Erdem Beyazıt Sözleri
1939 yılında dünyaya Kahramanmaraş da gözlerini açmıştır. İlkokul ve lise öğrenimlerine burada devam eden şair İstanbul Hukuk Üniversitesini kazanmış ve geçim zorluğundan dolayı okulu bırakıp askere gitmiştir. Yedek Subaylık ve öğretmenlik yapmıştır. Daha sonrasında ise Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü tamamlayarak hayatına bu yolda devam etmiştir. Erdem Beyazıt sözleri yedi güzel adam içeresinde yer alır. Erdem Beyazıt Yazıları bir çok kişinin okuması gereken yazılar arasında yer almaktadır. Erdem Beyazıt Kitapları ile ufkunuzu genişleterek daha farklı bir bakış açısına ulaşabilirsiniz. Aynı zamanda Erdem Beyazıt Şiirleri ile şiirin insan üzerinde uyandırdığı mükemmel duyguyu tadabilir ve daha farklı izlenimlere kapılabilirsiniz. Sitemizde yer alan galeri bölümünden Erdem Beyazıt resimli sözler ve Erdem Beyazıt facebook kapak fotoğraflarına göz atabilir tüm bu söz ve resimleri paylaşarak dikkat çeken durum güncellemeleri yapabilirsiniz.
Dağıttıkça çoğalır bizim zenginliğimiz. Aşkın bir adı da berekettir!
” Yaşımdan yorgunum,
Yaşımdan telaşlıyım bu günlerde
Kaç yaşındayım sahi ?
Saymadım bilmiyorum .”
Susmanın kalesine sığınıyorum Önümde karanlıktan duvarlar Sırtımda insan yüklü bir gök var..
Şiir diye bir ömür tüketerek yazdıklarım iki saatte okunuyor
Ölümle tanıştıktan sonra anladım. Sadece bir kimlik belgesi olduğunu yaşamanın…
“Telgrafın tellerini kurşunlamalı’’
Öyle değildi bu türkü bilirim
Bir de içime
-Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-
Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek
Bazan gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelen
Haberler bilirim mektuplar bilirim.
Bazan ölüm vardır Ölümden önce gelir
Gece inmiş şehre
Sadece şiir merhem olur gönlümün karasına şimdi.
Birbirine kırgın duvarlar, insanlar ve gölgeler
Şimdi ne yazsam da geçse kalbimin küsü?
Ve onlara ve hareket eden her şeye inat, Sonbaharla birlikte efkar, Demir atmış içimin derinliklerine.
Bir şarkı gibisin dünya!
Çoğu zaman hüzün makamında…
Hayatı yorumlamak değil yaptığımız Sürekli bir hüzün yağmurunda ıslanmak belki…
Şehrin elbisesini çalmışlar…
Ama gölgeler giysilerle ilgileniyorlardı, utanıyordum Hep araçlardan söz ediyorlardı, ben utanıyordum.
Her an
Farkındayım
Az az öldüğümün
Bir de gencecik aşıkların yüreklerini bilirim Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan
Dünyanın en uzun hüznü yağıyor. Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne.
Şair ki kendini de teskin edendir: “İnsan, gerçekten iyi oluyor ‘iyiyim’ dedikçe …inan olsun, iyiyim anne.
“Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma…”
Dirilmek yeniden Yüzyıl süren bir berzahtan geçmişiz gibi Kandan kinden öfkeden Üstümüze bir sağanak boşanmış gibi
Hep yarınları bekledi bu insanlar, geldiğini hiçbir zaman fark etmediler.
Birbirine kırgın duvarlar, insanlar ve gölgeler Şimdi ne yazsam da geçse kalbimin küsü?
Sen dur burada ey insan
Duy içinde tutuşan ormanı
Ve yakıştırmasını bil üstüne ey ademoğlu
Usta bir makasla biçilen toprağı
Zaman akar, yer direnir, gökyüzü kanat gerer; Siz ölümsüz çiçeği taşırsınız göğsünüzde
Saçlarınla rüzgarda,
Tel tel savrulmaktayım.
