Sitemli sözler
Herkesin hayatında delicesine kızdığı bir nokta vardır. Kızdığımız insanlara karşı kalbimizden derin ve acı bir sitem yükselir. Nasıl hissettiğimizi anlatabilecek bir durumda değilizdir. Bu yüzden de sitemlerle kendimizi ifade etme gereği duyarız. Çünkü yaşamın temeli sızlanmaktadır. İş yerinde patronundan işittiğin azarın acısını başka birinden çıkarırsın. İletişim kurmakta zorlandığın zamanlarda suçu bir başkasına atarsın. Hayatın her alanında ısrarla sitem edeceğin bir şeyler bulursun. En çokta kırımsal sancılar, can yakan durumlar sebepsiz yere çektiğin bu varoluş sancısı nedeniyle başkalarına zarar verme gereği duyarsın. Herkese içerlemek için bir sebebin vardır. Bir şekilde hayat seni herkese veya herşeye karşı yapar. Tüm bu durumlardan sıyrılıp bu sitemlerden kaçınıp hayatımızı olgun bir noktaya getirmeliyiz. Fakat yinede acımız içimizde kalmamalı.
Günümüz aşkları görünmek istiyor. Kıyıda köşede gizlenmek istemiyor. Bilinmek, ilân edilmek, ses çıkarmak istiyor. Özlemek istemiyor âşık; hemen kavuşmak istiyor. Çet’ leşmek, mesajlaşmak, cep telefonuyla onu hep kapsama alanında tutmak, hapsetmek, boğmak istiyor. Aşk beklemeye tahammül etmiyor. Âşık sevmek değil, sevilmek derdinde. Sevilsin, şu karanlık dünyada kendisine bir ışık dehlizi açılsın, bu dünyada sevilmeye değer olduğunu birisi kendisine söylesin istiyor. Yücelmek için yüceltiyor, sevilmek için seviyor. Izdıraba tahammülü yok, yanmaya gelemiyor. Varlığını alevde eriten bir pervane yerine, kandile sitemokları yağdıran bir pervane olmayı yeğliyor. Gürültü yapıyor. “Ne olur beni sev!” diye uluorta bağırıyor. Sessiz bir ağlayışla yapılmadığı için bu çağrı, masum bir yakarı olmadığı için, ötelerden yankı bulmuyor.
Sen çok sev de, bırakıp giden yar utansın.
Ben yaşlı kadınları tercih ediyorum. Hediye istemezler, mükemmel bir kıyafet aramazlar, sitem etmezler, fazla kıskanmazlar, cefaya katlanırlar, hatır almasını bilirler, can sıkmazlar…
Kulaklarım çınladı. Yine kime seni seviyorum dedin?
Bütün sitemlerimi geri alıyorum, zaten sitem sayılmazlardı sadece elimin tersiyle bir okşayıştı; elimin tersi ne zamandır kıskançlıktan yerinde duramıyordu.
Değmiyor bazen uğruna yorulduklarımız.
Dudaklarındaki gülümseme sitem dolu sözlerin şaka olduğunun belirtisiydi. Işıl ışıl gözlerinden masmavi bir güven yayılıyordu.
İstenmediğim gönülde gölgemi bile bırakmam ben.
Ayrılığından dolayı yardım dilenmeye takatim yok senden, kapında kendini kaybedenlere gıptayla geçen ömrümde bir takate de ihtiyacını kalmadı artık. Sevgili eşiğinde ölene değil sağ kalana şaşmak gerekir, der bir bilge ama ben senden uzakta, aşkınla hasta ama aşk sayesinde sıhhatteyim. Araya bunca yılın hasreti girmişken bir gün seni görmeye dayanabilir miyim bilmem, ama her sabah seni görüyor ve yüzünden aldığı güzellik ile insan içine çıkıyor diye güneşe, eşiğini döne dolaşa senden nur çalıyor diye her aksar mehtaba bakıyorum, bilesin. “Bugün nasılsın ey kâinatın başı dönmüş yıldızı?” diyorum ona, hasbihal ediyorum; “Ne haldedir sevgilim, hoş mudur, safaca mıdır İstanbullar sultanı bugün?” diye tekrar soruyorum. “Hiç benim bulunduğum yerden daha kederli bir âleme doğdun mu sen; hiç aşkta altüst olmuş bencileyin bir firkatzede üzerine parladın mı?” diye sitem ediyorum bazen… Velhasıl günlerce ve gecelerce güneşlere ve aylara durmadan ve dinlemeden seni soruyorum, hâlâ bir haberini alamayışımı şikâyetle söylüyor, anlatıyorum. Senin beni unutma ihtimalini hatırlayıp çıldırıyorum bazı günler ve bazı geceler yüzünü eskisi gibi hayal edemeyeceğimden korkup kahroluyorum. Sonra tövbeler ediyorum. Seni unutma ihtimalini düşündüğüm için.
