Peyami Safa Sözleri
1899 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiş olan Edebiyatçıdır. İstanbul’da gözlerini açan yazar, İstanbul’da gözlerini kapatmıştır. Daha çok psikolojik romanları ile ön plana çıkan yazar, Şair İsmail Safa’nın oğludur. Babası Sivas’ta sürgüne gönderilmiş ve bu sürgünle beraber hayatını yitirmiştir. Yoksulluk sonucu 9 yaşında yakalanmış olduğu kemik veremi, düzenli bir eğitim almasına engel oluşturmuştur. Bir yandan çalışarak hayatını kazanmış aynı zamanda kendi geliştirip ileriye taşımıştır. 13 yaşında hayat mücadelesine başladı. Memurluk, öğretmenlik ve gazetecilik gibi mesleklerde çalışan edebiyatçımız hayatını yazarak kazandı. Babası dışında amcaları da edebiyata meraklıydı ve şairdiler. Onların yönlendirmesi ile Edebiyat onun için bir başlangıç oldu. Yazdığı magazin içeriğindeki hikayelerle dikkat çekti. Para kaygısı duyduğu zamanlarda ise annesinden esinlendiği takma ad ile yazılar yazdı. Bu isimle yazdığı roman büyük ilgi gördü. Her şeyden çok sevdiği oğlunu askerlik yaparken kaybetmiş ve bu durum onda derin bir sarsıntı ve üzüntüye neden olmuştur. Zaten çok süre geçmeden de geçirdiği beyin kanaması sonucu hayata veda etti. Hayatına bir çok eseri sığdırarak Edebiyata önemli katkılarda bulundu.
Düşün ki her an ben değişiyorum, her an sen değişiyorsun, buna rağmen birbirimizi nasıl tanıyabiliyoruz?
Kaderinin şoförü sensin. Emin ol. Onu dram istikametinde sürme. Biraz gül, yahu! Değmez vallahi bu dünya.
Karanlık bu mahallelere erken basar.
Zaman yürümüyor, dakikalar korkunç bir sıkıntı içinde uzuyorlar, hatta dağılıyor, birikmiyor, toplanmıyor ve bir çeyrek saat olamıyorlar.
”Hoşlandığımız eserleri mutlaka tekrar okumalıyız. Çünkü ikinci, hatta üçüncü okuyuşumuzda evvelce dikkat etmediğimiz güzellikler buluruz. Kitap bir şehir gibidir. Onu anlamak için turistler gibi içinden otomobille geçmek, hatta sokaklarından bir defa ağır ağır yürüyerek geçmek elvermez… Dikkate layık yerlerde tekrar tekrar dolaşmak, şehrin içinde bir müddet yaşamak lazımdır.”
“Alakalarımızın yüz bin şekline isim bulamıyoruz ‘sevmek’ deyip çıkıyoruz. Onun için ne kadar suistimale uğruyor bu kelime.”
Güzelleşmek için yalan elbiseleri arıyoruz ve çıplak hakikati örtmeğe, gizlemeye çalışıyoruz; hatta kefen bile cesedimizin çirkinliğini gizlemek için beyaz bir yalandır, değil mi?
Uyuyamadım, ağrılarım arttı, fakat ruhi azabıma nispetle çok asil, sade ve saf olan et ıstırabımı o gece sevdim.
İyiler kaybetmez, kaybedilir.
Zavallı adamcağız günde otuz beş kere karısını düşünür, haftada iki defa onun gülümsediğini görmez.
Bilgi kültürün hammaddesidir. Lâzımdır, fakat kâfi değildir. Bilginin kültür haline gelebilmesi için, zekânın endüstrisinde mamul madde, yani fikir haline gelebilmesi gerekir.
Maneviyat daima daha âlidir, vücut sefildir.
“Yalan bana suçların en ağırı gibi geliyor.”
Kadir gecesi bir değerlendiriş gecesi, bir karar gecesi ve bir hüküm gecesidir.
kitap okumak bir sanattır; belki de yazmak kadar güç bir sanat.
Bir kahkaha atmalısın oğlum. Bir kahkahanın halletmediği hiçbir mesele yoktur.
