Şemsi Tebrizi Sözleri

Şemsi Tebrizi Sözleri

Şemsi Tebrizi Sözleri

Kendisi bir İslam alimi aynı zamanda mutasavvıftır. Mevlana’nın gönül dünyasında etkili olmuş ve onun yazdığı bir eser ile tanınan bir alim olmuştur. İkisi arasındaki derin muhabbet ve arkadaşlık bugünkü bir çok güzel sözün temelini oluşturmuştur.  Kendisi Tebrizli’dir. Şemseddin ise dinin güneşi anlamına gelir. Kendisine bu lakap verilmiştir. Küçük yaşlarda manevi ilimler almış ve bunun doğrultusunda yetişmiştir. Hatta pişmek ve feyz almak için diyar diyar gezmeye başlamıştır. Yaptığı bu geziler sayesinde karakterinde ve hayatında değişimler olmuş hayatı bu seyahatler ile iyice şekillenmiştir. Kendisi devamlı bir arayış içinde olmuş ve ilahi bir işaretle beraber Mevlana’yı aramıştır. Evet Şemsi Tebrizi Sözleri içinde manevi hisleri barındırır.Kılık ve kıyafete dünya malına hiçbir zaman önem vermemiş bu doğrultuda da yaşamını sürdürmeye çalışmıştır. Mevlana’nın yanında bulunduğu süreç içerisinde onu bir halk aşığı yapmaya vesile olmuştur.  Aynı zamanda ölümü üzerinde bir çok itilaf vardır.Şemsi Tebrizi Sözleri hikmet ve güzellik aynı zamanda öğüt barındırır. Bu sözleri paylaşarak sevdiğiniz değer verdiğiniz ya da ince düşünmesini istediğiniz insanlara yollayarak onların vicdanlarına da bir gül hediye etmiş olursunuz.. Şemsi Tebrizi Sözleri oldukça ilgi ve dikkat çeken bir yapıya sahip olduğu için bir çok kişi tarafından paylaşılır. Aynı zamanda  alt kısımda bulanan Şemsi Tebrizi Resimli Sözleri dilerseniz aktif kullandığınız sosyal medya hesaplarınızda paylaşarak bize destek olabilirsiniz.

Güzel bir gülü, güzel bir geceyi, güzel bir dostu herkes ister. Önemli olan gülü dikeniyle, geceyi gizemiyle, dostu tüm derdiyle sevebilmektir.

Gamzelendi gönül yine devası ah’tır. Gönlü mahzun olanın dostu Allah’tır.

REKLAM ALANI

Her şeyi senin için var ettim diyen rabb’e, her şeyi senin için terk ettim” diyebilmektir aşk.

Ahireti terk edip, dünyaya talib olup, muhabbet edenlere, mal kazanıp zengin olmaktan başka çare yoktur.

Sen ol da; ister yar’ ol, ister ‘yara’; lütfun da başım üstüne, kahrın da.

Ve bilesin üstüne aşkı giydirdiğim bu yüreğe ben söz verdim, hiçbir harfi, sensiz bir cümleye kurban etmedim.

Alimken, arif oldun, peki aşık olmaya namzet misin?

Allahü tealânın talibi olan kimselere, o’na kavuşmak arzusu içinde olanlara, mihnet, meşakkat, dert ve belâlara katlanmaktan başka çare yoktur

Bir gül kadar güzel ol; ama dikeni kadar zalim olma. Birine öyle bir söz söyle ki, ya yaşat ya da öldür; ama asla yaralı bırakma.

Olurda bir gün mesafeleri aşıp bana gelirsen, yüreğinde rengârenk açan Aşk ile gel.

Allah bir insanı senin elinle ayağa kaldıracaksa, sen nasıl elini uzatmazsın ? Allah seni insanlara sevdirmek istiyor, Allah senin dağılmış parçalarını topluyor. Aşka nankörlük etme!!

İlmi taleb edenlere, yani Alim olmak isteyenlere, herkesin gözünde hakir olmak ve yalnız, kimsesiz, garip kalmaktan başka çare yoktur. Çünkü, kim ilim öğrenmek arzusunda olursa, onun üzüntüsü çok olur, onu rencide ederler.
Ey İnsan kaf dağı kadar yüksekte olsan da, kefene sığacak kadar küçüksün. Unutma…her şeyin bir hesabı var üzdüğün kadar üzülürsün.

