Masumiyet Sözleri – Kısa Masum Sözler
Aşkın temel kırıntısıdır masumiyet. Hepimizin çocukken dizlerinin yaralarında taşıdığı acıdır. Dünya güzel ve pembedir. Masum olmakta doğamızın çocukluğumuz bir parçasıdır. Çünkü çocuk olmak dünyaya çok farklı bakmak demektir. Çocuk dediğin kötülük bilmez, gözlerinde sevgi vardır. Fakat zaman ilerledikçe yaş geçtikçe masumiyette yavaş yavaş kaybedilmeye başlar. Çünkü insanın içinde yeni duygular açığa çıkar. Artık zihin her şeyi yorumlayabilecek başka şekillere sokabilecek bir düşünce dönemine girdiği için masumluk duygusu yerine bencillik gelir. Bir de işin içine insan ilişkileri, özel ilişkiler girdiğinde her şey anlamını yitirir. Dengesiz duyguların başlangıcıdır. Zaman su gibi akıp gider ve önüne insanı da kapıp götürür. Bu yüzden dengeyi bulmak önemlidir.
Cemre gibi düştün hayatımın kışına. Bahar seninle geldi.
Konuşmanın beceremediğini saf masumluğun susması başarır çoğu kez. Shakespeare
Kalbi kırdıktan sonra gelen özür, doyduktan sonra sofraya gelen tuz gibidir.
Herkes o kadar masum, herkes o kadar iyi ki. Sanırsın cehennemde yalnız ben yanacağım.
Kendime intihar süsü verip öldüreyim dedim. Süsleyince çok tatlı oldum kıyamadım.
Kendine hakim olamayanı hayatına hakim edersen, tutar en masum yerinden asıverir seni. Bir bakarsın, yüreğin darağacında!
Sesini duysam da her an yüzünü görmek gibi değil, özlediğimi bil her an hiçbir şey seni sevmek gibi değil.
Eski sevgiliden kalan yarayı, masum bir kızla kapatmaya çalışma. Çünkü bir gün o namusuyla oynanan kız, senin kızın olabilir.
Eğer askta güzel bir an varsa o da başkalarını bastan çıkartan o yüreğin benim için kan ağladığı zamandır.
O masum yüzünde acı ve hüzün hiç olmasın gözlerinde mutluluğun en parlak yıldızı parlasın dost eli elini hiç bırakmasın ne olur.
Keşke sen ben olsan ne kadar sevildiğini anlasan, keşke ben sen olsam da bu kadar sevilmenin tadını çıkarsam.
Eğer seni unutmak zorunda kalırsan bu sevgimin ya da yaşımın küçüklüğünden değil, çaresizliğimin ve engellerin büyüklüğünden olacak.
Bir kadının içindeki masum meleği erkek keşfeder; ama o meleğin tüm masumluğunu yok edecek olan yine erkektir.
Dün gece sen yoksun diye yağmur yağsın istedim. Dün gece yağmur yağmadı diye sabaha kadar yolunu gözledim.
Seni seviyorum sevilmeye değersin. Seni özlüyorum özlemeye değersin, seni hem seviyor hem de özlüyorsam, bil ki sen benim bir tanemsin.
Beddualarımı onda bırakır, sevaplarımı yüreğimde saklarım. Masum bir günahsa yaşadığım, gururumdan susarım.
gerçekten de imamlarını yanılmaz liderler olarak (masum) telakki etmek, sünnet-i seniye’yi anlayamamaktır.
Zafer, arkasından bıçaklanan masum düşmanların cesetleri üzerine atılan yapma çiçeklerden bir çelenk.
Masum, hüzne tutsak bir yüzü vardı.
Çiçek gibiydi Havva.
AMA hayır! Çiçek fazla masum kalırdı bu güzelliğin tanımı babında. Onu bir çiçek güzelliğine indirgeyecekler için yanılgıydı sadece. Havva aynı anda hem çiçek hem zehir gibiydi…
“Cinayet! Ne korkunç bir sözcük bu. Yeryüzünde işlenen ilk günahlardan biri… masum kardeşinin canına kıymak…”
– Suç hakkında hiçbir kanıt bulamazsak ne olacak,
– Masum olunduğuna dair hiçbir kanıt bulamadığımız zaman ne oluyorsa o olacak,
– Bu yanıtınızı nasıl yorumlamalıyım Albatros,
– Bazı davalarda karar zaten önceden alınmıştır . . .
Eğer bir çakal, kendi halinde, masum, tatlı, sadece hoş vakit geçiriyor, kimseye zarar vermek istemiyor gibi görünüyorsa, yakınlarda bir horoz var demektir.