Gel diyemiyorum ama yine de bekliyorum!
“…İnsan, fark edilmek ister. Oysa giderek aynılaşan ve anonimleşen bir dünyada, fark edilmek zorlaşmıştır. Bir süre önce Boğaz Köprüsü’nden atlayarak intihar eden bir genç kız, “Yavaş yavaş delirdim ve siz fark etmediniz” diyordu. Dünyaya gönderilen bir sitem oku…”
Sen susunca çok yoruluyorum! Acaba neyi anlatmıyorsun.
Öteler de dorukların yükseldiği yerde, sonsuz bir mavilik uzanıyordu gökyüzüne Ta içimde bir sitem, bir sızı da vardı. Büyük acımı üzüntümü bağıra bağıra tüm dünyaya duyurmak istiyordum..
Tek kişilik miydi bu şehir, sen gidince bomboş kaldı.
Tarih öğretmenine de dikkatinizi çekmek isterim. Kafalı bir adam olduğu açık, bir sürü şey biliyor tamam, ama öyle ateşli ders işliyor ki kendini kaybediyor neredeyse. Bir keresinde onu dinlemiştim: Asurlardan, Babillilerden söz ederken bir şeyi yoktu, ama Makedonyalı İskender konusuna girince neler yaptığını size anlatamam. Yemin ederim, yangın çıktı sandım! Deli gibi kürsüden fırladı, sandalyeyi kavrayıp olanca gücüyle yere çaldı adam. Tamam İskender büyük adam ama sandalyeden ne istiyorsun? Hazineyi zarara sokuyor.
Anlatamıyorum ki ben derdimi, gözlerine bakıp konuşamıyorum ki.
Unutma ki sitem sevgiden doğar.
Bazen çok seversin ve o ardına bakmadan çekip gider.
Sitem hep aşinalardan gelir,biganelerden gelmez…
Beni çok çabuk unutmuş olabilirsin, olsun. Bilirsin severim balıkları.
Bir kadının karşısında suçunu itiraf etmeyi, “suçluyum, affet , bağışla,” demeyi hele bir dene bakalım: sitem yağmurunu gör! Hiçbir şeyi doğrudan ve açık bağışlamaz, seni paçavraya çevirir, olmamış şeyleri bile hesaba katar, her şeyi alır, hiçbir şeyi unutmaz, kendinden bir şeyler ekler ve işte ancak o zaman affeder
Yanında olmayı geçtim, keşke biraz umurunda olsam.
Sana yaptığım sitemlerimi geri alıyorum. Hem zaten onlar sitem değildi sadece elimin tersiyle okşamakti..
Senin için değildi yaptığım onca şey, sadece sen zannettiğim kişi içindi.
Her şeyin eskisi gibi olabileceğini düşünürüz hep. Ama bu doğru değildir. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Hiçbir şey. Kırışıklıklar hiçbir zaman düzleşmeyecektir. Ne duruş bozukluklarımız ne görme, işitme duyularımızdaki zayıflıklar ne de eklemlerimizdeki hasarlar giderilebilir cinstendir. Bir bacak kırığı, her şeyi değiştirir; tıpkı her burkulma, her deneyim, her aşk ve her sitem gibi. Her şey ardında izini bırakır. Özellikle de hayat.
Biri de çıkıp demiyor ki sen yalnız değilsin, ben varım.
Dokunsalar ağlayacak haldesiniz, konuşmaya başlarsanız gözyaşlarınız sel gibi akacak. Üstelik ne sitem etmek geliyor içinizden ne de bağırıp çağırmak. Nasıl davranacağınızı düşünüyorsunuz; konuşmaya gerek olmadığına inanıyorsunuz.
Benden seni seviyorum dememi bekleme sevgili. Biz de zikir sessiz çekilir.
Biz birbirimize en küçük bir sitem bile yapmadan ihtiyar olacağız.
Beni ben yapan şeyler, seni sen yapmaya yetmeyebilir.
Bir gün Mevlana’nın eşi onun yanına gelip biraz da sitem edercesine,” Allah’ı çok seviyorsun da peki beni ne kadar seviyorsun ? ” der.
Kadındır,Allah aşkını bile kıskanır…
Ama tabii karşısında Mevlana vardır.Mevlana o muhteşem cevabı verir: ” Sen benim Allah’a ulaşmama vesilemsin…! ”
Velhasıl kelam hissettiğin kadar kalbinde söyleyemediğin kadar dilindedir.