Kır kalemin ucunu. Bundan sonraki yolculuğumuz aşk yolculuğudur. Aşkı kalem yazmaz ki kitaplarda bulasın.

Allah sadece kalbi verir. İçini sen doldurursun !

Huzura kavuşması için her türlü derde, belaya sabretmesi lazımdır. Her kim kendini üstün görürse, onun sonu zillete düşmektir. Hesapsız sonunu düşünmeden malını sarfedenler, fakir olurlar. Her kim fakirliğe sabreder, kanaatkâr olursa, sonunda zenginliğe ulaşır.

Hüzün taze tutar aşk yarasını. Yaramdan da hoşum, yarimden de…

“Her şeyi senin için var ettim diyen Rabb’e, her şeyi senin için terk ettim” diyebilmektir AŞK.

Allah senin kapından aşk sarayına bir insan alacaksa, o insana sen nasıl “ben seni sevmiyorum” dersin?

Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın.

Hak yolunda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil.

Kalp midir insana sev diyen yoksa yalnızlık mıdır körükleyen? Sahi nedir sevmek; bir muma ateş olmak mı, yoksa yanan ateşe dokunmak mı?

Allah’ın sırrı sensin, kalbine yolculuk et.

Hayata tepeden bakarsan, insanların sadece tepesini görürsün. Hayata daima insanlarla aynı mesafeden bak, o zaman insanların hem yüzünü, hem kalbini görürsün. Mühim olan yükseklere çıkıp, hayata tepeden bakmak değildir, mühim olan ne kadar yükselsen de, her şeye eşit mesafeden bakabilmektir. Hayatta her şey olabilirsin, fakat mühim olan hayatın içinde “İnsan” olabilmektir.

Sevmeye layık olmayanı hatırlayarak değerli etme! Dönmek mi istiyor, bir şans daha verme. Unutma; sevgi yürekli olana yakışır.

Hayatta her şey olabilirsin; fakat önemli olan hayatın içinde “insan” olabilmektir.

Altın olsam; değerimi herkes bilir. Ben basit bir demir olayım… Değerimi sadece anlayan bilsin!

Sabırsızsın, oysa bütün mahlukat sabrın ipliğiyle birbirine bağlıdır. Dünya sabırla döner. Çünkü Güneşin de, Ay’ın da, zamana ihtiyacı vardır. Sabırlı ol. Büyük sırlara ermek için, sabır denizinde yüzmeyi öğrenmelisin. Çünkü sırlar, sabır denizinin dibinde saklıdır. Uyum güzelliktir, uyum, suyun özelliğidir. Su sabrın simgesi, istiridyenin yurdudur. Su olmasaydı inci de olmazdı. Sabırlı ol ki, istiridye gibi inciler yapasın.

Otunu, suyunu bilmediğin gönüllerde koyun gütme! Yoksa, ‘kaçıracağın keçilere’ çobanlık yapamazsın…

Dürüstlük bir şehirdir, ben de o şehrin sultanıyım, Onda kendim yaşayayım, kendim öleyim, kendim korunayım…

Anladım ki gönül çuvalımdaki kelimeler sana yetmez. Oysa gönlüm güzel olmazsa, bahçemde bir gül dahi bitmez, ey sevgili, senin “aşkın daim olsun. Benim yaram olsa da fark etmez!

Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları, sabrı gülbeşeker gibi, tatlı tatlı emer ve hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki Ay’ın, hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.

Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor. Derin denizleri ise ancak derin sevdalar. Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her sey susuyor. Anladım ki susan her şey derin ve heybetli.

Ne diye böbürlenip büyükleniyorsun. Doğumun bir damla su, ölümün bir avuç toprak değil mi?

Aradığın şey o kitaplarda değil, aradığın şeyi okuyarak bulamazsın. Sende eksik olan şeyi gözlerinle tamamlayamazsın. Aradığın şeyi dünya’da arayacaksın, aradığın şeyi yüreğinle bulacaksın. Dünya’da ki tüm kitaplar, tüm hesaplar, akıl oyunları, sayfalarca laflar, sevginin yerini tutmaz. Okuyarak öğreneceksin ama severek anlayacaksın.