Kendisine kahvaltı teklif ettim; masum köyü (!) çok şaşırdı.
Avukatlık olabilir, sanırım; ama o da beni pek çekmiyor. Yani, gidip masum herifleri kurtardıklarında iyi hoş, çok seviyorum da, ama avukat olduğunda böyle şeyler yapmıyorsun. Tek yaptığın, bir sürü para kazanmak,golf oynamak, briç oynamak, araba satın almak, martini içmek ve kasılmak. Dahası var. Gidip heriflerin hayatını kurtarsan bil, bunu, onların hayatını gerçekten kurtarmak için mi, yoksa o iğrenç filmlerdeki gibi, felaket iyi bir avukat olduğun için herkesin sırtını sıvazlayıp seni tebrik etmesi için mi yaptığını nereden bileceksin? Sorun da bu işte; bilemeyeceksin.
Masum insanlar hep hata yaparlar.
Yanlızlığın kaç rengi var?
Kaç lehçesi lügatte yer alır
çaresizliğin?
Acemi bir karanfil gibi,
kızıla dönerken
masum yüzler…
En masum, en aykırı sığınağı insanın
Gülmek…
Chevalier de Grieux, Manon Lescaut’un henüz soğumuş cesedini kolları arasına alıp öptü idi. Fakat, Dostoyevski’nin masum kahramanı, artık kokmaya başlayan sevgilisinin ölüsü yanında duramadı. Amma, bu taaffün, onun hasretini gönlünden silemez. Ondan kaçar, lakin gene onu kovalar.
Sevgilim,
Bu ülke senin gövden kadar masum olsaydı,
Bir tek anne oğlunu devletten sormazdı…
Bazı geceler vardır…Talaş gibi geceler…Her türlü suçu içine çekip her türlü suçluyu sabaha masum çıkaran geceler.
“Hiçbir iktidar masum değildir.”
“İnsan behemehâl ya iyi ya da kötüdür ;
fakat hiçbir zaman masum değildir.”
Masum musunuz?
Bunlar çocukları medreselere doldurur, sıralar halinde oturtur ve kutsal kitabın her kelimesini tıpkı kaçık papağanlar gibi ezberletene kadar masum küçük kafalarını ritmik biçimde bir yukarı bir aşağı sallatırlar. İnanç çok ama çok tehlikeli olabilir ve onu masum bir çocuğun savunmasız zihnine aşılamak çok büyük bir yanlıştır.
Kızıl ve Kara ile sembollenen sistemlerin esaretlerinden insanlığı kurtarmaktan, mazlûm ve mâsum kardeşlerimi bu kölelikten âzat etmekten daha büyük vazife ne olabilir?
Herşeyden bir kusur bulur en masum davranışlardan bir kötülük görür hastalıklı hayal güçleriyle herşeyden bir günah bulurlar.
O, Peygamber neyi işaret ediyorsa onu yapıyor. Hani bir gün yetişmeye çalışırken cuma namazına, daha camiye varmadan Hz. Peygamber ‘ın “Oturun” buyruğunu duyup oturuvermişti yolda. Ah, nasıl da tebessüm etmişti Allah’ın Elçisi duyduğunda bu masum hâli. Hoşnut olup dua etmişti ona, ” Allah itaatini artırsın!” diyerek.
Eskiden masum bir fikrim vardı. Sanırdım ki herhangi bir fenalık ruhumuzu baştan başa kirletir, onda hiçbir temiz nokta bırakmaz. Halbuki hakikatte her zaman böyle olmuyor. Maddi sukutların manevi sukutlardan bir farkı var. Mesela bir uçuruma düşen insan paramparça olup ölüyor. Fakat manen düşen insanın bazen yalnız bir tarafı zedeleniyor, öte tarafları tamamiyle salim kalabiliyor. Fahişeler görüyorsunuz ki aile muhabbetini hiç kaybetmemiş, katiller görüyorsunuz ki samimi surette seviyor, acıyor, yardım ediyor.
“Hiçbir iktidar masum değildir. Bütün iktidarlar öyle ya da böyle, birinin katilidir…”
Ne kadar da masum bir yüzü vardı.
Ne var ki, ölüm herkesi eşitliyor, masum kılıyor.
Uyanık olsa bunları yapmama izin vermeyeceği için oğlumu ancak uyurken sevebiliyordum.
Eğer kişi galeyana geliyor, ne kadar sürede sakinleştiğine dikkat edin. Haksız bir suçlamayla karşılaşan, masum, yanlış yere suçlanan insanlar öfkelenir, savunmaya geçerler ve sakinleşmeleri uzun sürer. Bununla birlikte yalancılar suçluluk hissi yayarak ve “Beni bununla suçladığına inanamıyorum!” gibi itiraz cümleleri yağdırarak aşırı derecede savunmaya geçer; büyük bir öfke gösterisinde bulunur ve bu tavrı sizi onlarda duygusal sıkıntıya yol açtığınıza ikna edecek kadar sürdürdükten sonra çabucak sakinleşirler.
