyi bir şey değildir. Ama korkulacak yoksulluk gönül ve yürek yoksulluğudur. En büyük baylık pek yürekli, katı kollu, yılmaz gözlü olmaktır.
Dünyaya yayılmaya çalışmak, dünyadan silinmek korkusunun tepkisidir.
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın.
Emperyalizm bir milletin başka milletleri hükmü altına alması demektir.
Yurt ve şeref uğrunda sen seril de toprağa
Varsın hiçbir dudakta anılmasın er adın!
Kan sızarak göğsünden huzuruna varınca
Izdırabı dinecek belki o gün Kür Şad’ın.
Eskiden Türkler arasında bir ayrılık konusunda Sünnilik-Şiilik meselesi de artık bahis konusu sayılmaz. Bunların hepsi Müslüman Türk‘dür ve Müslümanlığı anlayıştaki içtihat farkları, artık Türkler arasında ikilik doğuramaz.
Almıla almıla gönül hırsızı
Doğu Türkistan’ın şafak yıldızı
Yiğit ışparanın en güzel kızı
Gece ay yüzüne vurduğu zaman
Eski topraklarımızı kurtarmak isteğimiz emperyalizm ise emperyalistiz. Türkistan’ı, İdil-Ural’ı, Azerbaycan’ı, Kafkasya’yı, Kırım’ı ve Türkler‘in yaşadığı başka yerleri is!temek emperyalizm ise kutlu bir düşüncedir.
Türk Ülküsü, Türk büyüklüğü ve Türk kudreti isteği ve inancıdır.
Fedakarlık insanları da, milletleri de asilleştirir, kahramanlaştırır.
Birbirinizi severseniz gözlerine bakarsın. Hiçbir şey olmaz. Sevgi körleşmeye başlayınca gözler ağulanır
Gerçekten Türkçü olmak kolay değildir. Her önüne gelen Türkçü olamayacağı gibi, her Türkçüyüm diyen de Türkçü olamaz.
Bir bakıma göre dünya zevk arayan insanlara doludur ve askerler de zevk peşindedir.Ancak askerlerinki aşağılık zevkler değil,fedakarlık etme,bir fikir uğrunda can verme zevkidir.Hepsi de zevktir diye asil zevklerle adi zevkleri birbirine karıştırmayınız…
Bazen sözle ifade edilemeyen şeyler gözlerle ifade edilir.
Gittikçe uyanan milli şuur karşısında gafiller ve hainler, Türk milletini daha çok aldatamayacaklardır. Kızılelmanın yolunu kapatamayacaklardır.
Bu kadar sert ve yırtıcı savaşçılar olan Türklerin öyle içten gelen, hazin bir müzikleri oluşu Macarların tuhafına gidiyordu.
Hakkımızı, atalar mirasını istiyoruz. Alacağız da
Arkadaşımızın mert ve şan dolu göğsünde
Şehitliğin nişanı bir kızıl gül açıldı…
Haritalarda ırkımızın yaşadığı yerlere baktık, milletimize fenalık edenleri tarihte okuduk ve milli kini ateşten damgalar gibi kalbimize yazdık.
Osmanoğulları büyük işler yaparlar, fakat bundan bahsetmezlerdi.
İnsan her hakikati dosdoğru söyleyemez ki…
Hayvan nevileri arasında bir kör sıçan vardır ki günde kendi ağırlığının iki üç misli yemek yemezse ölür. Yunanistan, galiba o kör sıçanın neslinden gelmektedir.
Göğsünde vurup parçalanan kalbi, nihayet
Bir saçları kan, gözleri keskin dişi çeldi.
Artık bitecek ruhunu sarsan bu şeamet.
Zira saçı kan sevgilinin ismi eceldi…
Hem duyguya, hem de düşünceye dayanan milli şuur, bir milletin manevi kuvvetlerinden en önemlisidir.
İstek ve inanç, her güçlüğü devirir.
Herkes barıştan söz ettiği halde herkes savaşıyor. Çünkü herkes kendi yarınını, öbür gününü, daha uzak geleceğini emniyete almak istiyor. Çünkü kimse kimseye güvenmiyor. Çünkü herkes birbirinden korkuyor.