Okşaya okşaya şeker kamışından nöbet şekeri yaparlar, ipek böceğinden zamanla atlas yaparlar. Yaptığın işi yavaş yavaş yap, biraz sabırlı ol, üzüm koruğundan bir gün gelir helva pişirirler.

Diyorlar ki dost acı söyler? Acıyı söyleyene dost denilmez ki! Seni sevmeyen acı söyler dostun sana söyleyeceği acı dahi olsa senin canını acıtmayacak şekilde tatlı dille söyler.

Sevmeye layık olmayanı hatırlayarak değerli etme! Dönmek mi istiyor, bir şans daha verme. Unutma; sevgi yürekli olana yakışır.

Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldır ki, tanrı’ya saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma! İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama.

Aşık olmakla sevmek arasındaki fark’ı sormuşlar, cevaplamış Şems: Senin baktığına herkes bakar, ama senin onda görebildiğini herkes göremez. Herkes aşık olabilir, ama hiç kimse senin gibi sevemez. Tek fark sensin, seni özel kılan sevdiğin değil, sevgindir.

İlim üç şeydir: Zikreden dil, şükreden kalp, sabreden beden.

Ey aşk! Seni senelerce yaban ellerde, hoyrat dillerde aradım. Oysa bendeymişsin bilememişim. Oyalanmışım. Kalakalmışım.

Arş dönüyor, yıldızlar dönüyor dersin.
Zahirdir gördüğün, zahirde dönersin.
Marifet dönmek değil, bulmaktır bilesin … !

Anladım ki, insanlar susanı korkak, görmezden geleni aptal, affetmeyi bileni çantada keklik sanıyorlar. Oysa ki, biz istediğimiz kadar onlar hayatımızda olur, göz yumduğumuz kadar dürüst, sustuğumuz kadar insan olurlar.

İnsanoğlunun edepten nasibi yoksa, insan değildir. İnsan ile hayvan arasını ayıran edeptir.

Sanmayasın ki; aşk akıl işidir. Gül ki her gönlün mürşididir. Kimini kokusuyla şad eder. Kimini de dikeniyle irşat eder.

Aşık odur ki, Allah’tan aldığı aşk emanetini Allah’a verir. Aşk mezhebinde her şey yüce aşk’a kurbandır.

Hüzün ki en çok yakışandır aşıklara. Yandık, yakıldık ama hüzünden yana asla yakınmadık. Ne de olsa biz mahzun bir Peygamberin ümmeti değil miyiz? Hüzün taze tutar aşk yarasını, yaramdan da hoşum, yârimden de.

Yaşarken anlayamadıkları değerleri, öldükten sonra anlamanın kimseye faydası yok. Sevdiğinizi dirileştirmenin yolu, hayatın tazeliğinde itiraf ve ifade etmektir.

Kalp ruha der ki: ben severim, âşık olurum; ama acısını nedense hep sen çekersin. Ruh da cevap verir: Sen yeter ki sev.

Aşık olmakla sevmek arasındaki farkı sormuşlar. Cevaplamış Şems: senin baktığına herkes bakar; ama senin onda görebildiğini herkes göremez. Herkes aşık olabilir; ama hiç kimse senin gibi sevemez. Tek fark sensin. Seni özel kılan sevdiğin değil, sevgin…

Sen darda olduğun vakitlerde, sana bahşedilmiş olanlarla elinden geleni yaparsın, en güzel çareleri düşünürsün, uygularsın. Fakat yine bir şeyler olmuyorsa, kendini yerden yere vurman iyi bir durum değildir. Direnmekle, kendi iç huzurunu bozarsın. Sabırla uygula sana verilmiş olanları, o anki imkanlarınla. Teslim ol demek, elin kolun bağlı otur demek değildir, sadece her imkanlarını denediğin halde olmuyorsa, onda senin için belki daha değişik güzellikler olacaktır, veya senin için hayırlısı neyse o olacaktır. Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altı’nın üstü’nden daha iyi olmayacağını?

Sözler hakikat değildir, ağızdan çıkan seslerdir. Hakikati öğrenmek için söze değil yaşamaya ihtiyaç vardır.

Güzel bir gülü, güzel bir geceyi, güzel bir dostu herkes ister. Önemli olan gülü dikeniyle, geceyi gizemiyle, dostu tüm derdiyle sevebilmektir.