Gözlerin buluştuğunda gözlerimle
Yanıp kavrulmaktayım.
Yalnız imkansızlığı mı anlatır bir bulut Yağmaya hazır bekliyorsa gökyüzünde.
Durmadan akıyor kalbim ayaklarına
Bana karanlık bakma…
Arefesindeyiz bayramın ve kederin Arefesindeyiz İyinin ve kötünün Arefesindeyiz yarınların ve ölümün Arefede hep ömrümüz hep arefede
sonra eğildi sevgilinin yüzüne;
sürdü bulutlanmış gözlerini
o güzellikler ülkesine.
baktı baktı ve dedi:
-hayatında güzeldin
ölümünde güzelsin
öldün,
bir daha ölmeyeceksin..
Dünyanın en uzun hüznü yağıyor Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üzerine.
Nereye gitsem hep apartmanlar çıkıyor önüme Alıp başımı duvarlara çarpıyor bu yollar.
Ben sıcak savaşlara girmedim daha Kılıçların çeliğine Su katmadı gözyaşlarım Ama Savaş için geldim
Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır, Her kırışığı sorulacak bir hesabı, Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.
Yeri ve göğü damarlarımızı dolduran Ondan başka her şey yok olan yalan olan Rahman ve Rahim olan
Yani babalar da ay gibidir
Bâzen biri , ikisi bâzen ondördü.
Ey durup durup dalgalanan kalbim Yorulup yorulup durulduğun gün Gerçek yorumu bulabilirsin.
Hiçbir okyanus olamaz
Bir mücahidin
Yüzündeki çizgilerden
Daha derin.
Göğü kapatan çatıları yıkıyoruz ellerimizle Ve şunu iyi anlıyoruz En iyisi yürüyerek gidilir yaşamağa
Dünyanın ağırlığına eklesek yıldızları ayı güneşi
Gene de ağır basarsın ey kalbim ey kalbimin güneşi
Alınlar görmüşüm ki vatanımın Coğrafyasıdır. Her kırışığı sorulacak bir hesabı, Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır
Aşksız şehirler ölüdürler.
Ana kalbi bir kuştur Azad kabul etmez
Makinalar bir elin beş parmağını çarmıha geriyorlar
Akıl bir akreptir intihara hazır.
Bazen akan bir film şeridinin tek kare donan bir fotoğrafı gibidir ölüm…
Hayatı yorumlamak değil yaptığımız
Sürekli bir hüzün yağmurunda ıslanmak belki
Bizim ellerimiz vardı şimdi onlar nerede Kadife gibi okşardık çocuk yüzlerini şimdi onlar nerede
Çünkü dağıttıkça çoğalır bizim zenginliğimiz
Sen dur burda ey insan! Duy içimde tutuşan ormanı Yakıştırmasını bil üstüne ey ademoğlu Usta bir makasla biçilen toprağı …
“Yardım ve zafer Allah’tan ve Zafer pek yakın
Evet bir hançer ağacı gibi büyüyor içimde acı Dağlardan bir dağ gibi kabaran yüreğimde
” Yaşımdan yorgunum,
Yaşımdan telaşlıyım bu günlerde
Kaç yaşındayım sahi ?
Saymadım bilmiyorum .”
Yeri ve göğü damarlarımızı dolduran O’ndan başka her şey yok olan yalan olan Rahman ve Rahim olan
Bir tünelden mi geçiyorsun kalbim
Uçsuz mağaralarda damıtarak yalnızlığını
Yalnız imkansızlığı mı anlatır bir bulut yağmaya hazır bekliyorsa gökyüzünde.
Gözlerinden göğsüme sayısız yıldız akar
Bir gülüşün içimde binlerce lamba yakar
Sonra bir mezarlıkta Bir çukurun başında Bir kapının ağzında Herkes susar Konuşur ölüm Ve sürer hayat.