Artık hiçbir şey görünmüyor, fırtınanın uğuldadığı bu yolda yalnız bir atın nal sesleri ve bir insanın hıçkırıkları işitiliyordu…
Irkî asaletimiz, enerjimiz ve insanlık meziyetlerimize dünya milletleri ve büyükleri hayran kalırken, bizim kendi milletimizi hiçe saymamız ve kendi kabiliyetlerimizden ümit kesmemiz eğer fena bir kasda makrunsa alçaklık, böyle bir niyete matuf olmadan inanılmış ise kör gözlü bir budalalıktır.
Sana nasıl gönül verdim, bir bilsen.
İki millet arasındaki gerginlik ikisi arasında kalmıyorsa bunun sebebi, o ikisi arasındaki savaş sonunda doğacak durumun şu veya bu milletleri de başka açılardan ilgilendirecek nitelik taşımasıdır.
Her yalvarıştan sonra bir daha çam ağacının yanına gitmemeye karar verdi. Fakat güneşin her yeni doğuşunda kızın hasretine dayanamadı.
İktisadi doktrinler çabuk değişir, değişmeyen prensipler, milliyetçilik prensipleridir.
Kazanmanın sırrını bilmiyorsan git,ara
Çanakkale ufkunda, Sakarya toprağında ..
İlim ve hakikat, siyasetin oyuncağı olamaz.
İnsanlar okunmamış birer kitaptır. En basitleri hakkındaki hükmü bile tamamının okunmasına bırakmalı.
İlk düşüneceğimiz şey: Türkiye’de Türk Kültürü’nü hakim kılmak, yabancı tesirleri silkip atmaktır.
“Komünizm, yoksulluk, gerilik ve bilgisizlik bataklıklarında açan bir çiçektir. “
İnsanları insan yapan, büyük bir düşüncenin ardından koşmalarıdır. İnsan, şeref için ve muhteşem saydığı bir gaye için ölmesini bilen yaratıktır.
– Aşkın şehvetle aynı şey olduğunun kesin bir delili de vuslattan sonra ikisinin de sönmesidir.
– Yıllarca süren aşklar nedir?
– Vuslata erememenin, yahut çok geç ermenin, belki de âşıktaki geç soğuma karakterinin neticesi…
Kıbrıs davası er-geç bir çözüm yoluna girecektir. Nasıl gireceğini bilemiyoruz. Çünkü bizim için Kıbrıs davasının çözümü, ancak Kıbrıs’ın Türkiye’ye katılmasıyla mümkündür. Bugün bu kadarı olamayacaktır ama, Türkçülük ülküsüyle yetişen bir gençlik var ki, onlar yarın bu ülküyü gerçekleştirirler.
İki bin yıl önce ona ok atamadığı için canından olmamış mıydı?
Kızılelma, Türk milletinin manevi besinidir. Açlar yiyecek bulamadıkları zaman nasıl faydasız, zararlı, hatta zehirli nesneleri yerlerse; Türk milleti de “Kızılelma” kendis!ine yasak edildiği için marksizm ve kozmopolitizm gibi zararlı ve zehirli fikirlere el uzatıyor.
İnsanlar acayip yaratıklar. Bir şeyi bir defa nasıl bellerlerse sonuna kadar öyle gidiyorlar. Artık hiç bir şey onların gözünü açmıyor.
Kızılelma ülküsüne “tehlikeli maceracılık” diyenler, bugünkü Araplar ile Yahudiler’e bakıp düşünmelidirler. Hele Yahudiler 2000 yıl önce kaybettikleri vatanlarını yeniden ele geçirmek ve yalnız kitaplarda kalmış olan İbrani dilini diriltip bir konuşma dili haline getirmek uğrundaki çalışmaları ile dünyaya örnek olmuşlardır.
Sevginin niçini olmaz ki efendim. Düşünsem belki makul bir sebep bulabilirim. Fakat bu hakiki sebep olmaz. Çünkü biz önce severiz, sonra sevdiğimiz şeyin güzel taraflarını bulmaya çalışırız. Bu da hodbinliğimizden doğar efendim.