Aşkı kalem yazmaz ki kitaplarda bulasın.

Bir şey yap, güzel olsun. Çok mu zor? O vakit güzel bir şey söyle. Dilin mi dönmüyor? Güzel bir şey gör, veya, güzel bir şey yaz. Beceremez misin? Öyleyse güzel bir şeye başla, ama hep güzel olsun. Çünkü her insan ölecek yaşta, sakın geç kalmayasın.

Ey aşk! Seni senelerce yaban ellerde, hoyrat dillerde aradım. Oysa bendeymişin bilememişim. Oyalanmışım. Kalakalmışım.

Bir gül kadar güzel ol; ama dikeni kadar zalim olma. Birine öyle bir söz söyle ki, ya yaşat ya da öldür; ama asla yaralı bırakma.

Bana göre aşık öyle olmalı ki, şöyle bir kalkınca, her tarafı ateşler sarsın; her tarafta kıyametler kopsun.

Bildiklerini unut diyor dost. Gel al eline bir silgi, şu yeni başlayan güne bilgilerini silmekle başla. Zanlarını, yargılarını, önyargılarını ve bütün genellemelerini koy bir çuvala ve onları hepten terk et. Gıybet etme sakın, bil ki dedikodu denilen şey, mıknatıs gibi kötü enerji çeker. Kimsenin aleyhine konuşma, uzaktan atıp tutma, insanları kem dille yargılama, bil ki yanılırsın.
Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.

Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden bilebilirsin hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını.

Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma…
Bütün kapılar kapansa bile sonunda “o” kimsenin bilmediği patikalar açar..

Hakk’a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık, kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp. Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar, kimimiz ise, ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.

Hüzün ki en çok yakışandır aşıklara. Yandık, yakıldık; ama hüzünden yana asla yakınmadık. Ne de olsa biz mahzun bir Peygamberin ümmeti değil miyiz? Hüzün taze tutar aşk yarasını. Yaramdan da hoşum, yarimden de.

Hak yolunda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil… Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol; silenlerden değil…

Başkalarına baktığın gözle, leylâ’yı nasıl görebilirsin? Onu göz yaşlarınla tertemiz yıkamadıkça!

Şems-i Tebrîzî hazretleri her nerede bir cenâze görse; “Âh bu cenazenin yerinde ben olsaydım, onun yerine beni defnetselerdi” derdi. Bunu işitenler; “niçin böyle söylüyorsun?”.. dediklerinde, onlara; “Aşık olanlar, maşuklarına bir an önce kavuşmak isterler. Maksatlarına en kısa zamanda ulaşmaları makbul değil midir?” diye cevap verirdi.

Kır kalemin ucunu. Bundan sonraki yolculuğumuz aşk yolculuğudur. Aşkı kalem yazmaz ki kitaplarda bulasın.

Şeriat der ki: Seninki senin, benimki benim. Tarikat der ki: Seninki senin, benimki de senin. Marifet der ki: Ne benimki var ne seninki. Hakikat der ki: Ne sen varsın, ne ben.

Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır merkezinde, ya da dışındasındır hasretinde.

Her kimsenin, kendisinde bulunan iki şeyin birisini öldürüp, birisini diri tutmaya çalışması lâzımdır. Öldürmesi icab eden şey nefsidir. Çünkü nefsi öldürmedikçe, rahata ermek düşünülemez. Diri tutması lâzım gelen şey de, gönüldür. Çünkü gönlü ölü olanların mesud ve bahtiyar olması düşünülemez.”

Anladım ki: İnsanlar; Susanı korkak. Görmezden geleni aptal. Affetmeyi bileni çantada keklik sanıyorlar. Oysa ki; biz istediğimiz kadar hayatımızdalar… Göz yumduğumuz kadar dürüstler ve sustuğumuz kadar insanlar…

Eğer Allah seni bana yazmışsa, benden kaçışın yok! Lakin kader seni benden almışsa, ağlamaya lüzum yok.

Bazen arkasına dönüp bakması gerekir insanın; nerden geldiğini unutmaması için.

Sana affedilemeyecek kadar büyük hata yapan birine, akıl sınırlarının bittiği yerden başlayacak ceza vermek istiyorsan, bütün samimiyetinle affet. Hissedilen her şeyi arşivleyen kader, kendisiyle en iyi biçimde ilgilenecektir.