”Ne işim var, bilmek ister misiniz?” dedi. Bilmek isterdim tabii ama sormak aklıma gelmemişti, onun da bana bu yüzden sitem eder bir hali vardı.
Beni seviyor gibi yapmasaydın inan bu kadar üzülmezdim.
Üstelik de yüreğime hasta bir çocuğa bakar gibi bakıyorum: Her istediğine izin veriyorum. Ama bunu kimseye anlatma; bana sitem edecek insanlar yok değil çünkü.
Merhaba sevdiğim. Ben sevmediğin bugün de mi geçmedim aklının o kıyılarından?
Sana sitem etmeyeceğim artık. Bütün suç benim.Seni bu kadar sevmemeliydim.Şu köhne ve utanmaz dünyada ne bir kimse bu kadar sevilmeye değer,ne de bir kimsenin bu kadar sevmeye hakkı var…
Ben yalnızca sevdiklerimden korkarım. Çünkü beni sadece onlar incitebilir.
Uykuyu tutamadığım gecelerde dönüp de yazdıklarıma baktığımda bazen hayretler ettim. Niye ki bunca söz? Niye ki bunca acı?
Ya sevmelisin adam gibi rol yapmadan, ya da gitmelisin bu şehir bir intihara sahne olmadan.
Nabi ne diyor:” Sitem aşinâlardan gelir, bigânelerden gelmez” diyor.
Sonra birbirimize iyi geceler demeden uyumaya başladık. En acısı da buydu.
Biz birbirimize en küçük bir sitem bile yapmadan ihtiyar olacağız.
Bir dosta ve sıcak bir ele ihtiyacın olduğunda diğer elini tut. Kimseden fayda yok bu devirde.
“Dünyaya benim sitemim… Çünkü bayağı salladı beni, dayanamaz olunca susmaya kalkıyorsun. Susmayı beceremeyince sitem etmeye. Sitemim de nazım da hiç bitmeyecek belki.”
Hani bırakmayacaktın ellerimi, hani gülecektik her acıya birlikte ey sevgili, şimdi kollarım boş soğuk ve sessizim sensiz.
Yazarsın… Sırdaşın bir kâğıt ile kalem olur. Sözlerin
mürekkep olur kâğıda akar… Kâğıt gemi olur onun
yanına gider. Okur mu okumaz mı bilinmez ama bir
şairi en iyi kâğıt anlar. Dili yoktur sitem etmez, canı
yoktur üzerini çizsen de ağlamaz, sen gemi yapıp
ıslatsan da sana küsmez. Hep temiz sayfalar
vermeye devam eder… Benim de sırdaşım bu
satırlardır. Benim de aklımdan geçenler kâğıda akar
ama bir gün gemi olur mu, duracak bir liman bulur
mu bilinmez…
Sensiz geçen zamanda ilerliyorum bir başıma ve yokluğun yanı başımda yaşlı gözlerle bakıyorum fotoğraflarına bu soğuk odamda.
Niye ki bunca söz?
Niyesi yok. Söz sitem. Söylemesem sitem söylesem sitem.
Söyleyen söylemiş zaten..
Batık bir gemiymiş aşk limanında. Kader bu deyip de avutma beni ayrılık kapımızı çaldı sonunda senden son dileğim unutma beni.
Ey dünya, dedi Âdem, sesinde sitem gizliydi.
Ey dünya, yabancıyım, buralı değilim, diye mi beni taciz edip duruyorsun ?
Hem yıllarca oyna gönül sahnemde hem perdeyi kapat en mutlu demde sitem oklarına hedef sinemde açtığın yarayı sar da öyle git.
Eğer ortaokul yıllarımızda Küçük Prensi okumuş olsaydık, hayata karşı bu kadar öfkeli olmazdık.
Hayatta gözyaşlarımı hak edecek bir insan görmedim. Ya benim gözyaşlarım gereksiz, ya da uğruna gözyaşı döktüğüm insanlar değersiz.
“Sen artak sen andın ajun artadı
Nelük bu ajunka kılur sen gile”
(Sen bozuksun dünya ondan bozuldu
Nıçin bu dünyaya sitem edersin? )
Ne azap, ne sitem bu yalnızlıktan, kime ne, asılmaz duvar bendedir, süslenmiş gemiler geçse açıktan, sanırım gittiği diyar bendedir.
“Mezar hep gökleri seyreder ama
Bir sitem, bir isyan gelmez yadına…”
Ben gelmeden evvel nasıldın, nasıl? Simdi kovuyorsun, bitti o fasıl. Ahde vefa yok mu, bu mudur usül? Yüreğin attıkça beni hatırla!
Nazlan
Sitem et
Kırıl bana