Hiçbir masum çocuk, ‘yağ satarım bal satarım’la başlayan okul macerasının, vize ve final kâbuslarıyla sonuçlanacağını tahmin edemiyor haliyle
Sanki yaz göklerinde uzayıp giden aşina yollar, insanı masum uykulara olduğu kadar, hapishanelere de götürebilirmiş gibi
Peki tam olarak nedir ikigai?Nasıl anlarsınız?
Neredeyse sonsuz yaşamın tamda İkinci Dünya Savaşının sonunda iki yüz bin masum hayatın kaybolduğu Okinawa’da kuruşmuş olmasına hiç şaşırmadık.Yine de Okinawalılar,dışarıdan gelenlere düşmanlık beslemek yerine “daha önce onlarla tanışmamış olsan bile herkese kardeşim gibi davran’ anlamına gelen ichariba chode prensibince göre yaşıyorlar.
Ogimi sakinlerinin mutluluk sırlarından biri de kendilerini topluluğum bir parçası gibi hissetmeleri.
Eskiden de berbat bir yerdi dünya, eskiden de rezildi insanlar, şimdi de öyle. Belki daha da fena. Karamsar konuşuyorum belki, ama geleceğe güvenimi yitirdim. O kadar çok hayal kırıklığına uğradım ki, artık umut etmek istemiyorum. En saf, en masum sandığımız kişiler bile binbir hesap içinde. Hem de kirli, kanlı hesaplar. En fenasına hazır olmak lazım. O zaman daha az mutsuz oluruz…
Ah ah, amcalarım benim. Canlarım ciğerlerim. Hepsi beni çok sever. Ben de hepsini çok severim. Yalnız ufak bir sorunumuz var işte: ne vakit liderleri halkında bir şey söylemeye kalksam, fena bozuluyorlar. Galiba liderlerini yanılmaz addediyorlar. Hâlbuki ‘ismet’ sıfatı peygamberlere özgüdür. İsmet mi? O da ne? İsmet peygamberlerin masum ve günahsız olması demektir cahilcim.
Eğer pezevenkler ve hırsızlar her zaman ve her yerde mahkum olsalardı, masuminsanlar tümüyle ve hep masum sanacaklardı kendilerini
Temiz ve masum bir vicdanın korkacak hiçbir şeyi yoktur.
Masum insanlar avukata ihtiyacı olmadığını düşünürler, ama aslında avukata en çok ihtiyaç duyanlar onlardır.
Uyuyan insan da neymiş, elindeki kitaba dalıp dünya ile irtibatını kesmiş bir insanın görüntüsünden daha masum ve hoş bir görüntü olamaz.
Azizim bu ne fedakarlık!.. Ben bir insanda bu kadar iyilik bulunabileceğine inanayım mı? Belki başka zaman inanırdım… Fakat bugün… Bugün inanmak mümkün mü? Bir insan bir insana kötülükten başka ne yapabilir? Kimi kandırıyoruz? Bana öyle riyakar gözlerle bakmayın! Masum tavırlar beni deli ediyor. Ben de sizin gibi masum suratlar almasını bilirdim… Ama bu suratın arkasında ne saklı olduğunu da biliyorum. İnsan dedikleri mahlukun bütün çirkef taraflarını artık gördüm. Burun buruna nefesini koklayarak gördüm. Hiçbir evliya benim karşımda maskesini muhafaza edemez.
Kimse cehennemdekiler kadar masum biçimde şarkı söyleyemez, bizim meleklerin söylediğini düşündüğümüz şarkı onların şarkısıdır.
O halde neden bana bu zulmü yapmakta ısrar edip durdular? Neden ben suçsuz ve masum olduğum halde böyle devamlı bir zulme ve muannid bir işkenceye maruz kaldım? Neden bu musibetlerden kurtulamadım? Bu ahval adalet-i İlahiyeye muhalif düşmez mi?
