Turgut Uyar Sözleri
Tomris Uyar‘ın eşi ona aşık adam ve şairdir. Şiir sokakta dediğinizde bir çok yerde dizelerine rastlayacağınız gönül şairidir. Durma Göğe Bakalım der. Turgut Uyar Şiirleri kapalı anlamları içerisinde barındıran dokunaklı dizelere sahiptir. Turgut Uyar şiir kitapları kalbinizi yerinden çıkaracak kadar güzel ve içlidir. Turgut Uyar yazıları ile kalbinizin ılık yağışlı mevsimlerini harekete geçirebilir hatta aşık olmak isteyebilirsiniz. İkinci yeni şairleri arasında yer alan şairimiz mısraları ile bir çok kişinin sözlerini paylaştığı popüler isimler arasında yer alır. Turgut Uyar Aşk sözleri ve Turgut Uyar En güzel sözleri gibi içeriklere sitemizden ulaşarak onun güzel sözlerini görebilir ve sevdiğiniz insana göndererek kalbini kazanabilirsiniz. Turgut Uyar sözleri ile sevdiklerinizin kalbinde kendinize bir yer açmak ister misiniz? Aynı zamanda aşağıdaki galeriden Turgut Uyar resimli sözler ve Turgut Uyar facebook kapak fotoğraflarına ulaşarak bize destek olabilirsiniz.
“Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
Başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı”
ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
bunu da sonradan öğrendim
”Geçmişten bize kalanlar, bizim seçtiklerimiz değildir. Kötü eğitim, kötü gelenek yıkıyor dünyamızı. Bize seçilenlerdir okuduğumuz, davrandığımız, yaptığımız. Budala bir bilinç yönetiyor sanki insanlığı, evreni.”
Denize Gidip Dönen Mavilerin Bire İndirgenen Üçlüğü
Her kadın, hoşlandığı adamın soyadını aldığında nasıl durur diye içinden söylemiş ya da bir yerlere yazmıştır…
”…Başka havalar getir bana. İçinde biraz bahar
olsun, biraz sen, biraz da cumartesi..”
”… İşte bütün olmazlardan sonra
Kar altında kalan bir pabuç mu
İnsanın şurası…”
yalanlı dolanlı alçak doğruca yaşanmamış bir
bir gözsüz kulaksız elsiz ayaksız güdük bir gün
bütün yitiklerim karalarım üstüste üstüste bütün karışıklığım
gelip geçtiğim macera şu kadar binler yıllık
şu kadar binler yıllık karalarım karışıklığım üstüste
usul usul insan insan ölüm ölüm üstüste
şu kadar güneş şu kadar su şu kadar su yılanı şu kadar düzen
ben sebepliyim denizlere aylara kavgalara umursuzluğa
bir maviyi durup dururken birine benzetiyorum
bir balığın ağzını anıyorum durup dururken
serinliyorum
Temmuz tam bu işe göredir bana kalırsa,
Gel bağışlayalım birbirimizi ..
“Bir ihtimalken bile güzelsin.”
Bir sevdalı gönül bütün varım
Eğer o da olmasa ne yaparım,
Kimbilir hey
Ne yaparım..
ben üç yer tasarlamıştım üçü de sana bana uygun
biri günebakanlarda biri otuz yaşta birini sorma
birini sorma gün gelir ben söylerim
daha usta olurum daha yiğit o zaman söylerim
bu kırgın karanlığı bir ışıtalım ilkin
yeniden şehirler kuralım şimdikilerine benzeyen
baştan başlayalım susamlara ekmeklere denizaşırılarına
sevmelere
Sanıyorum bu gelen hüzünlü bir yaz olacak
Öyle ki bütün akşamları hüzünlü…
”Kadınları mutlu etmenin 20 yolu diye bir sürü gereksiz haber çıkıyor. Tek maddede açıklıyorum: Dürüst olun, yeter…”
Serseriliğe, insanlara, toprağa meylim var. Amma gel gör ki bir masa başındayım akşama kadar…
gidip dönelim
belki bir yerde bir tohumda bir durumda belki
belki o ses o yudum o yumuşak döşekler yeşil yeşiller
ben taş çekerim yılmam çamur kararım yol döşerim
bakarsın göneniriz gidip dönelim
ben yılmam taş çekerim çamur kararım ben
senin de gürül gürül saçların var nasıl olsa.”
Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız.
“Kimseler tutmadı elimden koskoca bir yaz bitti… ”
“Bir biz varız güzel,
öbürleri hep çirkin.”
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Bir maviyi durup dururken birine benzetiyorum.
Tahammül gerek, özlem iyice arsızlaştı.
nasıl da parlıyorsun ey gözleri maden
çözdüğüm bütün bulmacalardan zorludur yüreğin
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumıyalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Artık sana attığım temeller tutmuyor.
Çünkü sen hiç yoksun. Hiç olmadın.
“Şaştım, senin hançerin bu kadar mıydı…
Varmadı yüreğime…”
“..Yaşamı anlamsız bulduğum zamanlar oldu ama hiç solgun bulmadım.
Ayrıca solgun ve anlamsız olan dirimin kendisi değil,
yaşam içinde,
yaşamı belirleyen yaşama parçalarıdır..”
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım
”…herşey benim kalbimdir
Söküp aldığım kardan
Kardan söküp aldığım
Çocuksuz bir anne gülüşüyle
Her şey benim kalbimdir
Çünkü pek yaraşmaz bu dünyaya…”
Yüz dilde ‘seni seviyorum’ desen ne fayda
Bir dilde adam gibi sevmedikten sonra.
Saçların dağınıktır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
“Ben beni sevdikçe ey yar derdim artar daima”
Çünkü beni sevsen de
Güvenmezsin bana bilirim
Ama artan her şeyle birlikte yanlışlık da artar
Mesela her su gözyaşı olur
Her dönem bir hazin geçiş
Suya boşversem yanılsama
Aya baksam bir bulut
Sevgisizlikle birlikte yanlışlığın hükmü başlar
“Gitsin, harcansın bir şeyler, sen dur.”
İşte ben böyle bildiğin gibi:
Kaderi öpüp başıma komuşum.
Gülüşüm, oturuşum, konuşuşum,
Belli efendim, besbelli
Ben hayattan soğumuşum
Hazırlandın diyelim bir yolculuğa
“Bu, yalnızlığa da olabilir” diyor birisi
Dayanıklı mısın bakalım
Bir düşün kaç kişiyiz bildirilerde
Şimdilik kaç paralığız hele akşam olunca
Bunca sütsüzün kahrını çektik düşün ki
Gene de soluğumuz
Bir orman yangını sanılır oralarda buralarda
Ezildik gerçi ama horlanamadık bunu hatırlarsın
Mutlaka hatırlarsın bunu
Tut ki enver bırakır tehdidini
Ethem başlar
Her insan bir uyumsuzluktur ölü olmadıkça
oysa kavradığım her şeyin adını bilmek
biraz bunaltıyor beni
”Gidin gemiler, gidin
Vardığınız yere selam edin
Gün olur bütün kaygılardan uzak
Ben de gelirim”
Çünkü beni sevsen de bana güvenmezsin iyi bilirim
Apoletim sırmasız hatta hiç yok
Su içsem ağzımın kenarlarından dökerim
Neyi hatırlatır benim sana uzak bir bakışım bilirim
Aslında mutsuz yaşayıp gidiyoruz
Ölüme direnerek şimdilik
Şimdilik alımlı bir başka mutluluklara özenerek
Aşkımız ve mutfak rafları ve uçaklar üstüne korkumuz
Bir yudum gelecek ve mutlu saatler üstüne korkumuz
Ama birlikte biliyoruz: eğilecek bugünkü başlar
Herkesi bir başka neden, bir başka hüzne götürüyor.
Çok kimse bıkıyor günden akşam olmadan…
Bu dünyada en iyi ben yenilirim.