Benim ki bütün âmalim sendedir,ey avâlimin vahdaniyeti,ey vahdaniyetlerin sultanı,beni bensiz bırak,sensiz bırakma.
Hiç kimseye yüzde yüz söz vermek âdetim değil.
Yalana her şey isyan etmelidir. Eşya bile: Damlardan kiremitler uçmalıdır, camlar kırılmalıdır hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır.
Şair,ruhu filozof,ifadesi şiir adamdır.Bu şiir felsefeden bahsetmeğe mezun olmaksızın onun varlığı ve topluluğu kavrayış örgüsünü taşır
Ahlaksızlık ne kolay mazeret bulur. Bahane mi yok?
Şair zekasıyla değil ruhuyla düşünür.Zeka onu tekniğe kavuşturan vasıtadır.
Hayat, nasıl görürseniz odur.
Hayattan aldığımız her zevki ona muadil bir ıstırapla ödediğimizi bildiğimiz için hiçbir şeyden yüzde yüz felaketten korkmuyordum. Bunun ikisi de imkansızdır.
“Unutmak için en iyi çare unutmaya çalışmak değil, çalışmamaktır…”
Her aşık ve her şair ebediyen şüphe edecektir,çünkü zeka için inanmak ölümdür.
“Görülecek, işitilecek, tadılacak, okunacak, yazılacak, yapılacak o kadar çok şey birikiyor ki, bundan sonra hayatımın bütün bunlara yetişmeyeceğinden korkuyorum.”
Konağı yıktık. Fakat onun sağlam kalmış malzemesinden yeni bir binada nasıl faydalanacağımızı bilmediğimiz için, onun yerine bir apartman çıkamadık. Osmanlı kültürünün harabeleri önünde, şaşkın, birbirimize bakıyoruz. İçinde boğulduğumuz kültür buhranının sebebi budur. İnkılabın çaçaron ve demagoglara değil, yüksek mimarlarına ihtiyacımız vardır.
“Mutlu ol, çünkü kimse senin üzgün olmanı umursamıyor.”
En basit adamın hayatı bile, başka bir adam için namütenahi, karışık, içinden çıkılmaz bir esrar yığınıdır.
İnsan, dünyanın en geç olgunlaşan meyvesidir.
Aşıklara haber vermek isterim.Kalbin bütün meseleleri yalnız kalbde halledilir.Çünkü bir hissin hakkından ancak başka bir his gelir.Ümitsiz bir aşkın panzehiri nefrettir.
“Herkes yalandan nefret eder ve yalan söyler…”
Zaman yürümüyor, dakikalar korkunç bir sıkıntı içinde uzuyorlar, hatta dağılıyor, birikmiyor, toplanmıyor ve bir çeyrek saat olamıyorlar.’
Her işimiz acayip, nefret ediyorum.
En çok düşündüğümüz kelimeyi en az kullanmaya bizi mecbur eden gururumuzu aldatmak için, sevmek fiiline sözden başka ifade şekilleri ararız.
”Ölüm bir eve girince sağ kalanları da biraz öldürüyor…”
Bir insanın her fenalığa muktedir olabileceği yerde cemiyet iflâs etmiştir.
“İyi, dürüst ve doğru olanlar kaybetmez…
Kaybedilirler…”
İstikbale hükmetmeğe kalkmıyalım. Yarın madem ki doğmamıştır, yoktur. Hiç üzerinde bütün tahminlerimizin kıymeti de hiçtir.
Bak şu gül bile yalan söylüyor. Öyle taze bir duruşu var ki, manası: “Ben solmayacağım, ben ebediyim’den başka bir şey değil. Yarına kadar solacak halbuki. Yalan söylüyor.
Belki bütün sevgililer birer bahanedirler, dedi, ruhumuzun çalkalanmasına bahane. İçinde ne varsa onu dışarıya doğru savururlar.
“Bir tek cevabı saatlerce sürebilecek sorular soruyorlardı; hiçbirine cevap veremiyordum.”
Büyük bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia edemezler.