Gerçek aşk sevgilinin bütün kusurlarını görür ve sever… Aşk inanmanın şiiridir. Aşk şüphe etmez. Aşk kıskanmaz. Aşk iğrenmez. Aşk çirkin bulmaz. Aşk küçümsemez. Aşk bencilliğin, kendini sevgiliden daha üstün görmenin, buhranın ve kötümserliğin tam zıddıdır. Aşk istemez, yalnız verir. Aşk bir mücadele değil ahenktir… Aşk bunun için ilahidir… Gerçek aşkın bir tek değişmez vasfı vardır: Tükenmezlik… Aşk engellere ve hücuma uğradıkça kuvvetlenen ihtirastır. Rakipsizdir, yenilmez… Aşk kendi saadetini bir başkasınınkine feda etmektir… Marifet bize yâr olmayan sevgiliyi kalbimizin içinde öldürmek. İşte en haklı, en masum, en kudretli ve en muhteşem cinayet.
Sanki yaz göklerinde uzayıp giden aşina yollar, insanı masum uykulara olduğu kadar, hapishanelere de götürebilirmiş gibi.
Hem masum hem de çok zeki, hem iyi yürekli hem de kararlı; çabalarla dolu bir yaşama karşın sakin ruhlu birisi…
“Kendine haksızlık etme,insanlar o kadar korkunç ki senin merakin,onların vahşetinin yanında masum kalır.”
Bir tek veya milyon, fark etmezdi. Çünkü birinin ölümü her birinin ölümü gibiydi. Çünkü her insan bir evrendi ve her ölüm evrenin sönüşü demekti. Bu yüzden tek masumun dahi öldüğü yerde hiçbir haklı gerekçeden söz edilemezdi.
Savaş insanı canavarlaştırıyordu ve insanın insana ettiğini kimse kimseye etmiyordu..
Çünkü ne yazık ki bizler de masum değiliz.
O hâlde 80 öncesi keskinliğiniz, tafranız neydi peki ya?
Masum ve herhangi bir değer için kendini adamaya namzet gençlerin suçu neydi?
Yüz hatlarının antik heykelleri andıran keskinliği, güzelliğine bir ciddiyet, bir ağırbaşlılık katıyordu. Ama bu ciddiyet ve ağırbaşlılığın altında, bu kederin altında, bir çocuğun küçük, masum yüzü seçiliyordu; yüzünde alabildiğine naif, oturmamış, genç bir ifade vardı ve sanki sessizce merhamet diliyordu. Dediklerine bakılırsa daha yeni on altısına basmıştı.
Sende bütünlensem annemde tamamlandım ben. Annem,ben gerçekleşeyim diye kaderin bana biçtiği elbise. Vesile, Sebeplerin bütünü. Annem, zalimim ve kınayıcıyım, benim ağlayıcı kadınım. Benim suçum. Benim masumluğumum.
Bense bilerek ve isteyerek bir güvercinin kafasını kafasını koparan bir çouk kadar masumum ancak. O kahverengi gözlerin son bakışı ömür boyu bırakmasın peşimi. Gündüzleri unutsam gece rüyalarıma girsin. Artık sebeplerim, sonuçlarım bu dünyaya sığmıyor. Savunmama gelince, sebebim yok ki bahanem olsun. Bahanem yok ki savunmam olsun.
Azizim, bu ne fedakarlık ! Ben bir insanda bu kadar iyilik bulunabileceğine inanayım mı ? Belki başka bir zaman inanırdım …Fakat bugün…Bugün inanmak mümkün mü ? Bir insan diğer bir insana kötülükten başka ne yapabilir? Kimi kandırıyoruz?Bana öyle riyakar gözlerle bakmayın !Masum tavırlar beni deli ediyor .Ben de sizin gibi masum suratlar almasını bilirdim…Ama bu suratın arkasında ne saklı olduğunu da biliyorum.Anlıyor musunuz?İnsan dedikleri mahlukun bütün çirkef taraflarını artık gördüm.Burun buruna nefesini koklayarak gördüm.Hiçbir evliya benim karşımda maskesini muhafaza edemez.
Ayağa kalktım dersi anlattım. Yine dinledin beni, masumca
oturduğun o sıradan. Seni kaldırdım tahtaya. Her
zamankinden farklı bir ifaden vardı. “Kalkmak istemiyorum!”
dedin. İnanamadım küçüğüm. Beni çiğneyip geçmene
inanamadım. Sinirlendim, tekrar söyledim adını, “tahtaya
kalk!” Gözlerin doldu, ama kalkmadın. Ne acı ki gururuma
yenildim. Ben, her şeyi anlayan öğretmenin ben; yokluktan
üşüyen onurunu hissedemedim. Kalktın; evet kalktın; bir
damla düştü gözlerinden yanıma geldin, gözlerime baktın.
Israr etmesem konuşmayacaktın biliyorum. Usulca yaklaştın,
kulağıma fısıldadın. Hâlâ kulaklarımda o sözün “Öğretmenim,
ayakkabılarım yırtık, çoraplarım gözüküyor. Arkadaşların
görmesinden utandım; o yüzden kalkmadım…”