Dosta, düşmana, aşka.
“ben üç yer tasarlamıştım üçü de sana bana uygun
biri günebakanlarda biri otuz yaşta birini sorma
birini sorma gün gelir ben söylerim
daha usta olurum daha yiğit o zaman söylerim”
Sev beni, alış bana
Kimse ürkütemez bağlandığımız güzelliğin utkusunu
Sev beni, bir dağ gölgesi kadar sev
Şimdilik bırak musluğun sızmasını damın akmasını
Bir tırnak gibi büyü domuz bir tırnak gibi
Zorlayarak her bir yanı
Çünkü biraz sonra umut başlar her günkü, başlar
bu şehri nasıl yapmışlar böyle üst üste,
ne gökyüzü koymuşlar ne günaydın…
“Oysa diyordu birisi
Sabah yeniden hatırlamadır yaşamayı
Bana kalırsa ‘oysa’ diyenlerden hep korkmalı
Oysa ölüm var da diyebilir aynı kişi.”
Aslında bir alıştırmadır umut
Öbürlerinin azıcık nefes diye bağışladığı
-Baharı beklemeye benzer-
Hain ve olmayanadır çünkü
Umutsuzluğu taşır yanında
Oysa nasıl olsa gelecektir bahar denen tarih
Önüne durulmaz mantığıyla doğanın
Yeşilden olma birim
Sudan gelme itmeyle
”Çocukların öldürüldüğü yerde kimse masum olamaz.”
Umut yoktur
Kimse yoktur umut etmemeyi önleyecek
Çünkü umut kaçınılmaz gelecektir
Bütün gümbürtüsüyle
Umut kaçınılmaz gerçektir çünkü
Biri Asya’da biterken sözgelişi, Şili’de öbürkü başlar ”
Zamansız geIme eIim koIum dağınıksa sarıIamam !
Durduğum yer benim değil iken, gidebilecek bir yerimin olmaması ne acı; gidebilecek bir yerim yok iken hâlâ ve inatla durmayışım ne gaflet; nihayetinde ölmüyorken yaşıyor olan insanın, yaşıyorken öldüğünü bilmemesi bu, bu ne tuhaf bi’ hayret.
Ne kadar hüzün geçmişse dünyadan
Ne kadar acı geçmişse yaşayacağız
Hepsini yeniden,bir bir dünyada
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
Sevgim acıyor
Herkesin bir umudu vardır.
Bir savaşı, bir kaybedişi,
Bir acısı, bir yalnızlığı,
Bir hüznü.
Çünkü herkesin bir gideni vardır,
İçinden bir türlü uğurlayamadığı.
”..Meselemiz bir şiir meselesi değildir.
Yaşama meselesidir.
Hayatımızda olmayan mesele, şiirimizde de olamaz…”
Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlarda orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak
“Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta.
Her şey naylondandı o kadar.”
Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filan da gider bu gidişle
Sevgilinin göğsüdür dünyanın en güzel Arabistanı.
o yoksa Arabistan güzel değildir.
her yer Arabistandır,tüm Arabistanlar çirkindir…
Aklımda Arabistan.Arabistan’da ben.Bende aşk.
En başta mutsuzluk elbet
Kasaba meyhanesi gibi
Kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
Öbürünün bir kadından aldığı verem
Bütün işhanlarının tarihçesi
sevgim acıyor
Yoksun.
Beni buna kim inandıracak?
“Kanasın varsın
ne varsa biraz kanamalıdır.
Benim bunca yıldır günlerim gecelerim kanadı.”
Yazık sevgime diyor birisi
Güzel gözlü bir çocuğun bile
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar
Ben sevmezsem,
Seni sevmek
Kimselerin elinden gelmez…
Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
İlkbahar geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi dünyanın
Bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse
Sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse
Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filanda gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar”
Issız tepelerde güneşe bakıp saati tahmin etsem;
Haberim olmasa hiç perşembeden, pazartesiden…
Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak
Dünya ne kadardı’ dedim.
‘mavi kadar’ dedi.