Maddileşmiş bir insan vatan için ölür mü? Bencil bir insan muhtaçlara yardım eder mi? Milletine inanmayan bir adam yabancı ile işbirliği yapmaz mı? Erdemi gülünç bulan birisi çalıp çırpmaz mı?
Milli şuur, bir ışıktır. Yurdu aydınlatır ve gizli köşelere sinmiş olan bütün akrepleri açığa çıkararak, karanlıkta iş görmelerine engel olur.
Milattan önceki yüzyıllarda Hunlar, çocuklarını, topluma faydalı olabilecek bir terbiye ile yetiştirirlerdi. Topluma faydası dokunmayacak kadar yaşlanmış olanlar ise intihar ederlerdi.
Bütün dünyada yurt düşmanlarına müsamaha gösteren, hatta onlara mevki ve salahiyet veren tek ülke Türkiye’dir!
Milleti yapan unsurlardan biri de din olduğuna göre, Türkler‘in dini üzerinde de durmaya mecburuz. Hiç şüphe yok ki, Türkler‘in dini müslümanlıktır. Eski dinimiz olan Şamanlık’dan da bazı unsurlar alarak bir Türk müslümanlığı haline gelen bu din, on yüzyıldan beri bizim milli dinimiz olmuştur.
Bazen bir sevgili için her şey bırakılır yüzbaşım. İnsan bir öfke anında arkadaşını; bir buhran dakikasında kendini öldürebildiği gibi, aşk denen hastalığın şiddetlendiği bir sırada da istikbalini, halini, mazisini, her şeyini feda edebilir.
Pusat doktora istihkarla baktı:
Bunları iradesiz, karaktersiz ve zayıf adamlar yapar.
Doktor büsbütün hüzünlenen bakışlarını pencereden ta uzaklara çevirerek cevap verdi:
“En kuvvetli insanların da zayıf anları olur.”
Milletleri millet yapan, uğrunda ölecekleri yüksek ülkülere bağlanmış olmalarıdır.
Savaşlar aslında öldürücü, yıkıcı, ızdıraplı şeylerdir. Fakat medeniyetin de, tekniğin de,ahlakın da,disiplinin de anası savaşlardır. Fedakarlık ruhunu bileyerek insanları bencil,yani hayvan olmaktan kurtarır. Kazanmak için itaatin şart olduğunu öğreterek toplulukların disipline girmesini,yani üstün insan olmasını sağlar. Savaş olmasa yeryüzünde milletler değil, hırsız çeteleri türeyecek ve insanı hayvandan ayıran erdemler doğmayacaktı. Yani şunu demek istiyorum ki, yakışıksız ve çirkin gözüken bazı şeyler gerçekte faydalıdır, ama insanların çoğu o faydayı kavrayamaz. Çocuk, canı yandığı için aşıyı faydasız bulup ondan kaçar. Aklı başında pek çok kimse kendi hayatını kurtaracak ameliyattan ürküp yaptırmaz. Aşk da öyle… Aşk olmasaydı erkek-dişi ilişkileri bayağı bir çiftleşmeden ibaret kalacaktı.
Milli ülkü yalnız madde üzerine kurulamaz. Milletlerarası ilişkilerde, yalnız insanlarda bulunup öteki yaratıklarda bulunmayan şeref ve haysiyet kavramlarının, yani manevi faktörlerin de payı vardır.
Maddileşmiş bir insan vatan için ölür mü? Bencil bir insan muhtaçlara yardım eder mi? Milletine inanmayan bir adam yabancı ile işbirliği yapmaz mı? Erdemi gülünç bulan birisi çalıp çırpmaz mı?
Rum demek akrep demektir. Akrep nasıl, kendisine iyilik olsun diye derenin karşı kıyısına geçiren kaplumbağayı sokmuş ve “ne yapayım, huyum böyle” demişse, Rum da aynı şekilde Türk düşmanlığı huyu ile yoğrulmuştur.
Ve……………….
Kahramanlar can verir
Yurdu yaşatmak için…