“Bir tünelden mi geçiyorsun ey kalbim
Uçsuz mağaralarda damıtarak yalnızlığını
Hayatı yorumlamak değil yaptığımız
Sürekli bir hüzün yağmurunda ıslanmak
Dağlar dağların üstünde tepeler ve tepelerin üstünde ben”
Sensiz geçen zamanı belli yaşamamışım Sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım
Susmanın kalesine sığınıyorum. Önümde karanlıktan duvarlar, sırtımda insan yüklü bir gök var.
Şu yalnızlık çıkmazında önümde niye sen varsın
Derviş olamadın
Ama başıboş da kalamadın
Usul usul inen Yağmur tıpırtılarını Dinler gibi Dalıp gitmiştik Sen konuşuyordun
Aşk girsin yürürlüğe
Yeryüzünde ve gökyüzünde
Yurdunu terk etmişti mecnun, çölü de terk etsin Söyleyin, görme hevesinde ise Leyla’yı da terk etsin
Kadınlar ki anne olmamak için direniyorlar.
Erkekler ki savaşmayı tümden unutmuşlar.
Çocuklar zaten hiç çocuk olmuyorlar.
Beyaz carsaflarda al kanlar donarsa Senin kanin donarsa benim kanim donarsa Ben serin mezarlara mustular götürürüm
Yeri ve göğü damarlarımızı dolduran,
O’ndan başka her şey yok olan yalan olan,
Rahman ve Rahim olan..
Hep yarınları bekledi bu insanlar, geldiğini hiçbir zaman fark etmediler
Ölümle tanıştıktan sonra anladım
Sadece bir kimlik belgesi olduğunu yaşamanın
Duy beni ve dinle Denizler boğuşuyor içimde.
Benim de payıma düştü
Biraz mavi biraz ümit
Ve aklın dar yalnızlığında şehrin ve her şeyin ve kalabalığın yorgunluğunda …
Ey durup durup dalgalanan kalbim
Yorulup yorulup durulduğun gün
Gerçek yorumu bulabilirsin.
Bu insanlar dev midir? Yatak görmemiş gövdemidir?
Ama sen uzaklardaydın ey kalbim
Uzaklardaydın sevdiğim uzaklardaydı.
Çünkü dağıttıkça çoğalır bizim zenginliğimiz Aşkın bir adı da berekettir…
Damla damla oluşuyor hayat
Ölüm kımıl kımıl
Duymak kolay
Anlatmak değil
Siz oturdunuz mu hiç kıldan ince uçurumlarda..
Dön bana ve dinle
Kuşlar uçuşuyor içimde
Hiçbir okyanus olamaz Bir mücahidin Yüzündeki çizgilerden Daha derin
Kader izin vermediyse doğru kişi değildir belki de…
İpil ipil yağan yağmur gibi konuşuyordun Onlarki konuklarımızdı Adları Kerem,Yusuf, Kaystı Hepside ezelden tanıdıktı dosttu
“Ah hep o kelimeyi bulmak için bütün bu
Çabalarım
Seni çağıracak olan.”
Evet bir hançer ağacı gibi büyüyor içimde acı Dağlardan bir dağ gibi kabaran yüreğimde.
Bir sam yüklü geceleri içimden atamıyorum
Niye bunları bir anda unutamıyorum
Dünyanın en uzun hüznü yağıyor, Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne.
“Susmam seni ürkütmesin içimde çağlar var, bilmelisin
Katı bir yalnızlık bu, bilmelisin
Kaçmam kendimi bulmam ben senden yoksunum, iyi bilmelisin.
Bir ışık bir kelebek biraz çiçek biraz kuş Yeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuş
“Güzelim, güzel sıfatına en çok gidenim.
Sana yazmak bir mum yakıp ona bakmak gibi.”
Haydi gel bir daha bir daha Arayalım Herkesin ve herşeyin uykuya vardığı Bir vakitte
Hadi tut elimden gök gibi, ölü kadar yalnızım.
Bilincindeyim doğan ayın Eriyen karın akan suyun Ve usul usul tükenen zamanın..