Bir yandan toprağı sürdük
Bir yandan kaybolduk
Gladyatörlerden ve dişlilerden
Ve büyük şehirlerden
Gizleyerek yahut dövüşerek
Geyikli geceyi kurtardık
ölümü geciktirmek sonsuzluğu kısaltmaz
diyor birisi, evet ama
hayatı uzatır sanki
Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza
Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
Bilir bilmez geyikli gece yüzünden
Ama Allah bilir ya, ne saklayayım
Yanında ihtiyarlamak istiyorum…
‘Geyikli gecenin arkası ağaç
Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
Çatal boynuzlarında soğuk ay ışığı’
İster istemez aşkları hatırlatır
Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
Şimdi de var biliyorum
Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli…
Sev beni, bir dağ gölgesi kadar sev
Hiçbir şey umurumda değil diyorum
Aşktan ve umuttan başka
Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor.
Ağlamak özgürlükse ve kimse yoksa, umuda dönüyordu bu cesur ölüm korkusu
Aldatıldığımız önemli değildi yoksa
Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
Gümüş semaverleri ve eski şeyleri
Salt yadsımak için sevmiyorduk
Kötüydük de ondan mı diyeceksiniz
Ne iyiydik ne kötüydük
Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
Başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı…
“her şeyden biraz kalır”
diyor birileri, çoğulluk haklılıktır.
kavanozda biraz kahve,
kutuda biraz ekmek,
insanda biraz acı.
Ama ne varsa geyikli gecede idi
Bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan
Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
Büyük otellerin önünde garipsiyorduk
Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
Yahut bir adam bıçaklasak
Yahut sokaklara tükürsek
Ama en iyisi çeker giderdik
Gider geyikli gecede uyurduk
”- Ama siz ne kadar sayarsanız o kadar
Bu yaşta hakkım yok ki mutlu olmaya
Her şey taze ve güzel
Ve çılgın olmaya hazır
Benim,
– Ama her yaşta mutlu olmaya hakkı vardır insanın…”
Ama baharda ya da dışarda,
Sonsuz göğün altında,
aşkın aşkla çarpımı,
garip bir biçimde,
hep sonsuzdur,
karekökü de yoktur…
‘çünkü aşk bir suçlamadır
sonuna kadar yaşanmamışsa’
kente kapandık kaldık tutanaklarla belli
sirk izlenimlerinden seçmen kütüklerinden
yüzlerimiz temmuzdan ötürü sallanır ve uzar
ve her köşe bir tuzaktır
birer darağacıdır her meydan saati
öğle vaktini kesinlikle gösteren
oysa hep güçlü dağları görmenin zamanıdır
Kısacık, yoğun bir akşam…
Şaşırdım, hüznümü nerelere bıraksam.
çığlığım uzun uzun kalır içimde
yani güller giyinmiş bir adam nerde ben nerde
rüzgâr bir dirimi dört yöne bölerken tepelerde
ve gece duruşmasından yeni çıkmışken
sabahın terazisi eksik tartar gölgemi
Bekliyorum seni,
Akşamsız günler ardından,
Çıkıp gelecekmişsin gibi.
artık öyle açık ki kuşkuya yer yok
kim gelirse gelsin acıya hep yer vardır
tutanaklarda duvar diplerinde ve bazı yerlerde
örneğin çukurova ve mekong köylerinde
acıdır ağacın gölgesini yapan
bunu herkes bilir
Bir şarkı söyleyin ne olur, kızlar
Uzun ve gerçek.
Bütün düşündüklerim aklımda kalsın,
Parmaklarımın telâşlı hasretiyle
Şimdi bir ıssız kasabanın
Bir odasında, kendince, ışıksız,
Yavan, hazırlıksız ve çoook uzak
Bir gece geçecek…
artık öyle açık ki kuşkuya yer yok
acıya hep yer vardır aramızda
dört cepli yeleğim aynı kolaylıkla taşır her şeyi
bozuk paraları da umutsuzluğu da
aynı kolaylıkla tutmuş gibi olurum
güneşin yedi renk ayasını
”Umut gelsin bütün gümbürtüsüyle.”
biliyor musun güçlü dağları görmenin zamanıdır
şimdi bir bağırsan çok iyi biliyorum
ya da üst üste silah atsan
kent tepinir belki bütün kuşlar uçar
belki değil mutlaka
ama
bir tanesi mutlaka kalır.”