Bir şey yap, güzel olsun. Çok mu zor? O vakit güzel bir şey söyle. Dilin mi dönmüyor? Öyleyse güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz. Beceremez misin? O zaman güzel bir şeye başla. Ama hep güzel şeyler olsun. Çünkü; Her insan ölecek yaşta…

Ey İnsan Kafdağı kadar yüksekte olsan da, kefene sığacak kadar küçüksün. Unutma; her şeyin bir hesabı var üzdüğün kadar üzülürsün.

Bazen uzaklaşmak gerekir, yakınlaşmak için… bazen hatırlamak gerekir, hatırlanmak için… bazen ağlamak gerekir, açılmak için… “bazen anmak gerekir, anılmak için… bazen de susmak gerekir, duymak için

Önce sevgiyi anlayalım. Allah bir insanı senin elinle ayağa kaldıracaksa, sen nasıl elini uzatmazsın? Allah seni insanlara sevdirmek istiyor, Allah senin dağılmış parçalarını topluyor, Aşka nankörlük etme.

Sana affedilemeyecek kadar büyük hata yapan birine, akıl sınırlarının bittiği yerden başlayacak ceza vermek istiyorsan; bütün samimiyetinle affet. Hissedilen her şeyi arşivleyen kader, kendisiyle en iyi biçimde ilgilenecektir.

Kader; yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergâh bellidir. Ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse, ne hayatın hâkimisin, ne de hayat karşısında çaresiz.

Bazısı gelirken, bazısı da giderken gönül açıklığı verir. Dikkat et ve iyi bak ki, sendeki bu gönül açıklığı giderken mi, yoksa gelirken mi beliriyor?

Giderken kendimi sende bırakmayı diliyordum, gördüm ki, sana hiç gelmemişim. Anladım ki, iyi niyetlerle dolu temenniler yalana sıvanmış teşekkürlerde boğuluyormuş. Merhabanın boynunu bükene, elveda demek zulümmüş.

Şeriat der ki: Seninki senin, benimki benim. Tarikat der ki: Seninki senin, benimki de senin. Marifet der ki: Ne benimki var ne seninki. Hakikat der ki: Ne sen varsın, ne ben.

Cehennem gibi olmalı, cehennemi bile yakıp yandıracak bir gönül istemeli… Ki o gönlün önüne iki yüz deniz çıksa, hepsini de yaksın, yandırsın. Onun tek bir dalgası bilindik denizlere taş çıkartsın.

Ben seni nasıl incitebilirim? Ayağına bir öpücük kondurayım desem, kirpiklerimin dikeni ayağına batar da rahatsız eder diye korkarım!

Hiç gereği yokken, hayatına giren insanlar,
Hiç gereği yokken, karşına çıkarlar.
Hiç gereği yokken, gününü haftanı ayını belkide yıllarını alırlar,
Hiç gereği yokken, gece-gündüz aklından geçen her düşünceye bulaşırlar,
Hiç gereği yokken, seni istemediğin kadar mutlu ederler,
Sonra, hiç gereği yokken, hayatından çıkıp giderler. Anladımki meğer gerçek dost aşk Mevlaymış, ne beni unuttu, nede bıraktı.

Her şey çok olunca ucuzlar; Edep bunun aksinedir, o çoğaldıkça değeri artar.

Bir şey yap, güzel olsun. Çok mu zor? O vakit güzel bir şey söyle. Dilin mi dönmüyor? Öyleyse güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz. Beceremez misin? O zaman güzel bir şeye başla. Ama hep güzel şeyler olsun. Çünkü Her insan ölecek yaşta…

Bil ki, güneşe bakmaya cesareti olmayan, gölgede kalmaya, gölgeyi ışık sanmaya mahkumdur.

Hayat bu, bir bakarsın, her şey bir anda son bulur,
Hayat bu, son dediğin anda, her şey yeniden can bulur.

Dostluk, yaprağı ile, dikeni ile gül olmaktır.

Bir an bekle, arkana dön ve unuttuklarını anımsa.. Kaybettiysen ara, kırdıysan af dile, kırıldıysan affet; çünkü hayat çok kısa.

Sponsor Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