“Vaktim çok kıymetlidir.”
Dünyanın bütün tavanlarına lanet olsun. Arka üstü yatmaktan usandım.
“Aldanmak aptallık değildir. Aldanmayacağını sanmak aptallıktır.”
Bütün büyük kadın meseleleri, bizi içine almak için, mukavemetimizin en az olduğu günleri beklerler. O anlarda ruhumuzun topuzları gevşeyen kapıları en hafif rüzgârla açılır ve içeriye, bir gün her şeyimiz olmaya namzet kadın giriverir.
Sanki her insanın içinde en aşağı iki kişi vardır ve bunlar birbirinin taban tabana zıddıdır.
Kimi adam vardır ki sabahtan akşama kadar oturur ve düşünür. Kimi adam da vardır ki sabahtan akşama kadar ayak üstü çalışır fakat yaptığı iş dört tuğlayı üst üste koymaktan ibarettir. Evvelki insan tenbel görünür velakin çalışkandır, diğer insan çalışkan görünür velakin yaptığı iş sudandır.
Birbirimize açıldıkça kapanıyorduk.
Ümitsiz bir aşkın panzehiri nefrettir.
Kalbin tüm meseleleri yalnız kalpte halledilir. Çünkü bir hissin hakkından ancak başka bir his gelir.
Belki de canımızı sıkacak bir şey olmadığı için canımız sıkılıyor.
Kitap. Nasıl diyeyim… İçinde yaşadığımız ev gibi olmalı, vatan gibi olmalı, ona alışmalıyız, bağlanmalıyız, köşesini bucağını gayet iyi tanımalıyız, her noktasına hatıralarımız karışmalı. Değil mi?
Her sıkıntı bir isyan hazırlığıdır. Ruhta başlayan bu hazırlık vücudun hastalanması şeklinde organik bir isyana çevrilir.
Suçlamak, anlamaktan daha kolaydır.
Anlarsan, değişmen gerekir..
Yaşlanarak Değil Yaşayarak Tecrübe Kazanılır Zaman İnsanları Değil Armutları olgunlaştırır.
Kırkını geçmiş insanların tecrübelerine sahip olduğuma inanıyordum, fakat hâlâ Nüzhet’e âşık olduğumu kendime itiraf edemeyecek kadar çocuktum.
Bir Milleti Yok Etmek isterseniz askeri istilaya lüzum yoktur. Tarihini unutturmak ,dilini bozmak, dininden soğutmak ve dolayısıyla manevi değerlerini ahlakını yozlaştırmak kâfidir.
Ne büyük bir arzu ile istediği şeylerden ne küçük sebeplerle nefret ettiğini düşündü.
Ben’in Allah’ta yok olmaya koşması azizleri, insanlıkta yok olmaya koşması dahileri, millette yok olmaya koşması kahramanları yaratmıştır.
İnsanın içi rahat olmazsa hayatın zevki yoktur.
Mide kainatın merkezidir; beyinden ziyade o düşünüyor ve bizi idare ediyor.
Ve bir yalan söylendiği zaman insanların değil, eşyanın bile buna nasıl tahammül ettiğine şaşarım.
Kıskançlık,ifrata varmazsa faydalıdır,yaşama hevesimizi çoğaltır ve rakiplerimiz dostlarımızdan fazla işe yararlar.Onları iyi seçmek lazımdır.Ben zeki bir düşmanı,ahmak bir dosta tercih ederim.
bence kitap demek bir defa okunmak için yazılan şey değildir. Bazı tanıdıklarım haftada üç dört tane okuyorlar. Onlara hayret ediyorum. Kitap. Nasıl diyeyim… İçinde yaşadığımız ev gibi olmalı, vatan gibi olmalı, ona alışmalıyız, bağlanmalıyız, köşesini bucağını gayet iyi tanımalıyız, her noktasına hatıralarımız karışmalı.
Bekârları çoğalan cemiyet, gizli bir anarşi geçiriyordur. Ya büyük bir inkılâba, ya inhitata gidecektir.