Ellerin de üşür. Biliyorum ama
Isıtabilirsin onları. O ateşte
Hazırsın da Biliyorum.
Ama sana bir boyun atkısı gerek.
Kış geldi..
bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur
ne var ki ıslanır gider coskunluğum durmadan
durmadan
dağ biraz daha benden deniz her zaman senden
hiçbir dileğimiz yok şimdilik tarihten coğrafyadan
”Cesaretin en kırılgan olduğu yer, ‘Ben demiştim’ orkestrasıdır.”
kimselere benzemesin isterim seni övdüğüm
seni övdüğüm zaman
güzel bir çingene yalnız başına dolaşmalı kırlarda
seni övdüğüm zaman”
”Bütün mümkünlerin kıyısındayım.”
“Herkesin
Bir umudu vardır,
Bir savaşı,
Bir kaybedişi,
Bir acısı,
Bir yalnızlığı,
Bir hüznü…
Çünkü herkesin bir gideni vardır,
İçinden bir türlü uğurlayamadığı…”
“Sen nereye, ben oraya, adım adım
İnsan sevdikçe iyileşiyor artık anladım.”
çünkü güneş ve kalın mavi
insana hiçbir şey hatırlatmaz
öyle ki toparlar hayatın kalbini
ve o zaman
çökelir yaz
tutarak kendi kalbini
umutlar sarıya bırakır kendini
gül uzar karanfil kokar
o zaman sorarım
şimdi mi
“Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum. “
Önce sesin gelir aklıma
Çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm
Güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli
Sonra cumartesi günleri gelir
Sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum
Bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak.
“Elimde kolumda senin seslerin var gel de aldırma”
Kırk kere söyledim bir daha söylerim
Savaşta ve barışta, karada ve denizde,
Düşkünlükte ve esenlikte
Zamanımız apayrı bize göre
Yanyana olduk mu elele
Aç kalsak ağlamayız biliyorum.
Ben! Çocukları sevdim yaşadım. Dünyaya alışmadım. Kuru güller gibi yersiz ve inceydim biraz.
İçim güvercinleri okşamış gibi rahat
Sen yanımdayken ister istemez
Geniş meydanlarda akşam üstleri
Üstüste üç kere deniz, üç kere çınarlar.
söylenir ve yarım kalır
bütün aşklar yeryüzünde
Sen yanımdayken ister istemez
Uzak ırmakları hatırlıyorum.
“Ağlamak sızlamak kaç para eder,
Bir şarkı söylenir, bir şarkı biter,
Ömür dedikleri gitti gider,
Bir avuç su gibi parmaklarımdan.”
Arasıra düşmüyor değil aklıma
Yabancı kadınların sıcaklığı
Ama Allah bilir ya, ne saklıyayım
Yanında ihtiyarlamak istiyorum… “
”…siz ne zaman öldünüz Allah aşkına yani ne zaman
kirli karlar bile erimemişti haber yoktu Nisandan..”
yazı orada geçirdik kışa gerek kalmadı
safça acemice şarkılar söylendi oyunlar oynandı
sözde sevinç haline getirildi yıllanmış hüzünler
aşklar unutuldu ve bazılarına yeniden başlandı
Dünyada bir ben varım,
Birde bu olmayası sahipsizliğim..
“insan yaşlandıkça kurtulur” demiş birisi
korkudan belki yılgınlıktan ve başka bir şeylerden
Mutsuzlukdan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
Sevgim acıyor
oysa yaşlandıkça bulunur mavinin en iyisi
akasya çürür tren hızlanır eller ufalır gibi
kim yitirir sözgelimi bir başkasının bulduğunu
evet kim yitirir kim bulur
herhangi bir akşam alacası değil ki bu
Aşkın şiirin ölümün en kolayına gitmek
Caddeleri sevmediğim kadınlarda yitirdiğim
Biliyorum sebebini bir bir biliyorum
Öyle kolay kendisi kurtulması söylemesi öyle kolay
Kolaylığından sıkılıyorum
Kurtulmak elimden gelmiyor
“oysa” diyor birisi
“sabah yeniden hatırlamadı yaşamayı”
bana kalırsa “oysa” diyenlerden hep korkmaı
“oysa ölüm var” da diyebilir aynı kişi
“mucize”,açıklanabilir bir “şey” değildir,tanık oluruz sadece.
oysa ölüm yakın olmamalı
süzgün ve uzun şeylerden de korkmalı bana kalırsa
uzun süren devrimlerden süzgün aşklardan
ve bunlara benzeyen başka şeylerden
akasya hemen çürümeli tren birden hızlanmalı
şimdi ey kış diyorum
ne kadar sürersen sür
yaz güzeldi ve sapsarıydı
herkes doydu ve eylendi oyunlar oynandı
oteller ve sokaklar da sapsarıydı
kimler ne konuştu ne yitirdi ne kazandı
Seni aldım bana ayırdım.
Durma!
Kendini hatırlat..
ama bir şey vardı eksilen ya da çoğalan
kumun altında mı denizin üstünde mi masalarda mı
biraz birazdım her şeyden
dün biraz sinirlenmiştim mesela
yarın bir kadını seveceğim biraz
biraz biraz kör oldum bügünlerde
“dünya bir sanrıdır” diyor birisi
“belki bir sancı”
Ah ki ben,
Kendimi bile
Kimsesizliğimden tanırım…
ne bırakmıştım orada sahi
mor gibi soylu bir şey mi
bir eziklik mi yoksa
sondur bu akşamlar, geceler diriltir beni
bir kuşun sesinde
herkes ne kadar mutluydu “oysa”
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle dövüşemem
ne bıraktıysam o kadar kaldı orda
sonsuz göğün altında
aşkın aşkla çarpımı
nedendir bilinmez
garip bir biçimde
hep sonsuzdur
Gülü çiğdemi filan bırak
Sardunyayı karidesi filan bırak
Acıyı ve ölümleri bırak
Oy pusulalarını ve seçimleri bırak
Evet
Seçimleri özellikle bırak
Çünkü açlık çoğunluktadır
Bazen sadece onun sende bıraktığı izleri özlersin,
Her şarkıda ayrı bir hatıra saklıdır sanki;
İstesen de silemezsin.
Her kişinin ukala ömrü
Yeter sanılır çiçeklenmeye
Ve dünyanın karanlığından
Bir aşk bahanesiyle kurtulmaya
Kaçıp giden baharların anısı
Elden ele devredilen bir gençlik duygusu
Laleler sümbüller bütün öbür boklar püşürler
Hakkım var mıdır bunları söylemeye
– vardır
Bir elim sağ cebimde
Bir elim sol cebimde
Bu hüznü siz de bilirsiniz
Anlat deseniz anlatamam
Enine boyuna yaşarım ancak…
Güneş doğarken ve batarken
Yazdan kışa girerken ve kıştan çıkarken
Ve dağda ve kırda
Hakkım vardır –
Çünkü en azından dünyadan
Dölsüz katırlar geçer
Yüklü vagonlar geçer
Demir yüklü şilepler geçer
Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
Şimdi de var biliyorum
Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
Yelkenleri işletenleri ve tayfalarıyla
Ve onların karıları ve çocuklarıyla
Ve bilinmez sanılır geleceği
Bir demiryolu makasçısının
Oysa kesinlikle yazılmıştır
Her sevgi kitabında
Asıl olan açlıktır
Çoğunluktadır
“kaç unutulmaz günü vardır insanın
kaç unutulmaz yaz ve kış günü,
ömründe kaç tane mutluluğu birer birer”