Bir yalan söylendiği zaman insanların değil, eşyanın bile buna nasıl tahammül ettiğine şaşıyordum. Yalana her şey isyan etmelidir. Eşya bile: Damlardan kiremitler uçmalıdır, ağaçlar köklerinden sökülüp havada bir saniye içinde toz duman olmalıdır, camlar kırılmalıdır, hatta yıldızlar bile düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır filan…
Bazen etrafımızda o kadar esrarlı bir hâdise olur ki ince teferuatına kadar bunu sezeriz, fakat hiçbir şey idrak etmeyiz; ruhumuzun içinde ikinci bir ruh her şeyi anlar, fakat bize anlatmaz, böyle korkunç işaretlerle bizi muammanın derinliklerine atar ve boğar.
Bu dünyada en bahtiyar ve zeki kadınları kimlerdir,
bilir misiniz ?
-: Hiç bir sırrı olmayanlardır..!
Başkalarının karısına kız kardeş gözüyle, başkasının servetine bir yığın toprak gözüyle ve bütün yaratıklara kendi canını taşıyorlarmış gibi bakan kimse gerçekten akıllı bir kişidir.
Artık, kelimelerle hiçbir şey düşünmüyordu.
Aşk aleyhinde bin şey söylenir, fakat insanlar gene sevmeye devam ederler.
Bizim… bizim memlekette anlayan bir kadın olmak felâkettir.
Aptallar bütün hayatları boyunca akıllı kişilerle gezseler bile gerçekleri öğrenemezler. Hiç, kaşık çorbanın lezzetini alabilir mi?
Ben sana diyorum ki, bana karşı doğru ol. Herkes yalandan nefret eder ve yalan söyler, ben herkesten fazla nefret ediyorum ve herkesten az yalan söylüyorum.
Doğu ile Batı arasındaki mücadele, bir insanın kendi nefsiyle mücadelesine benzer. Bunların sentezi, insanın var olmak için muhtaç oldugu vahdetin ifadesidir. İnsan, bütünlüğünü ve tamlığını ancak bu sentezde bulabilir.
Yalnızım, evet, herkes yalnızdır, yalnızız.
Bir yazı bizde ancak kendi malımız olan fikirler doğurmak şartıyla faydalıdır.Yazıyla okuyucunun zekası arasındaki çiftleşmeden hiçbir fikir doğmazsa,o mütalaa tamamiyle akimdir.Faydadan ziyade zarar verir,çünkü beynin yükünü çoğaltır.
”… kendi kendini aldatmak, başkalarını kanıdırmak kadar basit değildir ve insan kendi içindeki adaletten ürkmeye başlar.”
Fikirlerinin adiliğini bir ibarenin alaca renklerinde ve sun’î karanlığında gizlenmek isteyenleri muhtaç oldukları bu hileden mahrum etmek kolay değildir.
Hayranlık,mağlup olmuş bir kıskançlıktır.
Aşkta haysiyet veya zillet aramayalım. Her ihtiras gibi, aşk da insanı en büyük irtifadan en derin uçuruma atar. Bu yükseliş ve alçalıştaki başdönmesinin adı aşktır.
insanın öyle dostları olmalı ki bir hafta görmezse onların sohbetlerine acıkmalı insan.
Hakikati seviniz, o da sizi sever. Hakikati arayınız, o da sizi arar ve üstüne yalan Çin setleri gibi kalın duvarlar örsün, altında kalan hakikat bir ince iniltiyle, bir hafif rüzgar dalgasıyla, herhangi bir küçük işaretle mevcudiyetini bildirir: “Buradayım!” der.
Para mara… boş lâf! Saadet başka şey, dediler.
Memlekette herkes fazileti saadetin zıttı sandığı için ya namuslu kalmaya karar vererek bir köşeye çekilip oturuyor, miskin faidesiz, çekingen yaşıyor; yahut namussuzluğu kabul ederek bir taraftan halka faideli olmaya çalışıyor, öte yandan çalıp çırpıyor. Yani hizmetle denaati telif ediyor. Birçok faal hükümet adamlarının ahlaksızlığı bundandır.
“Aptallar bazen akıllılardan daha tehlikelidirler.”